17 Nisan 2000 21:00

Emeğin mücadelesinde bir ses

   Evrensel Kültür

Paylaş
Emeğin mücadelesinde bir ses
   Evrensel Kültür
Sultan Özer
Bahar Eylemleri ve maden işçilerinin Ankara yürüyüşü, işçi sınıfı ve emekçilerde, 12 Eylül baskılarının yarattığı karanlığı delmeye yönelik bir hareketliliğin var olduğunu gösterirken, emeğin saflarında siyasi mücadele yürütmeye çalışanlara da aynı zamanda işçi ve emekçiler için bir kültürel mücadelenin olması gerektiğini gösterdi.
Böyle bir bakışın ürünü olarak, sınıf mücadelesi içinde yer tutmak, safını sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarıyla belirlemek kaygısıyla ortaya çıkan Evrensel Kültür dergisi, 100. sayısıyla bu mücadelesini sürdürmeye devam ediyor. 100 sayıyı geride bırakırken, çıkış aşaması, hangi ihtiyaçların ürünü olduğu, okur kitlesi, gençlik ve kültür-sanat çevresi üzerindeki etkileri üzerine derginin Genel Yayın Yönetmeni Aydın Çubukçu ile konuştuk.
Derginiz hangi ihtiyaçlar üzerinden ve hangi iddialarla yayın hayatına girdi?
Evrensel Kültür, 12 Eylül darbesinin ardından topluma egemen olan gericileşme ve apolitisazyon ortamında ve genel olarak aydınlar katında geleceğe dair tüm umutların silinmeye yüz tuttuğu dönemin etkileri sürerken yayınlanmaya başladı. Böyle bir derginin gerekli olduğu mesajını veren şey, 1990-91 işçi emekçi eylemleridir. Bahar Eylemleri diye anılan eylemler ve büyük Zonguldak-Ankara yürüyüşü, işçi sınıfında, emekçilerde karanlığı delmeye yönelik hareketliliğin var olduğunu gösterdi. Emeğin saflarında siyasi mücadele yürütmeye çalışanlar, aynı zamanda işçi ve emekçiler için bir kültürel mücadelenin de olması gerektiğini görebiliyordu.
Genel olarak her yeni dergi edebiyatta yeni bir ses olmak, yeni bir akım yaratmak, edebiyat dünyasında yeni bir şeyler yapmak amacıyla yayınlanır. Ama Evrensel Kültür, bu iddialardan farklı olarak sınıf mücadelesi içinde bir yer tutmak, kendi safını sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarıyla belirlemek amacıyla çıktı. Şüphesiz bu, aynı zamanda kültür-sanat-edebiyat alanında da bir şeyler yapmak, yeni bir şeyler söylemek, yaratmak, eleştirmek anlamına da geliyor.
Şüphesiz bir kültür-edebiyat dergisi, kendi olanaklarıyla politik alanda bir şey yapamaz. Bunun için, mutlaka politik bir aygıta dayanmak, politik mücadelenin bir parçası olmak ve politikayla birlikte yürümek zorundadır. Bu yüzden de Evrensel Kültür dergisi, daha ilk çıkışında kendisini açıkça politikanın özel bir alanda uygulayıcısı olacak bir dergi olarak tanımladı.
Genel olarak politikayla sanatın birbirine karıştırılmaması, politikayla edebiyatın ayrı ayrı durması yolunda, özellikle aydınları teslim alan bir propaganda vardır. Politik sanatın nitelikli olamayacağı, politikayla karışmış bir estetiğin estetik sayılamayacağı yönünde görüşler bunlar. Biz de buna cevap olarak emeğin safında ve emeğin politikalarına bağlı bir derginin, hem güzel hem devrimci olabileceğini göstermeliydik. Daha doğrusu devrimci olandan başka hiçbir şeyin güzel olamayacağını anlatmalıydık. Burjuvazinin allı boyalı dergilerinin, bin bir tantanayla ortaya çıkardığı sözüm ona sanat ürünlerinin estetik yoksunu ve kaba saba şeyler olduğunu göstermek gerekiyordu. Dergimizin özelliklerini bunlar belirledi.
Biraz önce söylediğiniz egemen anlayışı yıkma açısından başarılı oldu mu? 100. sayıyı yayınladınız. Geriye dönüp baktığınızda temel eksiklikleriniz nelerdir?
