11 Mayıs 2015 00:41

Türkiye’nin en genç milletvekili adayı: Gençliğin temsil hakkı her alanda olmalı

‘Bir kadının yanında biber gazı taşımak zorunda kalması çok acı bir şey. Özgecan’a da babası tarafından verilmiş böyle bir durumda kullanması için. Bu bile bizim nerede olduğumuzu gösteriyor.’

Paylaş

Birkan BULUT
Ankara

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ankara Miletvekili Adayı Burcu Yıldırım, Türkiye’nin en genç adayı. Hacettepe Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı öğrencisi 25 yaşındaki Yıldırım, Ankara 1. Bölge 10. sıradan aday gösterildi. Aynı zamanda Emek Gençliği üyesi olan Yıldırım’la fakültesinin bulunduğu Beytepe Kampüsü’nde bir araya geldik. Sorularımızı yanıtlayan Yıldırım, gençliğe sadece Meclis’te değil, hayatın her alanında temsil hakkının olması gerektiğini vurguladı.

Türkiye’nin en genç milletvekili adayı olarak Mecliste ve diğer karar mekanizmalarında gençliğin temsiliyetini nasıl buluyorsunuz?
Öncelikle en genç ve kadın milletvekili adayı olmak güzel bir duygu. Gençliğin dinamizmi ve yeniye açık oluşunu önemli buluyorum. Meclisteki temsiliyete gelecek olursak; gençliğin birçok sorununu görebiliriz. Gençliğin geleceksizleştirilmesinden tutalım da barınma, beslenmesine kadar birçok sorun var. Ayrıca gençliğin hayalleri var, ancak diğer yandan günlük hayatta yapmak zorunda oldukları da. Geleceğini inşa etmesi için okuması, geçinebilmesi için çalışması, para kazanması gerekiyor. Bu üniversite gençliğinin sorunlarının bir yanı. Diğer yandan bu noktaya gelemeyen, çalışmak zorunda kaldığı için üniversite okuyamayan gençler var. İnşaatlarda, tekstil atölyelerinde, fabrikalarda çalışan gençler. Tüm bunları değerlendirdiğimiz zaman, üniversiteli, işçi, işsiz gençlerin tümünü görecek, onlarla birlikte çözüm üretecek bir hat izlenmesi gerekiyor. Toplumun büyük bir kesimini oluşturan, geleceğini oluşturan gençliğin, her alanda temsil hakkın olması gerekir.

HAYALLERİMİZ VE İMKANLAR ARASINDA UÇURUM VAR
Türkiye'de son 5 yılda antidepresan kullanımının yüzde 65 arrtığı belirtiliyor. Kullananların çoğunluğu da gençlerden oluşuyor. Bir yandan umutsuz bir gençlik tablosu çizilirken öte yandan Gezi’de çokça tartışılan 90 kuşağı var...

Hepimiz sistemli bir politikaya maruz kalıyoruz. İlkokul sıralarından itibaren deneme tahtasına dönüştürülmüş bir gençliğiz. Bunların içerisinde gençlik kendini bulamıyor. Bir gencin belli bir yaşa kadar kendi yeteneği ve istekleriyle yolunu çizmesi gerekiyor. Türkiye’nin koşullarına baktığımızda ise biz 90 kuşağı olarak sürekli bir savaş ve çatışmayla yaşadık. Sürekli bir kamplaşmaya, ayrımcılığa maruz kaldık. O Kürt, o Laz, o Alevi... Sosyal hayatımızı ekonomi etkiliyor. Sinemaya gidemiyoruz, tiyatroya gidemiyoruz, çalışmak zorunda kalıyoruz. Ancak teknolojinin gelişmesi de bizi dünyada olup bitenden daha hızlı haberdar ediyor. Ortadoğu’da, uzak Asya’da olup biteni görüyoruz. Genel olarak bir gencin yapmak istedikleriyle, elindeki imkanlar arasında bir uçurum oluşuyor. Türkiye’nin çok çabuk değişen, inişli-çıkışlı politikasını da göz önünde bulundurunca, sabah farklı bir yasayla, akşam başka bir politikayla karşılaşıyoruz. Bunlar toplumun dinamiği olan gençliği etkiliyor. Gençlik geleceğini göremiyor. Örneğin; Bir insan neden madde bağımlısı olur ki? Ne gibi çıkmazları olabilir ki? Bonzai ilkokul sıralarına kadar indi. Bunun sebebi ekonomik koşulların dayattıkları, sosyal yaşamın eksikliği ve gençliğin sistem tarafından yalnızlaştırılması. Gezi’de gençliğin buna karşı da tepkisini gördük. O örgütlü saldırılara karşı gençliğin bir nefes alma ihtiyacı vardı.

