7 Mayıs 2000 21:00
Bir sosyalist nefer: Zihni Anadol
Bir sosyalist nefer: Zihni Anadol
Güngör Gençay
1950'li yıllarda Yusuf Ahıskalı'nın matbaası da sanatçıların buluşma yerlerinden biriydi. Zihni Anadol'u orada tanıdım. Hafifçe kambur duruşu, ateşli konuşmasıyla sarmalayıverirdi insanın yüreğini. Dura dura konuşur, sözü alıp bir daha bırakmayanlara "Öğretmen misin" diyerek takılır ve "Spot konuşalım" diyerek de uyarırdı.
Anadol'un sosyalizme gönül vermesi, Kütahya Lisesi'ndeki öğrencilik yıllarına dek uzanır. Sürgün edildiği Haydarpaşa Lisesi'ni bitirmesinden sonra, çalışmaya başlayan Anadol, bir yandan da sosyalist mücadeleyi sürdürmekten geri durmadı.
Karabük Komünist Teşkilatı, bir toplantı sırasında basılmış ve üçü muhbir olan sekiz kişi tutuklanmıştı. Bu teşkilatın faaliyetleri de "1944 Komünist Tevkifatı'na bağlanarak muhbir olmayan beş üyesi Ankara'ya götürülmüş ve askeri mahkemede yargılanmıştı.
Bu tutuklulardan biri, Kütahya Lisesi'nde parasız yatılı okurken, hakkında komünistlikten dava açılmış olan Zihni Anadol'dur.
Duruşmanın karar aşamasında, askeri hakim: "Kısaca, hazırlık ve ilk soruşturma ifadelerinden vazgeçen, duruşmadaki ifadesi ve savunması evinde, Atatürk'ün ve İnönü'nün resimleri çıkmayıp Stalin ve Molotofun resimlerinin bulunması, mahkemedeki tavırları, söz söyleyişleri sanığın suçlu olduğunu göstermekte ve mahkemece bu yolda vicdani kanaat ortaya çıkmış bulunmaktadır" diyerek üç yıl altı ay ağır hapis cezası ile giydiği hüküm ile kamu hizmetlerinden yasaklanmış olduğuna ilişkin kararı bildirmiştir.
Dava sürerken: "Savcı beni komünist yaparak bu şerefli mevkiye çıkardığından kendisine tekrar tekrar teşekkür ederim" diyen Zihni Anadol, tüm yaşamı boyunca ideolojisinin aydınlattığı yolda ödün vermeden yürümüştür. Bir yazıyı, düşünceyi ya da eylemi değerlendirirken, sınıfsallığı tek ölçüt olarak kabul etmiştir. Bu bağlamda iki şeyin dokunulmazlığı kök salmıştır yaşamında. Biri işçi sınıfı, diğeri TKP. Her ikisi üzerinde titrer, bu konularda hiçbir ödün vermezdi. İşçi sınıfı ve TKP'ye yapılacak karalama ya da yaralamalar karşısında hiç sakınmadan tartışmaya girer, hatta kırıcı olmaktan da kaçınmazdı.
Ama partili arkadaşlarına son derece düşkündü. Onları sık sık ziyaret eder, nasıl ve ne durumda olduklarını izlerdi. Elinden geldiği oranda da yararlı olmaya, eğer gereksinmeleri varsa karşılamaya çalışırdı.
Tek parti dönemi ve savaş yıllarının faşizan kasırgasını yaşayan Anadol, adres defterlerinin bile suç kanıtı sayıldığı olaylarla sıkça karşılaşmış, bu nedenle de kitap çalışmalarına 1960'lı yıllardan sonra başlayabilmiştir.
Gerek ilk kitabı olan "Truva Atında İlk Akşam", gerekse ondan sonra yayımladığı anı kitapları, Zihni Anadol'un kol kırılır yen içinde kalır" anlayışının bir göstergesidir. Dikkat edilirse bu kitaplarda hiçbir TKP'li arkadaşını aşağılamamış ve "zaaf" denilebilecek yanlarını öne çıkarmamıştır. Çünkü Anadol, her insanın gelir-geçer zaafları da olabileceğini, o nedenle de kişiliği, bu zaaflar üzerinde yükseltmenin hatalı olduğuna inanırdı.
Çatık kaşları, derinden bakan gözleriyle sert bir insan izlenimi bırakan Zihni Anadol, gerçekte çok duygusal bir insandı.
