Direnen metal işçisinin ilmihali
Sloganın tamamından 'faşizme karşı' kısmını atarak 'omuz omuza' diye toplu halde zıplayan aile babaları, bir şeylere ve 'bağzı' şeylere karşı kurdukları birlikteliğin politik niteliğini belirsizleştirmeyi tercih etmişlerdir ama neye karşı oldukları da çok bellidir zaten. Onların her biri yerine, aslen de vekaleten de sadece talep konuşur. Bu yüzden işçiler sosyal medya sitelerinde politikaya mesafe koyduklarını hep belirttiler ve sınırı aşmaya kalkışanları uyardılar; politikanın yerine kültürel çağrışımları geçirdiler.

Nuray SANCAR
John Reed’in Dünyayı Sarsan On Gün kitabının unutulmaz sahnesinde mektepli genç, Bolşevik bir işçi muhafızı sıkıştırır: “ne için mücadele ediyorsunuz?” İşçi “İki sınıf var; burjuvazi ve proletarya” diye yanıt verir. Mektepli ne sorarsa sorsun işçinin yanıtı hep aynıdır: iki sınıf var. Bu yanıt görünürdeki basitliğine rağmen aslında zahmetli bir mücadele içinde uzun bir eğitimden geçen işçinin ulaştığı yüksek bir soyutlama düzeyinde verilebilir ancak. Engels, tarihin motorunun sınıf mücadelesi olduğunu söylediği yerde, cümlesine, son tahlilde sözcüğünü boşuna eklemez, “son tahlil”e gelinceye dek yenecek bin fırın ekmek vardır çünkü. Bolşevik işçi de eyleminin açıklaması olan yanıta ulaşıncaya kadar birçok siyasal uğraktan geçmiş, ona ayak bağı olan pek çok kültürel darayı sırtından atmıştır ve bu basit hakikate ulaşamayana şaşırır. Çıkarları birbirine karşıt iki sınıf varsa mücadele kaçınılmaz olduğuna göre mektepli niye sorar ki bu soruyu?
Ekonominin en kritik işletmelerinde çalışan metal işçileri, direnişe çıkmadan önce Bolşevik muhafızın diyalogunu büyük ihtimalle okumadılar. O diyalogu daha sonra kendileri için, kendileri yazacaklar. Şimdilik hareketin muhtemel geleceğinden bugüne projeksiyon tutarak habbedeki kubbeye bakalım. O küçük su damlasında, yeniden anlamlandırılan, hizaya çekilen, bozulup başka türlü kurulan sayısız alışkanlığın oluşturduğu çelişkili var oluş “son tahlil”de dönüşeceği kubbeyi arıyor şimdilik.
DİRENEN İŞÇİNİN HEYBESİNDE İLMİHAL
Büyük çoğunluğu muhafazakâr ve dindar olan metal işçilerinin “Allah yar ve yardımcımız olsun” diye başladığı fiili grev sürecinden dualar, aminler, toplu Cuma namazları, diğer dini ritüeller eksik olmadı. Her türlü hesabı öte dünyaya havale etmeyi tembihleyen dinin şekillendirdiği ortak duygudaşlığın, işçilerin grev sırasındaki birliklerini diri tutmayı sağlayan ajitasyona kaynaklık etmesi şaşırtıcı gelebilir. Ancak İlmihal’in haksızlık ve haklılık, günah ve sevap, kötülük ve iyilik, mekruh ve meşru gibi ikili karşıtlıklar üzerine kurulu kavramsal söyleminde ikinciler hep direnen işçinin heybesindeydi. İlmihal; politik sözler kullanmadan politika yapan dindar işçi kitlesinin elinde elverişli bir araç haline gelirken işçi birliğini bozacak bütün öteki ayrım noktalarını silikleştirdi, öteledi.
Politikayı öteleme çabası boşuna değildir. Günün birinde işçinin, kendisini, göğsünü gere gere karşısında konumlayacağı burjuvazinin bugün şekillendirdiği kamuoyu nezdinde meşruiyet, henüz politikadan olabildiğince uzak durmakla mümkünmüş gibi görünür. Sloganın tamamından “faşizme karşı” kısmını atarak “omuz omuza” diye toplu halde zıplayan aile babaları, bir şeylere ve “bağzı” şeylere karşı kurdukları birlikteliğin politik niteliğini belirsizleştirmeyi tercih etmişlerdir ama neye karşı oldukları da çok bellidir zaten. Onların her biri yerine, aslen de vekaleten de sadece talep konuşur. Bu yüzden işçiler sosyal medya sitelerinde politikaya mesafe koyduklarını hep belirttiler ve sınırı aşmaya kalkışanları uyardılar; politikanın yerine kültürel çağrışımları geçirdiler.
