23 Ocak 2000 22:00

Sosyalist Sovyetler'de kitle müzik ilişkisi

Sovyet sanatçıları, emekçi yığınların yüreğinde yankı bulmayan bir sanat eserinin, toplumsal bir olgu olarak herhangi bir sanatsal değerinin olmayacağını biliyorlardı.

Paylaş
Sosyalist Sovyetler'de kitle müzik ilişkisi
Hasan Çakmak
Lenin sosyalist sanatın ilkelerini şöyle tanımlamaktadır: "Sanat halkındır. Sanatın kökleri geniş işçi kitlelerin en yoğun olduğu yerde bulunmalıdır. Sanat kitlelere ulaşabilmeli ve onlar tarafından sevilmelidir. Kitlelerin duygularını, düşüncelerini, istemlerini birleştirmeli, onları yüceltmelidir. Onların içinde yatan sanatçıyı canlandırmalı ve onları eğitmelidir."
Sosyalist Sovyetler müziğinin tarihine şöyle kısa bir göz atıldığında bile, Lenin'in sosyalist sanatın nasıl olması yönündeki haklı istemin layıkıyla nasıl şekillendiğini kanıtlamaktadır bize. Ekim Devrimi'nin ardında Lenin müzikle ilgli onlarca kararname çıkardı. Bu kararnamelerin yaşama geçirilmesiyle birlikte konser salonları halka açıldı, müzikle ilgili tüm kurumlar devletleştirilerek halkın kullanımına sunuldu. Ve daha önceleri adı Saray A. Capella korusu olan korunun Halk Akademisi Korosu'na dönüştürüldü. Devrim öncesinde halkın önünde bile geçemediği konser salonlarının yaldızlı koltuklarında ve localarda oturan soyluların yerine "kirli" sakallı adamlar, bahriyeliler, elleri nasırlı köylü kadınlar, gençler, ellerinde tüfekleriyle Kızıl Ordu'nun neferleri, başları mendille balı dokumacı kızlar, tulumlarıyla işçiler oturup Mozart'ın "Requem"ini Scriabinin coşkulu şiirlerini, Çaykovski'nin, Beethoven'in senfoni ve sonatlarını büyük bir keyifle dinleyip, üzerine hareketli tartışmalara giriyorlar ve müziğin temasını sorguluyorlardı.
Devrimle birlikte müzik halkın malı olmuştu artık. Lenin'in ilkeleri yaşama geçirilmiş ve müzik (ve tabii ki tüm sanatlar) geniş kitlelerin olduğu her yerdeydi. Kır ve kent alanlarında büyük müzik gösterileri yapılıyordu. Göstericiler profesyonel ve amatör solculardan, orkestralardan, bandoculardan, kemancılardan, gitaristlerden oluşuyordu. Kitlelerin yoğunlaştığı herhangi bir meydanda Arçangelski'nin korosunu veya Akademik Opera ve Bale Tiyatrosu Topluluğu'nun Gluck'un herhangi bir oyunun gösterisini, Aram Haçaturyan, Dmitri Şoştakoviç, Dimitri Kabalevski ve diğerlerini büyük bir heyecanla izlerken (dinlerken) görmemiz mümkün.
Yalnız Sovyet emekçileri değil, Sovyet müzisyenlerinin katıldığı tüm uluslararası festivallerde ve konserlerde, konsere katılan emekçiler, aydınlar, Sovyet müziğinin duygusal çağrışımlarının çekiciliğini büyük bir beğeniyle dinlemişlerdir.
Çünkü Sovyet müziğinin (genel anlamıyla Sovyet sanatı) dili, Rus besteci Moussorgski'nin de belirttiği gibi, ".... bestecinin en yakınındaki dinleyicinin dar çevresine değil de halkın çoğuna seslenen bir dil" olması özelliğini taşıyordu.
Genel anlamda yenetekli olan batı kökenli bestecilerin yapıtlarında çoğunlukla imgeler, mesaj, korku, çöküntü, sinirsel heyecanlar, tanrısal çağrışımlar, duygusal bunalımlar, yalnızlık bireysellik vb. duyguları yansıtırken; Sovyet toplumunun yetiştirdiği besteciler, müzikte evrensel ve kolektif yaşam duygusunu yansıtıyordu. Yani Sovyet kolektif toplumunda yaşayan tüm emekçilerin zevk alabileceği, emeğe yabancı olan burjuva değerlere karşı nefret edip savaşabileceği duyguları pekiştiriyordu. Başka türlü söyleyecek olursak, kendi ulusal zenginliği içinde ve kendi doğallıyla insansal olan değerleri ve duyguları dinleyici kitlesine aktarıyordu.
Burada akla şu gelebilir; her hangi bir sanat yapıtını, sanat etkinliklerine katılan büyük kitleleri çekebilmek, duygusal mesajları kitlelere iletebilmek ve sanatçının düşüncelerini kitlelere duyurabilme özelliklerine bakarak değer ölçüsü biçilmez. Estetik kaygılarla da sanat yapıtının değer ölçüsü belirlenmelidir. Bu doğrudur. Zaten gerek sosyalist sistemin işlediği yaklaşık 40 yıllık dönemde ve gerekse Stalin'in ölümünden sonra geriye dönüşü yaşadığı dönemde burjuva eleştirmenler ve dönek aydınların Sovyet sanatına saldırısının bir yönünü de bu oluşturmaktaydı. Onlara göre Sovyet sanatı gerçekçiliği anlatma adına, estetik kaygıları göz ardı ediyordu. Elbette ki buna katılmak mümkün değil. Sovyet sanatı üzerine az-çok bir şeyler okuyan herkes de çok iyi biliyor ki, Sovyet sanatçıları, Sovyetler Birliği ve tüm dünyada yaşanan emekçi yığınların yüreğinde yankı bulmayan bir sanat eserinin, toplumsal bir olgu olarak herhangi bir sanatsal değerinin olmayacağını, emekçilerde estetik duygu ve coşku uyandırmayacağını biliyorlardı. Bilinmelidir ki, sanatta estetizm, sosyalist sanatın özünü oluşturur.
Jdanov, Sovyet müziğinin nasıl olması gerektiği üzerine yaptığı değerlendirmede, şunları der: "... Güzel ve uyumlu müzikten, Sovyet halkının sanat zevkini ve estetik ihtiyacını karşılayabilecek müzikten yana olduğumuzu ilan ediyoruz. (....) Halk, bir müzik eserini halkımızın ve çağımızın ruhunu derinlemesine yansıtıp yansıtmadığına ve geniş kitleler tarafından anlaşılabilme derecesine bakarak değerlendiriyor." Sovyet müziğinin gelişimi, işte kitlelerle olan bu sıkı bağ sayesinde gelişip güçlenmiştir.
ÖNCEKİ HABER

Öğretmenlere 'zorunlu hizmet' müjdesi

SONRAKİ HABER

OHAL'de tam demokratikleşme talebi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa