19 Ekim 2001 21:00
Bergamalılar'a ajan iftirası
Alman Dış İstihbarat Servisi'nin, Bergama köylülerini Alman devletinin çıkarları doğrultusunda etkileyip harekete geçirdiğini ileri süren Necip Hablemitoğlu neyin peşinde?
Bergamalılar'a ajan iftirasıNuray Sancar"Doktor" unvanlı Necip Hablemitoğlu'nun geçen ağustos ayında piyasaya çıkan "Alman Vakıfları ve Bergama dosyası" adlı kitabında ilginç iddialar yer alıyor. Bu iddialar Hulki Cevizoğlu'nun art arda yayınlanan iki programını da geç saatlere kadar izlenir kıldı.Hablemitoğlu, Bergama'da siyanürlü altına karşı mücadele eden köylülerin Alman istihbarat teşkilatı tarafından finanse edilen "sivil toplum örgütü" statüsündeki vakıflar tarafından desteklendiğini, dolayısıyla antiemperyalist sloganlar atan Bergamalılar'ın aslında Alman emperyalizmi tarafından kışkırtıldığını öne sürüyordu.Heblemitoğlu'nun iddiaları Bergama ile sınırlı kalmadı. İçinde Baro, İHD, TİHV gibi meslek ve kitle örgütlerinin ya da kamuoyunda öne çıkmış isimlerin bulunduğu bir kesim, bu vakıflar tarafından düzenlenen toplantılara, oluşturulan gündemlere katılarak "menfur emellere" hizmet eder duruma düşmüşlerdi!Friedrich Eber, Heinrich Böll, Conrad Adenauer adlı vakıfların ve önce Beyrut'ta sonra İstanbul'da, şimdi yine Beyrut'ta faaliyet yürüten Orient Enstitüsü'nün bu "menfur emelleri" etnik sorunları, çevre sorunlarını ve insan haklarını kullanarak Türkiye'nin bölünmez bütünlüğüne zarar vermek, sivil toplum kuruluşlarını emperyalist amaçlar doğrultusunda yönlendirmekti. Hablemitoğlu bu vakıfları "etki ajanları" olarak nitelendiriyordu.Etki ajanları, dünyanın birçok yerinde siyanürle altın çıkarılıyorken neden Bergama'yla ilgilenmişlerdi de, diğer ülkelerde çevrecilik kisvesi altında herhangi bir yaygara koparamamışlardı? "Doktor"a göre bunun nedeni, dünyadaki en büyük altın rezervini ve birikimini elinde tutan Almanya'nın "Alman Kalkınma Örgütü" inisiyatifinde olmadığı için Bergama'da altın çıkarılmasını istemiyor oluşuydu. Bunun için de "masum" köylüleri ayağa kaldırmışlardı; Türk ve Alman bilimadamlarından gerçeği yansıtmayan raporlar alınmış, Avrupa Parlamentosu harekete geçirilmiş, yurtdışından gizli servis elemanları, milletvekilleri, akademisyenler Bergama'da cirit atmışlardı.
"EN ZAYIF HALKA" DIŞARI!Türkiye'de bir kontr-espiyonaj (karşı casusluk) çalışmasının eksikliğinden şikayet eden ve bu konuda yetkilileri uyaran Hablemitoğlu'nun çalışması, "iş başa düşünce" kollarını sıvayan bir doktorun bu eksiklikleri gidermek için ne denli önemli bir iş ortaya çıkarabildiğini de kanıtlıyor. Bergama Dosyası'na projeksiyon tutarmış gibi görünen çalışmada Zeugma'yı kurtarma etkinliklerinden Güneydoğu'ya "sivil toplum" ilgisine, çevre hareketinden kadın dergilerine, mezhep ayrılıklarından etnik farklılıklara kadar bütün toplumsal hareketlerde etki ajanlarının izinin sürülmesi de niyetin ne denli bütünlüklü olduğunu gösteriyor.Ve bu yüzden "Neden şimdi?" diye sorulmalı.Kuşkusuz bunun, Bergama altınıyla ilgili emperyalist devletler arasındaki çelişkiler kadar yeniden yapılandırılmaya çalışılan jeopolitik içinde Türkiye'nin konumu sorunuyla da ilgisi var. ABD ile AB (öncelikle Almanya) arasındaki rekabet kapsamında değerlendirildiğinde, Hablemitoğlu'nun söylediklerinin emperyalizme karşı masum ulusal kaygılarla geliştirilmiş tezler olduğu söylenemez.
