AKP = Esneklik güvencesizlik sendikasızlık…
Onur BAKIR
AKP, 13 yıllık iktidarı boyunca, çalışma yaşamına dair yaptığı tüm düzenlemelerin, attığı her adımın orta yerine ‘esnekliği’ yerleştirdi. Esnek istihdam ve esnek çalışmanın sorunları çözeceğini vaaz edip durdu. Ancak esneklik, AKP iktidarı boyunca güvencesizlik ve sendikasızlıkla kol kola emekçilerin üzerine bir kâbus gibi çöktü…
YENİ İŞ YASASI: KURALLI KURALSIZLIK
AKP iktidarı, daha ilk yılında yeni bir İş Yasası çıkararak, çalışma yaşamını baştan aşağı dizayn etmek için ilk adımı attı. Eleştirenlerin de destekleyenlerin de üzerinde hem fikir olduğu bir husus vardı; yeni İş Yasası’nın merkezinde ‘esneklik’ yer alıyordu. Yasanın üzerinde şekillendiği iki temel; esnek istihdam ve esnek çalışmaydı. Çoğu önceki İş Yasası’nda yer almayan ancak bir kısmı fiilen uygulanan esnek istihdam biçimleri, bu yasada tek tek sıralandı: Kısmi süreli iş sözleşmesi, belirli süreli iş sözleşmesi, geçici iş ilişkisi, ödünç çalışma, çağrı üzerine çalışma…
Esnek çalışma ise büyük ölçüde, çalışma sürelerinin esnekleştirilmesi üzerinden kurgulandı; günlük çalışma süresi belirsizleştirildi ve günlük çalışma süresinin haftaya farklı biçimde dağıtılmasına olanak tanındı. Fazla çalışmanın (mesainin) fazla çalışma ücretine dönüşmesini engellemek üzere “denkleştirme” esası getirildi, telafi çalışması ve kısa çalışma düzenlendi. AKP ve AKP’nin yeni İş Yasası ile birlikte “kurallı kuralsızlık” dönemi başladı, bir başka deyişle, kuralsızlığa, belirsizliğe, esnekliğe olanak sağlamak, kural oldu.
TAŞERON CUMHURİYETİ
Önceki İş Yasası’nda hangi işlerin taşerona verilebileceğine ilişkin bir sınırlama yoktu. Yani asıl işler, diğer yasal kurallara uyulduğu sürece taşerona verilebiliyordu. Yeni İş Yasası ile asıl işlerin taşerona verilebilmesi için “teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirme” koşulu getirildi. İşin ilginci, Türkiye’de asıl işlerin taşerona en çok verildiği, taşeronlaşmanın en çok yaygınlaştığı dönem, bu yeni İş Yasası’nın yürürlükte yani AKP’nin iktidarda olduğu dönem oldu. AKP iktidarları boyunca, AKP’nin yönettiği kamu kurum ve kuruluşları ile işletmeleri, asıl iş, yardımcı iş demedi, ne kadar iş varsa hepsini taşerona verdi. Muvazaalı, yani hileli taşeron ilişkileri, Türkiye’yi bir kanser gibi baştan aşağı sardı.
Örneğin Karayolları’nın asıl işi olan yol onarım ve bakım işi, “teknolojik nedenle uzmanlık gerektirmediği” halde taşerona ihale edilerek açıkça İş Yasası’ndaki koşula uyulmadı. Bir yandan da kâğıt üzerinde “yardımcı iş”ler taşerona verilirken, fiilen asıl işler taşeronlaştırıldı. Kâğıt üzerinde temizlik işçisi gözüken yüz binlerce işçi, asıl işlerde çalıştırıldı. Taşeron işçi sayısı, kamudaki kadrolu işçi sayısını genelde dörde-beşe katlarken; sağlık ve üniversiteler gibi bazı alanlarda bir kadrolu işçi başına 40-50 taşeron işçi düşmeye başladı. “Taşeron Cumhuriyeti”ne giden yolun taşları AKP tarafından döşendi.
