20 Mayıs 2015 00:55

DOSYA: AKP'nin 13 yılı

Çağrı SARI

AKP Hükümeti’nin 13 yıl boyunca  ‘demokratik açılım’ diyerek başlattığı açılımlar şu an ne durumda? ‘Benim sorunum’ denilerek ‘sahiplenilen’ Roman, Alevi, Ermeni ve Kürt açılımlarında ne gelişmeler yaşandı? Bir türlü açılamayan açılım sürecine kısa bir bakış attık. Açılımların asıl muhataplarına da bu süreçleri nasıl değerlendirdiklerini sorduk.

Açılım değil asimilasyon projesi: Alevi açılımı
Türkiye’nin demokrasi ve özgürlükler karnesinde Alevi maddesi sürekli ‘kırık not’ alıyor. Çok değil 6 yıl önce, 2009 yılının haziranında AKP, büyük tantanayla ‘Alevi açılımı’ ilan edilmiş, Cem Vakfı Genel Başkanı İzzettin Doğan’la birlikte, Dönemin Devlet Bakanı Faruk Çelik ve kimi Alevi kesimler 7 çalıştay gerçekleştirmişti.
6 yıllık ‘açılım’ sürecinde ne mi oldu? Sivas Katliamı davasına zaman aşımı kararı verildi, dönemin başbakanı Erdoğan “hayırlı olsun” dedi. Erdoğan ‘ucube’ dediği cemevlerinin ibadethane olmaması gerektiğini savundu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ya da 2012 yılında Alevi kimliği üzerinden ‘biliyorsunuz Alevi’ diyerek yüklendi. ‘Hz. Ali’yi Sevmek Alevilikse en sağlam Alevi benim’ de dedi. Bir taraftan ‘beylik’ laflar etti bir taraftan da ‘cami-cemevi’ gibi asimilasyon projeleri yapmaya kalkıştı.  Suriye krizi ile birlikte tırmandırılan mezhepçi politikalar eşliğinde Alevileri dışladı. 2013’te de, Alevi katliamları ile bilinen Yavuz Sultan Selim’in adını İstanbul’daki 3. köprüye verdi.
Açılım, 2014 yılında soslanarak yeniden servis edildi ya da öyle lanse edildi. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Dersim ziyareti öncesinde Alevilere ‘sürprizler’ yapılacağı medyaya ‘sızdırılmıştı’  Sabah gazetesi, yeni bir paketin haberini yaptı. Buna göre, Dersim’e giden Başbakan açılımdaki maddeleri sıralayacaktı: Seyit Rıza’nın mezarı aranacak, Tunceli adı Dersim olarak değiştirilecek, Madımak Müze olacak. Cemevleri de ‘kültür merkezi olarak Kültür Bakanlığı bünyesinde’ yer alacak, Dersim katliamı da araştırılacaktı. Ancak Davutoğlu sadece iki adımı dillendirdi. Tunceli Üniversitesinin adının ‘Munzur Üniversitesi’ olarak değiştirilmesi, kentteki eski kışlanın müzeye dönüştürülerek ‘Dersim Müzesi’ adını alması. Erdoğan’ın son olarak 3 Aralık 2014’de Ak Saray’da Alevi temsilcileri ile yaptığı toplantıya temsil gücü az bir kısım Alevilerin dışında katılan olmadı. Yemek, Alevi kesiminin ezici çoğunluğu tarafından protesto edildi.

