Metal direnişi sürecek
Ömer YALÇINTAŞ
İnsanlığı gördüm burada, sırtımı dayayacağım en azından 2 bin kardeşim varmış bunu gördüm. Yenilsem de gam yemem artık...”
Dalga dalga yayılan bir direnişler zinciri, işçi hareketinin uzun zamandır pek alışık olmadığı bir şekilde, en büyük patronlardan, en dişli patron örgütünden tavizler kopardı. Aynı zamanda patronla özdeşleşen bir sendikaya ve dolayısıyla işbirlikçi sendikal anlayışa karşı mücadele fitilini de ateşledi.
İşçi eylemleri, grev ve direnişler çoğu kez lokal kalıp sönümlenirken bu kez metal sektöründe özellikle otomotiv alanında ciddi bir süreklilik kazanmış durumda. Yukarıdaki giriş cümlesine benzer düşünceler herhangi bir direnişte de dile getirilmiştir elbette. Ama özellikle son kısımdaki vurgu, bizce başlayan metal direnişinin en önemli kazanımını ifade ediyor. İşçiler arasında yaygın olan duygu budur.
İlk bakışta işçiler, “BOSCH sözleşmesinde iyi haklar alındı neden bizde alınmadı” diyerek Türk Metal’e tepkisiyle diğer işletmelerde ayağa kalkmış gibi gözükmektedir. Evet, bu önemli bir kalkış noktası oldu. Ama esasta işçilerin patlayan öfkesinin nedeni bununla sınırlı değil. Olsaydı kolaylıkla lokal kalma ve sönümlenme tehlikesiyle yüzyüze kalabilirdi.
PEKİ, NE OLDU?
İşçiler yıllardır bir çok sorunla boğuşuyor. Banka kredilerinden bunalmış işçiler depresyon haplarıyla üretim yapabildiklerini söylüyor. Hatta TOFAŞ’tan ve diğer işyerlerinden bazı işçiler, özellikle genç işçilerin uyuşturucuyla kendilerini rahatlatma yoluna gittiklerini anlattı görüşmelerimizde. Borçlanarak evlenen, çocuğu olan ama “geçim sıkıntısı nedeniyle evde huzur bulamadığından” boşanmayı seçen birçok işçi ile karşılaştık direniş boyunca.
İş kazalarından yılmış, bel fıtığı, boyun fıtığından kaynaklı acı çeken ve ilaçlarla ayakta duran binlerce işçi var. İşten ayrılamıyor, çünkü tazminatının yanmasını istemiyor... Saniyelerle ölçülen bir süratle araba üretirken “sevdiği kızı bile düşünemediğini, bu yüzden aşkının bittiğini” söyleyen işçilere de rastladık.
Bütün bunlara, haklarını almak için yöneldiği sendikanın da patronla kol kola olması eklenince “pimi çekilmiş bomba” haline geldiklerini ifade ediyorlar. Sendikanın çete olduğunu, işçi dövdüğünü, temsilcilerinin amir olduğunu söyleyen işçiler; hareket bir yerde patlayınca, “Tamam, işte zamanıdır” diyerek, direnişler kervanına katıldıklarını anlatıyor. Bunun biraz da ne yapacaklarını, nasıl sonuçlanacağını kestiremedikleri bir başkaldırı olduğu da çokça söyleniyor.
“Peki, nasıl yayıldı?” diye soruyoruz. Sosyal medyanın etkisi en çok dile gelenlerden. Ama aynı zamanda en etkili ve sağlıklı yollardan birine işaret ediyorlar; diğer işletmelerden tanıdıklarıyla haberleşme ağı kurmak. Daha önce zorunlu olarak çalışmaya gönderildikleri için direnişlerin yaşandığı diğer işletmelerdeki işçilerle doğrudan temasları var ve bunun direnişi yayan bir etkisi olmuş.
Direnişte özellikle genç işçilerin etkisi öne çıkıyor. Çünkü kaybedecekleri bir şey olmadığına inanıyorlar, kendilerini işyerine ait hissetmiyorlar. Ayrıca sosyal medyayı etkili ve ustalıklı kullanıyorlar.
METAL FIRTINA DİNER Mİ?
Diner ama hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Kocaeli’deki Ford işçileri de bu görüşte. “Yenilerek içeri girdik ama patronun anlayamayacağı bir tecrübe edinerek giriyoruz. Artık çıtamız bu noktadır. Patronu dize getirmek için Renault gibi yapmalıyız” diyorlar.
Aksaray’daki Mercedes işçileri de “Diğer yerlere göre bilinçsiz çıktık yola, ne yapacağımızı bilemeden. Ama işyerinde teşkilatın olmazsa bi halt beceremeyeceğimizi anladık” diyor.
İşte bu nedenle hayat koşulları, geçim derdi vb’nin sıkıştırdığı, sendikalarının her seferinde patronla kavgada yalnız bıraktığı işçilerin, başta Renault olmak üzere mücadelede daha ileri tutum sergileyen işçilerin peşinden gitmesi, dayanak olacak bir güç aradıklarını gösteriyor.