Ankara-Soğukkuyu Cezaevi'nde bir süre tutuklu kalan öykücü Fahri Erdinç'in olayı yaşayanların adlarını değiştirmeden kaleme aldığı "Devrek No:1" adlı öykü Zihni Anadol'un ilişkilerini ve kişiliğini ele verecek tüm ipuçlarını içinde barındırır.
Öykünün özeti şöyle: Zihni Anadol, aylarca uğraşarak oğluna tahtadan bir kamyon yapar. Karısına yazdığı mektupta, oğluna göndereceği "Devrek No:1" plakalı kamyonun müjdesini verir. Daha sonra da dinlenmek üzere yatağına uzanır. Bir süre sonra mahkûm arkadaşları; "Lazoğluna bir şeyler oldu. Kalk Zihni Efendi" diye seslenirler.
Ağzından burnundan kan gelmekte olan Lazoğlu Hızır ise, baygın durumda olup, sıcak bir çay istemektedir. Herkes bir yana koşuşturup yakacak bir şey arar. Hasan Dayı, bir avuç kömürle bir tomar yazılmış kağıt getirir. Zihni Anadol, kağıtları hemen tanır. Bunlar 6 nolu odadaki mahpusun bir yıldır üzerinde çalıştığı romanın sayfalarıdır. Onları Hasan Dayı'dan alıp yerine koyduktan sonra, oğluna göndereceği tahtaları rengarenk boyalı kamyonu kömürü tutuşturmak üzere getirir.
Hasta olan arkadaşları Hızır, sıcak çayını içerken, Anadol da karısına bir mektup daha yazarak; ondan, oğlu Kıvılcım'a gönderdiğini söylediği kamyonu unutturmasını rica eder.
Görülüyor ki, yazdıklarında da, yaşamında da insani değerleri, her zaman en önde tutuyor, Anadol. Onun için yazdıklarıyla yaşamı uyum içinde.
Anadol, her zaman örgütlü olmayı savunmuş, üyesi olduğu yazın ve siyasi örgütlerinin eylemleri içinde de yer almıştır.
Gerek 1 Mayıslarda, gerekse diğer toplumsal eylemlerde bayrağı en önde taşıyanlardan biri olmuştur.
Sosyalizmin neferi olmayı her şeyden üstün tutan Zihni Anadol, yarını kuracaklara ışık olacaktır. Devrek'te, adını taşıyan sokaktan geçen çocuklar onu tanıyacak, sesini geleceğe taşıyan birer tomurcuk olacaklardır.
Güngör Gençay
1950'li yıllarda Yusuf Ahıskalı'nın matbaası da sanatçıların buluşma yerlerinden biriydi. Zihni Anadol'u orada tanıdım. Hafifçe kambur duruşu, ateşli konuşmasıyla sarmalayıverirdi insanın yüreğini. Dura dura konuşur, sözü alıp bir daha bırakmayanlara "Öğretmen misin" diyerek takılır ve "Spot konuşalım" diyerek de uyarırdı.
Anadol'un sosyalizme gönül vermesi, Kütahya Lisesi'ndeki öğrencilik yıllarına dek uzanır. Sürgün edildiği Haydarpaşa Lisesi'ni bitirmesinden sonra, çalışmaya başlayan Anadol, bir yandan da sosyalist mücadeleyi sürdürmekten geri durmadı.
Karabük Komünist Teşkilatı, bir toplantı sırasında basılmış ve üçü muhbir olan sekiz kişi tutuklanmıştı. Bu teşkilatın faaliyetleri de "1944 Komünist Tevkifatı'na bağlanarak muhbir olmayan beş üyesi Ankara'ya götürülmüş ve askeri mahkemede yargılanmıştı.
Bu tutuklulardan biri, Kütahya Lisesi'nde parasız yatılı okurken, hakkında komünistlikten dava açılmış olan Zihni Anadol'dur.
Duruşmanın karar aşamasında, askeri hakim: "Kısaca, hazırlık ve ilk soruşturma ifadelerinden vazgeçen, duruşmadaki ifadesi ve savunması evinde, Atatürk'ün ve İnönü'nün resimleri çıkmayıp Stalin ve Molotofun resimlerinin bulunması, mahkemedeki tavırları, söz söyleyişleri sanığın suçlu olduğunu göstermekte ve mahkemece bu yolda vicdani kanaat ortaya çıkmış bulunmaktadır" diyerek üç yıl altı ay ağır hapis cezası ile giydiği hüküm ile kamu hizmetlerinden yasaklanmış olduğuna ilişkin kararı bildirmiştir.
