GREVİO, İstanbul Sözleşmesi’ne hayat verebilir
GREVIO Türkiye adayı olarak seçilen Prof. Dr. Feride Acar, kadına yönelik şiddetin her alanda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıyla ortadan kalkacağına işaret etti.
Derya KAYA
Elif Ekin SALTIK
Ankara
Kadın örgütlerinin, İstanbul Sözleşmesi’nin izleme ve denetleme komitesi GREVIO için bağımsız uzman olarak aday gösterdiği isimlerden Prof. Dr. Feride Acar, yine kadınların çabası ve mücadelesiyle Türkiye adayı olarak seçildi. GREVIO ile ilgili sorularımızı yanıtlayan Feride Acar, İstanbul Sözleşmesi’nin önemine vurgu yaptı. Acar, “İstanbul Sözleşmesi’nin kadınlara yönelik şiddetle mücadele için etkili bir araç mı olacağı, yoksa kağıt üzerinde mi kalacağının biraz da GREVIO’nun çalışma yöntemiyle ilgili olduğunu” söyledi.
GREVIO ile başlayalım; nedir, nasıl bir işleyişi vardır, ne yapar?
GREVIO çok yeni kurulan bir yapı. Bu, Avrupa Konseyinin kadınlara yönelik ve aile içi şiddetle mücadele sözleşmesi olan ve geçen ağustos ayında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nin izleme ve denetleme komitesi. Bu yeni Avrupa Konseyi sözleşmesi, İstanbul’da imzaya açıldığı için kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak adlandırılıyor. Bu sözleşmenin de, bu tür uluslararası sözleşmelerde olduğu gibi, bağımsız uzmalardan oluşan bir denetim organı olacak. GREVIO o denetim organının ismi. Açılımı Group of Experts on Action against Violence against Women and Domestic Violence (Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzmanlar Grubu).
İşleyişine gelirsek; GREVIO’nun tam olarak nasıl çalışacağı henüz bilinmiyor. Seçimler 4 Mayıs’ta yapıldı. İlk toplantı Strasbourg’da eylül sonu gibi olacak. Sözleşmenin esaslarına göre GREVIO kendi çalışma yöntemini kendi saptayacak. Tabii genel birtakım çizgiler, prensipler var. Sözleşmeye taraf olan bütün devletlerin neleri yapmaları, neleri yapmamaları gerektiği sözleşmede belirlenmiş durumda. Ancak, “Hesap nasıl sorulacak? İstenilen bilgiler ne şekilde ve hangi ayrıntıda GREVIO’ya aktarılacak? Sözleşme uluslararası denetime nasıl açılacak?” gibi sorunların yanıtları biraz da GREVIO’nun kendisi tarafından belirlenecek. Mesela, devletlerden İstanbul Sözleşmesi’ni nasıl uyguladıklarına dair raporlar istenecek. Ama raporun nasıl isteneceği, yani CEDAW raporlarında olduğu gibi, bunların belirli sene aralıklarında standart raporlar olarak mı isteneceği, yoksa her devlete yönelik özgül sorularla tek tek cevap mı isteneceği gibi detaylara GREVIO’da karar verilecek. Bu yüzden ilk GREVIO çok önemli. Komite kendi çalışma esaslarını bir yönerge ile belirleyecek. İstanbul Sözleşmesi’nin kadınlara yönelik şiddetle mücadele için etkili bir araç mı olacağı, yoksa kağıt üzerinde kalacak bir şeye mi dönüşeceği biraz da GREVIO’nun çalışma yöntemiyle ilgili.
BAĞIMSIZLIK KONUSU ÇOK ÖNEMLİ
GREVIO’ya seçilen uzmanlara aranan kriterler neler?
Genel olarak bu tür seçimlerde bağımsız ve uzman olma nitelikleri aranıyor. Bağımsız uzman olmak demek devletten talimat alarak çalışmamak demektir. Ben yıllardır BM CEDAW komitesinde de bağımsız uzman olarak bulunuyorum. Bağımsızlık konusu CEDAW’da da çok önemsenir.
