Bir çocuk neden korkar, yaşayamamaktan
Sinem YARDIMCI*
Size kardeşimin, annemin öyküsünü anlayacağım... Acı dolu, öfke dolu...
Polisin görevi yakaladığı suçluların cezasını kesmek midir, adalete teslim etmek mi?
Herkes bir gün bir suç işleyebilir. Bir gün kendinizi kaybedebilirsiniz, komşunuza küfredebilirsiniz, maçta kavga edebilirsiniz, kırmızıda geçebilirsiniz, saat 10’dan sonra alkol alabilirsiniz, bir gün hiç yapmadığınız bir şeyle suçlanabilirsiniz, metrobüsten indiğinizde karşınıza çıkan polis tipinizi beğenmemiş olabilir.
Böyle bir durumda polisin sizi ‘cezalandırmasına’ razı olur musunuz?
Onur Yaser Can’ın tek suçu doğum gününde içmek için 11 gram esrar satın almaktı. Yakalandığında henüz 28 yaşında, hayatının baharındaydı. Ne bir sabıkası vardı, ne de bir suç örgütü ile bağlantısı. Buna rağmen o yıkım gecesinde gözaltına alındığında zalim bir muamele ile karşılaştı. Maruz bırakıldığı haksızlık ve hukuksuzluklar saymakla bitmiyor: yakalandığına dair ne savcıya ne yakınlarına bilgi verildi. Giriş sağlık raporu alınmadı, savcının yazılı emri olmadan “ince” arama yapıldı, cinsel tacize, aşağılamaya, kötü muameleye, işkenceye maruz bırakıldı, işlemediği bir suça dahil edilmeye çalışıldı, ifadesi değiştirildi, avukat bulundurmadan zorla ifade imzalatıldı, çıkış sağlık raporu işkenceci polislerin huzurunda, muayene edilmeden en basit belgeleri bile içermeyecek şekilde hazırlandı, ardından 1,5 saat daha kayıtsız olarak alıkonuldu... O bir buçuk saat içinde ne yapıldığını bugün bile tam olarak bilmiyoruz.
Piyangodan böyle bir gece geçirmek nasıl hissettirirdi?
Polis o geceden sonra da Onur Yaser’in peşini bırakmadı. Kayıt dışı olarak yakalayıp, kayıt dışı serbest bıraktığı Onur Yaser’i 22 gün boyunca kayıt dışı şekilde takip etti. Peşine ekip taktı, telefonlarını dinledi, sokak sokak takip etti, sürekli taciz etti, tekrar tekrar karakola çağırdı, tehdit etti. Onur Yaser, kendisini çırılçıplak soydukları karakola 3. defa gitmektense çırılçıplak soyundu ve kendini odasının penceresinden aşağı bıraktı.
Onur Yaser Can, ODTÜ mezunu, ödüllü bir mimardı. Sıra dışı bir zekası vardı. Üç yabancı dil biliyor; davul, bendir, gitar, saz çalıyor; dalgıçlık yapıyordu. Onur Yaser Can hayata aşk ile bağlı yaşama sevinciyle dolu bir gençti -son üç haftası hariç-. Onur Yaser Can artık aramızda yok.
Suç işlediğinde polisi kim cezalandıracak?
Polisin üstteki paragraflara sığmayan eylemlerinin hepsi de suç ve her biri için ceza hukukunda ‘esrar kullanmak ve bulundurmaktan’ çok daha büyük cezalar öngörülmüştür. Ancak bu polisler hiçbir şey olmamış gibi görevlerine devam ediyorlar ve aradan geçen 5 yıla rağmen hâlâ hiçbiri ceza almış değil.
Çocuğunuzun bunlara maruz kalmasını nasıl karşılardınız?
Can Ailesi adalet aradı.