Bu alanda yapılacak işlerin başlıca iki unsuru vardır. Birincisi sanatsal-edebi ürün ortaya çıkarmak, ikincisi de eleştiri. 100 sayılık çalışma boyunca biz daha çok 12 Eylül rejiminin yol açtığı o büyük tahribatın giderilmesine yönelik işler yapmaya çalıştık. Ürün bakımından çok zengin olduğumuz söylenemez. Mesela '60'lı yılların devrimci-sosyalist edebiyatının çizgisine yaklaşamadık. Eleştiri bakımından da böyle bir eksikliğimiz var. Ama bunun nedeni ürün ve eleştiri alanında faaliyet gösterecek olan aydınların çok büyük bir çoğunlukla tahrip edilmiş, yeni bir sanatçı ve eleştirmen kuşağının da yetişememiş olmasıdır. 12 Eylül'ün ne kadar derin toplumsal yıkıma yol açtığını kültür-sanat alanından bakınca daha berrak görebiliyoruz. Ekonomide ve işçilerin, emekçilerin hayatında büyük gerilemeler yaşandı. Siyasette büyük bir gericilik egemen hale geldi, bunlar belki görülebiliyor, ama saldırının ne kadar derine nüfuz ettiğini ve ülkeyi ne kadar çok geriye götürdüğünü kültür-sanat alanından bakınca daha rahat görebiliyoruz.
Düşüncesi, düşünme tarzı, sanatsal yaratıcılığı tamamen iğdiş edilmiş bir toplumla karşı karşıya kaldığımızı söyleyebiliriz. Bütün önemli değerleri tahrip edilmiştir, yerine hiçbir şey konulmamış ve emperyalist, faşist kültürün en gerici anlayışları, en gerici uygulamaları kültür-sanat alanında egemen hale getirilmiştir. Bu, gerçekten ağır bir tablodur ve bunun karşısında Evrensel Kültür dergisinin tek başına yapabileceği bir şey yoktur. Bir tek dayanağı vardır; bu büyük yıkımı tasfiye edecek, yerine yeni demokratik, devrimci bir kültürü egemen kılacak olan işçi ve emekçi hareketinin birikimini ve onun verimini kültür-sanat alanına yansıtmaya çalışmak.
Emekçi hareketi yükseldikçe dergimizin etki alanı genişliyor. Biz bunu görüyoruz. İşçi ve emekçi hareketi aydınların, özellikle genç aydınların düşünce dünyasında da etkide bulunuyor ve bu dergimize yansıyor. Fakat henüz, sosyalist-devrimci, emeğin dünyasının değerlerini tam olarak yansıtan edebiyatın dergimizde egemen halde bulunduğunu söylemek çok doğru olmaz. Bu bizim büyük bir eksikliğimiz ve bunu geliştirmek, daha da yükseğe taşımak için önümüzde pek çok iş var.
Bu eksiklikleri gidermek için, bundan sonraki süreçte nasıl bir çalışma yürütecek, neler yapacaksınız? Bir programınız var mı?
Başlıca görevimiz bir yandan burjuvazinin güncel, kültürel saldırılarına karşı koyarken ve bunların karşısında devrimci eleştiri ve ürün verme görevini yaparken, bir yandan da işçi sınıfı mücadelesinin yüzlerce yıllık birikiminin ürünlerini tanıtmak ve bunlar üzerinde yükselerek yeni bir sanatın yolunu açmak. Gerçekten işçi sınıfının mücadele tarihi, tarih sahnesine çıktığı 150 yıldan bu yana son derece önemli bir birikim yaratmıştır. Burjuvazinin aşağı yukarı 600-700 yıllık bir tarihi vardır ve bu tarih içinde yarattıklarıyla, işçi sınıfının 150 yılda yarattığı kıyaslandığında arada çok büyük açıklık bulunmadığını görürüz. Çünkü işçi sınıfı bütün dünyada burjuvazinin yarattığı en ileri değerleri, en yüksek sanat ürünlerini, düşünce ürünlerini kendi birikimine katmış, bunu da kendisinin kılarak, yeni bir yaratım sürecine girmiştir. Dolayısıyla biz kaynak bakımından yoksul değiliz. Çok büyük bir hazinenin üstünde duruyoruz. Ama bunun farkında olmak ve bunu toprağın altından çıkarıp, yığınların yararlanabileceği bir hale getirmek ayrı bir çalışmanın konusudur. Bütün mesele onu harekete taşıyabilmektir.
İkincisi, Türkiye'de aydınların '80'den sonra kitlesel kıyıma uğradığını söyleyebiliriz. Belki fiziksel olarak ortadan kaldırılmadılar ama düşünce ve eylem olarak büyük çapta emperyalist ve gerici ideolojinin etki alanına girdiler. Yeni bir aydın kuşağının yaratılması genç yazarlar, genç düşünürler, genç insanlar içinden emek hareketiyle birleşmeyi bir erdem sayan kuşağın yaratılması ve bunun güçlendirilmesi bizim görevlerimiz arasındadır. Dolayısıyla biz geçmiş kuşaktaki hâlâ emeğin saflarında mücadele etme erdemini kaybetmemiş, dünya görüşünü satmamış, emekçilerin dünyasına yabancılaşmamış aydınlarla, yeni, genç aydınlar arasında bir köprü kurmak istiyoruz.