Diğer önemli kriter de konunun uzmanı olmak. Özellikle kadın meselesinde bazen şöyle bir anlayış olabiliyor. “Buraya bir kadını gönderelim; biraz da eğitimli, meslek sahibi bir kadınsa kadın sorunlarında uzmandır nasıl olsa” gibi bir anlayış. Böyle değil halbuki. Kadın meselesi, toplumsal cinsiyet eşitliği bir uzmanlık konusu. Dolayısıyla bu, GREVIO gibi kuruluşlarda üyelik açısından çok önemli bir faktör. Bir de tabii bu gibi yapıların işe zaman ayırabilecek, bu konuda yoğun bir çalışma temposuna girebilecek kişilerden oluşması lazım. GREVIO’ya aday gösterilecek uzmanların belirleneceği sürece yönelik birtakım koşullar da var İstanbul Sözleşmesi’nde. Sürece sivil toplumun ciddi katılımıyla, sivil toplumdan alınacak geri bildirimleri içererek, demokratik bir biçimde aday saptanması isteniyor.
BÜTÜN ALANLARDA EŞİTLİK PERSPEKTİFİ
İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddetin önlenmesinde nasıl bir yaklaşım sergiliyor?
Sözleşme “Dört ayak üzerine oturuyor” diyoruz. Birincisi; kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi. Yeni nesillerde kadın erkek eşitsizliğinin olmamasını sağlayacak bir zihniyet yapısına yönelik eğitim, uzun dönemde şiddeti önlemenin en önemli koşulu. Bunun yanısıra İstanbul Sözleşmesi ‘önleme’ kapsamında şiddete uğrama tehlikesi olan kadınlara yönelik olarak nasıl tedbirler alınması gerektiğini de ayrıntılı biçimde belirliyor.
İkinci önemli dayanak; her türlü şiddet mağduru olan kadınların ‘korunma’sı konusu. Bu bağlamda yasalar, uygulama ve sağlanması gereken hizmetlere ilişkin düzenlemeler var sözleşmede.
Üçüncü dayanak ise kadınlara şiddet yaşatanların etkili ‘kovuşturma ve cezalandırılması’ meselesi. Burada da devletin nasıl yasalar yapması, hangi davranış ve uygulamaları şiddet sayıp cezalandırması gerektiği belirlenmiş.
Sözleşmenin dördüncü ayağı ise daha önce bahsettiğim konuya çok yönlü, çok boyutlu ‘siyasa’ ve stratejilerle yaklaşma gereği. Bu bağlamda İstanbul Sözleşmesi’nde, devletin bütün alanlarda politika saptarken ve uygularken toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlendirilmesi perspektiflerinin olması, şiddetle etkili mücadele için elzem görülüyor.
ÇOCUKLAR VE YAŞLILAR İÇİN DE UYGULANABİLİR
Sözleşme ‘Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi’ olarak geçiyor. Kadına şiddet bütün yönleriyle kadına uygulanan şiddeti ele almıyor mu? Niçin ayrı bir ev içi şiddet tanımlaması yapılma ihtiyacı duyuldu?