İŞSİZLİK REKOR KIRIYOR
AKP 13 yıllık iktidarı boyunca, esnekliği işsizliği azaltan, istihdamı artıran sihirli bir formül olarak sundu, ama istihdamı artırmak adına attığı her adımda sermayeye yeni bir kıyak çekti. Patronların yükünü İşsizlik Sigortası Fonu’na yükleyerek, işsizin parasını patronlara akıttı. İstihdam paketlerinden nemalanan hep patronlar oldu. Torba yasalar, hep patronların yüzünü güldürdü.
Toplum yaranına çalışma, iş başında eğitim gibi projeler, işsizlik sorununa merhem olmadı. 2011 yılında Türkiye’de istihdam oranı yüzde 45,6’ydı, 2014 yılı sonu itibariyle bu oran yüzde 45,5’te. Yani istihdamda bir arpa boyu bile yol gidilmedi. 2011’de işsizlik oranı yüzde 8,4’tü, bugün bu oran yüzde 9,9. İşsizlik sorunu çözülmedi. AKP’nin yeni Türkiye’sinde tam 615 bin kişi, çalışmak istediği halde, iş bulma ümidi olmadığı için iş aramıyor, bu yüzden işsiz bile sayılmıyor.
Kadın istihdamında Türkiye, dünyanın en kötü ülkeleri arasında. Çalışabilir yaştaki her 4 kadından yalnızca 1’i çalışıyor.
UZUN MESAİ, DÜŞÜK ÜCRET, İŞ CİNAYETLERİ
Esneklik ve çalışma süreleri her geçen gün artıyor. Türkiye’de tam zamanlı çalışan her iki ücretliden biri haftada 50 saatten fazla çalışıyor; Türkiyeli bir işçi Avrupa’daki bir işçiden ortalama 10 saat daha fazla çalışıyor. Ücretler giderek geriliyor; Türkiye’de her iki işçiden biri açlık sınırının altında ücret alıyor.
Sermayenin kar hırsı, tekeri patlamış kamyon gibi işçi sağlığını ezip geçiyor, iş kazaları ve meslek hastalıkları giderek yoğunlaşıyor.
Sözün özü, AKP’nin esneklik politikaları, işçilere, emekçilere, daha çok işsizlik, daha yoğun sömürü, daha az ücret ve daha çok ölüm getiriyor. AKP’nin sermaye dostu, emek düşmanı politikaları, işçilerin üzerine çöküyor...
PLAN: DAHA ÇOK ESNEKLİK VE SÖMÜRÜ
Sermayenin ‘esneklik’ talepleri, AKP’nin ise ‘esneklik’ planları bitmiş değil. AKP, özel istihdam bürolarına, “işçi kiralama” yetkisini vermekte ısrarcı. Daha önce Cumhurbaşkanından dönen “kiralık işçilik”, yeniden Meclis gündemine getirildi; Meclis kapanmasaydı şu an “kiralık işçilik” geçmiş olacaktı. Soma katliamıyla birlikte kamuoyunda taşerona yönelik çok büyük bir öfke patlaması yaşanmamış olsaydı, AKP tüm işlerin taşerona verilmesinin önünü açan bir yasayı Meclis’ten geçirecekti. Bu ısrarından vazgeçmiş de değil, sadece uygun zamanı bekliyor. Kaldı ki, AKP’nin “Ulusal İstihdam Stratejisi” tümüyle esneklik ve güvencesizlik üzerine kurulu.
Kıdem tazminatını fona devrederek yok etmek, AKP’nin yeniden iktidar olduğu takdirde öncelikli amaçlarından biri. Sözün özü, AKP, işçileri tümüyle köleliğe terk edecek bir çalışma yaşamını inşa etmeye hazırlanıyor.
ÇÖZÜMÜN ANAHTARI
AKP’nin yaptıkları, yapacaklarının göstergesi... İşçileri, emekçileri, gençleri, kadınları, işsizliğe, güvencesizliğe, geleceksizliğe, ağır ve yoğun sömürüye mahkûm etmek, kazanılmış tüm hakları yok etmek AKP’nin programının ana omurgasını oluşturuyor. Bu tablo karşısında 7 Haziran seçiminde işçilerin, emekçilerin, yoksulların, barış, demokrasi, özgürlük, kardeşlik ve eşitlik isteyen halkların, yani BİZ’lerin, talep ve özlemlerini Meclis’e taşıması, emek düşmanlarının geriletilmesi açısından önemli. Meclis’ten sokağa, fabrikalardan mahallelere, işyerlerinden okullara kadar yaşamın her alanında, emeğin en geniş birlikteliği ise artık bir seçenek değil bir zorunluluk…
10’DAN 30’A!