Yeni bir aydın kuşağının yaratılması, emekten yana düşüncenin genç aydınlar arasında yaygınlaştırılması bizim diğer görevimiz. Bu bakımdan oldukça umutluyuz. Çünkü emeğin mücadelesi yükselirken, kendine yandaş bir de genç aydın kuşağı yaratarak gelişiyor. Araştırmacı, tartışmasını burjuvaziyle mücadelesinin kapsamı içinde gören ve buna yönelik ürün veren bir kuşak gerçekten ilk öncülerini çıkarmıştır ve halkın umudu olabilecek bir pırıltı vermektedir.
Kendisini bu şekilde tanımlayan ve hedeflerini bu kadar açıkça koyan başka bir dergi yok. Türkiye'de de dünyada da bizim bildiğimiz kadarıyla, emeğin saflarında ve bu kadar etkili bir kültür-sanat dergisi yayınlanmamaktadır.
Derginizin nasıl bir okur profili var?
Dergimiz 6500 civarında basılıyor ve bunun her ay ortalama 5000'i satılıyor. Ama her derginin en az iki üç kişi tarafından okunduğunu söyleyebiliriz. Bu bizim 10 bin okuyucumuz olduğu anlamına gelir. Okuyucularımız arasında öğrenci ağırlığı belki üçte birdir. Diğer üçte biri öğretmen, kamu emekçisi katmanlar oluşturur. Geriye kalan üçte birini de işçiler oluşturuyor. Böylece yüzde 50 işçi-emekçi, yüzde 50 aydın diyebileceğimiz bir okuyucu var.
Derginizin genç kuşakla ilişkileri nasıl? Bu ilişkiyi geliştirmek için programınız var mı?
Üniversite gençliğinde öykü, şiir yazan, eleştiri, inceleme, araştırma yazıları kaleme alan gençlerde kendi yazılarına, ürünlerine karşı bir güvensizlik olduğunu görüyoruz. Aslında yazan, tartışan, kendi aralarında birbirlerine okuyup, bunları bir yoldan dolaşıma sokan pek çok yazar arkadaşımız var. Ancak dergimizin bu insanlarla ilişkisi henüz yeteri derecede değil.
Evrensel aracılığıyla bir mesaj iletebiliriz, genç ve emekten yana düşünen, emekten yana mücadelenin insanlığın mücadelesi olduğuna inanan hiçbir ürün dergimizin yabancısı değildir. Gönderilen her ürünü tartışır, karşılık veririz. Beğenmediysek ya da yayınlanamaz özellikler olduğunu düşünüyorsak bunun neler olduğunu söyler ve geliştirilmesi için yardımcı olmaya çalışırız. Dolayısıyla bu bizim için de, yazan arkadaşlar için de geliştirici bir yoldur. Kendilerinin göstermeye çekindikleri hiçbir ürünün, şu anda anlı şanlı dergilerde yayınlananlardan daha aşağıda olduğu söylenemez. Buna güvenmeleri, inanmaları lazım.
Medya tekellerinin desteğiyle çıkan birçok derginin aksine derginiz kendi gücüne güvenerek çıkıyor. Ancak, etki ve zenginlik bakımından onlardan daha güçlü. Bu gücü sağlayan dinamikler nelerdir?
Burjuvazi şu anda kültür-sanat-edebiyat alanında dergi çıkarma hakkını kendi kendisinin elinden almıştır. Kültüre karşı büyük bir saldırının örgütleyicileri arasında medya patronlarının rolü çok büyüktür. Kendi yok ettikleri bir alanda dergi çıkarmaya ya da faaliyet göstermeye çalışıyorlar ve cevabını alıyorlar. En kabadayı dergileri 1000-1500 satıyor. Büyük reklamlar, büyük dağıtım olanakları olmasına rağmen dergilerinin bu kadar az satmasının nedeni yine kendileridir.
Yıktıkları, üstünde tepindikleri, yoksullaştırdıkları bir alanda konuşma, üretme, söz söyleme hakkını kendi kendilerinden almışlardır, bunun cevabı da dergilerinin satış sayılarındadır.
Öyleyse, insanlık kültürünün gerçekten sahibi, gerçekten mirasçısı olan sınıf, aynı zamanda geleceğin kültürünün yaratıcısı olan sınıf kendi ürünlerinin, yayınlarının da sahibi olmuştur. Şu anda bize büyük görünen -göreli büyük- bu rakamla da kendisini gösteriyor.
Diğer yandan dergi olarak büyük bir avantajımız Emeğin Partisi tarafından destekleniyor olmamızdır. Ama okuyucularımızın da, yazarlarımızın da çoğunluğu partisizdir.
Bu da siyaset ve sanatı birbirine yabancı kılmaya çalışanlara bir cevaptır. Hem partili okuyucular hem de partisiz okuyucular tarafından politika ile sanat arasında engeller oluşturmaya çalışanlara verilmiş en güzel cevaptır.
ÖNCEKİ HABER

'Kaybedecek bir şeyimiz yok'

SONRAKİ HABER

Ecevit baklayı çıkarmadı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa