7 Haziran 2015 08:58

Küçük kardeş Kıbrıs

‘Kıbrıs Türkiye’nin nesi olur?’ sorusunun yeniden gündeme taşındığı bu günlerde analıktan ağabeyliğe geçiş konusunda bir rıza gösterilmiş gibi duruyor. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinden durumu bir süre idare edebilmek için sonuçta biz ağabeyiz; akıl veririz, izin veririz rızası… Aslına bakılırsa ‘Anavatan-Yavruvatan’ meselesi bir siyasi paradigmanın adıdır: Şükran paradigması.

Küçük kardeş Kıbrıs

Neşe YAŞIN

Görüşme masası Kıbrıs için sihirli bir kelimedir. Bir yılan hikâyesine dönüşmesine rağmen görüşme masasının kurulması hep bir umuda işaret eder. Görüşme masasındaki yeni kombinasyon yani iki toplumun seçimler sonrası değişebilen liderleri ve kurdukları ekipler ise siyasi yorumların en önemli odağıdır. Her yeni görüşmeci “Belki bu çözecektir” umudunu tazeler.
Geçenlerde bölünmüş Lefkoşa’nın her iki tarafını birlikte dolaşan iki lider, Mustafa Akıncı ve Nikos Anastasiadis halkın yoğun ilgisiyle şehri bir barış festivaline dönüştürdüler. Uyuklayan ülke birden ayaklandı. Kolektif depresyon halinden çıkıldı ve kalpler yeniden çarpmaya başladı.
“Kıbrıs Türkiye’nin nesi olur?” sorusunun yeniden gündeme taşındığı bu günlerde analıktan ağabeyliğe geçiş konusunda bir rıza gösterilmiş gibi duruyor. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinden durumu bir süre idare edebilmek için sonuçta biz ağabeyiz; akıl veririz, izin veririz rızası…  Aslına bakılırsa  “Anavatan-Yavruvatan”  meselesi bir siyasi paradigmanın adıdır: Şükran paradigması.  Şükrancılar ve barışseverler arasında geçer siyasi mücadele. Kıbrıslı Türk siyasetinde tarihsel olarak iki farklı çizgiden söz edebiliriz: Taksimci ve Cumhuriyetçi çizgiler. Taksim, Kıbrıs’ın bölünmesini, Cumhuriyet ise birlikte yaşamayı işaret eder.  Taksim partileri, adlarının başına Milli ve Ulusal sözcüklerini almışlardır ( Dr. Fazıl Küçük’ün Milli Türk Birliği Partisi ve devamcısı sayılabilecek Ulusal Birlik Partisi) .  Rumlarla ortak bir Cumhuriyet içinde var olmayı savunan diğer siyasi çizgide ise 1962 yılında gece yataklarında kurşunlanıp öldürülen gazeteciler Ayhan Hikmet ve Muzaffer Gürkan’ın çıkarmakta olduğu “Cumhuriyet” gazetesini ve bundan 10 yıl kadar sonra kurulan Cumhuriyetçi Türk Partisi’ni sayabiliriz. Siyasi yelpazede Taksim sağa, Cumhuriyetçilik ise sola işaret eder dolayısıyla. Sağ, şükrancıdır; kimliğini “Türk” olarak tanımlar, kendini Türk Milleti’nin parçası olarak görür. Kıbrıs konusundaki “Resmi Türk Tezi”ne yani  “Taksim”e sıkı sıkıya bağlıdır, Türkiye ile entegrasyon ya da KKTC , anavatan-yavruvatan  düzleminde politika yürütür. Sol ise Kıbrıs adasının tamamını anavatanı olarak görür; bu adada var olan tüm diğer etnik gruplarla bir arada barış içinde yaşamayı hedefler. Herhangi bir başka devletten icazet almayı reddeder. Kimliğini etnisite-coğrafya temelli Kıbrıslı Türk ya da coğrafya-kültür temelli Kıbrıslı olarak tanımlar. Benim gibi sadece dile vurgu yaparak Türkofon Kıbrıslı olmaktan söz edenlere de rastlanır. Kıbrıslılık, bir Akdenizlilik, kültürel melezlik halidir. Kıbrıs doğal sınırları denizler olan bir adadır ve kendisini mahveden etnik çatışmalardan arınmalı, coğrafi temelli bir kardeşliğe kavuşmalıdır. Kıbrıslılık, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Rumlarla buluştuğu “Ortak Vatan” ideolojisidir.
Kimlik temelli zıtlık politikaları her zaman yıkım getirmiştir. Farklı kimliklerin bir arada barış içinde var olacağı, birbirlerini zenginleştirip güzelleştireceği bir dünyadır özlenen. Kimlikler konusundaki en önemli sorun onların bir hiyerarşiye tabi olmalarıdır.  Kıbrıs’a yönelik asimilasyon politikaları bu kimlik siyasetinin bir parçasıdır. 1974’ten sonra Türkiye tarafından bir “Türkleştirme” politikası yürütülmüş ve Kıbrıs’taki sol tarafından direnişle karşılaşmıştır. Sağ hükümetler ise son derece seküler olan Kıbrıslıları “müslümanlaştırmaya” girişmiştir.
Türkiye’ye karşı “haysiyet” meselesinin doruğa çıkması son iki hükümet dönemindedir. Geçmişte de Türkiye Kıbrıs’ın kuzeyine ve Kıbrıslı Türklere sömürge gibi davranmıştır ama bunu dünyaya karşı daha bir diplomatik incelikle yürümüştür. Son hükümetler döneminde sahiplik taslama, icazet verme, talimatla yönetmenin yanı sıra tepeden bakma, hiyerarşi kurma ve aşağılama da ayyuka çıkmıştır. Geçmiş hükümetler dönemindeki seçimlere doğrudan müdahale ve Kıbrıslıların iradesini tanımama meselesi bir miktar kırılmış olsa da bu içerdeki gelişmelerden, bunun ters tepeceğinin bilinmesinden ötürüdür.
Kıbrıs’a Türkiye’den nüfus aktarımıyla bozulan demografik yapı bu kontrol mekanizmasının en önemli aracı olmuştur her zaman. Kontrol edilebilir seçmeni oluşturan bu nüfus Kıbrıslıların iradesine karşı kullanılmıştır. Bugün ise solun, talepleri ve programıyla aslında Kıbrıs’ın en yoksulları olan bu kesimleri de bir miktar cezbedebildiği görülüyor.
Türkiye’deki siyasal gelişmeler Kıbrıslıları büyük oranda etkilemiştir her zaman. Türkiye’nin Kıbrıs’ın neyi olduğu sorusundaki diyet-şükran sarmalının çözülmesi daha eşitlikçi bakış açılarının egemen olmasıyla mümkün olacaktır ancak.
Ne olursa olsun barış,  görüşme masasında değil sokakta kurulacaktır. Bir kapitalizm sorunundan başka bir şey olmayan Kıbrıs Sorunu ancak köklü değişimler getirebilecek bir halk hareketi ile rayına girebilir.  Kadehlerimizi kaldırdığımız gün sadece Kıbrıs’ı değil bölgedeki güzel günleri de kutluyor olacağız.

Evrensel'i Takip Et