Bükük kalan ellerin hatırlattığı
Metal işçileri direnirken, robotlaşmış hallerinden ete kemiğe bürünmüş birer insana dönüştüklerini görüyoruz...

Müslime KARABATAK
Metal işçileri direnirken, robotlaşmış hallerinden ete kemiğe bürünmüş birer insana dönüştüklerini görüyoruz. Öncesinde ailesinde metal işçisi ya da herhangi bir fabrika işçisi olmayan birinin çok da bilmediği şeyler anlatıyorlar; neden direnişe geçtiklerini okuyoruz, izliyoruz. Sadece 57 saniyede bir araba üreten işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını bu direnişle öğreniyoruz. Hakları ve hatta umutları olduğu için sendikalı olduklarını ama bu sendikanın da onları sırtlarından vurduklarını öğreniyoruz. “Dakikada bir araba üreten elimin hakkını istiyorum, ver bana hakkımı” diye patrondan söke söke hak arayacakken işçi, elinin o ağrısıyla sendikayı süpürmekle uğraşıyor önce.
Bu yazıda ise bir sendikanın patronun karşısında işçilerin önünde engel değil, işçilerin silahı olduğu bir tarihe gideceğiz, 1937’ye.
FLİNT GREVİ
30 Aralık 1936’da, Amerika’nın Flint kentinde General Motors’a bağlı Fisher Body’nin fabrikalarında işçiler, greve çıkma ve işyerini terk etmeme kararı aldı. Flint, “araba kenti” olarak adlandırılan bir kentti, ABD’li General Motors şirketinin 35 eyalette daha fabrikaları vardı ama gövdesi buradaydı ve üretilen arabalar zenginliğine zenginlik katıyordu şirketin. Ama bir anda, kentte Birleşik Otomobil İşçileri Sendikası (United Automobile Workers of America - UAW) öncülüğünde grev kararı alındı. Büyük grev kazanları kuruldu, çoğunluğu bu fabrikalarda çalışan Flint sakinleri ektikleri biçtikleri ne varsa grev hattında direnen işçilere getiriyorlardı. Kendileri de karın tokluğuna çalışan maden işçileri ve tekstil işçileri, ellerinden gelen yardımı yapmak için uğraşıyorlardı.
Çocuklar da kadınlar da grevin içinde yer alıyorlardı. Kadınlara arkada “mutfak” kısmı gösterilse de, kadınların greve katılış biçimi mutfakla sınırlı kalmadı. Otomobil sektöründe kadın işçilerin çalıştığı tek bir bölüm vardı. Erkekler saatte 45 Cent’e yakın ücret alırken, kadınlar saatte ancak 21 Cent ücret alıyordu. Grevden önce fabrikaya yeni alınan kadınlar, hastaneye götürülüp cinsel hastalığı olup olmadığı inceleniyordu. Grev zamanı sadece fabrikada çalışan kadınlar değil, işçilerin kazanmasını isteyen her kadın bu greve faydalı olmak için ileri atıldı. Kimi çocuklarla ilgilendi, kimi mutfakta görev aldı, ama geri planda durarak değil, bir iş bölümüyle üstlendiler görevlerini. Çocuklar ise “Babalarımız, biz yaramazlar için direniyor” ya da “Benim babam sendikalı” diye yazdıkları dövizleri gururla yukarı kaldırıyorlardı, sanki en yükseğe kaldırırlarsa babaları kazanacakmış gibi.
KADINLAR DESTEK BİRİMİ
İşini kaybedeceği korkusuyla başta kocalarının greve çıkmamasını isteyen kadınların da olduğunu söylemek gerekiyor. Ancak, sendikanın öncülüğüyle grevde yer alan kadınların kurduğu Kadınlar Destek Birimi sayesinde kadınlar, hep birlikte direnerek kazanacaklarına zamanla daha çok inandılar. Destek Birimi’ni oluşturan kadınlar, grevci işçilerin evlerini dolaşıyor, sağlık başta olmak üzere her türlü ihtiyaçlarını kolektif bir biçimde sağlamaya çalışıyorlardı.
Çok tanıdık gelecek, henüz bir iki hafta önce Coşkunöz, Mako ve Renault patronları işçilerin direnişini kırabilmek için elektrik ve suyu kesmişti. İşçiler kendi direniş tarihlerinden ne kadar öğreniyorlarsa, patronlar da öğreniyor herhalde. Fisher Body fabrikalarında da patron, grevi kırabilmek için aynısını yaptı. İşçilere gelen yiyeceklere engel olmuş ve o dondurucu soğukta, ısınma sistemini kapatmıştı. Daha tanıdık gelecek bir şey daha var; “Metal işçilerinin içinde marjinaller var” yaygarasını koparmaya çalışanların ataları, Fisher Body fabrikalarında direnen işçilere “Komünistler şehri ele geçirmeye çalışıyor” diyerek saldırmaya, polis zoruyla işçileri fabrikadan çıkarmaya çalıştılar. Kadınların oluşturduğu dayanışma da, polisin karşısında durdu.
PATRON DİZE GELDİ
İşçilerin mücadelesi, sonunda patronu dize getirdi ve taleplerinin en büyüğünü kabul ettirdiler: Patron Birleşik Otomobil İşçileri Sendikası’nı tanıyacak ve işçiler tek tek sözleşme yerine toplu sözleşme ile haklarını alacaklar.
İşçiler ayrıca şunları istiyordu: Saatlik ücrette artış, haftada 30 saat çalışma, seri bant üretimine son verilmesi ve emeklilik hakkı.
Böyle yazınca iki satırı geçmeyen bir cümledeki bu sıkıntılar, işçilerin ayakta duramayacak kadar yorulmasına, eve gittiğinde kendini doğrudan yatağa atıp az da olsa dinlenmeye çalışmasına, kazalara ve hatta ölümlere sebep.
BÜKÜK KALAN ELLERİN HATIRLATTIĞI
1937 yılı, sadece Amerika’da değil, dünyaya yayılmış 1929 Ekonomik Krizi’nin hemen sonrası. General Motors (GM), Amerika’nın otomobil üretiminin neredeyse yüzde 50’sine sahip. Kriz karına kar katan patronu değil ama kapıda fabrikaya girmek için uğraşan işçileri vurdu. Fakat fabrikaya girmek işsiz kalmaktan biraz daha güvenceliydi sadece. Seri bant üretimi yüzünden işçiler geceleri eve gittiğinde yemek yemek için çatal bile tutamaz hale geliyorlardı. “İş bitimine yakın banttan ikinci araba gelmesin diye küfür ediyorum. Ellerim uyuşuyor ve akşam ellerim bükük kalıyor. Yatağa yüzükoyun yatıyorum ellerimi de yatağın kenarına sıkıştırıyorum ki sabaha kadar düz durabilir hale gelsin diye...” cümlesi Bursa’da TOFAŞ otomobil fabrikasında çalışan bir işçi tarafından aynen böyle kuruldu. Aynı şey yıllar önce, 1937’de, Flint’teki General Motors’ta başka cümlelerle ifade ediliyordu. Ama TOFAŞ’taki işçi hem sendikaya hem patrona karşı mücadele ederken, Flint’teki işçinin mücadelesinin adı sendika olmuştu. Sendikalarını kendi haklarını korusun diye kurdular, sırtlarından vursun diye değil.
Evrensel'i Takip Et