İşçiler, sağlam ve mücadeleci bir odağa ihtiyaç duyuyor. Zira yaptıkları işin yasadışı olduğunu bilse de, toplu halde davranmanın başarıya ulaştıracağı tecrübesi ve öz güveniyle hareket eden bir sınıftan söz ediyoruz. Bu hareketin metal yan sanayini, cam, plastik hatta tekstil sektörünü etkilemeyeceği düşünülebilir mi? Şimdiden PETKİM, Şişecam gibi işletmelerdeki etkisini görüyoruz. Metalde başlayan kazanımlar dalgası, sendikasız işçiler arasında da, mücadeleci sendikalarda örgütlenmek ya da sendikaları işçilerin belirlediği ilkelerle yeniden inşa etmek fikrini güçlendirecektir.
Sınıf hareketi Türkiye’de yeni bir evreye geçmek için somut adımlar atmıştır. Bu adımlara ayak uyduranlarla yürüyecektir hiç kuşkusuz; yürümeyenleri ya da ayak sürüyenleri de ezip geçecektir.
Sendikal bürokrasi de patronlarla birlikte bu süreçten çeşitli dersler çıkarıyor ve işçiler aleyhine yeni önlemler alıyorlar. Patron ve örgütleri, öfkeyi boşaltmak ve yönünü, hedefini saptırmak için işçilere inisiyatif veriyor görünüp, Türk Metal’i yeniden dizayn etme ya da Çelik-İş eliyle oyuna girme hazırlıkları yapıyor.
İŞÇİLER NE YAPACAK?
Öz güvenini kazanmış bir işçi hareketi geliyor. Bu görülüyor. İşçiler zorlu bir direnişten ciddi kazanımlarla işyerlerine döndüler. Sadece 30 günde yılların tecrübesini elde ettiler.
Ankara fabrikalarındaki işçiler, çok açık söylüyor: “Sendikanın tabelasını söktük, yasal olarak 2017 yılına kadar yetkisi varmış. Geç bunları abi yiyorsa gelsin, artık yetki işçidedir.” İşte bu öz güveni ve altında yatanı kazandılar. O da kendi işyeri komiteleri, örgütlenmelerinden başka bir yetkinin olmadığı.
Mücadeleci bir odak arayan işçi, öncelikle bunun kendi işyerlerindeki örgütlenmesinden geçtiğini görmüş durumda. Ama nihayetinde bu süreci sendikal örgütlenmesiyle tamamlamak için adımlar atmak gerektiğinde de hemfikirler. Bugüne kadar karşı çıktıkları anlayışın tersi bir anlayışı hayata geçirmek için yol ayrımında oldukları açık. Seçeneklerden biri bağımsız bir sendika kurmak, ancak bu fikir şu anda fabrikalarda karşılık bulmuyor. Özellikle çeşitli “sol ”çevrelerin Ford’da direnişin son 2-3 günü “sendika kurmalıyız” telaşıyla yaptıkları kafa karıştıran manevralar, işçileri oyalayarak patronun elini güçlendirmiş ve bu da işçilerin, temsilcilerinin ciddi tepkilerine neden olmuştur.
İşçiler bölük pörçük bir tartışmanın içerisindedir. Patronlar ve Türk Metal saldırılarından vazgeçmeyecekse, o halde baştan beri ifade edilen işçi inisiyatifini geliştirerek, en aşağıya kadar yayılan işyeri komitelerini oluşturularak bir hamle yapmaktan başka yol gözükmüyor.
Patronların kendi kuracağı sendikalara, Toyota modeli gibi örneklerle işçilere sendikasızlığın dayatılmasına, Çelik-İş’in devreye sokulmasına karşı uyanık bir inisiyatiften bahsediyoruz. Bürokratik eğilimlerini gidermeden, Birleşik Metal’in de çekim merkezi olması zordur. İşçilerin, Ford’da olduğu gibi işten atmalara karşı hızla Birleşik Metal-İş’e yönelmesi bu gerçeği değiştirmiyor.
Her şeye rağmen top işçidedir. Topu oyuna iyi sokarsa gol atmaya devam edecektir. Metal direnişinin, işçi sınfının son yıllardaki en önemli hareketi olarak, genel direnişler ve eylemler sürecini tetiklediğini de akıllardan uzak tutmamalıyız
DOSTUNU DÜŞMANINI GÖRDÜ
Direnişte yer alan metal işçileri, özellikle Bursa’da, aynı zamanda tüm yurtta milliyetçi muhafazakar tabanın en güçlü kesimini oluşturuyor. Ama direniş Ford işçilerinin deyişiyle politikada da işçilerin dostunu ve düşmanını görmelerini sağladı. “Valiyi de polisi de Allah’a şükür daha iyi tanıdık” diyorlar. Ancak henüz işçi sınıfının politik mevzisine girmiş değiller. Bu nedenle işçilerle bu sürecin politik karşılıklarını da tartışmak gerekiyor hiç kuşkusuz.