7 Eylül 1999 21:00
Yol'la başlayan yürüyüş
Yol'la başlayan yürüyüş
Sinan Gündoğar
"Türküler Sevdamız" adlı albümde, Erdal Erzincan ve İsmail Özden ile birlikte ilk kez çıktı karşımıza Tolga Sağ. İlk solo albümü olan "Yol"da, Tolga Sağ, hem yalın düzenlemeli türküler, hem de aranje edilmiş türkülerin bir aradalığını sağlamaya çalıştı. Tolga Sağ'la, babasının kendi üzerindeki etkisinden albümüne, beste çalışmalarından günümüzde süren türkülere yönelime dek farklı konularda görüştük.
Arif Sağ'ın oğlu olarak albüm yapmak, onun gölgesinde kalma kaygısı veya "Babasının ismini kullanıyor" eleştirileri beraberinde getirebilir. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Arif Sağ'ın oğlu olmak her yönüyle tedirginlik yaratıyor. Şöyleki; bu müziği seçmesem Arif Sağ'ın oğluna bak, ne biçim müzik yapıyor diyebilirler. Albümde farklı aranjelerin yer aldığı eserleri hiç okumadan, direkt olarak yalın bir düzenleme ile, babamın tarzıyla bir albüm çıkarmış olsam, o zaman da babamı taklit ettiğim tarzında kimi eleştirileri gündeme getirebilir. Bunlara verebileceğim bir cevabım yok. Çünkü halk müziği ile ilgilenen birçok insan gibi ben de, Arif Sağ'ı idol olarak gördüm. Birçok insanın bağlamaya yönelmesine yol açan bir süreçti bu. Ben de, babam ve babamın tarzında okuyan sanatçıların eserlerini dinledim. Doğal olarak benim yorumum da bu temelde gelişti. Aranjeli parçalardan tepki almaktan korkuyorum. "Türküler Sevdamız" adlı albüm, benim adıma bir sunuştu. Orada gerçekten olumlu tepkiler alındı. Çok sade ve duygusal bir çalışmaydı. Hiçbir iddia yokmuş gibi gözüküyordu. Bunun sonrasında, beni öyle dinleyen kitle nin, aranjeli parçalara nasıl tepki göstereceğini merak ediyorum. Ancak şunu da belirtmem gerekiyor. Sonuçta benim içimdeki müzikalite buna müsaade ediyor. Yapmak istediğim şeyler bunlar. Sunuş şeklinde farklılıklar olabilir.
Sonuç itibariyle, ben ne yaparsam yapayım, bir noktada eleştirileceğim. Müzikalitem, Arif Sağ'ın ve Erdal Erzincan'ın çok gerisinde. Müziğe bakış açısı olarak, yorum olarak, onlar benden çok daha ilerideler. Bunun için gocunmuyorum. Hem yaşım itibariyle, büyüdüğüm çevre itibariyle beni zorlayan koşullar olmadı. Saz çalmak zorunda olduğumu hissettiğim bir ortamda bulmadım kendimi. Farklı bir eğitim aldım. Kolej mezunuyum. İki sene kimya mühendisliği okudum. Ondan sonra müziği sevdiğimi ve ancak onunla mutlu olabileceğimi anladım. O yüzden belki geri kaldım müzikalite olarak. Yarınlarda Arif Sağ'ın oğlu olmanın bana yükleyeceği sorumluluk, belki müziğimi iyi ifade edememek olur.
Türkülerin ilk dönemlereinde duygulanmalar kadar, sorunlara karşı duyarlılık ve eleştirileri işleyen ürünlerle karşılaşılırız. Günümüzde de sorunlar varken, neden bu sorunları işleyen, ürünler yok? Albümünüzde daha çok deyişlerin ağırlığını neye bağlıyorsunuz?