Türkiye’de yasal anlamda iş güvencesi, ilk kez, 15 Ağustos 2002’de yürürlüğe giren 4773 sayılı yasa ile geldi. Bu yasa, 10 veya daha fazla işçinin istihdam edildiği işyerlerinde çalışan ve yasada öngörülen diğer koşulları taşıyan işçileri, iş güvencesi kapsamına aldı. 2002 Kasımında iktidara gelen AKP, 2003’te yeni İş Yasası’yla ‘10 işçi’ şartını, sermaye örgütlerinin talebiyle ‘30 işçi’e çıkardı. Böylece Türkiye’de işçilerin yarısından fazlası iş güvencesi kapsamı dışında kaldı. İşçileri, emekçileri, ‘güvencesizliğe’ mahkûm etmeyi kendine şiar edinen AKP’nin “yeni” Türkiyesi’nde patronlar, 7 milyondan fazla işçiyi, canı istediği zaman, hiçbir gerekçe göstermeden işten atabiliyor ve bu işçiler işe iade davası bile açamıyor! Yeri gelmişken söyleyelim, AKP hükümeti, çağdaş standartları yakaladığını iddia ede dursun; Türkiye’deki ‘30 işçi’nin karşılığı Fransa’da 11, Almanya’da 10, Avusturya’da 5, İsveç’te 0!
KADROLU MEMUR YÜZDE 28, SÖZLEŞMELİ YÜZDE 500 ARTTI
AKP’nin sermaye verdiği sözlerden biri de, memur güvencesini kaldıracak, kamu çalışanlarını sözleşmeli, güvencesiz ve süreksiz bir istihdama mahkûm edecek yeni bir Kamu Personel Rejimi.
AKP, bu projesini, ‘kadrolu memur’ yerine ‘sözleşmeli personel’ alarak başlattı. 2002’den 2011 yılına gelindiğinde memur sayısı yerinde sayarken, sözleşmeli personel sayısı 12 katına çıkarak 322 bin 146’ye kadar ulaştı. 2011 seçimleri öncesi, bir seçim yatırımı olarak sözleşmeli personelin yarısı kadroya geçirildi. Buna rağmen AKP iktidarı döneminde, memur sayısındaki artış yüzde 28’de kalırken, sözleşmeli personel sayısı yüzde 500 arttı.
4-b olarak da bilinen ‘sözleşmeli personel’, Devlet Memurları Kanunu’na göre zaruri ve istisnai hallerde geçici işlerde ve yine istisnai olarak, bazı koşullarda bazı mesleklerde (öğretmen, doktor, avukat) istihdam edilebilir. Ancak AKP, bu kuralı yüz binlerce kez ihlal etti. Aynı taşeron örneğinde olduğu gibi, yasaya aykırı davrandı. Üstelik bu kanun dışılığını siyasi malzeme olarak kullandı; “Sözleşmelileri kadroya geçiriyoruz” diyerek kendi kanun tanımazlığını siyasi ranta dönüştürmeye çalıştı.
AKP’nin kamu personel rejiminde başlattığı hukuk tanımaz dönüşüm, sözleşmeli personel ile sınırlı kalmadı. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere birçok alanda, Devlet Memurları Kanunu’nda yer almayan yeni istihdam biçimleri türetildi. Ücretli öğretmenlik, vekil öğretmenlik, ebe ve hemşirelik giderek yaygınlaştı.
Sonuç olarak, AKP hükümeti, bir yandan kapsamlı bir kamu personel rejimi değişikliği yapmaya hazırlanırken; bir yandan da projesini, fiilen hukuk dışı biçimde uygulamaya koyuyor, kamuda güvencesiz istihdam biçimlerini yaygınlaştırıyor.
