İrlanda’da ‘patatesler küçük kaldığında’
İngiltere’nin eski Başbakanı Tony Blair 1997’de İrlanda halkından özür dileyerek bu savı doğrulamış oldu. Blair, Kuzey İrlanda’nın bağımsızlığı için mücadele eden İrlanda Cumhuriyet Ordusu IRA ile ateşkes görüşmeleri kapsamındaki açıklamasında, dönemin Birleşik Krallık hükümetlerinin “eylemsizliği” sebebiyle özür diliyordu.
Engin ESEN
Mahalle meyhanesinde atıştıracak bir şeyler ısmarlayan Terry, genç garsonun patates püresi de isteyip istemediğini sorması üzerine, “Otuz yıldır patates yemiyorum ben” diye gülerek karşılık verdi. 60’lı yaşlarındaki bu İrlandalı delikanlı patatese bayılırdı oysa. İrlanda yemek kültürüyle dalga geçilmesine göndermeyle şaka yapıyordu yine, sanki zenginmiş gibi.
O patates ki yemyeşil masalsı adada halkın temel besin kaynağıyken, trajik 1845-1852 Büyük Kıtlık dönemiyle birlikte İrlandalı kimliğinin ayrılmaz parçası olageldi. “Kavga etmeyi yemek sofrasında öğrendim ben” diyerek anlatmayı sürdüren Terry, halkının yoksulluk ve sömürüyle örülmüş tarihinden örnekler verirken, İngiltere’nin ve Avrupa’nın heybetli hükümdarı Kraliçe Victoria’nın İrlandalılar tarafından “Kıtlık Kraliçesi” diye anıldığını keyifle vurguluyor...
Bugün televizyonda sıkça Türkiye-Yunanistan veya Afrika-Avrupa arasında göçmen taşırken battıklarına dair haberlerine rastladığımız “tabut gemileri”, o yıllarda İrlanda’dan Amerika’ya ve İngiltere üzerinden Avustralya’ya kadar seyrediyordu. Sebep patateslere musallat olan mantar yüzünden başlayan kıtlıktı.
Güney Amerika’dan getirilen patates, basit bir yaşam süren İrlandalı çiftçilere on yıllar boyunca güç ve kan vermişti. Ekmek yapmak için tahıl ekimi ve hasadı, sonra un öğütülmesi, daha sonra undan elde edilen hamurun pişirilmesi gerekiyordu. Patates ise haşlanarak, fırınlanarak veya kızartılarak kolayca tüketilebiliyordu. Zaten tarlaların yüzde 95’i Protestan toprak sahiplerinindi ve hasat edilen tahılın tamamına yakını İngiltere’ye ihraç ediliyordu. Nüfusun yüzde 80’den fazlasını oluşturan Katolik İrlandalılar ise emek karşılığı kiraladıkları topraklarda patates gibi ürünler yetiştirip yaşamını sürdürüyordu.
Protein, karbonhidrat ve vitamin kaynağı patatesin yaygın tüketiminin de katkısıyla, 1780’de 4 milyon olan İrlanda nüfusu 1840’a kadar ikiye katlandı. Ancak 1847’de başlayıp 5 yıl süren kıtlık nedeniyle 1,5 milyon İrlandalı açlık ve hastalıklar nedeniyle öldü, 1 milyonu aşkın kişi ise İngiltere, ABD, Kanada, Avustralya gibi ülkelere göç etti. Göç edenlerin birçoğu da “tabut gemilerde” hayatını kaybetti.
LONDRA'NIN UMURSAMAZLIĞI
Rutgers University-Camden’da öğretim üyesi olan Yardımcı Doçent Aaron Hostetter şöyle diyor: “Küflenme biyolojik bir olaydı fakat kıtlık ve açlık hiçbir zaman doğal olaylar olamaz... Belirli çeşit besinleri yeme zorunluluğu, başka hiç alternatif olmasa bile, her zaman politik gerekçelidir.”
İngiltere’nin eski Başbakanı Tony Blair 1997’de İrlanda halkından özür dileyerek bu savı doğrulamış oldu. Blair, Kuzey İrlanda’nın bağımsızlığı için mücadele eden İrlanda Cumhuriyet Ordusu IRA ile ateşkes görüşmeleri kapsamındaki açıklamasında, dönemin Birleşik Krallık hükümetlerinin “eylemsizliği” sebebiyle özür diliyordu.
Aslında Birleşik Krallık hükümetleri pek de “eylemsiz” sayılmazdı. İrlandalılar dağlarda böğürtlen ve yabani bitkiler toplayarak hayatta kalmaya çalışırken, adada hasat edilen tahıllar ve diğer ürünler hâlâ limanlardan İngiltere’ye ihraç edilmeye devam ediyordu. Çoğunluğu, kiracı oldukları topraklarından atılmamak için kümes hayvanlarını, hatta kıyafetlerini satmak zorunda kalmıştı.
