O kadar da süper olmayan kahraman
Kahramanımız yine yorgun ve talepkar bir günün ardından hiç de parlak ve janjanlı olmayan kıyafetlerini çıkarıp penyeyle dikişin birleştiği yerlerden lastikleri atmış pamuklu pijamasını giyip yatağına uzandığında hiç de öyle süper filan hissetmiyordu kendini. Bakımsızlıktan uçları çatallaşmış sarı saçlarını açtı, derisi bir türlü yumuşamayan ellerini kremledi.

Arte MİSİA
Kahramanımız yine yorgun ve talepkar bir günün ardından hiç de parlak ve janjanlı olmayan kıyafetlerini çıkarıp penyeyle dikişin birleştiği yerlerden lastikleri atmış pamuklu pijamasını giyip yatağına uzandığında hiç de öyle süper filan hissetmiyordu kendini. Bakımsızlıktan uçları çatallaşmış sarı saçlarını açtı, derisi bir türlü yumuşamayan ellerini kremledi. Duvarların arkasını görme ya da ışın çıkarma gibi özellikleri bile olmayan gözleri ağır ağır kapandı. Rüyasında kadına yönelik suç işleyenlerin bulunduğu “iyileştirme merkezinin” görevlilerinden biriydi. Cinsiyet ayrımcılığıyla mücadele eğitimine mahkum edilmiş yüzlerce kişi gruplara ayrılmıştı. Gruplardan birinde mahkumlar hayatlarında ilk kez insan hakları beyannamesi diye bir şey duyuyor bunun kadınlar için de geçerli olmasına şaşırıyordu. O kadar da süper olmayan kahramanımızın sorumlusu olduğu grubun hemen yanı başında Mrs. Dalloway’in anlatıcısının sesi duyuluyordu: “Tek istediği yalnız kalıp o kitabı eline almaktı. Kendini rahatsız hissediyordu; yanında oturup ona karşı hiçbir şey hissetmediği için, kendini hain gibi hissediyordu. İşin gerçeği, aile yaşantısından hoşlanmıyordu. İnsan kendine böyle koşullarda sorardı işte, ne için yaşıyorum, diye. Neden, diye sorardı, insan ırkının devamı için bunca zahmete giriyorum? Bu o kadar da arzulanacak bir şey mi? Tür olarak çok mu çekiciyiz?” Onun grubu burada eğitimini tamamlamış, şehirde kurulan sosyal hizmetler kurumuna yerleştirilecek mahkumlardan oluşuyordu. Ezbere yapılacak fikirsel bir iyileşmenin kimseye hayrı gelmeyeceğini bildikleri için kadına yönelik suç işleyenlerin, ütü, çamaşır ve yemek gibi işler yaptığı sosyal hizmet merkezleri kurmuşlardı. Suçlarının niteliğine göre, kadına yönelik suç işleyen erkekler (bu suçu işleyen kadınlar için ayrı bir prosedür vardı), evlerde temizlik hizmeti vermek, anaokullarında gözetim altında yardımcı öğretmenlik yapmak gibi görevlerde de bulunuyorlardı. Özellikle bebek bezi değiştirmenin ve ocakta biriken yağları temizlemenin ya da nevresim ütülemenin çok öğretici olduğunu tüm mahkumların sitemlerinden biliyorduk. Oysaki o koca bıyıklarıyla bu işleri yaparken ne kadar da sevimli görünüyorlardı. Ha-ha-ha. Tam burada uykusunda gülümsediğini horul horul uyuyan kocası görseydi kahramanımızın yüzüne yansıyan adaletin-tecelli-etmesinin-verdiği-iç-huzurunun onu ne kadar güzelleştirdiğini fark ederdi. Eder miydi acaba?
Süper değildi ama çok iyi bir oyunbükücüydü o. İster topla oynansın, ister taşla ya da kağıtla tek kuralı kadını dışarda bırakmak olan acımasız bir oyunda olduklarını biliyordu. Üstelik bu oyunda kadın, eğlenmeyi bir kenara bırakın, sürekli itilip kalkıldığından düşüp dizlerini kanatıyordu. O da yaralarını sağaltmak için bu oyunu bozmaya karar verdi. Simli kıyafetler giyip geceleri suçla savaşmayı denedi önce. Ama bütün gün oyunda kendine düşen rolü oynamak zorunda bırakılmaktan o kadar yorgun düşüyordu ki daha kızın-o-oğlanı-sevmediği-ama-ailesinin-evliliğe-zorladığı dizinin sonuna bile gelemeden koltukta sızıp kalıyordu. Zaten küçük kızı da kostümünü ele geçirmiş, üzerine tükenmez kalemle hat sanatının en güzel eserlerinden birini icra etmişti. O kadar da süper olmayan kahramanımız kaleyi içten fethetmeye, oyunu içten bozmaya karar verdi. Uzun siyah saçlarını topuz yaptı ve omuzlarını dikleştirdi.
