7 Haziran 2015 06:08

Rasim Hop!

Rasim Hop, bir yağmur kahramanına dönüşmüştü. İmam’a bile söyleyemediği bir süre gücü vardı. Akşamları en yakın dostuyla mahallenin en sık ormanında gizlenen, tütün satarak zenginden alıp fakire veren, dilediği zaman yağmur yağdırabilen bir modern Robin Hood gibi hissediyordu. RobinHood’un en iyi arkadaşı rahipse, onunki de (en azından isim olarak) İmam’dı. Rasim Hop, istese çok güzel resim de yapabilirdi. İsmi çok müsaitti güzel resim yapmaya.

Rasim Hop!

Erdem AKSAKAL

Doğduğunda “ Rahmetli babamın ismidir.” diyen babası Rasim koymuş adını. İlkokul dörtte bir dönemliğine derslere giren resim öğretmeni “Senin neden güzel resim yaptığın adından belli. Rasim, resim yapan demektir” gibisinden bir cümle söylemişti. O güne kadar adının anlamını merak etmemişti. İsimlerin bir anlamı olduğunu da bilmiyordu. Osman, Osman demekti; Rıza da Rıza. Rasim’in niye anlamı olsundu? Bir Güler halası vardı. Uzak bir yere gelin gitmişti. O çok gülerdi eskiden. Bildiği tek anlamlı isim oydu.
Rasim’e herkes, Rasim Hop derdi. Lakabı bile kendi kendine doğuvermişti. Birisi seslendiğinde illa ki “Hooop” diye yanıt verirdi. Çevresindekiler bir süre sonra Rasim’in ağzından çıkan hop sesini isminin sonuna eklediler. “Rasim Hop” oluverdi adı. Rasim Hop diye seslenirler, o da yine Hop diye yanıt verirdi.
Tek bir ana caddeye bağlanan sağlı sollu yokuşların olduğu bir mahallede, durağın yanındaki elektrik direğinin dibinde küçük bir tezgahta kaçak Gürcü sigarası, tütün, sigara kağıdı satardı. Cadde boyunca uzanan açık parfümcü, çiğköfteci, ne alırsan 1 liracıların olduğu sokağın sabit bir seyyar esnafıydı. Parasızlıktan dertlenen, dertlendikçe sigara içen, sigara içtikçe daha da parasızlaşan bir mahalle dolusu insanın cebine her paket sigarada 4 lira para kazandırdığını düşünür, avunurdu. Sevmiyordu bildik sigara markalarını. Çünkü sigara şirketleri çok zengindi. Bir de üstüne devlet bir sürü vergi alıyordu milletten. Fakiri iyice fakirleştiriyordu. Rasim Hop, mutlu oluyordu kaçak sigara satmaktan. Ne büyük sigara şirketlerine, ne de devlete bir kuruş para vermiyordu fakirler sayesinde. Rasim Hop, zenginden alıp fakire veriyordu.Seviyordu bu duyguyu.
En iyi arkadaşının adı İmam’dı. İmam cadde üzerindeki nalburda çalışıyordu. İmam, dükkanı kapatınca Rasim Hop’un yanına giderdi. Tezgahtan bir sigara kağıdı, bir tutam açık tütün alır hiçbir şey demeden bir sigara sarardı. Sigarasının bitmesine yakın Rasim Hop tezgahı kapatma vaktinin geldiğini anlar, kapanınca tahta bir valize dönüşen tezgahını örter, İmam ile birlikte sessizce yürürlerdi.
Sığınakları, mahallenin en dik yokuşunun altındaki sık fidanların olduğu çamlıktı. Bazen soda, bazen iki şişe içki alır ağaçların altında yoldan geçenlere, parktaki çocuklara, devriye atan polise görünmeden akşamı orada bitirirlerdi. Rasim Hop, İmam’ın hayatına özenirdi. İlkokuldaki resim öğretmeninin söyledikleri aklından çıkmazdı. Belki nalburda, boyaların içinde çalışsa; güzel resimler yapacağına inanırdı. İmam da Rasim’in yerinde olmak isterdi. Para vermeden çeşit çeşit sigaralar içmeye özenirdi.
