İspanya seçimlerinin sağı-solu belli değil
Elif GÖRGÜ
İspanya’da yerel seçimler sonuçlandı ancak seçim sonuçları henüz hayata geçmedi. Çünkü birçok kentte mutlak çoğunluk sağlanamadığı için koalisyon tartışmalarının sonuca ulaşması bekleniyor. Diktatör Franco’nun rejiminin yıkılmasının ardından 1982’den bu yana iki partiyle (sağ merkez parti Halk Partisi (PP) ve sol merkez parti Sosyalist İşçi Partisi (PSOE)) yönetilmiş olan ülkede hem sağdan hem soldan 3. ve 4. partilerin siyaset sahnesine girmiş olması geleneksel rejimi sarsmış görünüyor ancak “İspanya düzeni” henüz bozulmuş değil.
Önce sonuçları hatırlayalım, iktidarda bulunan PP, yerel seçimlerde yüzde 10 civarında bir oy kaybetti (yüzde 27) ve birinci parti çıktığı hiçbir belediyede mutlak çoğunluğu kazanamadı. Ana muhalefet PSOE oy oranını korumuş gibi görünse de (yüzde 25) 700 bin oy kaybetti. PP’nin yereldeki iktidarı sağcı ‘yeni’ bir parti olan Ciudadanos (Yurttaşlar) ile yapması muhtemel ittifaklara kaldı. Öte yandan seçimlerin belediye yönetimleri ayağına parti olarak katılmayan, doğrudan kendi adaylarına değil çeşitli ilerici platform ve örgütlerle birlikte belirlenen ortak adaylara destek veren Podemos (Yapabiliriz) ise 3. güç olarak çıkmış görünüyor. Özellikle iki büyük kentte; Madrid’de 1 koltukla kaçırdığı ve Barcelona’da kazandığı ancak mutlak çoğunluğu alamadığı seçimlerde eğer ki bir ittifak sağlarsa iktidar olma ihtimali yüksek. Ancak bu iktidar alınsa da nasıl bir iktidar olacağı sorunu henüz çözülmüş değil.
KOALİSYON TARTIŞMALARI
Bu kısa özetten sonra asıl tartışmalar, ittifak meselesine gelelim. Podemos ve desteklediği güçlerin ittifak yapabileceği tek siyasi güç geleneksel sol ana muhalefet PSOE görünüyor. Ancak belli engeller var. Birincisi Podemos’un liderlerinin “iki partili sistemin” partisi olan PSOE’yi sık sık “kast partisi” olmakla suçlamış olması ve Podemos’un kurulmasının üzerinden bir yıl geçmesine rağmen bu kadar büyüyebilmesinin nedeninin bu iki partili düzeni yıkmayı vaat ediyor olması. Podemos, yılların düzen partisi PSOE ile ittifak yaparsa halkın gözünde “yemini bozmuş” parti olabilir. Öte yandan PSOE’nin Podemos istese bile ittifaka yanaşmama ihtimali de yüksek görünüyor.
PSOE KAYBEDERKEN KAZANDI
Podemos lideri, Madrid Üniversitesi Siyaset Profesörü Pablo Iglesias’ın seçim sonrası ilk açıklaması, “Ancak politikalarında 180 derece dönüş yapmayı kabul edenlerle” ittifak yapabilecekleri yönünde olmuştu. Açıklamanın hedefi belliydi: PSOE. Geleneksel bir partiden devrimci dönüşüm beklemenin gerçekçiliği bir yana, seçimde en büyük kozu elinde tutanın PSOE olduğu açık görünüyor. Sonuçların kimseye kesin zafer vermemiş olması, kendi tarihi açısından kötü seçim sonuçları almış olmasına rağmen PSOE’nun da işine geliyor. Çünkü düzendaşı PP de dahil tüm partilerin koalisyon yapabileceği, hatta koalisyon yapmayı tercih edeceği parti konumunda. PSOE Genel Sekreteri Pedro Sanchez’in yaptığı, “PSOE sosyal demokrat bir partidir, diğerleri nerede olduklarını ve siyasetlerinin ne olduğunu belirlemek zorundalar. Bu yönetimlerin solcu olup olmayacağı Podemos’un sorumluluğu olacaktır” açıklaması da bu özgüveni yansıtıyor.
Aynı röportajında Sanchez, ekonomi politikaları açısından Podemos’tan daha çok Ciudidanos’la yakın olduklarını da ekliyor. Bir yandan “solun egemen partisi”nin kendilerinin olduğu ve bir değişim olacaksa bunun öncüsünün PSOE olabileceği propagandası da yapılıyor ki bunun hedefi ise doğrudan Aralık ayında yapılacak olan genel seçimler.
İspanya seçimleri, siyasetin oy matematiğine sıkışmasının sonuçlarını göstermesi açısından da, Podemos gibi mevcut içinde ilerici ancak sistemi değiştirme hedefi yürütmeyen partilerin, bizzat sistem tarafından nasıl köşeye sıkıştırılabileceklerini göstermesi açısından da öğretici bir süreç sunuyor. Sürecin nasıl sonlanacağı, İspanya emekçilerinin ve halklarının buna müdahalesi Aralık seçimleri için belirleyici olabilir.