BİR ESNEKLİK PROJESİ OLARAK ÖZELLEŞTİRME
Türkiye’de kamu işletmeleri, sendikalı, güvenceli, düzenli ve sürekli çalışmanın mümkün olduğunu göstermiştir. Kamu işletmelerinde işe başlayıp emekli olana kadar çalışan kuşaklar, emsal teşkil etmiştir. Türkiye’de sendikalaşmanın ilk başladığı yerler de kamu işletmeleri olmuştur. Özel sektörde çalışan işçiler, kamu işçilerine öykünmüş, onlar da sendikalı olarak haklarını arama yoluna gitmiştir. Kamu işçileri, ücret skalasını yukarı doğru çekmiş, özel sektörde çalışan işçilerin ücret talepleri için de örnek oluşturmuştur.
“Babalar gibi satarım”, “müşteri gece gelsin, pijamayla çıkarım karşılarına” diyen AKP, sermayeye verdiği sözü tuttu; kamunun üretimden elini çekmesi, ekonominin tümüyle piyasaya terk edilmesi için tüm kamu işletmelerini birer birer sattı. AKP bir yandan Türkiye halkının ortak varlıklarını teker teker sermayeye peşkeş çekerken bir yandan da bu emsali, bu örneği yok etti. AKP, özelleştirmelerle düzenli, sürekli, güvenceli, sendikalı, görece iyi ücretlerle çalışmanın da köküne kibrit suyu döktü. Bu bakımından özelleştirmeleri bir esneklik projesi olarak değerlendirmek mümkün; Türkiye işçi sınıfının tümüyle piyasanın insafına terk edildiği bir proje…
ZİNCİRİN SON HALKASI: SENDİKASIZLAŞTIRMA
Çalışma yaşamının her alanını esnekleştiren, kuralsızlaştıran, güvencesizleştiren AKP, emekçileri boğan bu zinciri, “sendikasızlaştırma” ile tamamladı. Toplu iş sözleşmeli sendikacılığın yarım asırlık tarihinin olduğu Türkiye’de, sendikalaşma AKP döneminde dibe vurdu. 2002’de yüzde 9,5 olan toplu iş sözleşmesi kapsama oranı 10 yıl sonra, 2012’de ilk kez yüzde 5’in altına düşerek yüzde 4,5’e kadar geriledi. Özelleştirme ve taşeronlaştırma ile büyük darbe yiyen sendikal örgütlenme, AKP’nin gözetimi ve denetiminde patronlarca adeta iğdiş edildi. Her yıl binlerce işçi sendikalı olduğu için işten atılırken, AKP’nin “Yeni Türkiye”sinde sendika seçme ve sendikaya üye olma özgürlüğü fiilen rafa kaldırıldı. Kamu emekçileri alanında yandaş sendikacılık beslendi, mücadeleci sendikaların önü kesilirken, yandaş ve/veya işveren güdümlü sendikacılık muazzam destek gördü…
YASA YENİ ZİHNİYET ESKİ
AKP, sendikal alana nasıl baktığını 2012 yılında çıkardığı yeni Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası ile bir kez daha gözler önüne serdi. Yasa yeniydi ama içeriği eskiydi. AKP, 12 Eylül darbecilerinin sendikal yasalarını birleştirip, biraz da makyajlayıp yeni ambalaj içinde sunmaktan başka bir şey yapmadı. İşkolu barajı ile pekiştirilmiş zorunlu işkolu sendikacılığı yine yasanın merkezinde yer aldı. AKP, darbecilerin bile yapamadığını yapıp, işçilerin yarısından çoğunu sendikal güvenceden yoksun bırakacak kadar gemi azıya aldı. (Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.)
Toplu iş sözleşmesi hakkının önündeki barajlar muhafaza edilirken, patronların en önemli sendikasızlaştırma kozlarından biri olan ‘yetki itirazı’ korundu. 12 Eylül’ün grev yasağı mantığı, geleceğe taşındı. Çeşitli işlerdeki grev yasakları büyük ölçüde sürdürüldü. Sendikal hakları postalları altına alan darbecilerin “fiilen yasaklama”ya dönüştürdüğü Bakanlar Kurulu’na tanınan “grev erteleme yetkisi” sürdürüldü. AKP hükümeti lastik işçilerinin, cam işçilerinin son olarak da metal işçilerinin grevlerini, ‘genel sağlık/milli güvenlik’ gerekçeleriyle fiilen durdurmaktan ve yasaklamaktan geri durmadı.
Yarın: İşçi sağlığı ve iş güvenliği