Tesadüflerle kurulan güzellik: Medz Bazar
2012 yılından bu yana konserlerine katılmaya çalıştığım birbirinden güzel insanlardan oluşan Medz Bazar 2012 yılında tesadüfen kurulan bir müzik grubu, çünkü onlar hiçbir zaman proje olarak yola çıkmadılar.

Özge ALTUN
2012 yılından bu yana konserlerine katılmaya çalıştığım birbirinden güzel insanlardan oluşan Medz Bazar 2012 yılında tesadüfen kurulan bir müzik grubu, çünkü onlar hiçbir zaman proje olarak yola çıkmadılar. Belki de grubun samimiyetini koruyan da budur. 2014 yılında ilk albümlerini çıkardılar; ne kadar sohbet esnasında 2013 mü yoksa 2014 müydü diye pek emin olamadan ayrışsalar da sıkı bir takipçileri olduğum için 2014 diyerek tarihi kesinleştirdik. Medz Bazar’dan Ela Nuroğlu, Serra Torun ve Ezgi Sevgi Can ile Paris’te nadir ısınan havanın da keyfini çıkarmak için nehir kenarına oturup, keyifli bir sohbet yaptık. ‘Kalbimize dokunan, bize keyif veren müzikleri yapıp, parçalar söylüyoruz’ diyen Medz Bazar’ı (Büyük pazar) biraz daha yakından tanıyalım; eğer yolları yine Türkiye’ye düşecek olur kaçırmayın dipnotuyla...
Medz Bazar kimlerden oluşuyor ile başlayabiliriz...
8 kişiyiz; Ezgi Sevgi Can, Ela Nuroğlu, Serra Torun, Raphael Derderyan, Marius Pibarot, Sevana Tchakerian, Shushab Kerovpyan, Vahan Kerovpyan. Perküsyonda 3 kişiyiz, Ezgi klarnette, Shushab kontrbas, Marius kemanda, Serra söylüyor bir de hepimiz ekstradan söylüyoruz.
Peki nasıl bir araya geldi bu 8 kişi? Medz Bazar’ın kuruluş hikayesini anlatır mısınız?
Serra: Bu yıl Kınalıada da verdiğimiz konserde röportaj yapılmıştı, röportajı yapan arkadaş ‘Ya hepiniz ayrı ayrı hikayeler anlattınız nasıl bir kurulma hikayesi” dedi. Benim versiyonum şu; Paris Inalco Üniversitesi’nde Kürtçe öğreniyordum, Kürt tarihi dersi vardı o derste Shushab ile tanıştım, düzenli gelmiyordu ama o gün tesadüfen gelmişti. Shushab’ın London Kurdish film festivali çantası vardı, benim de algıda seçicilik işte direkt gidip onunla tanıştık, tabi tanıştıktan sonra Peniche Anako’dan (Paris’te Ermenilerin sahibi olduğu, daha çok konser ve etkinliklerin düzenlendiği küçük bir gemi) bahsettim, biliyor musun falan diye.
Ee tabi Shushab ‘orası bizim yer’ deyince daha çok sık gidip gelmeye başladık, Vahan orada çalışıyordu daha sonrasında onunla ve Sevena’lar ile tanıştık. Bir akşam Balkan gecesi vardı Shushab ile gitti, orada göbek atarken bu ikisinin (Ela ile Serra) Türk olduğuna kanaat getirdik çünkü çok güzel göbek atıyorlardı. Öyle göbek atarken tanıştık, oradan tanışıklığımız ‘Peniche Anako’ya taşındı. İlk başlarda aslında bir arkadaş grubu olduk, müzik grubu olmak gibi bir niyetimiz ve planımız yoktu ama bir gün, ‘Peniche Anako’ bize dedi ki; açık sahne yapacağız ama sanatçı bulamamışlar ya da gelmemişlerdi. Doğu müzikleri gecesiydi, ‘hepiniz seviyorsunuz bu işleri, gelin çalın’ denildi. O zamana kadar da beraber çalmamıştık sadece arkadaş grubuyduk.
Müzik grubu biraz tesadüfen kurulmuş oldu yani...
Serra: Baktık boşluk varmış, biz de eğleniyoruz haydi bir şeyler yapalım dedik. İşte o gün güzel geçince niye olmasın diye bir muhabbet başladı aramızda. Bir gün Shushab’nın evinde olsun mu, olmasın mı diye konuşurken ‘ismimiz ne olsun’ dedik ve sonrada bir isim belirlemiş olduk.
Ela: Provalar başladı ama hiç bir zaman şu konseri yapalım, buraya gidelim diye gelişmedi, her şey çok spontane gelişti. Aslında biz de kendi aramızda eğlenip, keyif alırken bir grup olduğumuzun farkına vardık.
Medz Bazar ismi nereden çıktı peki, nasıl anlamları var?
