Ömer Furkan ÖZDEMİR
Mesele malum: 12 Eylül 1980 darbesinin mimarı Kenan Evren geçtiğimiz günlerde “öldü”. Bu yüzden çok fazla giriş-hazırlık cümlesine ihtiyaç hasıl olmadığına kanaat getirmiş olmanın mutluluğunu yaşayan bir yazarın tam olarak yapması gereken şeyi yapıp “doğrudan konuya atlayalım”: Yani 12 eylül ve Kenan Evren’in asıl olarak “düşman” belirlediği ve her türlü silahıyla darmadağın etmeye çalıştığı ve dahi ve bir daha “ayağa kalkamasın” diye yasasıyla kurumuyla zincirlemeye çalıştığı emekçiler ve onların mücadeleleri konusuna… Şöyle başlayalım ve prosedürü hızlıca atlayalım: 12 eylül 1980’de darbe yapanların ilk birkaç gün içerisinde yayınladığı bildirilere ve kararlara bakarak devam edelim…
“Milli güvenlik” konseyinin 3 no’lu kararıyla “Tüm grev ve lokavtlar ikinci bir emre kadar ertelenmiş”, bu işyerlerinde çalışan işçilerin ücretlerine ise % 70 zam yapılması kararlaştırılmıştı (1980 yılında enflasyon % 107 oranında gerçekleşmişti). 5 no’lu karar ile de “ülkemizin ekonomik durumunu düzenlemek ve daha iyiye götürmek maksadıyla yürürlüğe konulan ekonomik program ile yapılan anlaşmaların ve protokollerin uygulanmasına devam edileceği” ilan edilmişti (darbeden önce halkın tepkisi karşısında uygulanamayan bu programın “ülkemizin” ekonomik durumunu değil işverenlerin ekonomik durumunu düzenleyip daha iyiye götürdüğü görüldü.) 8 no’lu karar ile sendikalar kapatılarak tüm varlıklarına el konulmuştu. Bugün malum 1982 anayasası, sonrasında çıkarılan kanunların niteliğini de “müjdelemişti” Görece demokratik bir yapıya sahip 1963 tarihli 274 ve 275 sayılı kanunlar iptal edilerek 1983’te 2821 ve 2822 sayılı kanunlar kabul edilmiş ve böylelikle toplu iş sözleşmesi ve grev hakkı kağıt üzerine mahkum edilmeye çalışılmıştı.
Saydığımız birkaç kararın öncelikli kararlar olması ve darbenin niyetini açık eden kararlar olması bakımından önemli olduğunu bugün bu yazıyı okuyan hemen herkesin bildiğini kabul ederek ve bu kararlar da dahil darbe yönetiminin tüm kararlarını hayata geçirmek için yüz binlerce insanın üzerinden bir silindir gibi geçmeye çalıştığını hatırlatarak ara notumuzu düşelim…
BİR DEVİR KAPANDI MI?
Buradan bir sıçrama yapıp bugünden 1 hafta öncesine gelelim: Ülke insanının tüm yaşamını ilgilendiren icraatlerinden bir kısmına değindiğimiz darbecilerin “1 numaralı ismi” Kenan Evren’in “ölüm”üne… 12 eylül 1980 darbesinden 35 yıl sonra, bugün, darbeci Kenan Evren “öldüğünde”, “devlet erkanı”ndan dahi hiç kimsenin cenazesine katılmamış olması; toplumun hemen her kesiminin ardından lanet okuması gibi “beklenen” gelişmelerin ötesinde ve hatta 12 Eylül’ün mağduru olmak bir yana onun “beslediği” ve büyümesi için gereken her türlü olanağı sundukları bile 12 eylül ve Kenan Evren’in ardından “12 eylül karanlığını lanetliyoruz” derken, Kenan Evren’in ve 12 Eylül’ün artık gerçekten ortadan kalktığı, popüler deyimle “bir devrin kapandığı” söylenebilir mi? Veya bu baş aşağı duran soruyu ayakları üzerine oturtarak sorarsak: Bu “bir devrin sonrasındaki” “Yeni Türkiye” 12 Eylül’den ayrı/farklı düşünülebilir mi?
KİMDİR KENAN EVREN?