İşkenceyi soruşturan savcı Hrant Dink ve Ergenekon davalarından tanıdığımız cemaatçi Muammer Akkaş, ailenin taleplerine rağmen sorgu odasının kamera kayıtlarının peşine düşmedi. İnsan aklıyla alay edercesine karakolun yalnızca girişindeki kamera görüntülerini inceleyerek takipsizlik kararı verdi.
Anne Hatice Can, “Bu ülkenin en küçük karakolunda dahi kamera kayıtları var deniliyor, İstanbul gibi bir kentin narkotik şubesinde sorgu sırasında çekilen kamera görüntüleri nasıl olmaz?” diye sordu.
Cevap alamadı.
Bundan sonraki süreci baba Mevlüt Can şöyle anlatıyor:
“Üç buçuk yıldır adalet arıyoruz. Adalet bulamadığımız için ben de o (Hatice Can) da yoksunluk hissediyorduk. Düşünebiliyor musunuz İstanbul 8. İdare Mahkemesi, o kadar güzel karar verdi ki, aslında işkenceyi tespit etti. Ancak İstanbul İl Disiplin Kurulu, iki polise 1 günlük maaş kesim cezası verdi, sonra 300 gün kıdem durdurmaya çevirdi. Sadece bizim Danıştayda önümüzü kesmek için... Bu karara itiraz ettik. 54. İdare Mahkemesi, ‘Sizin bu konuda zarara uğramışlığınız ve dava açma hakkınız yok’ dedi. Bir mahkeme işkenceyi tespit ediyor, diğeri bu işten zarar görmediğimizi söylüyor. Adaletsizlik canımızı acıtıyor, yüreğimizi kanırtıyordu. Onun Hatice’ye olan etkisi... Ben ağlayabiliyordum, o ağlayamıyordu. Artık normal bir hayat yaşamıyoruz. Adaleti bir nebze görebilseydik, belki yüreğimize biraz su serperdi.”
Adalet yoktu.
Polisler ekip halinde, sanki ahtapotun kollarıymış gibi ikinci bir el gibi korunup kollandılar. Can Ailesi de, evlatları işkence, kötü muamele ve devlet şiddetine maruz kalmış diğer aileler gibi hukukun kapısında bir kez daha harap edildiler. Ömrünü kadın haklarına adamış, sendika üyesi olduğu için işyerinde mobbinge uğramaktan yorulup emekli olmuş Hatice Can acıya ve adaletsizliğe dayanamayarak, kendini tıpkı oğlu gibi pencereden boşluğa bıraktı.
Polislerin aldığı iki can yanlarına mı kalacak?
İşkence soruşturmasındaki takipsizlik kararı AİHM’e taşındı. Devletin yaşam hakkı ihlalinden, işkence ve kötü muameleden, hak arama özgürlüğünün rafa kaldırılmasından ve etkin bir soruşturma yapılmamasından dolayı mahkum olmasını bekliyoruz.
Onur Yaser’in ifade tutanaklarının değiştirilmesiyle ilgili şimdi polislerin ikisi hakkında evrakta sahtecilik yaptıklarından dolayı dava süreci devam ediyor. 26 Mayıs Salı günü saat 14:00’te Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nda ise duruşması görülecek. Ancak Türkiye’de devletin işlediği suçların cezasız bırakılmasının bir devlet politikası olduğunu hepimiz adımız gibi biliyoruz. Bu Hrant’ın davasında da böyle, Festus Okey’in, Ali İsmail Korkmaz’ın ve daha nicelerinin. Böyle davalarda adaletin sağlanması ancak kamuoyu baskısı ile mümkün olabiliyor. Bu yüzden duruşmaya gelebilen herkesi yanımızda görmek istiyoruz.
* Onur Yaser Can’ın Dostları adına
Onur Yaser Can takip sayfaları:
vvvvvv.onuryasercan.com
https://vvvvvv.facebook.com/pages/Onur-YaserHatice-Canlarımız-İçin-Adalet/
https://tvvitter.com/onuryasercan (@onuryasercan)