7 Haziran 2015 01:47

RoMar ve Solak Ruhi

RoMar bir gecenin bir yarısı, Yedikule surlarının bir kuytusunda ikinci şişe şarabını yudumlarken, bir ses yaklaşır ona doğru. Kafasını kaldırır ve bir çift iri kedi gözüyle karşılaşır. Çünkü bu topraklarda hiçbir kahraman, ona yoldaşlık edecek bir hayvan olmadan yapamaz.

RoMar ve Solak Ruhi

Alper BAKINER*
          
Eski trenler beni de büyülüyordu, herkes gibi. Niyesini soruyorum; ilk elden buluyorum birkaç sebep.
Tekrar eden sesin içindeki grimsi huzur mesela. Tekrar eden sesler bazı bazı huzursuzluk da verirler. Ama eski trenlerin sanki böyle bir şansları yoktur. Ne demek istediğimi böyle kelimelerle anlatmam zor. Siz iyisi mi “Bjork - I’ ve seen it all” diye aratın google’a, sonra bir güzel arkanıza yaslanıp dinleyin.
Sonra kompartımanı, meyhânesi. İkinci adresim diyordum uzun yol trenlerine. Sanki bir mahalledesiniz. Orda tanıştığınız birileriyle paylaştığınız bir eviniz var. Bir soluklanma, havadan sudan muhabbet. Sonra, belki de beraber, iki tek atmaya. Sadece bunu yapmak için Ankara’ya gidip gelmişliğim var.
Ama illa ki yolları o trenlerin. Darmadağın eder. Niye bu kadar güzel olur rayların iki yanı, tesadüf müdür?
Bazıları kapalı şimdi. Bana hapistelermiş gibi geliyor. İnsansızlığa mahkûm edilmişler. Suçları neymiş, kapatanlar dışında kimse bilmiyor; muhtemelen bu kadar güzel olmaları.
Bu kapalı yollardan birisine âşığım ben, uzun zamandır. Ömrümün üç yılında yüzlerce kez gittim geldim. Bir sürü de şarkı yazdım bu gidip gelmelerde. Sonradan bu şarkılar bir albüm oldu: “Bi’ Lareya”. Kartoneti için bir şeyler karalamıştım, “albümün hikâyesi” başlığıyla. O yazının bir kısmını paylaşırsam, o yolun benim için ifade ettiği şeyi anlatabilirim sanırım:
“Sirkeci-Halkalı nâmıyla mâruf demirden hat, benim diyen ‘minia-bilmemne’den misli misli gerçek bir küçültülmüş dünyadır. Tren uykulu uykulu kıvrılırken rayda, istediğin ve istemediğin her şey sağlı sollu çarpar gözüne. Neyi istediğin sana kalmıştır tabiî.
Misâl puslu bir sabah körü, Cankurtaran’dan telaşla yola düşen genç kadını görebilirsin istersen. Gözlerinden bitkinlik akar da nasıl uğraşır, anlamasın diye kimsecikler. Eğer onu görürsen, Kumkapı’dan sallana sallana aynı vagona iştirak eden işportacıyı da göreceksin. Bir gözü sağa bakarken, ötekisi soldadır. Evet evet, mes’ud bir şaşıdır hazret, iyice görmek için her bir yanı.
Sonra o gözlerden birinin, kadının iki gözünde durduğunu göreceksin. İç çekişler gelecek kulağına, bir oluşlarına şahit olacaksın. Yenikapı’da dünyayı delik deşik eden makinelere ettikleri okkalı küfürleri duyacak; Samatya’da yüzyılın en afili hayaletlerine onlarla beraber selam duracaksın...”
Böyle şeyler yazmışım işte. Aslında bu yazının konusu da o şaşı bakan işportacı olacaktı ama girişi uzattıkça uzattım. Şarkılardan birine ve albüme ismini veren odur. Ondan bir süper-kahraman çıkar mı peki?
“Bi’ Lareya” albümü 2011 sonlarında çıktı. Hemen ertesinde, diğer bir yığın şeyle beraber, albüme ismini veren şarkı için video da düşünmeye başladık. Şarkıyı bizim işportacının dilinden yazmıştım. Şöyle bir özelliği vardı hazretin: Satacağı malı tanıtırken eski TRT spikerleri gibi konuşuyordu. Ama iş onun fiyatını söylemeye gelince ‘sadece bir lira’ yerine “sadecaneya bi’lareya” diye bir şey çıkıyordu ağzından. Ben de tam bu minvâlde bir şarkı yazdım zaten.