Ezgi: İsim konusunda bayağı komik ve rezil şeyler ortaya çıkmıştı. ‘Kebap connection’ gibi, hatta o dönem annemde vardı, kardeş türkülerden esinlenerek ‘Ezgilerin kardeşliği” gibi komik şeyler önermişti. Daha sonra Raphael, Medz Bazar’ı önerdi. Medz bûyûk, Bazar ise pazar demek. Pazar kelimesi çok kullanıldığı için biraz oryantalist kaldığını düşünüyorum, sonrasında çok sahiplendik ve öyle kaldı.
Serra: Bazar ile ilgili eleştirilerimizi bir kenara koyarsak, bu isim aslında bizi çok iyi anlatıyor. Birincisi kalabalığız, herkes başka bir alemde herkesin çok başka hayatları var, zamanlarımız uymuyor, planlarımız çakışıyor veçok karışığız.
SEVDİĞİMİZ MÜZİĞİ YAPIYORUZ
Medz Bazar kurulduğu günden beri birçok konserinize geldim. Sizi yıllardır tanıyorum, farklı dillerde şarkılar söylüyorsunuz; Ermenice, Türkçe, Kürtçe, Lazca, Arapça vs... Bu Medz Bazar’da sonradan oluşan bir konsept mi, yoksa bunun üzerine mi grubu kurdunuz?
Ela: Dinlediğimiz müzikler Medz Bazar gibi çok karışık olduğu için; şu dilde söyleyelim ya da şu dili unuttuk, ekleyelim kaygımız olmadı. Kulağımıza, kalbimize iyi gelen şeyleri söylemeye dikkat ediyoruz, kendi sevdiğimiz müzikleri yapıyoruz.
Ezgi: Herkes kendi kültürel bohçasından getirdiklerini söylüyor. Mesela Shushab, Ermenice söylüyor, ben daha çok Türkçe ya da Arapça söylüyorum. Aslında ne varsa o, bir süre sonra başka dillerde söylemenin güzelliğini de keşfettik, insana mutluluk veren bir yanı var. Bizim gerçekliğimiz bu, oturup üstüne düşündüğümüz bir şey değil. Belki Kardeş Türkülerden esinlendi, şahsi olarak bunu söyleyebilirim. Biz bu grup için özel bir çaba sarf etmedik aslında her şey kendiliğinden, doğal akışında gerçekleşti.
Serra: Evet, biz bir proje değiliz tabi ki şu an kendimize dair projelerimiz var ama hiç bir zaman başlarken bir proje olmadık.
Değinmeden geçemeyeceğim grubun çoğu kadınlardan oluşuyor...
Serra: Evet, çok güzel oldu. Medz Bazar bizlere deneyerek bulmayı kanıtladı. Çünkü planlı yapsan 5 kadın, 3 erkek olsun diye bu kadar olmazdı, bunların hepsini çok düşünmeden yaptık ama şimdi çok sahipleniyoruz kadınların çoğunlukta olması, farklı dillerde şarkı söylememizi, plansızlığımızı.
Ermeni soykırımının 100. yıl dönümünde Türkiyeli derneklerin tekrardan ‘Birlikte yaşama’ adı altında çalışmaları oldu. Siz bu bağlamda bir katkıda bulunduğunuzu düşünüyor musunuz? Kültür olarak bir boşluğu doldurmanın yanında, insanları da birbirlerine yaklaştırıyorsunuz gibi?
Serra: Sadece gelen konser tekliflerini bile oranlarsak farkına varabiliriz aslında; Ermeni ya da Türk dernekleri arasında bu konuyu tartışmak isteyenlerden teklifler geliyor. Dolayısıyla bu teklifleri aldığımız zaman farkına varıyoruz, başlarda bir iki sefer tesadüftür diye düşünmeye başlıyor insan ama daha sonrasında farkına varıyorsun.
Ela: Diğer yandan da bir kimlik olmak istemiyoruz, bu çok düşülen bir hata.
Ezgi: Bazen bu kadar politik bir anlam yüklenmesi beni endişelendiriyor, yapılması gereken çok fazla şey var. Yaptığımız müziğin kalitesi değil de yine oryantalist bir bakış açısı görülüyor bazen; ‘Doğu müziği yapıyorlar, türkü var, Ermenisi de var’ falan diye. İnsanları duygulandıran durumun sadece bu olmaması lazım, yaptığımız müziğinde onları duygulandırmaları lazım. Bence biz bunun az çok üstesinden geldik, bu tartışmaların müziğimizin önüne çıkmasına engel oluyoruz.
‘MİLLİYETÇİLİĞE KARŞIYIZ’
Demek istediğim de buydu aslında. Siz farkına varmadan sadece yapmak istediğiiz müziği yaparak, belki de hiç bir araya gelmeyecek insanları müzik sayesinde bir araya getiriyorsunuz.
Ela: Evet, çok güzel işte bu. Vahan Diyarbakır konserimizden sonra şöyle bir şey söyledi: ‘Benim için en güzel şey bir Ermeni’nin farkına varmadan bir Azeri şarkısında kalkıp oynamaya başlamasıdır.’ Bu çok değerli mesela.
