Mücadelemizin daha da Büyümesi için Oylar HDP'ye!
Bugün HDP'nin mecliste olması demek, sokakta verilen "gelecek" mücadelemizin mecliste de karşı cephenin alanını daraltması demektir. Bugün HDP'nin mecliste olması demek, tutarlı demokratların mecliste daha fazla yer alması demektir. Gençlik olarak kendi geleceğimiz için, oyumuzu bu seçimde HDP'ye vermeliyiz ki yarınlara da daha umutlu bakabilelim. Baskı ve sömürüye karşı koyuşumuzda "kalkanımızı" daha da güçlendirebilelim.
Deniz ORTAKÇI
Ankara
Ülkenin dört bir yanında metal işçilerinin direnişi büyürken, diğer yandan da seçim gündemi her geçen gün sıcaklığını artırıyor. 7 Haziran günü yapılacak olan seçim öncesi artık son düzlüğe girdik. Önceki seçimlere göre bu seçim daha farklı bir atmosferde geçiyor desek, sanırım kimse itiraz etmez. Her gün anket şirketlerinin açıkladığı bir dünya farklı sonuç, seçmenlerin ruh hali açısından ne kadar tutarlı bir kaynak olur orası ayrı bir tartışma konusu. "AKP tek başına iktidar olabilecek mi?", "HDP barajı geçecek mi?", "Vaat edilen şeyler için kaynakları nerden bulacaklar?", "Diyanet meselesi ne olacak?" gibi pek çok soruyu seçim gününe kadar duymaya, tartışmaya devam edeceğiz şüphesiz. Her birine ayrı ayrı yazılar yazabileceğimiz bu konulardan öte, seçimler ve gençlik cephesi açısından nasıl bir tablo içerisinde olduğumuzu konuşalım bu yazıda. Daha detaylı bir tartışmaya materyal olması açısından Evrensel Gazetesi'nin geçtiğimiz haftada başlayan "AKP'nin 13 yılı" dosyasını okuyuculara önerip, başlayalım.
AKP'NİN ELİNİN EN ZAYIF OLDUĞU SEÇİM
"Fuat Avni istihbaratçılığı" şöyle dursun, başta "bağımsız" cumhurbaşkanı olmak üzere AKP yöneticilerinin içinde bulunduğu ruh halini analiz etmek çok zor değil. Seçim startı verilmesinin arefesinde, özellikle ayyuka çıkan (Gökçek - Arınç tartışması vb) ama aslında uzunca bir zamandır süre gelen AKP'nin kendi içindeki "çatlaklar", seçimlerde AKP'yi epey zorlamış durumda. Özellikle geçtiğimiz dönem ittifakı olan Gülen Cemaati'ne canhıraş saldıran bir pozisyona gelmesi, bulunduğu nokta açısından en çarpıcı örneklerden biri. "Öküz öldü, ortaklık bozuldu"dan öte AKP elbette bu noktaya kendi kendine gelmedi. İktidara geldiği günden beri neo-liberalizmin Türkiye'deki öncü partisi ve azgın bir "sermaye birikimi sağlayıcısı" olan AKP, türlü yolsuzluklar yaparken özellikle işçi, emekçilerin çalışma ve sosyal hayatlarına yönelik pervasızca saldıran politikalar üretti. Gençlere yaşam alanlarını dar etti, kadınları her fırsatta aşağıladı, şiddeti ve cinayeti meşrulaştırmaya çalıştı. Kürt sorununda çözüm sürecini "oyalama sürecine"; Alevi açılımlarını "asimilasyon projelerine" dönüştürdü.