Önceki dönemlerde halk, türküyü türkü yapmak adına ortaya koymuyordu. İçinden ne geliyorsa onu yansıtıyordu ya da yörenin belli müzik kalıpları içerisinde kendi şiirlerini kullanıyordu. Oysa günümüze baktığımız zaman, içinde "dağ, yol, sevda" kavramları bulunan ve "lirik" olma özelliği taşıyan ürünler yaratılmaya çalışılıyor. Adama zorla sevda türküsü yaptırıyorlar. İçinde sevda kırıntısı bile kalmamış, 55 yaşındaki bir adam, aşık olmak hiç umrunda bile olmadığı halde "aşık olduğunu" yazabiliyor, ortaya koyduğu üründe. Artık piyasada tutunmak diye bir kaygıya yönelim başladı. Ne yaparsam tutar, diye düşünüp, "basit melodilerle, halkın kolay algılayabileceği, tekrarlayabileceği sözlerden" oluşan eserlere yöneldiler. Benim albümümün durumuna gelince; eskisi kadar çok parça geçmiyor elimize. Taşıyıcıların sayısı çok az. Sürekli aynı insanların parçalarını okumak da yanlış. Ben deyişleri çok seviyorum, ama terimler bana uzak kalabiliyor. Ama bana çok yüce geliyorlar, inanarak hissederek okuyorum. Ve albümde, en güzel, en rahat, deyişleri yorumladığıma inanıyorum. Ama albümde, örneğin "Zamanede Bir Hal Gelmesin Garip Başa", "Şu Sazıma Bir Düzen Ver" türkülerini yorumlamak için çok uğraştım. Bir noktaya daha değinmek istiyorum. Bu albümde yer alan dört deyişin, albümün rantını artıracağına inanmıyorum. Çünkü günümüzde Alevi kitlesine hitap etmek için "Ali, Ali"nin içinde bulunduğu parçalar seçiliyor. Alevi kitlesinin de şehir yaşantısıyla birlikte eski saflığı kalmamış. Alevi öğretisindeki terimleri anlamıyorlar. Kendilerini ifade etmek için mutlaka türküde "Ali"nin geçmesi gerektiğini düşünüyorlar. O yüzden albümdeki deyişler Alevi kitlesini saracak nitelikte değil.
Albüme almadığınız, kendinize ait besteleriniz var mı?
Müzikalitem var, ama bu şöyle bir sorun yaratıyor. Bir şeyler ortaya çıkarmaya çalışırken, "Bu ezgi, başka bir ezgiyi hatırlatıyor" diye düşünüp, Erdal Erzincan'a veya babama soruyorum. İllaki bir şeye benzediğini görüyorum. Aslında halk müziğini ele aldığımızda, çoğu birbirine benziyor. Ama ritmik yapısı farklı, ifade ediliş biçimi farklı, söz unsuru çok önemli, söze göre müzik şekilleniyor. Benim de söz yazma gibi bir yeteneğim yok. Yaş olarak bir olgunluğa erişmediğimden de olabilir, müziği ısmarlama yapıyormuşum gibi geliyor. Şu anda piyasada "yeni" diye sunulan birçok bestenin orijinal halini biliyorum. Bunlar bence beste değil, sadece esinlenme olarak adlandırılabilir. Albümde vokal grubunun yerine neden solo vokaller kullandınız?
Vokal grubu bana samimi gelmiyor. Sesi enstrüman olarak kullanıyorsun. Nasıl ki bağlama bir yerde girip çıkıyorsa, grup da bir yerde girip çıkıyor; bu durum kalıplaşmışlık hissi uyandırıyor bende. Oysa solo vokal olduğu zaman onların da nüanslarını esere katmaları mümkün oluyor. Bu tarzdaki bir yorumda, herkes kendi yorumuyla katıldığı için, "örtüşme", birinin diğerinin altında kalması gibi bir olgu ortaya çıkmıyor. Belkıs Akkale veya Arif Sağ, okuması gerektiği gibi değil, kendileri gibi okuyorlar.
Bu, "Kostak Yeri" adlı parça da, Mazhar-Fuat-Özkan'ın vokal yapması fikrinden çıktı. "Kostak Yeri"nde bir caz armonisi denemek istedik, onların da üçlü vokal tarzları hoşumuza gidiyordu. Mazhar ve Özkan'ın işleri olduğu için sadece Fuat Güner geldi ve kendisi üç ses vokal yaptı. "Araba" adlı türkünün aranjesini üstlenen Eylem Pelit, Volkan Konak'ın da albümünü yapmıştı, bu parçaya onun vokal yapmasının uygun olacağını önerdi. Ondan sonra Erdal'ın parçasında beraber okuduk. Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu'nun tarzını hissettiğimiz "Bağlamam Var Üç Telli"de onları davet ettik. O anlamda, tüm sanatçıların emeklerini unutmam mümkün değil. Sabah çağırdığmız tüm sanatçılar, aynı gün gelip katıldılar çalışmaya. Konumlarına ve belki de önemli planları olmalarına rağmen, hiçbir karşılık beklemeden katkılarını sunmaları gerçekten çok anlamlıdır benim için.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Çok mutlu bir çalışma süreci geçirdim, kendi istediklerimi gerçekleştirdim, istenilen şeyler de benim istediklerimle çakıştı, hiçbir şeyi zorlukla yapmadım. Albüm sonrasında tepkiler beni çok heyecanlandırıyordu, ancak deprem dolayısıyla ne ben bu albümün havasındayım artık, ne de insanlar çok fazla ilgilenebilecekleri bir ortamdadırlar. Bu durum uzun da sürebilir. Albüm, başarısızlıkla da sonuçlanabilir. Ama, istediklerimi gerçekleştirdiğim ve bu aşamada insanlarla kaynaştığım için başarılı olduğuma inanıyorum.
