Nusra'yla dans
Mithat Fabian SÖZMEN
Suriye’de dörde bölünmüş bir haritaya çok daha sık rastlar olduk. Rakka, Deyrezzor(merkez hariç), Hasekê’nin güneyi ve Humus’un doğusunu siyaha(IŞİD); Hasekê’den Efrîn’e kuzey şeridini sarıya(YPG); İdlip, Halep’in bir bölümü ve Dera’nın güneyini yeşil ve griye(Nusra ve diğer cihatçılar); Güneyde Süveyde’den kuzeyde Lazkiye’ye uzanan büyük vilayetlerin kent merkezlerini ise kırmızıya(Suriye ordusu) boyayan bu haritanın uzun bir süre daha Suriye’nin bölünmüşlüğünü yansıtacağı açık.
Elbette haritanın bazı tamamlayıcıları olacak. Örneğin son olarak Mebruka’yı ele geçiren ve Serêkaniyê’nin batısını korumaya alan YPG’nin batıya, Gire Sipî’ye(Til Ebyad) doğru ilerleyişini sürdüreceği biliniyor. IŞİD’e karşı sahada başarılı olan tek örgüt YPG bu konuda koalisyon uçaklarını da arkasına almış durumda.
“Kantonları birleştirme” korkusu, geçtiğimiz günlerde Erdoğan tarafından da dile getirildiğine göre YPG’nin her daim menzilinde olan bu amacın çok daha planlı bir şekilde ilerlediği söylenebilir. Kobanê’yle Serêkaniyê’yi birleştirecek olan Gire Sipî’den sonra hedef Cerablus ve batısı olacaktır.
Humus’un doğusunda Palmira’yı ele geçiren IŞİD, Humus, Hama ve Süveyde’ye doğru Şam’ı baskılamayı hedefliyor.
Epey sıkışmış ve moralsiz durumda olan Suriye ordusu, Lübnan sınırındaki Kalamun dağlarında Hizbullah’ın karların erimesiyle başlattığı operasyonda Nusra’ya karşı kazandığı zaferlerle nefes alırken kötü gidişatı tersine çevirmek için de İran’la sıkı temas halinde. Buraya döneceğiz ancak önce uzun süredir Suriye gündeminin başrolüne yerleştirilen el Kaide’nin Suriye-Lübnan kolu el Nusra Cephesi’ne odaklanacağız.
NUSRA’NIN YENİDEN YÜKSELİŞİ
2014 baharında Deyrezzor’da IŞİD’den aldığı yenilgiler sonrası İdlip’in kuzeyine çekilen Nusra, Kasım ayında silahını, Batı destekli gruplar Suriye Devrimciler Cephesi ve Hazım Hareketi’ne yöneltti. ABD’nin TOW füzelerine sahip olan ancak önlenemez bir düşüş içerisindeki bu iki grubu hem dağıtan hem de yutan Nusra daha sonra İdlip’e yönelik etkili bir saldırı gerçekleştirdi. Birkaç saatliğine de olsa hükümet binalarını ele geçiren cihatçı militanlar daha sonra çekilmeye zorlansa da bu güç gösterisi, İdlip’in kuzeyinde ve güneyinde Nusra’ya büyük prestij kazandırdı.(1)
Nusra’nın başarılı İdlip sınavı, bugüne kadar Suriye’ye yönelik politikasında çuvallayan, Mısır’daki Sisi darbesi sonrası da araları açılan Suudi Arabistan ve İhvancı Türkiye, Katar rejimlerinin de dikkatini çekti. Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah’ın geçtiğimiz hafta “İç sorunlarını bir kenara bırakıp bize karşı birleştiler” dediği bu üçlünün şefliğinde kurulan, silah ve lojistik açıdan desteklenen Fetih Ordusu, kısa sürede İdlip kent merkezini, Cisr eş Şuğur’u ve Ariha’yı düşürerek Suriye’de Hizbullah’ın savaşa dahil olduğu 2013 baharından beri IŞİD harici cihatçıların aleyhinde seyreden gidişatı değiştirdi. Artık momentumun cihatçıların eline geçtiğini; Suriye ordusunun da odak noktasını, barışçıl muhalefetin önde gelen figürlerinden Heysem Menna’nın geçtiğimiz günlerde “İran’ın tavsiyesi” olarak açıkladığı şekilde büyük kentlere ve stratejik bölgelere kaydırdığı görülüyor. Ordunun İdlip, Cisr eş Şuğur, Ariha ve Palmira’yı fazla karşı koymadan terk etmesinin ‘resmi’ açıklaması da böyle yapılıyor. (2)
YENİ İTTİFAKIN ÖMRÜ NE KADAR OLACAK?
Verili koşullarda Suriye ordusunun atmak zorunda kaldığı bu geri adım anlaşılır. Karşısında güçlü bir ittifak oluşmuş durumda. Geride kalan 4 yılda Suriye gerçeğinin bize öğrettiği bir şey varsa o da bu gibi ittifakların kalıcı olmadığıdır ancak şu ana kadar AKP, Suud ve Katar’ın planının başarılı şekilde ilerlediği görülüyor. Mart 2015’te, 2014’ü ağır yaralı geçiren Ahraru’ş Şam ve Sukuru’ş Şam’ın birleşmesiyle başlayan “ittifak”lar Nusra ve Ahrar öncülüğünde kurulan ‘Fetih Ordusu’yla sürüyor.