Kemal Sunal’ın bir filminden alıntılayarak işçilerin kendilerine taktıkları, sendikasızlar anlamına gelen “Harranlılar” ismi son derece yaratıcı uyarlamaların içinde öne çıkar. Eski filmlerden, popüler müziklerden, atasözlerinden ve dizilerden duruma adapte edilmiş lafların yazılı olduğu dövizler ortak kültür içinden hem kamuoyuna bir mesaj iletmeyi hem de beraberliğe güç katmayı hedefler. Yine tıpkı Gezi’deki gibi; Adile Naşitler, Münir Özkullar, Yılmaz Güneyler işçilerin yanında saf tutmuşlardır.
İşçilerin Türk Metal’i başlarından defettikten sonra kendi kurdukları komitelerde nasıl bir tartışma yürüttüğünü sosyal medya sitelerinden, izin verdikleri ölçüde izlemek mümkün. Gerçi fazla lafın söylenmediği, bedensel performansın sözün yerine geçtiği bir eylemdir bu. Ne var ki işçilerin, mesaj iletiminde imaj ve çağrışım yönetebilmenin önemini kavradıklarını gösterecek çok şey vardır bu performanslarda. Tribün sloganlarının melodisine uyarlanarak haykırılan iki söz “işçiler” ve “direniş”; nesneleşmekten kurtulup özneleşmiş işçinin kimliğinin altını gururla çizerken eylemin niteliğini de popüler algıya seslenerek tarif eder. Bugün her mücadelenin adı direniş değil midir? Öyleyse işçiler önceki direnişlerin özneleriyle de duygudaşlık kurmak istemişlerdir.
TOPLUMSAL CİNSİYET KALIPLARINI TERS YÜZ EDEN DİRENİŞ
Direnişçiler bu süreçte çok güzel fotoğraflar yayınladılar. Sendika yöneticileri onlara “ailelerinizi düşünün, geri dönün” diye seslendiğinde, örneğin Diren Tofaş facebook sayfasında kundaktaki bebeler, okul çağındaki çocuklar, nişanlılar, eşler, analar üzerlerinde “diren” yazılı giysiler, şapkalar giyerek veya pastalar, kekler yaparak poz verdiler. Kadınların hayır duasını, çocukların hayranlığını kazanan erkeklerin arkasında gönül kırıklığı ya da keşkeler değil duygusal, koca bir destek vardı.
İşçilerin bazıları direnişte tökezleyen arkadaşlarını etek giymekle eleştirecek kadar eril bir dil kullanıyordu. Ama eylemin toplamına bakıldığında işçiler, erkeklikle özdeşleştirilen direnme kararlılığını sürdürebilmek için aslında, eteklilerin yani kadınların desteğine ihtiyaçları olduğunu her fırsatta dile getiriyor ve onları yanlarına çağırıyorlardı. Eşlerle gurur duyuluyordu. Üstelik aralarında, omuz omuza durdukları işçi kadınlar da yok değildi. Nasıl dinin buyurduğu gibi hesabı öte dünyaya havale etmemişlerse toplumsal cinsiyet kalıplarının da yüzünü tersine çevirerek direniyorlardı.
HABBEYİ KUBBEYE BÜYÜTÜRKEN...
Kapıya asılı, üzerinde “TOFAŞK” yazılı tişört, Reno’nun bahçesine kurulu çadırlar, çadırların arasındaki sohbetler, öteki fabrikadan gelen destekçi işçilere yapılan tezahüratlar, erzak dağıtımı organizasyonu, birlikte soyulan patatesler, ortak sofralar, fabrika bahçesinde mıntıka temizliği ve “yan yana çalışıyorduk birbirimizle konuşmuyorduk; şimdi kırk yıllık dost gibiyiz, bu muhteşem bir şey” diyen işçinin sesi… Grevin görüntüleri bunlardı.
Direnişin resmi; İşçinin kendi varlığını çevreleyen kalın zarı yırtıp habbeyi kubbeye büyütürken çok zorlandığını ama zoru başarmanın yolunu da hem sezgileriyle hem de uzak geçmişte olmayan mücadelelerden -bir kısmı o mücadelelere vaktiyle sıcak bakmasa da- öğrendiğini gösteriyor.
Bolşevik muhafızı yaratan geçmişten, metal işçisinin geleceğinden ödünç alınan birkaç günde işçi soyutlama düzeyine doğru muazzam bir sıçrama kaydetti.
İki sınıf vardı ya hani… Oraya.
Evrensel'i Takip Et