31 Ekim 1999 02:00
'Türkiye'ye sömürgelik dayatılıyor'
'Türkiye'ye sömürgelik dayatılıyor'
EMEP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yalçıner, Avrupa Birliği'nin Avrupa ülkelerinde egemenliği elinde tutan tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda doğduğunu ve bu çerçevede genişlediğini söyledi.
AB'nin sermayenin uluslararasılaşması eğiliminin doğal bir sonucu olduğunu vurgulayan Yalçıner, "Tekelci sermayenin sömürü alanının genişlemesinin önündeki gümrükler, teşvikler gibi korumacı önlemlerle konmuş engellerin aşılmasıyla sömürünün gerçekleşme koşullarının, kuşkusuz tekelci sermaye lehine iyileştirilmesinin unsuru durumundadır" dedi.
Tam sömürgeleşme
AB ve bu birliğin önem kazanmasının tıpkı NAFTA gibi, globalleşmenin bir göstergesi olduğunu ifade eden Yalçıner, birliğin genişlemesi sürecinde, bu birliğin pençesine özellikle sonradan düşmekte olan Polonya, Macaristan gibi ülkeler açısından bu katılımın tam bir sömürgeleşmenin ifadesi olduğunu söyledi.
Aday üyeliğinin tartışılması sürecinde Türkiye açısından da bu durumun geçerli olduğunu kaydeden EMEP Genel Başkan Yardımcısı Yalçıner, "Gümrük Birliği ile başlayan ve AB üye adaylığı ile devam etmesi için AB Komisyonu'nun öneri hazırladığı bu süreç, başta gümrüklerin sıfırlanması olmak üzere alınmakta olan önlemlerle, sanayii, madenciliği, tarımı ve hayvancılığı öldürülmekte olan Türkiye'ye sömürgeliğin dayatılmasından başka bir şey değildir" diye konuştu.
Tekelci sermayeye yarar
İşbirlikçi tekelci sermayenin, AB üyeliği ve bunun ön adımı olarak aday üyeliğin bir an önce gerçekleşmesinde istekli olduğunu ifade eden Yalçıner, Türkiye'nin birlik durumunda payına düşecek kırıntıların hesabını yaptığını söyledi. Tekeldışı sermayeden, KOBİ'lere kadar bütün diğer kesimlerin Gümrük Birliği ile başlayan birlik sürecinden son derece olumsuz etkileneceğini vurgulayan Yalçıner, şöyle devam etti: "Globalleşme politika ve uygulamalarının başlıca unsurları, uluslararası tahkimle güçlendirilen özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırmanın yanı sıra, çalışma yaşamının kuralsızlaştırılması, esnek çalışma, kalite çemberleri vb, sosyal güvenliğin tasfiyesi, işten çıkartmaların tırmandırılması, ücret ve maaşların düşürülmesi, kıdem tazminatına göz dikilmesi gibi sömürünün yoğunlaştırılması ve ulusal gelirde emekçilerin payının sürekli kısılması olduğundan, AB'ye üyelik süreci şimdiden, işçi ve emekçilerin durumunun aşırı kötüleştirilmesi süreci olmaktadır."
Demokratikleşme masalı!
Yalçıner, bazı "aklıevvel solcular" ile Kürt milliyetçilerinin de, özellikle AB Komisyonu'nun demokratikleşme, insan hakları, azınlık hakları ve Kürt sorununa savaş dışı çözümden söz eden raporundan hareketle Türkiye'nin AB'ye katılımını alkışlamaya yöneldiğine dikkat çekti.
Sömürgeliğin ve sömürünün aşırı yoğunlaştırılması şartlarının dayatılmasının bu kesimlerce hiç önemsenmediğini kaydeden Yalçıner, "Sanki AB'nin lütfuna bağlıymış ve AB demokrasi gücüymüş gibi, 'birlik' açısından 'demokratikleşme' gibi şartları dillerine doladılar. Doğrusu demokratlık ve yurtseverliğin hakkını vermiş oldular!" diye konuştu.
Emekçiler karşı koyacak
İşçi ve emekçilerin nesnel çıkarlarıyla Avrupa Birliği'ne bütünüyle karşı olduklarını ve kendi çıkarlarını bilinçle sahiplenmekte olan emekçi sayısının hızla arttığını vurgulayan Yalçıner, "Bu durumda, işçi ve emekçilerin örgüt ve politika yapma merkezi olan EMEP'e, Avrupa Birliği düşmanlığı ve Türkiye'nin üyelik sürecine, emek adına ve ülkenin bağımsızlığını savunarak karşı çıkmaktan ve mücadele yürütmekten başka bir iş ve görev düşmemektedir" dedi.
EMEP'in, bunun gereğini yapacağını; demokratikleşme, insan hakları ve Kürt sorununun halkçı ve demokratik çözümünün, başka hiçbir gücün ve özellikle emperyalistlerin değil ama işçi ve emekçilerin mücadalesinin ürünü olduğunu ve olabileceğini belirten Yalçıner, mücadelenin sürdürüleceğini dile getirdi.
