Yirmi yedi metre karede yirmi yedi bin yıl
Burhan KUM
Bazı yaralardan zift karası kan sızar durmaksızın.Tarihi suratımıza çarpan resimler insanlığın ruhunda açılmış yaranın kabuk bağlamasına asla izin vermediği için... İspanya’nın kıyısındaki küçük bir Bask kasabası 26 Nisan 1937’de Alman ve İtalyan uçakları tarafından içinde yaşayanlarla birlikte yeryüzünden silinmek amacıyla bombalandığında, bir ressamın (ölenleri geri getiremese bile) saldırganların amacını tersine çevirebileceği kimsenin aklına gelir miydi hiç? Üç saat on beş dakika süren bomba sağanağında yerle bir edilen bu taşra kasabasının adının yeryüzünün tuzuna erimemecesine karışmasında resmin ne denli büyük bir rol oynayabileceğinin hikâyesidir bu.
Büyük resimler büyük öfkelerin ürünüdür. Guernica Pablo Picasso’nun elinden çıkma son büyük resimdir. Bu büyüklük kaynağını duvar resmi (mural) sayılan boyutundan (349x776 cm) değil yarattığı auranın ölçeğinden alır. Sergilendiği günden beri yarattığı nefret, heyecan, utanç ve coşku dalgası tuvali bütün dünyayı kaplayacak kadar büyütmüştür. Öyle ki, bugün bile yeryüzünün her köşesinde sürmekte olan katliamların aleviyle soyulan derimizin altından hep o çıkar.
Cumhuriyetçi İspanyol hükümeti 1937 yılının başlarında Haziran ayında açılacak olan“teknolojinin kutsanması” temalı Uluslararası Paris Sergisi için Picasso’ya bir resim ısmarlar. Paris’teki atölyesinde bu resim üzerine çalışırken, Cumhuriyetçilerin direniş kalesi ve Bask kültürünün merkez üssü olan Guernica’nın Nazi Hava Kuvvetleri Luftwaffe tarafından yeni savaş teknolojisi blitzkrieg’in (yıldırım savaşı) denendiği bir saldırıyla bombalandığı haberini gazetelerden okuyan sanatçı tablosunu sil baştan ele alacaktır. Uzun yıllar konu sıkıntısı çeken ressamın eline nihayet tüm benliğini aktarabileceği bir cümle kurma fırsatı geçmiştir. Ne var ki iç savaşın Franco’nun zaferi ile sonuçlanması, ortaya koyduğu başyapıtın İspanya’da yıllarca sergilenmesine olanak vermez. Dünyayı gezdiği yılların ardından uzun süre New York Modern Sanat Müzesi’nde turistik atraksiyon olarak zorunlu iskâna tabi tutulur. Picasso’nun, İspanya’da demokratik bir cumhuriyet kurulana kadar resmin anavatanına dönmemesi isteği doğrultusunda, ait olduğu coğrafyaya ancak 1981’de iade edilecektir.
Hayatlarında hiçbir Picasso resmi, hatta hiçbir resim görmemiş insanların bile tanıdığı Guernica’yı bu denli unutulmaz kılan nedir?Kan donduran renksizliği mi, tabloyu kaplayan parçalanmış bedenlerin ‘gözlerimizi’ sağır eden feryadı mı, gelmekte olan vahşet yıllarını öngören sezgisi mi, yoksa yansıttığı karamsarlığa rağmen içinden fışkıran umut ışığı mı? Hepsi ve hiçbiri… Guernica, on binlerce yıldır süren savaşların özeti, insanlığın kendi türüne layık gördüğü en kanlı ve en görkemli yüzyılın 27 metre karelik karanlık bir odada(camera obscura) billurlaşmış halidir. İnsanlık kendini Guernica’da tanır.
Bu odada izleyicinin gözünün içine bakan boğa bizzat ressamın kendisidir. Hem tanık hem de müdahil olarak durur orada… Sarsıcı gerçeği görmemek için yüzünü çevirir gibi görünse de gözlerinden okuruz acıyı ve direnişi. Resmin başında dili tutulmuş, kaskatı duruşuyla ortak olduğumuz suçla baş başa bırakır bizi. Suçu kabul etme onurunu sergileyebildiğimiz için bakmayı sürdürebiliriz. Bu kez de yerde yatan asker dışında resimde yer alan insanların tamamının kadın olması utandırır bizi. Kucağında bebeğinin ölüsüyle göklere lanet okuyan annenin feryadı susturur boğayı, elinde umudun ışığıyla resme dalan kadın hafifletir yaralı atın acısını. Tabloya ayağını sürüyerek giren kadın başkaldırısıyla aydınlatır odayı. Ve eviyle birlikte yanan kadının açtığı kapıdan çıkabiliriz ancak. Bu kadar dişinin eril bir savaşın hem kurbanları hem direnenleri olmalarını kabullenmek zordur. Ruhumuza kök salar bu resim.
Hayvanlar da vardır karşımızda… İspanya’nın ta kendisi olan hayvanlar. Suskun boğa, karanlıkta kalmış bir güvercin ve John Berger’in tabiriyle “Pek çok sanatçının tüm bir çarmıha gerilme olayında bulduğundan daha yoğun bir acıyı” temsil eden at… Olay bir odada mı yoksa bir arenada mı cereyan etmektedir, bilemeyiz. Matador (İspanyolca öldüren demektir) kimdir, nerededir? Yoksa biz mi işledik bunca cinayeti? Dilimiz tutulur, çakılır kalırız soğuk mermerin üzerine. Bütün büyük resimlerin karşısında olduğu gibi…
Bu resim bize bir şeyi daha hatırlatır. Bir ressamın ancak tüm insanların acısına ortak olduğu zaman sanatında yüceldiğini… Ona bahşedilen yeteneğin hakkını kişisel hikâyesine hapsederek heba etmediğinde verebildiğini… Asıldığı duvarda sessiz, kaskatı duracağı zannedilen zift karası boyanın yıllardır neden bir türlü kurmadığını, bir türlü de kurumayacağını bize resmin ta kendisi hatırlatır.
Guernica’yla aynı yüzyılda gerçekleştirilen herhangi bir katliamı analım, örneğin Halepçe veya Srebrenitsa’yı… Tarihlerini hatırlayan var mı?
Evrensel'i Takip Et