Orada şöyle bir durum var. Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da çeşitli muhafazakar gruplar konuyu bir ev içi şiddet meselesi olarak görüyorlar. Öte yandan kadınlara yönelik şiddetin sadece ev içinde olmadığı da malum. Bu bakımdan diğer tercihi kadınlara yönelik tüm şiddet türlerini kapsayan bir sözleşme yapılması idi. Ama müzakere demek farklı yaklaşımların uzlaşarak kabul edilmesi demek. Bu nedenle orta bir yol bulundu ve kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddet sözleşmesi olarak nitelendirildi. Bu da iyi bir şey oldu. Sözleşme bu haliyle kadınlara yönelik her tür şiddeti; cinsel şiddeti, ev dışında, iş yerinde, sokakta, çarşıda, savaş halinde ve de ev içinde kadınlara yönelik her tür şiddeti kapsıyor. Biliyoruz ki ev içindeki şiddetin çok büyük bir kısmı kadınlara yönelik şiddet. Ancak diğer bireylere -çocuklara, yaşlılara- yönelik şiddetin de varlığı yadsınamaz. İstanbul Sözleşmesi diyor ki “İsteyen devletler bu sözleşmenin bütün hükümlerini diğer ev-içi şiddet mağdurları için de uygulayabilir.” Ancak, kadınlara yönelik şiddete ilişkin politika ve önceliklerden ödün vermemek koşuluyla. Bu çok önemli.
SİSTEMATİK DENETİM, RAPORLAMA VE YERİNDE ARAŞTIRMA OLMALI
Devletler üzerinde yaptırımın etkili olması için denetimler nasıl yapılmalı, ne tür bir bir çalışma yürütülmeli?
Biraz da CEDAW deneyiminden çıkarak şöyle söyleyeyim: Bir kere sistematik bir denetim olması lazım. CEDAW’da devletlerin komiteye dört yılda bir rapor vermesi, rapora paralel olarak sivil toplum örgütlerinden gölge raporlar alınması beklenir. Ondan sonra da devlet yetkilileriyle yüz yüze bir soru-cevap seansı yapılır. İstanbul Sözleşmesi’nin denetimi için de muntazam aralıklarla bir raporlama olması mutlaka gerekir. Ancak ben burada raporlamanın özgül durum ve koşullara göre ülke temelinde, belirli konular üzerinden yapılması daha iyi olur diye düşünüyorum. Örneğin, bir ülkede eğer göçmen kadınlara yönelik şiddet bariz bir olguysa, bu konuda bilgi varsa, GREVIO’nun o devlete “Göçmen kadınlara yönelik şiddet” konusunda neler yaptığına ilişkin sorular sorması gerekir. Her devlet için aynı şey olmayabilir. Bazı ülkelerde cinsel şiddetin daha yaygın olduğu hakkında veri olabiliyor. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi’nin denetimi için bu tür özgül sorularla, soru-cevap şeklinde raporlama olmasının daha doğru olacağını düşünüyorum. Yine bir diğer kişisel görüşüm yerinde araştırma yapmanın yararlı olabileceği. GREVIO’nun zaman zaman bazı ülkelere gidip, mağdurlarla, hizmet sağlayıcılarla, kadın gruplarıyla yerinde ve yüz yüze görüşerek yaşananları tespit etmesinin yararlı olabileceğini düşünüyorum. CEDAW’da normal şartlarda bu imkan yoktur. Denetleme, devlet ve sivil toplum kuruluşlarının raporları üzerinden yapılır. Yeni sözleşmelerin daha ileri giden araçlar sağlaması gerekiyor.
KADIN ÖRGÜTLERİ İYİ BİR SINAV VERDİ
Kadın örgütleri GREVIO uzmanlarının seçilmesi sürecine dahil olmak için çok ciddi çaba sarf erttiler ve bu konuda tartışmalar yaşandı. Bakanlığın aday belirleme sürecinde şeffaf bir işleyiş yürüttüğünü düşünüyor musunuz?