Bu yüzden Kenan Evren gerçekten ölmüş müdür sorusunu bir daha ve bir daha sormak gerekiyor: Darbe yönetiminin ilk bildirilerinde neo-liberal ekonomik politikaları uygulayacağını ve NATO başta olmak üzere tüm emperyalist ortaklıklara bağlılığını ilan eden, bunlara karşı kendisini savunacak olan emekçilerin tüm haklarını tırpanlayan birisinden bahsediyoruz. O zaman da bu satırların yazarı, en basit “akıl yürütmeyi” şuraya bağlayabiliyor: Bu “birisi” asıl olarak “birisi” değil “birilerinin” kuklasından başka bir şey olmadığını da aslında ayan beyan ortaya koymuş oluyor mu? O zaman tekrar sormak ve bu kez soruyu açmak gerekiyor: Kimdir bu “Kenan Evren birisi”? Sokak ortasında öldürdüğü, işkencelerden geçirdiği,işsiz bıraktığı, fişlediği insanların canı üzerinden kimlerin çıkarlarını hayata geçirdiyse Kenan Evren odur: Kenan Evren TÜSİAD’dır, Kenan Evren MÜSİAD’dır, Kenan Evren TOBB’dur, Kenan Evren Turgut Özal’dır (ve doğal olarak bugün Turgut Özal’ı hasretle ananlardır), Kenan Evren milli güvenlik gerekçesiyle grev erteleyendir (Kelimenin eş anlamıyla yasaklayandır), Kenan Evren hakkını arayanın kafasına inen polis copudur ve nihayet Kenan Evren (ilki 1982 yılında olmakla birlikte sonuncusunun ne zaman olacağını bilemediğimiz bir şekilde) elinde Kuran’la miting yapan kişidir…
Peki bu “Kenan Evren” ne zaman ölür? Kenan Evren, 12 Eylül’den bugüne “Kenan Evren kişilerinin”, hizmetinde oldukları sermaye için inşa ettiği tüm kurumlar darmadağın edildiğinde ölür. Yani, sendika barajları başta olmak üzere örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırıldığında; yani, grev hakkının kağıt üzerinde kalmadığı, emekçilerin hak ve çıkarları için kullanabileceği bir araç olarak gerçek anlamına kavuştuğunda; yani, milli güvenlik gerekçesiyle grevler “ertelenemediğinde” ; yani, sahte sendika yasalarının yarattığı sahte sendikalar ortadan kaldırıldığında; yani, sadece Kenan Evren değil, sermayenin ve faşizmin bayrağını ondan devralanlar da tarihin çöplüğündeki yerlerini alırlar….
O zaman ve asıl olarak diyelim ki: 12 Eylül’ün karanlığında Netaş işçilerinin yaktığı kıvılcımı 1989 baharında aleve dönüştürüp 1990-91 madenci grevine taşıyanların, 90’ları grevli toplu sözleşmeli sendika mücadelesiyle aydınlatan kamu emekçilerinin, emek platformuyla IMF hükümetlerini devirenlerin, özelleştirmelere direnenlerin; ve elbette tüm bu deneyimleri de; yıllarca ülkenin bir yarısında devletin en ağır baskılarına maruz kalan Kürtlerin ve nihayet 2013 Haziran’ında sokaklara çıkan yüz binlerin özgürlük ve demokrasi talepleriyle birleştirip yasasıyla-kurumuyla 12 Eylül’e tekmeyi vurduğumuz ölçüde Kenan Evren’in ve onun ruhunu bugün sarayda somutlayanların cenazesini el birliğiyle kaldırabiliriz…
Ve nihayet ve asıl olarak ve mutlaka -ve bu yazının da bir gazete yazısı ile bir politik bildiri arasında gidip gelmesine neden olacak kadar yazarı heyecanlandıran- Bursa’daki metal işçilerinin (ve ama başta metal sektörü olmak üzere tüm sektörlerdeki hemen her gün bir yenisine tanık olduğumuz küçük/büyük işçi eylemleriyle birleştiği ve onları birleştirebildiği ölçüde) geçtiğimiz perşembe gecesinden itibaren, 12 Eylül’ün ürünü bir sarı sendikayı ve 12 Eylül’ün mirasını devralan bir yasayı yıkmaya başladığı gibi!
Evrensel'i Takip Et