EMEP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yalçıner, Avrupa Birliği'nin Avrupa ülkelerinde egemenliği elinde tutan tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda doğduğunu ve bu çerçevede genişlediğini söyledi.
AB'nin sermayenin uluslararasılaşması eğiliminin doğal bir sonucu olduğunu vurgulayan Yalçıner, "Tekelci sermayenin sömürü alanının genişlemesinin önündeki gümrükler, teşvikler gibi korumacı önlemlerle konmuş engellerin aşılmasıyla sömürünün gerçekleşme koşullarının, kuşkusuz tekelci sermaye lehine iyileştirilmesinin unsuru durumundadır" dedi.
Tam sömürgeleşme
AB ve bu birliğin önem kazanmasının tıpkı NAFTA gibi, globalleşmenin bir göstergesi olduğunu ifade eden Yalçıner, birliğin genişlemesi sürecinde, bu birliğin pençesine özellikle sonradan düşmekte olan Polonya, Macaristan gibi ülkeler açısından bu katılımın tam bir sömürgeleşmenin ifadesi olduğunu söyledi.
Aday üyeliğinin tartışılması sürecinde Türkiye açısından da bu durumun geçerli olduğunu kaydeden EMEP Genel Başkan Yardımcısı Yalçıner, "Gümrük Birliği ile başlayan ve AB üye adaylığı ile devam etmesi için AB Komisyonu'nun öneri hazırladığı bu süreç, başta gümrüklerin sıfırlanması olmak üzere alınmakta olan önlemlerle, sanayii, madenciliği, tarımı ve hayvancılığı öldürülmekte olan Türkiye'ye sömürgeliğin dayatılmasından başka bir şey değildir" diye konuştu.
Tekelci sermayeye yarar
İşbirlikçi tekelci sermayenin, AB üyeliği ve bunun ön adımı olarak aday üyeliğin bir an önce gerçekleşmesinde istekli olduğunu ifade eden Yalçıner, Türkiye'nin birlik durumunda payına düşecek kırıntıların hesabını yaptığını söyledi. Tekeldışı sermayeden, KOBİ'lere kadar bütün diğer kesimlerin Gümrük Birliği ile başlayan birlik sürecinden son derece olumsuz etkileneceğini vurgulayan Yalçıner, şöyle devam etti: "Globalleşme politika ve uygulamalarının başlıca unsurları, uluslararası tahkimle güçlendirilen özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırmanın yanı sıra, çalışma yaşamının kuralsızlaştırılması, esnek çalışma, kalite çemberleri vb, sosyal güvenliğin tasfiyesi, işten çıkartmaların tırmandırılması, ücret ve maaşların düşürülmesi, kıdem tazminatına göz dikilmesi gibi sömürünün yoğunlaştırılması ve ulusal gelirde emekçilerin payının sürekli kısılması olduğundan, AB'ye üyelik süreci şimdiden, işçi ve emekçilerin durumunun aşırı kötüleştirilmesi süreci olmaktadır."
Demokratikleşme masalı!
Yalçıner, bazı "aklıevvel solcular" ile Kürt milliyetçilerinin de, özellikle AB Komisyonu'nun demokratikleşme, insan hakları, azınlık hakları ve Kürt sorununa savaş dışı çözümden söz eden raporundan hareketle Türkiye'nin AB'ye katılımını alkışlamaya yöneldiğine dikkat çekti.
Sömürgeliğin ve sömürünün aşırı yoğunlaştırılması şartlarının dayatılmasının bu kesimlerce hiç önemsenmediğini kaydeden Yalçıner, "Sanki AB'nin lütfuna bağlıymış ve AB demokrasi gücüymüş gibi, 'birlik' açısından 'demokratikleşme' gibi şartları dillerine doladılar. Doğrusu demokratlık ve yurtseverliğin hakkını vermiş oldular!" diye konuştu.
Emekçiler karşı koyacak
İşçi ve emekçilerin nesnel çıkarlarıyla Avrupa Birliği'ne bütünüyle karşı olduklarını ve kendi çıkarlarını bilinçle sahiplenmekte olan emekçi sayısının hızla arttığını vurgulayan Yalçıner, "Bu durumda, işçi ve emekçilerin örgüt ve politika yapma merkezi olan EMEP'e, Avrupa Birliği düşmanlığı ve Türkiye'nin üyelik sürecine, emek adına ve ülkenin bağımsızlığını savunarak karşı çıkmaktan ve mücadele yürütmekten başka bir iş ve görev düşmemektedir" dedi.
EMEP'in, bunun gereğini yapacağını; demokratikleşme, insan hakları ve Kürt sorununun halkçı ve demokratik çözümünün, başka hiçbir gücün ve özellikle emperyalistlerin değil ama işçi ve emekçilerin mücadalesinin ürünü olduğunu ve olabileceğini belirten Yalçıner, mücadelenin sürdürüleceğini dile getirdi.
Evrensel'i Takip Et