Ezgi: Mesela bu açıdan gittiğimiz farklı ülkelerde Ermeni diasporası üzerinde de bir şeylerin kırılmasını sağladı. Amerika’daki konserde bizim sadece Ermenice müzik yapacağımız beklentisi varmış, oradakilere öyle tanıtılmış ve bunu bekliyorlarmış ama böyle bir grup değiliz, milliyetçilik hiçbir zaman olmadı bizim grubumuzda. Hatta Türkçe söylediğimizi öğrenince bir tepki oldu bazı kişilerden. Mesela Rusya’ya gittiğimizde bir Ermeni ilk defa bir Türk ile diyalog kurduğunu söyledi bana, Ermenistan’da da aynı şey başıma geldi. Kocaman dünyada belki de tek bir insan ama onun bakış açısını bile değiştirmek iyidir herhalde.
Serra: Bence değişim olacaksa ve oluyorsa böyle oluyor, bizden başlıyor aslında bizimde kendimizce tedirginlikler önyargılarımız var ve bunlar önce bizi değiştiriyor.
TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN TURNESİ
Türkiye’nin dört bir yanına gittiniz. İstanbul’dan başlayarak bayağı gezdiniz. Ermenistan’a, Kürdistan’a gittiniz nasıl geçti turne?
Serra: Güzel bir deneyim oldu, ilk defa birbirimizle bu kadar vakit geçirdik. Ekip için ilginç bir deneyimdi. Diyarbakır konseri, Medz Bazar tarihinde en çok etkilendiğim konserlerden oldu. Osman Baydemir zamanında yenilenmiş olan “Surp Giragos” kilisesinin avlusunda bir konser yaptık, ses düzeni olmayan akustik kendi aramızda yaptığımız bir şeydi ama beni en çok etkileyen konser oydu.
Ela: Benim en etkilendiğim an; Kınalıada konserine vapurla geçerken vapurun düdüğü çaldı ve gruptan bir arkadaş onun ritmiyle müzik yapmaya başladı. Birden başladık bir şeyler söylemeye, bir baktık ki vapurda halay çekip şarkı söylüyoruz etrafımızdakiler akşam konsere geldiler falan çok güzeldi.
Ezgi: Munzur’u düşündükçe hatırlayıp hatırlayıp dalıyorum. Beni de Diyarbakır’da kilisedeki konser çok fazla etkiledi. Diyarbakır’a ilk defa gitmiştim, Kürdistan ile tanışmam açısından da çok güzel bir geziydi, onun dışında çok yoğun ve güzel geçti turne.
AĞUSTOS’TA DİYARBAKIR KONSERİ VAR
Konser takvimi ne durumda?
Ezgi: 16 Ağustos’ta Diyarbakır’aa gidiyoruz. Dünyanın birçok tarafından Ermeniler gelecek, farklı parkurlar izleyerek Diyarbakır’a varılacak ve orda yeniden buluşma etkinliği olacak Bizim de bir konserimiz olacak. Onun dışında 12 Haziran tarihinde Londra’dayız, sonrasında kendi aramızda Fransa’nın güneyinde kampımız var, orada da konserler vereceğiz ve 23 Haziran’da da Paris Peniche Anako olacağız . Seneye de bir albüm yapmayı düşünüyoruz.
POLİTİK OLMAYALIM GİBİ BİR KAYGIMIZ YOK
Gruptan herkes farklı işlerle uğraşıyor, herkesin bir politik duruşu var. Bu grup içine nasıl yansıyor?
Serra: Farklı seviyelerde hepimizin bir politik angajmanı var, olmayan biri yok açıkçası. Herkesin olup bitenlere dair bir tepkisi, mücadelesi var. Tabi ki Türkiye ve Ermenistan’da olup bitenlerle ilgili sonra Fransa’da yaşadığımız için burada yaşananlara dair tepkilerimiz var, çoğu zaman ortak noktalarını bulabildiğimiz ama ayrıştığımız şeylerde var. Farklı etkinlik ve politik duruşlarımız var ama zaman zaman bizi çok etkileyen şeyler olduğunda konserlerde birkaç şey söylüyoruz. Mesela yaklaşık iki yıldır söylediğimiz ‘Daye rojek’ isimli bir şarkı var ve Paris’te üç Kürt kadını Sakine, Leyla, Fidan’ın öldürülmelerinden sonra söylemeye başladık. Konserlerimizde şarkıyı söylemeden önce bunu hatırlatıyoruz çünkü katiller hala bulunmadı. Geçtiğimiz günlerde de Barış Ataman için bir anma konserinde sahne aldık. Bir kısmımız zaten Barış’ı tanıyordu, polis şiddetinden, devlet baskısından çekmiş insanlara adayarak söyledik şarkılarımızı, Hatice Can’ı kaybettikten sonra da onun için burada bir konser düzenledik. Biz bir proje değiliz ama şarkılar bizi bu yöne sürüklüyor ve çok da politik olmayalım gibi bir kaygımız yok
Ezgi: Mesela Köln’e gittik, Gezi ailelerinden Sami Elvan ve Ethem Sarısülük’ün ağabeyi vardı. Aynı zamanda babam da vardı, ağabeyim Onur Yaser Can için orada çaldık, bu tarz politik anlamı olan birçok etkinlikte yer alıp söylüyoruz.
Evrensel'i Takip Et