MADRİD ÇIKMAZI
PODEMOS’un, “ikili kast”ı yıkmaktan “ilk önce sağcı PP iktidarını” devirmeye yönelmesi de PSOE’nin genel seçimler için elini güçlendiriyor.
Başkent Madrid’de 21 koltuğa karşı 20 koltuk ve yüzde 31.8 oyla kıl payı birinciliği kaybeden, Podemos’un da desteklediği Ahora Madrid’in adayı eski yargıç Manuela Carmena, başkan olabilmek için kendisinin yarısı kadar oy almış (yüzde 15.3) PSOE adayı Antonio Miguel Carmona’nın desteğini almak zorunda, ki alabilirse Madrid’teki 24 yıllık PP iktidarına son verilebilir. Madrid’te yüzde 34.5 ile birinci çıkan PP adayı Esperanza Aguirre’ye Ciudadanos’un yüzde 11.4’lük desteği gelse bile mutlak çoğunluk için yetersiz olması PSOE’yi kilit parti yapıyor.
CARMENA’NIN 100 GÜNÜ
Bu arada Manuela Carmena’nın Podemos üyesi olmadığını, seçim öncesi “Podemos’lu değilim bağımsız bir adayım” dediğini ve siyasi konumunun ancak “demokrat” olarak açıklanabileceğini not etmekte fayda var. Carmena’nın “Başkanlığın ilk 100 günü” için açıkladığı ve destek istediği “asgari taahhüt” listesi ise hiç fena değil:
* Belediyenin tüm kaynaklarıyla kredi borcu yüzünden insanların evden atılmasını durdurmak ve alternatif bir barınma çözümü oluşturmak
* Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesini; belediye işlerinin ve kamu kaynaklarının şirketlere gitmesini durdurmak
* Ödeyemeyecek durumdaki haneler için ücretsiz elektrik ve su hizmeti sağlamak
* Belediye kapsamındaki sağlık hizmetlerinden yararlanmayı kolaylaştırmak, sigorta durumuna bakmaksızın insanların sağlık hizmeti almasını sağlamak.
* Uzun süreli işsizliği ve genç işsizliği azaltmak için acil bir plan hayata geçirmek.
Bunlar sadece ilk 100 gün için acil yapılacak olanların bir özeti. Ahora Madrid’in yerel yönetim planının 45 sayfadan oluştuğunu ve belediye bankası kurmaktan ücretsiz kreşler açılmasına, yolsuzlukları denetlemek için yurttaş meclisi oluşturulmasından Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Konseyi kurulmasına kadar bir dizi vaat içerdiğini belirtmek gerekiyor.
PODEMOS: İTTİFAK YAPMAYIZ, BİRLİKTE ÇALIŞIRIZ
Öte yandan Podemos’un Genel Sekreteri Pablo Iglesias geçtiğimiz günlerde partisinin bölge temsilcileriyle bir araya gelerek seçim sonuçlarını ve ittifak stratejilerini tartıştı. Partinin resmi internet sayfasındaki habere göre Iglesias, “PSOE ile hiçbir şekilde iktidar ortağı olmayacaklarını, ancak Halk Partisini (PP) durdurmak için birlikte çalışabilecekleri” şeklinde ilginç bir konuşma yaptı.
KATALAN BURJUVAZİSİNE KARŞI BİRLİK ÇAĞRISI
Ülkenin bir diğer önemli kenti, Katalonya Özerk Bölgesi’nin başkenti Barselona’da da geleneksel Katalan burjuvazisini temsil eden CiU partisini 1 meclis üyesi fazla alarak geçen müstakbel belediye başkanı Ada Colau dikkatle izlenen politikacılar arasında. Podemos’un da desteklediği Colau’nun adayı olduğu Barcelona en Comu (Barselona Birlikte) platformu, 41 belediye meclis üyeliğinden 11’ini kazandı ancak hala mutlak çoğunluk için desteğe ihtiyacı var.
Colau, meclise giren küçük partilere (Esquerra, PSC, CUP) geçtiğimiz hafta bir çağrı yaptı, “gelecek seçimleri düşünerek siyasi taktikler peşinde koşmayı bırakın, kent yönetimi için anlaşmayı öncelik alın” dedi.
Colau’nun da yönetim planında kredi borçları nedeniyle evden atılmalara son vermek, yoksulluk ve eşitsizliklere karşı mücadele var. Colau ayrıca belediyenin büyük şirketlerle yaptığı anlaşmaları iptal edeceğini de duyurarak, “Kentin bütçesini yıllarca ipotek altına alamayacaklar” dedi.
Katalan burjuvazisi hem Barselona hem de ülke genelindeki durumdan çok da hoşnut değil haliyle. ‘31. Ekonomi Buluşması’nı gerçekleştirilen Katalonya patronları, hükümete “istikrarsızlık” endişesini iletti. Toplantının başkanı Anton Costas, PP lideri ve Başbakan Mariano Rajoy’dan “toplumsal aciliyet” durumuyla derhal yüzleşmesini istedi. İspanyol basını bu mesajı hükümete “Yolsuzluk sorunuyla baş etmenin yolunu bul, yoksa toplumsal memnuniyetsizlik büyüyecek” mesajı olarak yorumladı. Katalan burjuvazisinin yerel bir güç olmadığını, Katalonya’nın ülkenin en zengin bölgesi, şirketlerinin de en büyük şirketler arasında olduğunu belirtmekte fayda var.