Sinan Gündoğar
"Türküler Sevdamız" adlı albümde, Erdal Erzincan ve İsmail Özden ile birlikte ilk kez çıktı karşımıza Tolga Sağ. İlk solo albümü olan "Yol"da, Tolga Sağ, hem yalın düzenlemeli türküler, hem de aranje edilmiş türkülerin bir aradalığını sağlamaya çalıştı. Tolga Sağ'la, babasının kendi üzerindeki etkisinden albümüne, beste çalışmalarından günümüzde süren türkülere yönelime dek farklı konularda görüştük.
Arif Sağ'ın oğlu olarak albüm yapmak, onun gölgesinde kalma kaygısı veya "Babasının ismini kullanıyor" eleştirileri beraberinde getirebilir. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Arif Sağ'ın oğlu olmak her yönüyle tedirginlik yaratıyor. Şöyleki; bu müziği seçmesem Arif Sağ'ın oğluna bak, ne biçim müzik yapıyor diyebilirler. Albümde farklı aranjelerin yer aldığı eserleri hiç okumadan, direkt olarak yalın bir düzenleme ile, babamın tarzıyla bir albüm çıkarmış olsam, o zaman da babamı taklit ettiğim tarzında kimi eleştirileri gündeme getirebilir. Bunlara verebileceğim bir cevabım yok. Çünkü halk müziği ile ilgilenen birçok insan gibi ben de, Arif Sağ'ı idol olarak gördüm. Birçok insanın bağlamaya yönelmesine yol açan bir süreçti bu. Ben de, babam ve babamın tarzında okuyan sanatçıların eserlerini dinledim. Doğal olarak benim yorumum da bu temelde gelişti. Aranjeli parçalardan tepki almaktan korkuyorum. "Türküler Sevdamız" adlı albüm, benim adıma bir sunuştu. Orada gerçekten olumlu tepkiler alındı. Çok sade ve duygusal bir çalışmaydı. Hiçbir iddia yokmuş gibi gözüküyordu. Bunun sonrasında, beni öyle dinleyen kitle nin, aranjeli parçalara nasıl tepki göstereceğini merak ediyorum. Ancak şunu da belirtmem gerekiyor. Sonuçta benim içimdeki müzikalite buna müsaade ediyor. Yapmak istediğim şeyler bunlar. Sunuş şeklinde farklılıklar olabilir.
Sonuç itibariyle, ben ne yaparsam yapayım, bir noktada eleştirileceğim. Müzikalitem, Arif Sağ'ın ve Erdal Erzincan'ın çok gerisinde. Müziğe bakış açısı olarak, yorum olarak, onlar benden çok daha ilerideler. Bunun için gocunmuyorum. Hem yaşım itibariyle, büyüdüğüm çevre itibariyle beni zorlayan koşullar olmadı. Saz çalmak zorunda olduğumu hissettiğim bir ortamda bulmadım kendimi. Farklı bir eğitim aldım. Kolej mezunuyum. İki sene kimya mühendisliği okudum. Ondan sonra müziği sevdiğimi ve ancak onunla mutlu olabileceğimi anladım. O yüzden belki geri kaldım müzikalite olarak. Yarınlarda Arif Sağ'ın oğlu olmanın bana yükleyeceği sorumluluk, belki müziğimi iyi ifade edememek olur.
Türkülerin ilk dönemlereinde duygulanmalar kadar, sorunlara karşı duyarlılık ve eleştirileri işleyen ürünlerle karşılaşılırız. Günümüzde de sorunlar varken, neden bu sorunları işleyen, ürünler yok? Albümünüzde daha çok deyişlerin ağırlığını neye bağlıyorsunuz?