En çok asıp kestiği alan olan dış politikada bataklığa battı; mezhepçi, şiddete dayanan, çetecileri besleyen politikası onu "değerli yalnızlığa" itti, Aydın Çubukçu'nun deyimiyle "kılıcının tahtadan olduğunu" gösterdi. Karşısında da bütün bunlardan kaçınılmaz olarak, giderek büyüyen tepkileri, bir öfke selini buldu. Önceki seçimlerdeki itibarını bu seçimlerde büyük ölçüde yitirdi. "Bu saatten sonra iktidara gelemez, en çok oyu alan parti olamaz" demek belki çok gerçekçi olmayabilir. Ancak yukarıdaki tablodan anlaşılacağı üzere, seçimlerden sonra yine tek başına iktidara gelen bir parti olsa dahi ülkeyi yönetebilmek onun için hiç de kolay olmayacak. Hele ki işçi sınıfının masaya yumruğunu giderek daha güçlü vurduğu bir dönem açılıyorken…
EVET, MECLİS TAYİN EDİCİ DEĞİLDİR AMA…
Gençliğin gelecek sorununu, kimlik ve sınıfsal problemlerini meclise, parlamenter çözümlere sıkıştırmak elbette doğru olan olmayacaktır. Ancak, yukarda da ifade ettiğimiz gibi, mücadelemizde elimizin daha güçlü olması açısından, meclisi bir mücadele kürsüsüne dönüştürmek mücadele edenler için bir seçenek değil, bir sorumluluk, bir görevdir. "Solculuk kızamığına" tutunup yine her seçimde olduğu gibi, "AKP'yi geriletmenin tek yolu sokaktır", "Ama Dolmabahçe görüşmelerinden sonra…" diye tumturaklı sözler, bir şeyler düşünüp de sandığa gidip oy veren insanlara "öğretmeci", üstten yaklaşım her seçimde olduğu gibi bu seçimde de kendi kendisini politikanın dışına itmiştir. Buradan çağrı yapalım biz de, sokakta kimi zaman birlikte mücadele
ediyoruz, bundan sonra da edeceğiz. Ancak demokrasi cephesini daha da güçlendirmek adına, bu seçimde var olan ayrışmacı tavrınızı kısa bir süre kala olsa da değiştirin ve HDP'ye oy verme çağrısında bulunun. Sonrasında da yine birlikte mücadele etmek adına, saflarımızı güçlendirmenin, birleşik bir cepheyi yaratmanın yollarını birlikte arayalım. İşçilerin, emekçilerin kürsüsünü sokaklarda da, mecliste de birlikte kuralım.
Sonuç olarak biz mücadelemizde kararlı, çizgimizde ısrarcıyız. Bulunduğumuz her alanda taleplerimizle, geleceğimizi çalmak isteyenlere, bize karanlığı dayatanlara karşı mücadele edeceğiz. Sınıflardan, okullardan, sokaklara örgütleneceğiz birleşeceğiz. Mücadelemizi daha da ilerletmek, büyütmek için bu seçimde tüm gençliği HDP'ye oy vermeye
çağırıyoruz.
GENÇLİK OY VERİRKEN, KENDİ GELECEĞİNİ DÜŞÜNMELİ
Şu gerçek çok açık; AKP de, CHP de, MHP de gençliğe yine hiçbir şey vaat etmiyor. Kastettiğim şey seçim vaadi değil, gençliğin gelecek sorununa dair ne söyledikleri, ne gerçekleştirdikleri. AKP kendi reklam filmlerinde, seçim mitinglerinde "artık her genç istediği üniversiteye gidebiliyor" diye nutuk atarken; öğrenci gençlik niteliksiz, kalitesiz eğitimle boğuşurken diğer yandan karşılayamadığı eğitim masrafları yüzünden "ne iş olsa yaparım abi" pozisyonuna sürüklendi. Kültürel, akademik hayata katılmak şöyle dursun, özellikle "genç aydın kuşak" denilen üniversite gençliğinin belki de "çoğunluğuna yakını" okurken aynı zamanda çalışmak zorunda. Fen edebiyat fakülteleri başta olmak üzere bazı fakültelerin "kendi kaynağını yaratamama" gerekçesiyle kapatılması ve gençliğin geleceğinin bu kolaylıkta "hiç edilmesi" konusu da cabası. Bir de bütün bu tabloya "mantar gibi biten özel üniversiteler" eklenince… Eee, dedikleri gibi "Onlar söyler, AKP yapar". En iyi paralı eğitimi, gelecek hırsızlığını, insanlık düşmanlığını AKP yapar. Onun için bu seçimde gençlik safını belli etmek zorunda. Almamız gereken tutumun bir yönü AKP'nin bu pervasızlığını durdurma çabası olmalıdır. Bir yönü de artık kendi sözümüzü söylememiz gerektiği ve bu sistemi değiştirmek için mücadelemizi nasıl büyüteceğimiz sorunudur. Bütün bunların seçimle ilişkisini kurunca oy vereceğimiz parti açıkça kendini belli ediyor: HDP. Çünkü bugün AKP'nin seçim öncesi en çok korktuğu ve mecliste onu gerçekten geriletebilecek, alanını sınırlayacak, "onu başkan yaptırmayacak " tek parti durumundadır. Bugün HDP'nin mecliste olması demek, bizim demokrasi kavgamız açısından elimizin daha güçlü olması demektir. Bugün HDP'nin mecliste olması demek, sokakta verilen "gelecek" mücadelemizin mecliste de karşı cephenin alanını daraltması demektir. Bugün HDP'nin mecliste olması demek, tutarlı demokratların mecliste daha fazla yer alması demektir. Gençlik olarak kendi geleceğimiz için, oyumuzu bu seçimde HDP'ye vermeliyiz ki yarınlara da daha umutlu bakabilelim. Baskı ve sömürüye karşı koyuşumuzda "kalkanımızı" daha da
güçlendirebilelim.