Türkiye’de kadın olmak, hele de genç bir kadın olmak daha fazla sorunu ve mücadele etmeyi gerektiriyor. Kadınların, özellikle genç kadınların sorunlarına ilişkin kadın ve erkeklere eşit temsiliyet veren HDP’den aday olarak neler söylemek istersiniz?
Öncelikle kadın gerçeğini kabul etmek zorundayız. Kadının birey olma sorunu, kadına yönelik şiddetin temelinde bu yatıyor. Kadın aile içerisinde tanımlanıyor. Örneğin; Kadın Bakanlığının isminin değiştirilmesi, belli bir yaştan sonra kız ve erkek çocukların oyun alanlarının ayrılması, kız çoıcuklarının evde vakit geçirip bebekle oynaması gibi... İnsanların karakteri buralarda belirleniyor ve kopuşlar başlıyor. Kimi yerlerde kız ve erkek çocukları yan yana bile oturtulmuyor. Toplumsal roller kadınlara daha çocukken veriliyor. Kadınlara sürekli korunmaya muhtaç oldukları hissettiriliyor. Üniversiteyi kazanan bir kadın öğrenci barınma sorunuyla yüz yüze kalıyor. Kadın olduğu için yurtta kalmaya zorlanıyor ailesi tarafından. Neden? “Erkekler giremez, kadınlar korunur”. Erkekler yurt bulamıyorsa eve çıkabiliyorlar. Kadınlar ise yurt olmazsa akraba veya güvenilecek bir ailenin yanına yerleştiriliyor. Ben de 3 sene yurtlarda kaldım. Yurdu bir kenara bırakalım evde de birçok sıkıntı yaşıyoruz. Kira, faturalar, ulaşım... Örneğin; ben Hacettepe’ye bir buçuk saatte gidebiliyorum.

BİBER GAZI TAŞIMAK ZORUNDA KALIYORUZ
AKP Ağrı Milletvekili Fatma Salman eşinden gördüğü şiddetle gündeme gelmişti. Kadınların sadece Meclise girmesi sorunu çözmüyor sanırım?

Evet, Meclise girmesine rağmen kadınlar yine şiddete maruz kalabiliyor. İktidar, kadınların sokağa çıkmamasını, hamileyse dışarıdakilerin “göz zevkini” bozmamasını, mühendis yerine öğretmen olmasını istiyor. Kadınları aciz ve eksik görüyorlar. “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” diyerek kadını geri plana atıyor, kadını bir erkeği ve çocuklarını yeni güne hazırlamasıyla değerlendiriyorlar.
Kadına şiddet, tecavüz, taciz herkesi kapsıyor. Örneğin; Özgecan Aslan tüm kesimlerin duyabildiği bir arkadışımız. Ancak sesi duyulmayan ne kadar kadın var! Mesela bir kadının yanında biber gazı taşımak zorunda kalması çok acı bir şey. Özgecan’a da babası tarafından verilmiş böyle bir durumda kullanması için. Bu bile bizim nerede olduğumuzu gösteriyor. Düşünsenize, biber gazı çantamda geziyorum. Sokakta her an tedirgin bir şekilde yürüyorum. Gece geç saatte eve dönüyorum, bir yerde yalnız oturuyorum diye vs. Bu savaşılması gereken ve toplumun tüm kesimlerinin sahiplenmesi gereken bir şey.
Türkiye'de kadın cinayetlerinin tacizin, tecavüzün bu kadar artmasının en büyük nedenlerinden biri de caydırıcı cezaların olmaması. Kadın koruma talep ediyor, verilmiyor bıçaklanıyor. Ailesini, şehrini terk eden kadınlar var şiddet yüzünden. Ege Üniversitesinde sevgilisinden şiddet gördüğü için estetik yaptıran yüzünü değiştiren kadın var. Çözüm bu mu? Hayır? Çözüm; kadınların bir araya gelmesi, örgütlenmesi, “Biz buradayız” demesindedir. Tacize, tecavüze uğramayan kadınların da en ön saflarda olması gerekiyor. Sadece şiddet olduğunda değil. Kadınlara karşı söylenen her söz zaten içinde şiddet barındırıyor. Karşımızdaki örgütlü bir güç ve bizim de ona karşı örgütlü hareket etmemiz gerekir. Özgecan eylemlerinde iktidardakilerin kadınların örgütlü gücünden nasıl korktuklarını gördük. Tüm gençliğe ve kadınlara çağrımızdır; gelin Türkiye'nin 7 coğrafi bölgesinden ve bu gökkuşağını birlikte boyayalım.

ÖNCEKİ HABER

Fatih'te ahşap binalar yangına teslim oldu

SONRAKİ HABER

Kent merkezleri de müteahhitlerin hedefinde

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa