Hem Öğreniyorlar Hem Öğretiyorlar!
Şimdi Renault işçilerinin bütün metal fabrikalarına kazıdığı bu şiarı, metal işçilerinin direnişiyle birlikte bütün sınıfımızın şiarı haline getirelim!
'İşçiler 1800'lü yılların şartlarında yaşamıyorlar artık. Kimse kendini riske atmaz, hem kaybedecekleri bir sürü şey var.', 'Artık düzen de eskisi gibi değil; mikro iktidarlar var. Kapitalizm, eski kapitalizm değil.', 'İşçi sınıfı ise sınıf kimliğini kaybetti, başka kodlar ve kimliklerle tanımlıyor kendini; eski sınıflar ilişkisinden bahsedemeyiz.'
Akademiden, lise sıralarına, ülkenin eski solcu/yeni liberal yazarlarından, sendika ağalarına kadar bir eksik iki fazlayla bu cümlelerle haşır neşir bir kuşak olarak büyüdük. Öyle ya sınıf mı kalmıştı?
İşçiler, çalışma koşullarının 1800'lerle yarıştığını, patronları kar rekortmeni olurken, kendi emeklerinin binde birini alamaz duruma geldiklerini söylüyorlar. Gel de inan! Akademi dünyası da şaşkın pek tabi. Tam refah ve istikrar içinde yaşadığımıza ikna oluyorduk ki binlerce metal işçisi "gemileri yaktık geliyoruz" dedi. Bunların kaybedecek bir sürü şeyi vardı hani?!
GEL GÖR Kİ KAZIN AYAĞI BAŞKA
Metal işçileri karşılarında Türk Metal Sendikası, MESS'i ve hükümetiyle birleşmiş bir sermaye sınıfı olduğunu her gün yeniden ve yeniden kavrarken gel de anlat anlatabilirsen karşılarında bir sınıfın olmadığını.
Gelsinler de dün büyük çoğunluğu MHP'ye oy veren binlerce işçinin, ülkemiz sermayesinin en güçlü birliklerinden biri olan patron sendikası MESS ile nasıl cepheden çarpıştığını göre göre, 'ortada bir sınıf mücadelesi yoktur' desinler!
'Türk Metal Sendikası'ndan da, orada örgütlü olan işçiden de bir şey olmaz' deyip aynı alana çıkmayanlar, şimdi gidip Renault işçilerine anlatsınlar, kimden ne olmayacağını! Renault işçisi sendikayı sendika yapanın işçiler olduğunu önce Türk Metal'in satılık yöneticilerine sonra da tüm işçi sınıfına kendi direnişiyle öğretiyor.
SİZİN İSTİKRARINIZ SÖMÜRÜNÜN İSTİKRARIDIR
Her şey değişecek, evrimleşecek. Muhtemelen sosyalizm de eski sosyalizm olmayacak; yaşamın ve doğanın diyalektiği bu ya! Ama anlayacağınız gibi kapitalizm eski kapitalizm değil diyenler, kapitalizmin özüne ilişkin bir gerçeği gizlemeye dair bir gevezelik yapıyorlar. Üretim araçlarının özel mülkiyetinin belirli bir kesimin elinde bulunması nedeniyle, milyonlarca işçi ve emekçinin katıldığı üretim sürecinden, bir avuç patronun zenginleşerek, zevk ve sefa içinde hayat sürdüğü, her şeyi üretenlerin, işçi ve emekçi sınıfların yoksulluk ve yoksunlukla boğuştukları gerçeği kapitalizmin özüdür! Bu öz değişmemiştir. Bu nedenle bugün istikrar diyenler, milyonlarca işçi, emekçinin, sınıfın gençliğinin sömürülmesindeki istikrarın sürmesini kastediyorlar. İş barışı derken,
işçilerin boyun eğip her koşulda çalışmalarını kastediyorlar. Bu öz değişmesin diye diretiyorlar. Bursa'da metal işçileri, Türkiye'nin her yerinde sanayi sitelerinde 10-12 saat çalışan çocuk işçilerin, tekstilde, petro-kimyada, deride, camda, inşaatta bir somun ekmek için bir ömür tüketen bütün işçi sınıfımızı bu sömürü istikrarını bozmaya çağırıyor.
İŞÇİ SINIFININ YERİ KENDİ PARTİSİDİR!
Metal işçileri mücadeleleriyle, doğru taleplerle, kendi komitelerini kurduklarında, birleştiklerinde dalga dalga büyüyebileceklerini gösterdiler.
Renault'ta bir işçi bağırıyor: Kendi temsilcilerimiz dışında bir temsilciyle görüşülmesini kabul etmiyoruz!
O zaman işçi sınıfının kendi partisinden başka bir partiye, kendi birliğinden başka bir şeye güvenmesi normal mi? Bu sömürü çarkını kırmanın yolunu da, yenile/kazana, bu dalgayı bütün sınıf kardeşleriyle birleştirmeyi de, sermaye sınıfının partilerinin karşısında, kendi partilerinde birleşmenin yolunu da bulacaklar! İşçi, emekçi ve öğrencilerin her yerde kendi talepleri etrafında kendi komitelerini kurması, kendi temsilcileriyle sendikalarını/örgütlerini (ÖTK vb. gibi) yönetmesi olmazsa olmazdır. Şimdi Renault işçilerinin bütün metal fabrikalarına kazıdığı bu şiarı, metal işçilerinin direnişiyle birlikte bütün sınıfımızın şiarı haline getirelim!