Londra’daki parlamento ve kabine tartışmalarında, liberal iktisat teorilerini Protestan Hristiyanlık ile harmanlamış lordlar, yaşananları “tembel İrlandalıları” gelişen kapitalizme işgücü olarak değerlendirmek için bir fırsat olarak gördüklerini belli ediyorlardı. Onlara göre, devlet bu gibi durumlarda serbest ticarete engel olmak yerine, İrlandalı çiftçileri çalışma evlerinde işgücü ordusuna katmalıydı. 1835’te yapılan bir araştırmada, İrlandalı emekçilerin yüzde 75’inin düzenli bir işte çalışmadığı ve dilenciliğin yaygın olduğu “ortaya çıkmıştı” zaten.
Oysa kıtlıktan önce bile, 2 milyondan fazla İrlandalının yoksullukla boğuşmasına rağmen, çalışma evlerine ancak 100 bin kişi başvurmuştu. Çünkü buralara kaydolmak demek, anadilleri olan İrlandaca’yı (İrlanda Keltçesi veya Galcesi) konuşmamayı, aile üyelerinin parçalanmasını, onurlarını rencide edecek derecede bir disiplin altında yaşamayı kabul etmek demekti.
Fransız sosyolog Gustave de Beaumont, kıtlığın başlamasından 12 yıl önce, 1835’te manzarayı şöyle tarif ediyordu: “Ormanlardaki Hintlileri, zincirlenmiş zencleri gördüm ve bu acınası koşullarını irdelerken, insan perişanlığının en uç örneklerini gördüğümü düşündüm. Fakat o zamanlar talihsiz İrlanda’nın durumunu bilmiyordum. Her ülkede az ya da çok garibanlar bulunabilir; ancak İrlanda’dan önce hiçbir yerde tamamen garibanlardan oluşan bir ulusun olduğu görülmemiştir.”
Hâl böyleyken, Hindistan’dan Kanada’ya kadar “güneş batmayan” imparatorluğun hükümdarı Kraliçe Victoria, İrlanda halkına 2 bin sterlin yardımı reva görmekle kalmıyor, Osmanlı padişahı Abdülmecid’in 10 bin sterlin yardım önerisini 1 sterline indirmesini rica ediyordu. Padişahın gönderdiği üç geminin İrlanda başkenti Dublin’e yanaşmasına izin verilmemesi üzerine, gemilerin gizlice Drogheda limanına erzak ve tohum bıraktığı söylenegelir. Kimileri o dönemde limana açılan Boyne nehrinin kuru olduğunu ve böyle bir olayın kanıtının olmadığını belirtse de, Osmanlı’nın bu feodal cömertliği nedeniyle İrlanda’nın ileri gelenleri bir teşekkür mektubu gönderdiler ve 1995’te ay-yıldız amblemli Drogheda kasabası, bir duvar plaketi nakşetti. Kasabanın ambleminin kaynağı tam olarak bilinmese de, İrlanda Cumhurbaşkanı Mary McAleese 2010’daki Türkiye ziyaretinde yine müteşekkir olduklarını dile getirdi.
KITLIK SONRASI İRLANDALI KİMLİĞİ
İrlanda’da patates üretimi 1852’de yeniden eski düzeyine ulaştı fakat artık yeşil adada ve ötesinde birçok şey eskisi gibi olmayacaktı. Kıtlık nedeniyle göç edenlerin anadillerine en bağlı yoksullar olması nedeniyle adada İngilizce yaygınlaştı. Bu arada, 1800’de lağvedilen İrlanda parlamentosunun yeniden açılması ve Katoliklere yönelik ayrımcılıkların son bulması için ulusal özgürlük hareketleri birbirini kovalamaya başladı. Kıtlığı gören kuşağın torunları 1916 devrimi sonunda Belfast bölgesi dışındaki ada topraklarının bağımsızlığını kazandı ve İrlanda Cumhuriyeti kuruldu.
İngiltere’den Avustralya ve ABD’ye kadar, sanayinin geliştiği yerlerde İrlandalılar uzun yıllar işçi sınıfının omurgasını oluşturdu.
Birleşik Krallık’ın İngiliz hanedanına olduğu kadar, Londra’nın temsil ettiği kapitalist gaddarlığa da tepkili İrlanda kuşakları, uzun yıllar Marksistlerin liderliğinde devam eden mücadeleler sonunda Kuzey İrlanda için özerklik öngören 1998 anlaşmasına ulaştılar.
Bugünlerde Dublin’de patates yemekleri Fransız veya Asya usulleriyle de servis ediliyor. Londra, Liverpool, Glasgow, Boston, New York gibi onlarca şehire dağılan İrlandalılar, geleneksel yemeklerini yerken, kıtlığın ilk günlerinden kalan şarkıları söylemeyi sürdürüyorlar.
“Praties They Grow Small” (Patatesler Küçük Kaldı)
Ah patatesler küçük kaldı, buralarda buralarda
Ah patatesler küçük kaldı, buralarda buralarda
Ah patatesler küçük kaldı, buralarda Donegal’da
Kabuklarıyla yiyoruz, buralarda buralarda
***
Ah keşke kazlar olsaydık, gece sabah
Ah keşke kazlar olsaydık, gece sabah
Ah keşke kazlar olsaydık, yaşayabilseydik huzurla
Serbestlik saatine kadar, yeseydik mısır, yeseydik mısır