Bence kadın örgütleri ve sivil toplum fevkalade bir sınav verdi. Başka ülkelere de örnek oldu diyebiliriz. Katılımcı ve şeffaf bir süreç yaşanması için çok uğraşıldığını biliyorum. Sonuçta sürecin odağında yer alan kişi olmaktan ötürü tabii mutlu ve gururluyum. Ancak ben bu süreçteki bazı kritik olayların içinde doğrudan doğruya yaşamadım. Bu daha çok kadın örgütleriyle konuşulacak bir durum. Benim adaylığım baştan beri sivil toplum tarafından destekleniyordu. Buna karşın, önce aday gösterilmeyeceğim yönünde gayriresmi bir bilgi geldi. Buna da sivil toplumda ciddi tepki oldu; çok sayıda STK çeşitli mercilere yazarak tepkilerini dile getirdi. Ama sonradan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ilgili komitenin benim aday gösterilmem üzerinde uzlaştığını söyledi ve adım Türkiye’nin GREVIO adayı olarak Avrupa Konseyine bildirildi.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN YASAL BAĞLAYICILIĞI VAR
İstanbul Sözlemesi neden önemli?
Şiddetle mücadele ve şiddetin ortadan kaldırılması, önce bu şiddetin toplumsal cinsiyete dayalı niteliğinin anlaşılıp bunun üzerine çok yönlü politika ve önlemlerle gidilmesine bağlı. İstanbul Sözleşmesi bu nedenle çok önemli. Çünkü Avrupa’da ilk defa özelikle kadına yönelik eril şiddet ve bu şiddetin toplumsal-yapısal nedenlerini göz önüne alan ve devletler üzerine yasal olarak bağlayıcılığı olan bir sözleşme yapılmış oldu.
Sözleşme kadına yönelik şiddete hangi perspektiften bakıyor?
İstanbul Sözleşmesi açıkça kadınlara yönelik şiddetin kadın erkek eşitsizliğinden kaynaklandığını, dolayısıyla da bu olgu ile mücadele için cinsiyet eşitliğine yönelik, her alanı kapsayan, bütüncül politikalar yürütülmesi gerektiğini söylüyor. Her şeyden önce kadınlara yönelik şiddetle ilgili olarak, teşhis konusunda dünyada artık değişmiş olan bakış açısını yansıtıyor. Örneğin, şiddeti erkeklerin bireysel, ruhsal bunalımlarına atfeden bir bakışa yer yok. “Adam içki içiyor, sarhoş oluyor, karısını dövüyor” gibi bir anlayışın artık dünyada kadınlara yönelik şiddeti açıklamakta yer bulmadığını biliyoruz. Nitekim İstanbul Sözleşmesi de diyor ki “Burada yapısal bir sorun var. Açıkça kadına yönelik şiddet kadınlarla erkekler arasında tarihten gelen eşitsizliğin bir yansımasıdır.” Dolayısıyla bununla mücadele etmek demek ekonomik yaşamda, siyasi hayatta, idari yapıda yani toplumun her alanında kadın erkek eşitliğinin sağlanmasından geçer. Ancak bu yönde başarı sağlanmasıyla kadına yönelik şiddetle mücadelede ciddi ve kalıcı adımlar atılabilir. Bu adımlar atılırken tabii ki halihazırda meydana gelen şiddet vakalarında mağdurların koruması, şiddeti uygulayanların kovuşturulması, gereken cezaların verilmesini sağlayacak yapıların acilen geliştirilmesi lazımdır.
FERİDE ACAR KİMDİR?
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde öğretim üyesi Prof. Dr. Feride Acar kadın-erkek eşitliği, kadına yönelik şiddet konularında Dünya Bankası, BM Kalkınma Programı, AB gibi kurumlar için uluslararası danışman olarak görev yaptı. BM CEDAW Komitesine (Kadınlara Karşı Ayırımcılığın Önlenmesi Komitesi) 1993 ve 1997 dönemlerinde üye seçilen Acar, raportör ve başkan yardımcılığı görevlerinde bulunduktan sonra, 2003-05’te BM CEDAW Komitesi Başkanı seçildi. 2005’ten bu yana Avrupa Konseyi Kadınlara Karşı Şiddetle Mücadele Görev Gücü’nde görev yapan Acar, bu ay İstanbul Sözleşmesi Eylem Uzmanlar Grubu olan GREVIO’ya bağımsız uzman olarak seçildi.