31 Mayıs 2015 04:46
/
Güncelleme: 07:26

İşçilerin şutları nereye gitti?

'Bu işin sonunda işçi sınıfı sendikasızlaşacak, patronlara gün doğacak' gibi hâlâ Türk Metal’den ‘sendika’ diye bahsederek planjonlar yapan kalecilerden tutun da; mikrofonlara “işçileri kışkırtan marjinaller olabilir” diyerek faulle kendilerini durdurmaya çalışan stoperlere kadar tüm savunmaları ipe dizdiler bir güzel... (FOTOĞRAF: Onur YURTSEVER)

İşçilerin şutları nereye gitti?

Barış AVŞAR

-Arif miydi, Sercan mıydı? Hani vardı ya kalenin önüne kadar gidip tam gol atacakken topu taca atan... Biz öyle yapamayız arkadaşlar... Biz bu golü atmalıyız. Buraya kadar getirip topu taca vuramayız. (Alkışlar...) En azından çatalı bulmalıyız ya! (Kahkahalar...)

Garip bir akım var havada.  İnsandan insana, fabrikadan fabrikaya, şehirden şehire yayılan. Ve sanki iki işçinin arasında geçen birkaç cümlelik sohbette, düşünceli bir selamlaşmada, ‘kitabın orta yerinden’ sunturlu bir küfürde, eli ayağı, gözü kulağı ile canlı bir varlığa dönüşüp yanınızda yörenizde dolaşıveriyor...
***
Şöyle bir an vardı mesela:

TOFAŞ fabrikasında eylemin 6. günü... Dışarıdaki işçiler kapının önüne yığılmış, içeride yöneticilerle görüşen arkadaşlarını izliyorlar. Ve bir tanesi kendi kendine konuşuyor izlerken:
“Helal olsun çocuğa, helal olsun… Bak nasıl konuşuyor müdürle… Kıpkırmızı olmuş müdür… Bak nasıl konuşuyor… Nasıl konuşuyor ya… Helal olsun”

Düne kadar üretimde 12-13 saat ve ‘kolları tutmayana kadar’ çalışırken, yıldan yıla bel, boyun, kasık fıtığı olurken, maaşı borçlara yatırıp fazla mesaiden gelenle yaşamaya uğraşırken hep birlikte... İşte o zaman boyu yanında yöresinde ‘duran’ arkadaşlarından biri şimdi orada ‘müdürle’ konuşan. Belki grev yapmak gerektiğini ilk kez birbirleriyle konuşmuşlar. Belki de 5 bin kişilik fabrikada doğru dürüst görmemiş bile daha önce ama işte iki-üç gündür tanış olmuş, ‘temsilci o olsun’ diye oy vermiş. Ve şimdi gururla izliyor arkadaşını: Helal olsun çocuğa!

Helal olsun ki…

O bitmeyen mesailerin, 2-3 bin lira maaş alan işçiye ‘şak diye’ verilen 15-20 bin liralık banka kredileri ile köleleştirilmelerinin, iş bırakan üyeleri için yaptığı ilk açıklamada ‘işverenin işçileri tazminatsız işten atma hakkı doğdu’ diyebilen ‘işçi sendikası’nın yarattığı öfkeyi gayet iyi yansıtıyor. Düne kadar kendisiyle ter döken arkadaşı yine düne kadar tesadüfen görseler gözünün önünden ‘kaybolacakları’ müdürle çatır çatır pazarlık yapıyor! İşte budur, insanın kendisiyle ve yol arkadaşlarıyla en haklı gururu duymayı hak ettiği an:
- 98’de böyle değildi… 2012’de birliği sağlayamadık… Ama şimdi oldu. Bizi, ezemeyecekler bu defa…
- Biz ne söz verdiysek tuttuk işçi olarak. Üretim arttıkça daha çok çalışmak gerekti, çalıştık. Ama ne yönetim ne sendika hiçbir sözlerini tutmadılar.
- Fazla mesaiye mahkûm yaşıyoruz. Fazla mesaisi çok olan iş arıyor herkes! Buradakiler hep gırtlağına kadar borçlu!
- Ne diyor orada müdür?
- Ne diyecek, ‘servislere binin gidin’ diyor! Gidin şimdi yarın da gelin çalışın diyor… Yapabileceği bir şey yokmuş…
- Tehdit, tehdit, tehdit… Başka yapacak bir şey yok!
- Bizde bir problem yok, problem bunlarda!