‘Benim sorunum’dan ‘Kürt sorunu yoktur’a
30 yıldan fazla süren savaş 40 binden fazla insanın canına mal oldu. 2005 yılında Başbakan olarak Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı konuşma sürecin başladığı tarih olarak deklare ediliyor. Erdoğan, geçmişte hatalar yapıldığını belirterek, “İlla her soruna bir ad koymak da gerekmez. Çünkü sorunlar hepimizindir. Ama illa ‘Ad koyalım’ diyorsanız Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorudur. Benim de sorunumdur. Sorunların parça parça adresi olmaz. Bütün sorunlar Türk olsun, Kürt olsun, Çerkez olsun, Abaza olsun, Laz olsun bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ortak sorunudur” demişti.  2009’da da ‘demokratik açılımlar’ kapsamında Kürt sorunu üzerine bir çalışma başlattıklarını söyledi. Şu ifadeleri kullandı “Buna ister Kürt sorunu deyin, ister güneydoğu sorunu deyin, ister doğu sorunu deyin, isterse son olarak yine adlandırdığımız Kürt açılımı diyelim. Ne dersek diyelim bunun üzerinde bir çalışmayı başlattık..” Bu söylem zaman geçtikçe yerini yavaş yavaş Kürt sorunu yoktur’a bıraktı.
Son olarak ise PKK Lideri Öcalan ile yapılan görüşmeler, 2014 Newrozu öncesi Dolmabahçe müzakeresi olarak kamuoyuna dekleare edildi, Öcalan PKK’ye kongre çağrısı yaptı. Ancak yaklaşan seçimler öncesi Erdoğan’ın ‘Kürt sorunu yoktur’ şeklindeki açıklamaları, ortada bir masanın var olup olmadığına dair tartışmaları ve PKK’nin kongre toplamayı gündemden çıkarmasıyla sonuçlandı.
*Kürt sorunu ve AKP konu başlığı, dosyamızın ilerleyen günlerinde detaylarıyla ele alınacak.

6 yıl boyunca dondurulan Türkiye- Ermenistan protokolü
Türkiye ile Ermenistan arasında 2009’un eylül ayında ilişkilerin normalleştirilmesi, temasların yeniden kurulması amacıyla bir protokol imzalandı. Protokolün adı “Türkiye Cumhuriyeti ve Ermenistan Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol”dü. Yürürlüğe girdikten dört ay sonra, aralarında uluslararası uzmanların da katılacağı bir tarih komisyonu ve diğer bazı alt komisyonlar kurulacaktı Ayrıca protokol 2 ay içerisinde ortak sınırın açılması, her iki ülkenin dışişleri bakanlıkları arasında düzenli siyasi istişare gerçekleştirilmesi, tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel incelemesi, iki ülke arasında mevcut ulaştırma, iletişim, enerji altyapısı ve şebekelerinden en iyi şekilde istifade edilmesi ve bu yönde tedbirler alınması, İki ülke arasında iş birliğini güçlendirmek amacıyla ikili hukuki çerçevenin geliştirilmesi konularını içeriyordu.
PROTOKOL GERİ ÇEKİLDİ
6 yıl sonra tam da Ermeni soykırımının 100 yılına denk gelen süreçte Ermenistan, protokolü geri çekti.  2009’da imzalanan protokol, 2015 yılında iptal edildi. Türkiye, ilişkilerin gelişebilmesi için, Ermenistan’ın soykırım söylemini resmi politika olmaktan çıkarmasını, Karabağ sorununun çözümü konusunda adımlar atmasını ‘ön şart’ haline getirmişti. HDP’nin Ermeni Adayı Garo Paylan Ermeni protokolünü ve gelinen süreci şöyle özetliyor: “2009 yılında bu söylem dile geldiğinde olumlu bir adım olarak değerlendirmiş olsak da AKP’nin bu açılımı samimiyetle yaptığını da düşünmüyorduk tabii ki. Zaten o dönem açılım fotoğrafına bakılırsa, Amerika, Rus, İngiliz Başkan Yardımcılarının gözetiminde yapılan bir imza protokolü  söz konusuydu. Ermeni açılımı adı altında yapılan aslında uluslararası enerji hattının güvenliği protokolüydü . Toplumlar olarak atılan bir adım değildi. Sonrasında da Azarbeycan’ın baskısı geldi ve geri adım atıldı.
Eşit bir biçimde dış politika izlemediği, soydaş bakan bir dış politika izlediği için de o protokol akamete uğradı. Gerçekten bir Ermeni açılımı yapılacaksa öncelikle adil bir hafıza oluşturmak lazım. 100 yıldır soykırım sürüyor. Gerçi, Hrant Dink ve pek çok kişinin yıllardır süren mücadeleleri söylenen yalanların ortadan kaldırılması için verilen çabalar biraz daha sonuç gösteriyor, istenilen noktada olmasa da. Artık hafızaya daha çok bakılıyor, tarih sorgulanıyor bu mesele konuluyor ama almamız gereken daha çok yol var. Önce hafızayı ortaya çıkarmamız gerek. Ermeniler için eşitlik diyorsanız, Bir arada yaşam diyorsanız  Ermeni Soykırımı’na imza atanların isimlerini o sokaklardan kaldırmak lazım. Aradan 100 yıl geçti. Samimiyet göremiyoruz. Haliyle de bir güvercin tedirginliği içindeyiz.”

