İktidarın yarattığı iklimin içinde Kadıköy

Koray DEMİR
Komplo teorileri oldukça çekici söylemlerdir. Bir çok şeyi açıklarmış gibi davranırlar. -hatta belki de açıklarlar, ama bunu bilemeyiz.- Bu teorileri bu kadar çekici kılan şey ise -çoğunlukla- yanlışlanamaz oluşlarıdır. Evet belki elimizde karşılaştığımız komplo teorisiyle ilgili bir kanıt yoktur, ama bu önemli değildir. Komplo teorilerinde, komplonun kurucusu olduğu düşünülen tarafın nesebi “belli” olduğundan, yaptıkları yapabileceklerinin garantisi olduğundan, insanlar bu teorilere inanmak için kanıta ihtiyaç duymazlar. Evet, ABD sırf Ortadoğu’ya yapacağı bir askeri müdahaleyi meşrulaştırmak için ikiz kulelere yolcu uçaklarını çakabilir. Ya da Vietnam Savaşını ‘gerekenden’ erken bir zamanda bitirmeye çalıştığı için kendi başkanını (Kenedy) öldürebilir. Bunlar ABD’nin yapmayacağı şeyler değildir. Dedim ya; sonuçta yaptıkları yapacaklarının garantisidir. Fakat bu teorilerin en büyük açmazı komplocuyu tanrısal bir yere yerleştirip, onu dünyada olup biten her şeyin kontrol düğmesine sahip kılmasıdır.
‘ESNAF GEREKTİĞİNDE POLİSTİR’
8 Mayıs’ta Kadıköy’de Bahadır Grammeşin’in ölüm haberini aldığımızda hepimizin aklından bir çok komplo teorisi geçti şüphesiz. Gencecik, pırıl pırıl bir yoldaşımızı daha, bir kaç ay önce katledilen Nuh Köklü gibi katletmişlerdi. İşin içinde yine polis ve mafyayla bağlantıları olan bir esnaf çevresinin varlığından bahsediliyordu. Evet, olayın görünürde politik bir yanı yok gibiydi, fakat bu katliamı gerçekleştirenlerin kimler olduğunu, nasıl yaşadıklarını, hayata karşı duruşlarını biliyorduk ve bu, yapılan katliamın örgütlü olduğunu düşünmemiz için yeterliydi. Aklın yittiği, duyguların ve içsel çığlıkların bünyeye egemen olduğu o anlarda insanın ilk aklına gelenler korkunç olabiliyor. Yolda “kızlı-erkekli” yürürken 10-15 kişinin satırlı bıçaklı saldırısına biz de uğrayabilirdik ve bu durum daha önce de yaşanmıştı Kadıköy’de. Buna karşı ne yapılabilirdi ki?...
Elbette tüm bunlar gerçek de olabilir. Ama buna saplanmak yerine olayı daha derinlikli kavramalıyız şüphesiz. Çünkü komplo teorilerinin egemen kıldığı asıl dehşet bu çaresizlik söylemiyle başlıyor. Hayır, Bahadır’ı öldürenler de, Nuh’u öldürenler de hiç de öyle sanıldığı kadar güçlü ve örgütlü değiller. Onlar tüm eylemlerinin gazını “Esnaf gerektiğinde polistir, alperendir” gibi söylemlerden almış piyoncuklar sadece. Ve bu katliamlar da katliamı gerçekleştirenlerin sevk ve idaresindeki örgütlülükten ziyade ülkeyi yönetenlerin yarattığı iklimden dolayı gerçekleşmiştir. “Kızlı-erkekli” öğrenci evlerinde kalan bizler Gezi Parkı’nı doldurduğumuzdan beri eski başbakan, şimdinin cumhurbaşkanının hedefindeyiz. Gezi’de öldüremediği bizleri söylemleriyle bir katliam iklimi yaratıp, taraftarlarına kırdırmaya çalışıyor.
NE DİYORDU MARX ESNAF İÇİN?
Esnafın saldırılarıyla daha önce Gezi’de de karşılaştık. Hatta o dönem Marx’ın şu sözleri de bir süre dolaşmıştı sosyal medyada: “Tarih hiçbir zaman bu kadar lümpen bir ahmaklar grubuna toplu olarak şahit olmamıştır. Parisli esnaf, komünü savunmak için caddelerinde barikat kuran komünistlere saldırmış, caddenin yeniden normalleşmesine, barikatın açılmasına, komünün yıkılmasına yardımcı olmuşlardır. Bunu günlük karları için yapmışlardır. Ancak unuttukları bir şey vardı ki barikat yıkılınca caddeye girenler onun müşterileri değil alacaklılarıydı ve burjuvalar çoğunu ağır senetlere zorladılar, bir kısmının da kapısına mühür vurdular. Küçük burjuvazinin müşterisi bizzat o barikatı kuranlardı. Bunu acı bir deneyimle öğrendiler.”
Bu yaklaşım oldukça net bir şekilde tarafları ortaya koyuyor. Karşımızda “faşist” esnaf değil, onu gerici söylemleriyle yönlendiren, rant ve yolsuzluk batağına saplanmış ve saplandığı bu bataktan Fransızların deyimiyle “ileriye doğru kaçarak” kurtulmaya çabalayan, çabaladıkça da toplumda bir savaş, katliam ve nefret iklimi yaratan bir burjuva hükümet var. Fark edemedikleri şey ise besledikleri bu iklimin, git gide derinleşen toplumsal çelişkiler yüzünden bir gün kendilerine yöneleceği…
Evet şüphesiz onlar öldürmeyi bizden daha iyi biliyor. Ama biz de bitmiyoruz, bitmeyeceğiz…
Evrensel'i Takip Et