Rasim Hop’un en sevdiği günler yağmur yağan günlerdi. Yağmurlu günler durağın altı insan dolardı. Otobüsler gecikir, durakta bekleyen insanlar sigara almak isterdi. Hatta kimi zaman otobüs bekleyen yolcular durağa sığmaz, Rasim Hop’un, üzerinde bir dondurma markasının adı yazan şemsiyesinin altına sığışırlardı. Satışları coşardı Rasim Hop’un. Hem yağmurlu günler zabıta da gelmezdi. Her sabah yağmur yağsın isterdi Rasim Hop.
Bir gün farketti ki, her gün yağmurun yağmasına olanak yok. Yağabilecek günler var, hiç yağamayacak günler var. Her gün yağmasını istemektense, sadece yağabilecek günleri tahmin etmeye çabaladı. Ve o kadar uzmanlaştı ki Rasim Hop yağmuru tahmin etmekte,  giderek hatasızlaştı. Kusursuzlaştı. Tahminin ötesine geçti. Sadece doğru zamanlarda yağmuru düşünüyor, düşündüğü an yağmur yağıyordu. Rasim Hop, bir yağmur kahramanına dönüşmüştü. İmam’a bile söyleyemediği bir süre gücü vardı. Akşamları en yakın dostuyla mahallenin en sık ormanında gizlenen, tütün satarak zenginden alıp fakire veren, dilediği zaman yağmur yağdırabilen bir modern Robin Hood gibi hissediyordu. RobinHood’un en iyi arkadaşı rahipse, onunki de (en azından isim olarak) İmam’dı. Rasim Hop, istese çok güzel resim de yapabilirdi. İsmi çok müsaitti güzel resim yapmaya.
Rasim Hop, daha çok ay sonları yağmur yağdırıyordu. Ay sonuna doğru doğalgaz, elektrik ve su faturaları gelmiş oluyordu. Rasim Hop faturaları ödemeye yetecek kadar parayı kazanmak adına bol bol yağmur yağdırıyordu. Zabıtalar ay sonuna doğru hiç çıkmazdı dışarı. Rasim Hop da zabıtadan kaçmak, yakalandığında avanta için 2-3 paket sigara vermek zorunda kalmazdı. Yılın en az 7 ayında, ayın 25’i, 26’sı gibi yağdırırdı yağmuru. Üç gün yağmur yeterdi eksik parayı toplamasına.
Sıcak, boğucu, tozlu bir yaz geçiriyordu İstanbul. Yağmıyordu. Hiç yağmıyordu. Rasim Hop o kadar farkındaydı ki yağdıramayacağının, yağmuru aklına bile getirmiyordu. Yağmasına çok vardı. İşler yürümüyordu. Faturalar birikmişti. Ne kendisi kazanabiliyordu, ne de istediği kadar zenginden alıp fakire verebiliyordu. Yağmursuzluktan sadece çiftçiler değil, Rasim Hop da perişan olmuştu. Şemsiyesini açıyordu ama güneşten sığınmak için kimse gelmiyordu. Beş kilogram tütünü günlerce bitiremediği oluyordu. Akşam iş çıkışı İmam ile birlikte vakit geçiresi gelmiyordu.
Bir sabah içi biraz rahatlamış uyandı Rasim Hop. İçinde bir umut vardı. Yağdıracak gibiydi. Yağacaktı ki, tezgahına bereket gelsin. Şehrin tozu, pusu gitsin. Yağmur kokacaktı sokaklar. Çiçekler lıkır lıkır su içecekti. Tahta valizini alıp keyifle ıslık çala çala gitti durağın yanına. Öyle bir yağacaktı ki…Tezgahı yerleştirip, şemsiyeyi açana kadar kaldırıma ilk damlalar düşmeye başlamıştı. Her bir damla, peşinden iki üç aceleci damlayı daha çağırıyordu. Yağmurun yağmaya başlaması ile sağanaklaşması arasında birkaç dakika ya vardı ya yoktu. Rasim Hop’un şemsiyesinin altı hızla doldu. Tezgahı açışının üzerinden 20 dakika bile geçmedi ki, 9 paket sigara satmıştı. Tütün torbası yarılanmıştı.
Durakta bekleşenlerden biri “İyi yağıyor” dedi. Rasim içinden “Bu daha başlangıç.” diye mırıldandı. Daha neler göreceksiniz diye düşündü. Sokaklar dereye dönüşecek bu gidişle. Bir anda gözünün önüne semtin aşağısındaki vadideki baraj geldi. Yüzlerce kez yağmur yağdıran Rasim Hop, barajı hiç gözünün önüne getirmemişti. Nasıl olduysa, sadece barajı düşündü Rasim Hop. Müşterilerinden birisine para üstünü hazırlarken içinden şöyle düşündü. “Böyle yağarsa, barajı da yıkar bu yağmur”.

Evrensel'i Takip Et