Dava sürerken: "Savcı beni komünist yaparak bu şerefli mevkiye çıkardığından kendisine tekrar tekrar teşekkür ederim" diyen Zihni Anadol, tüm yaşamı boyunca ideolojisinin aydınlattığı yolda ödün vermeden yürümüştür. Bir yazıyı, düşünceyi ya da eylemi değerlendirirken, sınıfsallığı tek ölçüt olarak kabul etmiştir. Bu bağlamda iki şeyin dokunulmazlığı kök salmıştır yaşamında. Biri işçi sınıfı, diğeri TKP. Her ikisi üzerinde titrer, bu konularda hiçbir ödün vermezdi. İşçi sınıfı ve TKP'ye yapılacak karalama ya da yaralamalar karşısında hiç sakınmadan tartışmaya girer, hatta kırıcı olmaktan da kaçınmazdı.
Ama partili arkadaşlarına son derece düşkündü. Onları sık sık ziyaret eder, nasıl ve ne durumda olduklarını izlerdi. Elinden geldiği oranda da yararlı olmaya, eğer gereksinmeleri varsa karşılamaya çalışırdı.
Tek parti dönemi ve savaş yıllarının faşizan kasırgasını yaşayan Anadol, adres defterlerinin bile suç kanıtı sayıldığı olaylarla sıkça karşılaşmış, bu nedenle de kitap çalışmalarına 1960'lı yıllardan sonra başlayabilmiştir.
Gerek ilk kitabı olan "Truva Atında İlk Akşam", gerekse ondan sonra yayımladığı anı kitapları, Zihni Anadol'un kol kırılır yen içinde kalır" anlayışının bir göstergesidir. Dikkat edilirse bu kitaplarda hiçbir TKP'li arkadaşını aşağılamamış ve "zaaf" denilebilecek yanlarını öne çıkarmamıştır. Çünkü Anadol, her insanın gelir-geçer zaafları da olabileceğini, o nedenle de kişiliği, bu zaaflar üzerinde yükseltmenin hatalı olduğuna inanırdı.
Çatık kaşları, derinden bakan gözleriyle sert bir insan izlenimi bırakan Zihni Anadol, gerçekte çok duygusal bir insandı.
Ankara-Soğukkuyu Cezaevi'nde bir süre tutuklu kalan öykücü Fahri Erdinç'in olayı yaşayanların adlarını değiştirmeden kaleme aldığı "Devrek No:1" adlı öykü Zihni Anadol'un ilişkilerini ve kişiliğini ele verecek tüm ipuçlarını içinde barındırır.
Öykünün özeti şöyle: Zihni Anadol, aylarca uğraşarak oğluna tahtadan bir kamyon yapar. Karısına yazdığı mektupta, oğluna göndereceği "Devrek No:1" plakalı kamyonun müjdesini verir. Daha sonra da dinlenmek üzere yatağına uzanır. Bir süre sonra mahkûm arkadaşları; "Lazoğluna bir şeyler oldu. Kalk Zihni Efendi" diye seslenirler.
Ağzından burnundan kan gelmekte olan Lazoğlu Hızır ise, baygın durumda olup, sıcak bir çay istemektedir. Herkes bir yana koşuşturup yakacak bir şey arar. Hasan Dayı, bir avuç kömürle bir tomar yazılmış kağıt getirir. Zihni Anadol, kağıtları hemen tanır. Bunlar 6 nolu odadaki mahpusun bir yıldır üzerinde çalıştığı romanın sayfalarıdır. Onları Hasan Dayı'dan alıp yerine koyduktan sonra, oğluna göndereceği tahtaları rengarenk boyalı kamyonu kömürü tutuşturmak üzere getirir.
Hasta olan arkadaşları Hızır, sıcak çayını içerken, Anadol da karısına bir mektup daha yazarak; ondan, oğlu Kıvılcım'a gönderdiğini söylediği kamyonu unutturmasını rica eder.
Görülüyor ki, yazdıklarında da, yaşamında da insani değerleri, her zaman en önde tutuyor, Anadol. Onun için yazdıklarıyla yaşamı uyum içinde.
Anadol, her zaman örgütlü olmayı savunmuş, üyesi olduğu yazın ve siyasi örgütlerinin eylemleri içinde de yer almıştır.
Gerek 1 Mayıslarda, gerekse diğer toplumsal eylemlerde bayrağı en önde taşıyanlardan biri olmuştur.
Sosyalizmin neferi olmayı her şeyden üstün tutan Zihni Anadol, yarını kuracaklara ışık olacaktır. Devrek'te, adını taşıyan sokaktan geçen çocuklar onu tanıyacak, sesini geleceğe taşıyan birer tomurcuk olacaklardır.
Evrensel'i Takip Et