Önceki dönemlerde halk, türküyü türkü yapmak adına ortaya koymuyordu. İçinden ne geliyorsa onu yansıtıyordu ya da yörenin belli müzik kalıpları içerisinde kendi şiirlerini kullanıyordu. Oysa günümüze baktığımız zaman, içinde "dağ, yol, sevda" kavramları bulunan ve "lirik" olma özelliği taşıyan ürünler yaratılmaya çalışılıyor. Adama zorla sevda türküsü yaptırıyorlar. İçinde sevda kırıntısı bile kalmamış, 55 yaşındaki bir adam, aşık olmak hiç umrunda bile olmadığı halde "aşık olduğunu" yazabiliyor, ortaya koyduğu üründe. Artık piyasada tutunmak diye bir kaygıya yönelim başladı. Ne yaparsam tutar, diye düşünüp, "basit melodilerle, halkın kolay algılayabileceği, tekrarlayabileceği sözlerden" oluşan eserlere yöneldiler. Benim albümümün durumuna gelince; eskisi kadar çok parça geçmiyor elimize. Taşıyıcıların sayısı çok az. Sürekli aynı insanların parçalarını okumak da yanlış. Ben deyişleri çok seviyorum, ama terimler bana uzak kalabiliyor. Ama bana çok yüce geliyorlar, inanarak hissederek okuyorum. Ve albümde, en güzel, en rahat, deyişleri yorumladığıma inanıyorum. Ama albümde, örneğin "Zamanede Bir Hal Gelmesin Garip Başa", "Şu Sazıma Bir Düzen Ver" türkülerini yorumlamak için çok uğraştım. Bir noktaya daha değinmek istiyorum. Bu albümde yer alan dört deyişin, albümün rantını artıracağına inanmıyorum. Çünkü günümüzde Alevi kitlesine hitap etmek için "Ali, Ali"nin içinde bulunduğu parçalar seçiliyor. Alevi kitlesinin de şehir yaşantısıyla birlikte eski saflığı kalmamış. Alevi öğretisindeki terimleri anlamıyorlar. Kendilerini ifade etmek için mutlaka türküde "Ali"nin geçmesi gerektiğini düşünüyorlar. O yüzden albümdeki deyişler Alevi kitlesini saracak nitelikte değil.
Albüme almadığınız, kendinize ait besteleriniz var mı?
Müzikalitem var, ama bu şöyle bir sorun yaratıyor. Bir şeyler ortaya çıkarmaya çalışırken, "Bu ezgi, başka bir ezgiyi hatırlatıyor" diye düşünüp, Erdal Erzincan'a veya babama soruyorum. İllaki bir şeye benzediğini görüyorum. Aslında halk müziğini ele aldığımızda, çoğu birbirine benziyor. Ama ritmik yapısı farklı, ifade ediliş biçimi farklı, söz unsuru çok önemli, söze göre müzik şekilleniyor. Benim de söz yazma gibi bir yeteneğim yok. Yaş olarak bir olgunluğa erişmediğimden de olabilir, müziği ısmarlama yapıyormuşum gibi geliyor. Şu anda piyasada "yeni" diye sunulan birçok bestenin orijinal halini biliyorum. Bunlar bence beste değil, sadece esinlenme olarak adlandırılabilir. Albümde vokal grubunun yerine neden solo vokaller kullandınız?
Vokal grubu bana samimi gelmiyor. Sesi enstrüman olarak kullanıyorsun. Nasıl ki bağlama bir yerde girip çıkıyorsa, grup da bir yerde girip çıkıyor; bu durum kalıplaşmışlık hissi uyandırıyor bende. Oysa solo vokal olduğu zaman onların da nüanslarını esere katmaları mümkün oluyor. Bu tarzdaki bir yorumda, herkes kendi yorumuyla katıldığı için, "örtüşme", birinin diğerinin altında kalması gibi bir olgu ortaya çıkmıyor. Belkıs Akkale veya Arif Sağ, okuması gerektiği gibi değil, kendileri gibi okuyorlar.
Bu, "Kostak Yeri" adlı parça da, Mazhar-Fuat-Özkan'ın vokal yapması fikrinden çıktı. "Kostak Yeri"nde bir caz armonisi denemek istedik, onların da üçlü vokal tarzları hoşumuza gidiyordu. Mazhar ve Özkan'ın işleri olduğu için sadece Fuat Güner geldi ve kendisi üç ses vokal yaptı. "Araba" adlı türkünün aranjesini üstlenen Eylem Pelit, Volkan Konak'ın da albümünü yapmıştı, bu parçaya onun vokal yapmasının uygun olacağını önerdi. Ondan sonra Erdal'ın parçasında beraber okuduk. Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu'nun tarzını hissettiğimiz "Bağlamam Var Üç Telli"de onları davet ettik. O anlamda, tüm sanatçıların emeklerini unutmam mümkün değil. Sabah çağırdığmız tüm sanatçılar, aynı gün gelip katıldılar çalışmaya. Konumlarına ve belki de önemli planları olmalarına rağmen, hiçbir karşılık beklemeden katkılarını sunmaları gerçekten çok anlamlıdır benim için.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Çok mutlu bir çalışma süreci geçirdim, kendi istediklerimi gerçekleştirdim, istenilen şeyler de benim istediklerimle çakıştı, hiçbir şeyi zorlukla yapmadım. Albüm sonrasında tepkiler beni çok heyecanlandırıyordu, ancak deprem dolayısıyla ne ben bu albümün havasındayım artık, ne de insanlar çok fazla ilgilenebilecekleri bir ortamdadırlar. Bu durum uzun da sürebilir. Albüm, başarısızlıkla da sonuçlanabilir. Ama, istediklerimi gerçekleştirdiğim ve bu aşamada insanlarla kaynaştığım için başarılı olduğuma inanıyorum.
Evrensel'i Takip Et