İçerideki görüşme bitiyor sonra, dışarıya açıklama geliyor: “Müdür, işten atma olmayacak, sendika için 2017’ye kadar bir şey yapılamıyor kanunen diyor. Ücret artışını da düşünecekler, namus sözü veriyor...”

Dışarısı işte orada kopuyor: Namuslu olsa bizi burada bir haftadır bekletmez!!!

Dışarısı ‘namus sözü’ne çok fena bozulmuş  sloganlar patlıyor:

“Ölmek var dönmek yok”, “Açlıktan ölmeyiz biz bu yoldan dönmeyiz!”, “Dik dur eğilme dışarısı seninle”, “Yönetim istifa!”, “I love you kale!”…

İçeriden geliyor karşılık: Bizi almaya tabutla gelin!

Dışarısı: Sizi almaya zaferle gelcez!

Hep beraber: Çocuklar inanın, inanın çocuklar… Güzel günler göreceğiz güneşli günler… Bu alemde Türk Metal’i devireceğiz… Şampiyonluk şarkıları söyleyeceğiz…
***
İşçiyi bölmeye çalışan çok ama... İçeriye bir kısım, “Türk Metalci” alınmış. Dışarıda öfke var. İşçilerin, “Güneş gözlüğü takınca MOSSAD ajanına dönüşmesin Türk polisi” dediklerinden biri, bir temsilciyle konuşuyor:
- Herkes özgür iradesiyle burada duracaksa dursun. İkna etmeye çalışmayın…
- Herkes özgür iradesiyle burada. Kimseyi zorla tutmuyoruz ki!
- Ama sabah içeri girenlere…
- Ne dedik? Güle güle gidin çalışın mı diyelim? Siz bize gelen mesajları, evlere açılan telefonlarda söylenenleri bilseniz… Zor o işte, baskı o…
- Ya tamam… Siz kötüyle kötü olmayın…
‘Kötü’yü biliyorsa, niye onun kapısını bekliyor?
***
Ya da üretimde çalıştıkları yerlere göre parçalanmaya çalışılıyor işçiler. O zaman işte ‘topu taca atmayalım’ diyen işçi alıyor sözü:
“Şu kısmın yüzde 80’i girmiş çalışıyor, bu kısmın yüzde 70’i girmiş çalışıyor... Böyle diyorlar ama yok böyle bir şey arkadaşlar. Biz mavi yakalılarız. Mavi yakalıların da yüzde 90’ı burada işte! Bizim büyük ailemiz bu. Büyük ailemiz burada!”
***
Şu geçen 20-25 günde Bursa’da, İzmit’te, Ankara’da, İzmir’de bu anlattıklarımız gibi daha nice ‘gol pozisyonları’na girdi işçi sınıfı! Belki bütün fırsatları gole çeviremediler ama Arif gibi tam şut çekilecek yerde penaltıya da yatmadılar. Ya da Sercan gibi topu auta atmadılar... Bazen ‘çatal’a sert bir şutla, bazen röveşatayla gayet ‘jeneriklik’ goller ‘yazdılar’. Gazete köşelerinde, “Bu işin sonunda işçi sınıfı sendikasızlaşacak, patronlara gün doğacak” gibi hâlâ Türk Metal’den ‘sendika’ diye bahsederek plonjonlar yapan kalecilerden tutun da; mikrofonlara “işçileri kışkırtan marjinaller olabilir” diyerek faulle kendilerini durdurmaya çalışan stoperlere kadar tüm savunmaları ipe dizdiler bir güzel… Şimdi bu ‘şık’ galibiyetlerin moraliyle önlerindeki maçlara bakacaklar... Lig daha yeni başlıyor!

Evrensel'i Takip Et