Roman açılımına ne oldu?
“BİR defa Roman vatandaşlarım benim vatandaşımdır ve bu ülkede 10 yıllardır vatandaşlık hukukundan dahi bu vatandaşlar istifade edememişlerdir. Eğer özür dilenmesi gereken varsa, benim Roman vatandaşlarımdır ve ben onlardan bu devlet adına özür diliyorum”
19 Mart 2010.... Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 12 Eylül Anayasa Referandumu öncesi bu sözleri söyledi. Özrün hemen öncesinde Ankara Abdi İpekçi Spor Salonunda Roman vatandaşlarla bir araya geldi. Defler çalındı, şarkılar söylendi. Erdoğan bu toplantıda Roman vatandaşların ezildiğinden bahsetti. “Yaratılanı yaratandan ötürü seviyoruz. Her can, yaratanın bir mucizesidir, kim ki canlara kıyar, kim ki gönüller kırar, iki cihanda da yeri yoktur” ifadeleri kullanıldı. Romanlarla yapılan toplantılara ve hükümetin projesine ‘Açılım’ denildi.
Aradan 5 yıl geçti.
CHP’nin İzmir’den Roman Adayı Özcan Purcu o dönem yapılan toplantıyı ve geçen 5 yılı ve şu sözlerle özetledi: “Erdoğan’ın konuşmasını heyecanla ve ağlamaklı karşıladık, Tebrik ettik. Abdi İpekçi toplantısına şevkle katıldık. Güzel de bir program açıklandı. Bir yol haritası vardı; ‘çadırda vatandaş kalmayacak, Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak çalışılacak, Romanlara dönük meslek atölyeleri açılacak, güncel mesleklere dönük eğitim programları açılacak’ denildi. Şu an bunların yüzde 95’i yapılmadı. Sadece, Roman vatandaşlara belirli evler verildi. Pilot olarak uygulandı. Onun dışında da bir adım atılmadı. Üzgünüz tabii bu anlamda. Keşke verilen sözler tutulsaydı. O dönemin Başbakanı yine dile getirdi sorunları teşekkür ederiz ama hizmet noktasında hiçbir adım atılmadı. Zaten bir parti eliyle adım da atılamaz. Açılımın bir devlet politikası olması lazım. İyi niyetli bir çalışma devlet çatısı altında yapılır. Roman mahallelerinde araştırma yapılarak olur bu. Romanlarla konuşularak, anketler yapılarak. Bakanlıklarda strateji uzmanlarının, iki memurun oturup yazdığı bir biçimde değil. Tabii iyi niyetliyseniz.  5 yıl geçti. 5 yıldır toplantı yapıyoruz. 3 gün önce Avrupa Birliği temsilcileri ile toplantılar yaptık bu konuda. 5 yıl geçti aradan ama strateji eylem planı hâlâ yok.”
Günlük hayatta Romanlara ayrımcılık zaman zaman şiddet olaylarına da dönüştü. 2010 Tam da açılım tartışmalarının yapıldığı yıl Manisa’nın Selendi ilçesinde yaşayan Romanlar linç girişimine maruz kaldı. Selendi’ kadar büyük olmasa da lokal saldırılar memleket gündemine bile gelmedi. 

Evrensel'i Takip Et