Söz konusu ittifakları mümkün kılanın AKP, Suud ve Katar’ın ABD ile yaşadığı çeşitli anlaşmazlıklar sonucu gösterdiği inisiyatif olduğunu akılda tutarsak, ABD’nin bu denkleme ne şekilde dahil olacağının da ittifakın geleceğini belirleyeceğini söyleyebiliriz.
‘PRAGMATİK NUSRA’
ABD, ‘Fetih Ordusu’nun ilk dönemlerinde, üçlünün Nusra’ya verdiği destekten duyduğu endişeyi dile getiren haberler yayımlatarak kartlarını oynamaya başladı. (3) Buna karşılık önde gelen think tank’lerden Carnegie’de Ortadoğu Merkezi sorumlusu Lina Khatib, Nusra’nın pragmatizmine dikkat çekerek örgütü IŞİD’le aynı sepete koymaktansa, bu özelliğin ABD tarafından nasıl değerlendirilebileceğinin tartışılması gerektiğini salık verdi. (4) Uzun süredir de tartışma bu eksende yürüyor.
Fetih Ordusu içerisinde Ahraru’ş Şam’ın Nusra’dan el Kaide’yle olan bağlarını kesmesini istediği biliniyor. (5) Elbette böyle bir şeyi dikte etmeye onların gücü yetmez ancak ilginç bir şekilde aylardır ortalıkta gözükmeyen el Kaide lideri Eymen ez Zevahiri’nin yokluğu ve genel olarak Kaide merkezinin Nusra’nın işine ne kadar yaradığı yönlü tartışmaların bir zemininin olduğu biliniyor. (6)
EL CEZİRE’DEKİ PR ÇALIŞMASI
“Nusra, el Kaide’yle yollarını ayıracak” tartışmalarının havada olduğu bir dönemde açıklanan el Cezire röportajı da bu yönde bir adım olarak görüldü. Batıya yönelik bir PR çalışması olarak Katar’ın el Ceziresi’nde yayınlanan röportajda Nusra lideri Ebu Muhammed el Culani, batıyı değil Esad hükümetini hedef aldıklarını vurguladı. (7) Ancak bazı kesimlerin beklediği gibi el Kaide’yle olan bağlarında bir zayıflamadan da bahsetmedi ve “Şimdilik benim atacağım adım bu kadar” diyerek topu ABD’nin sahasına bıraktı.
Culani, Aleviler için “Esad’ı desteklemeyi bırakır, İslam’a dönerlerse onları koruruz” dediği halde Körfez ve batı medyasının bunu “Alevileri koruruz” olarak yansıtması bu PR çalışmasının inceliklerindendi.
Söz konusu röportaj sonrası yukarıda bahsettiğimiz Lina Khatib gibi isimlerin yeniden Nusra’nın pragmatizmine vurgu yapması(8) “Esad’a karşı bu silahı kullanmalıyız” yönündeki propagandanın bir devamı ve Carnegie’de dile getirilen bu görüşün ABD Dışişleri’nde ciddi bir eğilimi yansıttığı söylenebilir.
KARŞILIKLI KOZLAR VE 7 HAZİRAN
Nusra ve AKP-Katar-Suud cephesinin bu hamlesinin ABD’nin İran’la yürüttüğü hassas müzakerelerde güçlü bir koz olarak kullanılacağı da açık. Suudilerin Yemen saldırısı başarısız olmaya mahkum gözükürken bu, İran’ın da bir gün “Şam’a karşılık Yemen” diyebilecek olmasını sağlıyor. Ancak İran’ın her şeyden önce Suriye hükümetinin bu süreçte uğrayacağı tahribatı en aza indirmesi gerekiyor. Ve Heysem Menna’nın bahsettiği strateji bu açıdan önem kazanıyor. Kalamun’da zafer üstüne zafer kazanan Hizbullah savaşın uzun süreceğinin bilinciyle ‘seferberlik çağrısı’ yaparak cihatçıların yükseldiği süreçte bir kez daha can simidi görevi görüyor. Elbette aynı zamanda kuzey sınırıyla Şam’ın güvenliğini sağlayarak bir anlamıyla kendisi açısından da bir ‘varlık’ savaşı veriyor.
Tüm tarafların gözünü diktiği ve hamlelerini ona göre ayarlayacağı gelişmelerden biri de Türkiye’deki 7 Haziran seçimleri olacak. HDP’nin baraj altında kaldığı koşullar, AKP’nin Türkiye’yi bir cihatçı üssüne çevirmesi için dilediğince at koşturacağı bir gelecek tasavvuruna izin verirken aksi bir durum ya belli geri adımları ya da Erdoğan’ın son bir çılgınlık girişimini doğurabilir.
1 http://www.evrensel.net/haber/95025/idlip-neredeyse-dusuyordu
2 http://www.timesofisrael.com/syria-regime-preparing-for-partition-of-the-country/
3 http://www.evrensel.net/haber/112184/idlipi-esada-karsi-kurulan-turkiye-suudi-ittifaki-dusurdu
4 http://carnegie-mec.org/2015/03/24/nusra-front-s-game-changing-rise-in-syria
5 http://www.al-monitor.com/pulse/security/2015/03/syria-daraa-jabhat-al-nusra-ties-al-qaeda-isis.html
6 http://securitymiddleeast.com/2015/05/27/will-al-nusra-in-syria-announce-break-from-al-qaeda-tonight/
7 http://www.albawaba.com/loop/heres-look-inside-interview-al-nusra-leader-abu-mohammed-al-jolani-700212
8 http://www.globalpost.com/article/6563639/2015/05/28/al-qaedas-syria-branch-seeks-image-makeover-west