Video için bir sürü senaryo fikri geldi. Ama en çok üstünde durduğumuz, bizim akordeoncu Ozan’ınki oldu. Bir süper-kahraman önerdi Ozan. İsmi “Bi’lareyaMan” gibi bir şey olsun. Kıyafeti falan olsun. Ben tabii bizim elemanı böyle Süpermen kıyafetiyle gözümün önüne getirdim. Ozan devam etti. İşte abuk subuk, küçük küçük yardımlara koşsun Bi’lareyaMan. Alışverişten dönen teyzelere, Karşıdan karşıya geçmeye çalışan amcalara falan yardım etsin. Her seferinde de bir alâmet-i farika olarak demir bir lira uzatsın yardım ettiklerine. (Yanılmıyorsam böyle bir şeydi. Şimdi Ozan’ı arayıp teyit almak istemiyorum. Bu yazı ona sürpriz olacak).
 Her neyse. Sözün kısası bizim işportacı biraderden bir süper-kahraman yaratma fikri ilk olarak Ozan’ındır. Hakkını teslim edeyim. Ve şimdi kendi soruma geleyim tekrar: Ondan bir süper-kahraman çıkar mı?
Bal gibi de çıkar. İçinde bir süperlik muhakkak olur. Bir anti-süper-kahraman ya da bir süper-anti-kahraman da seçenekler dâhilindedir.
Ama ismi uzun geldi bana biraz. Kahramanların isimleri dört-beş heceli olmamalı. Âzami üç hece makbûldür.
Naçizâne “RoMar”ı öneriyorum. Romanlar’ı telaffuz edecek kadar dahi tanımayanların, onlar hakkında ahkâm keserken yaptıkları dil sürçmelerine ithafen. Bir de sanki güzel duyuluyor. Bana öyle geldi.
Ne giyer peki bu adam? Pelerinle işi olmaz, ihtimâl vermiyorum. Üstten üç düğme açık keten gömlek, fıstık yeşili. Pantolon bordo ve rahat kesim. Ama bir nişâne olmalı... Bence keman yayı şeklinde bir âsâ işi çözer. Ya da bunu sonra tartışalım.
RoMar bir gecenin bir yarısı, Yedikule surlarının bir kuytusunda ikinci şişe şarabını yudumlarken, bir ses yaklaşır ona doğru. Kafasını kaldırır ve bir çift iri kedi gözüyle karşılaşır. Çünkü bu topraklarda hiçbir kahraman, ona yoldaşlık edecek bir hayvan olmadan yapamaz.
Kedi gelir ve RoMar’ın yamacında durur. Ne kadar da iridir... Yavaşça sol patisini kaldırır ve öylece havada tutar. Bu, onları birbirine bağlayan işaret olur. Evet; karşımızdaki adıyla sanıyla bütün şehr-i İstanbul’da meşhur “Solak Ruhi”den başkası değildir. Aslında iki patisini de aynı muhteşemlikte kullanabilen bu yaratığa ‘solak’ unvanı, çizerken daha çok sol patisini tercih etmesi münasebetiyle verilmiştir.
RoMar ve Ruhi ne halt ederler peki? Dünyayı mı kurtarırlar? Bütün dünyası o banliyö hattı olan bu zat-ı muhteremler için ziyadesiyle iddialı bir vasıf olur bu.
İşportacının gözünden anladığım şey şu: Bu iki bıçkın her sabah kuşluk vakti işe çıkarlar. İşleri bütün gün o hatta mekik dokumaktır. Böyle böyle temas ettirirler; insanları insanlarla, insanları hayvanlarla, insanları taşlarla ağaçlarla, insanı kendiyle… Ama illa ki insanı bir şeylerle. Zira diğer mahlûkat bu birbirine temas etme işini çoktan hâl yoluna koymuştur.
RoMar ve Solak Ruhi temas kahramanlarıdır. İnsanlar birbirleriyle temas etmesin diye kıçını yırtan kötü adamlara RoMar önce Ruhi’nin sol patisini gönderir. Ruhi sağlı sollu daldıktan sonra da, elindeki keman yayıyla son darbeyi indiriverir. Aklınızda bulunsun.
Herkese, bugünden başlayarak güzel pazarlar…   

*Müzisyen (LuXus)

Evrensel'i Takip Et