27 Nisan 1999 21:00
'Gölge etmesinler başka ihsan istemez'
GÜNÜN YAZILARI
Sorgulamalar ve Iraksamalar
Özlem Ergun
"Seçim hakkını çoktan yitirmiş Osmanlı seçkinleriyle,1989-90 Türkiye'sinin bütün 'cinlerini' aynı kazana koyun... Kaynatmanıza bile gerek kalmayacaktır. Çünkü mayaları aynıdır. Dokuları aynıdır. Düşünce ve davranışları aynıdır. Aynı oluncada şöyle bir karıştırıp 'servis yaparak' sofraya koyabilirsiniz!..." diyor yazar Erol Toy meclisler ve partiler adlı denemelerinin yer aldığı kitabında. İlk romanını (toprak acıkınca ) 1966 yılında yayınlayan ve 63 yıllık ömrüne 22 roman, 17 tiyatro oyunu sığdıran Toy'un ilk yasaklanması ise 1982 yılına rastlıyor. 82 yılında yayınlanan "aydınımız, insanımız, devletimiz" adlı kitabıyla"askeri isyana teşfikten" Nâzım Hikmet'ten sonra yargılanan 2. yazar oluyor. Bu ilk yargılanma oluyor belki ama son olmadığını öğrenmeside çok uzun sürmüyor. Yazdığı roman ve denemelerden dolayı hakkında şimdiye diye kadar açılmış 432 dava bulunuyor Erol Toy'un.
Düşünceyi ve ifadeyi yasaklayan, baskıcı ve yasaklayıcı anlayışıyla bir yere varılamayacağını söyleyen Toy , devletin çoğu zaman asli görevini unuttuğunun altını çiziyor. "Devletin kendi içinde düşman aramaktan vazgeçmesi gerekmektedir artık. Sanıkları, suçluları, yasa dışı iş yapıp çete kuranları cezanlandıran birimler olduğu inancı ile hareket etmesi başka bir şey,en ufak fikir ve düşünceyi devleti yıkabilecek bir tehdit olarak görmesi başka bir şeydir. Bu ikisi arasında ki farkın görüldüğü kanaatinde değilim" diyor.
Toy'un,18 Nisan seçimlerinden sonra ortaya çıkan toblaya ve MHP'nin yükselişine ilişkin görüşleri ise verili olan siyasi partilerin pek çoğunun halk nezlinde denenmiş kabul edilmesi ve birde bunları deneyelim" anlayışının toplum bilincine egemen olması. "Adam ben çalacağım, öldüreceğim, çete kuracağım diye oy istemiyor ki... Ben öyle dürüst, böyle şerefli, şöyle çalışkanım diye iktidara geliyor.
Bu seçimlerdede, toplum kendi doğrultusunda kabul ettiğini, kendi yararına çalışacağını düşündüğü sahtekarlara inandı. Çünkü kendi içinde yıllarca denemiş."
Toy, 18 Nisan'ı yeni bir dönemenim başlangıcı olarakda değerlendiyor. Artık teolojik tartışmadan, ideolojik tartışmaya geçilmiştir diyen Toy, şöyle devam ediyor. "Merkez sağda teolojik tartışmadan ideolojik tartışmaya gidiliyor, ideolojilerle başetmek ideoloji sahipleri için zor bir şey değil."
Seçimlerden sonra yaşanacak süreci toplumsal çalkantı ve bilinçlenme dönemi olarak niteyen Toy, ortaya çıkan tablonun kaçınılmaz karşıtlarının olduğunu ve bu karşıtlıklardan çatışmalarında doğmasının muhtemel olduğu görüşünde.
Toplumu bilinçlendirmeyi,yol göstermeyi, ileri taşımayı kendisine misyon biçmiş, düstur edinmiş aydınlara ilişkin sözü ise aydının halkın çok ilerisinde gitmesi ve ona ulaşamaması. "Filozof felsefi düşünceyi kendisine iş edinmiş, yazan, çizen kişidir. Aydını,filozoftan farklı kılansa bu kuramı toplum yararana uygulamaya sokan kişi olmasıdır. Aydın; felsefenin, filozofun güncelidir. Bizim aydınımızın eksiği ise kendini sokakta ki adamdan üstün görmesi ve halktan soyutlaması."