…
O kadar da süper olmayan kahramanın hayatı örümcek ağı atıp binalarda sallanmaya, havalı arabalara binip gökyüzünde ışık oyunları yapmaya benzemez. Üstelik o garip düşman yaratıklarla da karşılaşmadığını sanmayın. Hem de her yerde yolda mesela. Yolda yürürken kadını oyundan atmak için tek hücreli yol canlıları vardı. Tek işlevleri nefes alıp vermek gibi görünen bu yol canlıları, ağızlarını açtıklarında gri ve pis kokulu bir dumanla birlikte bazı sözcükler saçarlardı. Kadının üzerindeki kumaş parçasının aldığı şekli de algılayabilen bu canlılar, of-yavrum-eteğe/pantalona/elbiseye-bak kalıbının türevlerini kustuklarında kadınları sırtlarından, başlarından ve çoğunlukla duyguyla bağdaştırıldığı için kalplerinden vuran parça tesirli salkım bombası sözcükler acıtırdı. O kadar da süper olmayan kahraman durdu. Uzay zaman düzlemini büken bir ustalıkla elini kaldırıp “dur” işareti yaptı. Yol canlıları, kuyrukları olmadığından kafalarını bacaklarının arasına sıkıştırıp yerde buldukları ilk deliğe girdi. Zekadan, yaratıcılıktan, nezaketten yoksun sözcükleri önce havada asılı kaldı sonra tane tane ayrılıp parçalandı. Sonra her şey toz ve gaz bulutuydu. O kadar da süper olmayan Oyunbükücü arkasını döndü ve gitti. Kızıl saçları bir zafer bayrağı gibi göndere çekildi.
…
Her hafta yıkayıp ütülediği nevresimi, oğlunun yatağına sererken üstündeki kahramanın kırmızılı mavili maskesine gözü takıldı. Kuaförün sir ağdayla yolduğu bıyıklarının olması gereken yerin altından güldü. Yer yer ağardı belli olmasın diye röfle yaptırdığı dalgalı saçlarını süpürgeyle değiştirmeye çalıştıkları bu çocuk yetiştirme işinde o süper kahramanın fırlayan yıldızlarının ya da ışın kılıcının ne işe yaracağını merak etti bir an için. Sonra oğlu geldi, yeni ütülenmiş nevresimin geçirildiği yatağın üstünde zıplamaya başladı. Oyunbükücünün bu oyuna itirazı yoktu. Gitti oğlunu yatağa yıktı, süper kahramanların aksine o kadar da süper olmayan kahramanımız kahkahayla oyuna katıldı.
…
Evde yakılacak çalı çırpının hepsini kocası ve/veya babası ve/veya abisi, kendisi elini kolunu sallaya sallaya yolda yürürken,onun sırtına yüklemek istediğinde o kadar da süper olmayan kahramanımızın şöyle bir omuzlarını silkişiyle o çalı çırpıdan kafese giriverdi söz konusu er kişi. Toplantı da müdürü konuşma hakkını ona vermediğinde şöyle bir kaşını kaldırdı ve sevgilisi, tamamen-ama-tamamen-sevgi-belirtisi olarak onu kıskanıp kısıtladığında işaret parmağını şöyle bir havaya kaldırdı. Kahramanımız ayrıca kadına ait haklar yasal mecralarda çerez gibi çıtırdatılırken göğüs gerdi ya da oyunda önüne barajlar set çekilirken bir diğerine omuz verdi.
Ama en zoru başkacaydı. Kendi gibi o kadar da süper olmayan kahramanlar öldürülürken önce “keşke o çok süper kahramanlar gibi çok süper özelliklerim olsaydı” diye geçirdi içinden. Havalı karate hamleleri ya da ateş topu, fırtına saldırısı filan. Üf deyince birilerini yıksaydı, püf deyince yer yerinden oynasaydı. Ne yapabilirdi ki? O kadar da süper değildi. Sadece ayağa kalktı. Ufka çevirdi yüzünü. Bulunduğu noktadan ufka uzanan bir o-kadar-da-süper-olmayan-kahramanlar-seli onu da arasına alıp çağladı.
…
Kahramanımız şehirde yine çok zor bir günü atlatmanın zaferini televizyon karşısında meyve soyarak kutladı. Fiyonklarından biri çoktan çıkmış terlikleri kahramanlıktan yorulmuş ayaklarından düşüyordu. Çamaşır suyu lekesi olmuş eteklerini topladı. Yarın yine zorlu bir gün onu bekliyordu.
Evrensel'i Takip Et