Politikanın, yazarın, edebiyatın,sanatın birbiriyle doğrudan ve birebir ilişkili olduğunu söyleyen Toy, politika, sanat ve toplumsal yaşam ilişkisini konfiçyüs'ün bir sözüyle açıklıyor. "Konfiçyüs 3000 yıl önce demiş ki,insanalrı kolay yönetmek istiyorsanız karınların doyurun, kafalarını boşaltın.eğer iyi yönetmek istiyorsanız,hem kafalarını, hem karınlarını doyurun. Bizim yöneticierimiz kolay yönetmek istiyorlar. O yüzden demokrasi,özgürlük. Kültür,sanat vaadinde bulunmuyorlar. Karınlarınızı doyuracağız diyorlar ve karınların doyurmak isteyen insanlar bunlara oy veriyor."
Yazı insan belleği taze kalsın diye vardır diyen Toy,yazının gücününde altını çiziyor." Eğer yazı gelecek nesillerin belleğinde taze kalabiliyorsa,bütün zorbalıklar,bütün yasaklar alt olur. Kalıcılıksa salt okullarda,müfredat proğramlarında yer alan yazar - şairler ve onların yapıtları değildir. Biz Nâzım'ın şiirlerini gizli gizli el altınadan okurduk. Ama bunun yanında Milli Eğitim'in bastırdığı kitaplarda okutulurdu. Şimdi aradan çok uzun zaman geçti, Nâzım halen var ama o zamandan çok az şair-yazar kaldı."
Günümüzdeki edebiyat ortamını ve beslendiği kaynakları değerlendiren Toy toplumsal yaşamla roman ilişkisinin altını bir kez daha çiziyor ve coğrafyamızın bu konuda ne kadar zengin bir alan olduğuna dikkat çekiyor. "Bir ülkede roman çağı o ülkede toplumsal değişimin başlangıç ve bitiş noktasıdır. Bizde de roman'ın büyük çağı 1946'da siyasi irade olarak feodal toplum yapısından,sanayi toplumuna geçiş sürecindedir. Yani Türkiye şu an büyük roman çağını yaşıyor. Bugün sokaktan kimi alırsanız, alın herbiri bir roman kahramanıdır aslında."
Şimdiye kadar yayınlanmış 45 eseri ile düşün ve yazın dünyamıza önemli katkılarda bulunmuş ve yazdıklarından dolayı hakkında açılan 432 dava yüzünden yıllarca mahkeme kapılarını aşındırmış yazarımız Erol Toy söylemek istediklerinin önemli bir kısmını bundan 2000 yıl önce yaşamış Diyojen'in ağzından anlatıyor belki de. "Gölge etmesin başka ihsan istemem."
Özlem Ergun
"Seçim hakkını çoktan yitirmiş Osmanlı seçkinleriyle,1989-90 Türkiye'sinin bütün 'cinlerini' aynı kazana koyun... Kaynatmanıza bile gerek kalmayacaktır. Çünkü mayaları aynıdır. Dokuları aynıdır. Düşünce ve davranışları aynıdır. Aynı oluncada şöyle bir karıştırıp 'servis yaparak' sofraya koyabilirsiniz!..." diyor yazar Erol Toy meclisler ve partiler adlı denemelerinin yer aldığı kitabında. İlk romanını (toprak acıkınca ) 1966 yılında yayınlayan ve 63 yıllık ömrüne 22 roman, 17 tiyatro oyunu sığdıran Toy'un ilk yasaklanması ise 1982 yılına rastlıyor. 82 yılında yayınlanan "aydınımız, insanımız, devletimiz" adlı kitabıyla"askeri isyana teşfikten" Nâzım Hikmet'ten sonra yargılanan 2. yazar oluyor. Bu ilk yargılanma oluyor belki ama son olmadığını öğrenmeside çok uzun sürmüyor. Yazdığı roman ve denemelerden dolayı hakkında şimdiye diye kadar açılmış 432 dava bulunuyor Erol Toy'un.
Düşünceyi ve ifadeyi yasaklayan, baskıcı ve yasaklayıcı anlayışıyla bir yere varılamayacağını söyleyen Toy , devletin çoğu zaman asli görevini unuttuğunun altını çiziyor. "Devletin kendi içinde düşman aramaktan vazgeçmesi gerekmektedir artık. Sanıkları, suçluları, yasa dışı iş yapıp çete kuranları cezanlandıran birimler olduğu inancı ile hareket etmesi başka bir şey,en ufak fikir ve düşünceyi devleti yıkabilecek bir tehdit olarak görmesi başka bir şeydir. Bu ikisi arasında ki farkın görüldüğü kanaatinde değilim" diyor.
Toy'un,18 Nisan seçimlerinden sonra ortaya çıkan toblaya ve MHP'nin yükselişine ilişkin görüşleri ise verili olan siyasi partilerin pek çoğunun halk nezlinde denenmiş kabul edilmesi ve birde bunları deneyelim" anlayışının toplum bilincine egemen olması. "Adam ben çalacağım, öldüreceğim, çete kuracağım diye oy istemiyor ki... Ben öyle dürüst, böyle şerefli, şöyle çalışkanım diye iktidara geliyor.
Bu seçimlerdede, toplum kendi doğrultusunda kabul ettiğini, kendi yararına çalışacağını düşündüğü sahtekarlara inandı. Çünkü kendi içinde yıllarca denemiş."
Toy, 18 Nisan'ı yeni bir dönemenim başlangıcı olarakda değerlendiyor. Artık teolojik tartışmadan, ideolojik tartışmaya geçilmiştir diyen Toy, şöyle devam ediyor. "Merkez sağda teolojik tartışmadan ideolojik tartışmaya gidiliyor, ideolojilerle başetmek ideoloji sahipleri için zor bir şey değil."
Seçimlerden sonra yaşanacak süreci toplumsal çalkantı ve bilinçlenme dönemi olarak niteyen Toy, ortaya çıkan tablonun kaçınılmaz karşıtlarının olduğunu ve bu karşıtlıklardan çatışmalarında doğmasının muhtemel olduğu görüşünde.
Toplumu bilinçlendirmeyi,yol göstermeyi, ileri taşımayı kendisine misyon biçmiş, düstur edinmiş aydınlara ilişkin sözü ise aydının halkın çok ilerisinde gitmesi ve ona ulaşamaması. "Filozof felsefi düşünceyi kendisine iş edinmiş, yazan, çizen kişidir. Aydını,filozoftan farklı kılansa bu kuramı toplum yararana uygulamaya sokan kişi olmasıdır. Aydın; felsefenin, filozofun güncelidir. Bizim aydınımızın eksiği ise kendini sokakta ki adamdan üstün görmesi ve halktan soyutlaması."
Politikanın, yazarın, edebiyatın,sanatın birbiriyle doğrudan ve birebir ilişkili olduğunu söyleyen Toy, politika, sanat ve toplumsal yaşam ilişkisini konfiçyüs'ün bir sözüyle açıklıyor. "Konfiçyüs 3000 yıl önce demiş ki,insanalrı kolay yönetmek istiyorsanız karınların doyurun, kafalarını boşaltın.eğer iyi yönetmek istiyorsanız,hem kafalarını, hem karınlarını doyurun. Bizim yöneticierimiz kolay yönetmek istiyorlar. O yüzden demokrasi,özgürlük. Kültür,sanat vaadinde bulunmuyorlar. Karınlarınızı doyuracağız diyorlar ve karınların doyurmak isteyen insanlar bunlara oy veriyor."
Yazı insan belleği taze kalsın diye vardır diyen Toy,yazının gücününde altını çiziyor." Eğer yazı gelecek nesillerin belleğinde taze kalabiliyorsa,bütün zorbalıklar,bütün yasaklar alt olur. Kalıcılıksa salt okullarda,müfredat proğramlarında yer alan yazar - şairler ve onların yapıtları değildir. Biz Nâzım'ın şiirlerini gizli gizli el altınadan okurduk. Ama bunun yanında Milli Eğitim'in bastırdığı kitaplarda okutulurdu. Şimdi aradan çok uzun zaman geçti, Nâzım halen var ama o zamandan çok az şair-yazar kaldı."
Günümüzdeki edebiyat ortamını ve beslendiği kaynakları değerlendiren Toy toplumsal yaşamla roman ilişkisinin altını bir kez daha çiziyor ve coğrafyamızın bu konuda ne kadar zengin bir alan olduğuna dikkat çekiyor. "Bir ülkede roman çağı o ülkede toplumsal değişimin başlangıç ve bitiş noktasıdır. Bizde de roman'ın büyük çağı 1946'da siyasi irade olarak feodal toplum yapısından,sanayi toplumuna geçiş sürecindedir. Yani Türkiye şu an büyük roman çağını yaşıyor. Bugün sokaktan kimi alırsanız, alın herbiri bir roman kahramanıdır aslında."
Şimdiye kadar yayınlanmış 45 eseri ile düşün ve yazın dünyamıza önemli katkılarda bulunmuş ve yazdıklarından dolayı hakkında açılan 432 dava yüzünden yıllarca mahkeme kapılarını aşındırmış yazarımız Erol Toy söylemek istediklerinin önemli bir kısmını bundan 2000 yıl önce yaşamış Diyojen'in ağzından anlatıyor belki de. "Gölge etmesin başka ihsan istemem."
Evrensel'i Takip Et