HABLEMİTOĞLU KİME ÇALIŞIYOR?Öte yandan, emperyalist ülkelerin her birinin bizim gibi ülkelerde dezenformasyon, espiyonaj, kontr espiyonaj faaliyetleri yürüttüğünü; bilim adamı, sanatçı, gazeteci, araştırmacı, kitle örgütü ve parti yöneticisi kimliğiyle gizli servislerle organik ya da dolaylı ilişkiler kurup, maaşlı veya maaşsız etki ajanları çalıştırdığını bilmeyen yok. Ve bu ajanların toplumsal olayların, hareketlerin etkin ya da silik aktörleri olarak "sivil toplumu" kendi devletlerinin sömürgeci çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışacaklarını da.Ama "Bergama Dosyası" adlı "başarılı" kontr espiyonaj çalışması, bu niyetle kurulan ilişkiyi deşifre etmiyor; denklemi tersinden okuyarak bütün toplumsal eylemleri ajan bulaşığı töhmetinde bırakıyor.Dünyadaki konjonktüre de bağlı olarak, Türkiye'de yükselen sınıf mücadelesi, gelişen toplumsal hareket, farklı farklı toplumsal katmanların artan hareketliliği karşısında, devletin "sivil toplum"u kendi politikalarına bağlayarak hizaya getirmek gibi öncelikli bir derdi vardır. Devlet açısından böylesine duruma el konulması gereken bir manzara arz etmekteyken, bu davranış, iyi bir dezenformasyon yöntemi olarak kabul görmüş olabilir.Bergama da, Almanların özel ilgisinin ayyuka çıkması, hareketin yerel bir platform olarak kalması ve bilim adamlarının bu konuda ikiye bölünmüş olması gibi siyasi nedenlerden dolayı en çabuk kırılması gereken "zayıf halka" olarak saptandı, diye düşünebiliriz.Cevizoğlu'nun programında, Bergama köylülerinin sözcüsü Oktay Konyar'ın EMEP Diyarbakır İl Örgütü'nde bir basın açıklaması yapmış olmasına "şöyle bir geçerken değinilmesi" ise zincirin nerelere kadar uzatılmak istendiğini gösteriyor. Asıl sorun toplumsal muhalefetin şaibe altında bırakılmasıdır.Bu kadar da değil. Emperyalistlerin dünyadaki ve kendi ulusal sınırları içindeki halklarla olduğu kadar, -Asya'nın ortasındaki savaş sürecinin gösterdiği gibi- birbirleriyle, hatta kendi içlerindeki çelişkileri yoğunlaştı. Alman Conrad Adenauer Vakfı'nın, başında ANAP milletvekili Bülent Akarcalı'nın, yönetim kurulunda ise yine ANAP'lı Emre Kocaoğlu ve Yılmaz Karakoyunlu'nun bulunduğu Türk Demokrasi Vakfı ile birlikte çalışıyor olmalarına "dikkat çekilmesi" de, kuşkusuz bu çelişkilerin yerli uzantılarına karşı bir "5. Kol muharebesi" açıldığı izlenimi veriyor.Demek ki, Türkiye'deki etki ajanları da boş durmuyor.Biri de çıkıp Dr. Hablemitoğlu'nun kiminle çalıştığını, kimden maaş aldığını söylemeli!
"EN ZAYIF HALKA" DIŞARI!Türkiye'de bir kontr-espiyonaj (karşı casusluk) çalışmasının eksikliğinden şikayet eden ve bu konuda yetkilileri uyaran Hablemitoğlu'nun çalışması, "iş başa düşünce" kollarını sıvayan bir doktorun bu eksiklikleri gidermek için ne denli önemli bir iş ortaya çıkarabildiğini de kanıtlıyor. Bergama Dosyası'na projeksiyon tutarmış gibi görünen çalışmada Zeugma'yı kurtarma etkinliklerinden Güneydoğu'ya "sivil toplum" ilgisine, çevre hareketinden kadın dergilerine, mezhep ayrılıklarından etnik farklılıklara kadar bütün toplumsal hareketlerde etki ajanlarının izinin sürülmesi de niyetin ne denli bütünlüklü olduğunu gösteriyor.Ve bu yüzden "Neden şimdi?" diye sorulmalı.Kuşkusuz bunun, Bergama altınıyla ilgili emperyalist devletler arasındaki çelişkiler kadar yeniden yapılandırılmaya çalışılan jeopolitik içinde Türkiye'nin konumu sorunuyla da ilgisi var. ABD ile AB (öncelikle Almanya) arasındaki rekabet kapsamında değerlendirildiğinde, Hablemitoğlu'nun söylediklerinin emperyalizme karşı masum ulusal kaygılarla geliştirilmiş tezler olduğu söylenemez.
HABLEMİTOĞLU KİME ÇALIŞIYOR?Öte yandan, emperyalist ülkelerin her birinin bizim gibi ülkelerde dezenformasyon, espiyonaj, kontr espiyonaj faaliyetleri yürüttüğünü; bilim adamı, sanatçı, gazeteci, araştırmacı, kitle örgütü ve parti yöneticisi kimliğiyle gizli servislerle organik ya da dolaylı ilişkiler kurup, maaşlı veya maaşsız etki ajanları çalıştırdığını bilmeyen yok. Ve bu ajanların toplumsal olayların, hareketlerin etkin ya da silik aktörleri olarak "sivil toplumu" kendi devletlerinin sömürgeci çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışacaklarını da.Ama "Bergama Dosyası" adlı "başarılı" kontr espiyonaj çalışması, bu niyetle kurulan ilişkiyi deşifre etmiyor; denklemi tersinden okuyarak bütün toplumsal eylemleri ajan bulaşığı töhmetinde bırakıyor.Dünyadaki konjonktüre de bağlı olarak, Türkiye'de yükselen sınıf mücadelesi, gelişen toplumsal hareket, farklı farklı toplumsal katmanların artan hareketliliği karşısında, devletin "sivil toplum"u kendi politikalarına bağlayarak hizaya getirmek gibi öncelikli bir derdi vardır. Devlet açısından böylesine duruma el konulması gereken bir manzara arz etmekteyken, bu davranış, iyi bir dezenformasyon yöntemi olarak kabul görmüş olabilir.Bergama da, Almanların özel ilgisinin ayyuka çıkması, hareketin yerel bir platform olarak kalması ve bilim adamlarının bu konuda ikiye bölünmüş olması gibi siyasi nedenlerden dolayı en çabuk kırılması gereken "zayıf halka" olarak saptandı, diye düşünebiliriz.Cevizoğlu'nun programında, Bergama köylülerinin sözcüsü Oktay Konyar'ın EMEP Diyarbakır İl Örgütü'nde bir basın açıklaması yapmış olmasına "şöyle bir geçerken değinilmesi" ise zincirin nerelere kadar uzatılmak istendiğini gösteriyor. Asıl sorun toplumsal muhalefetin şaibe altında bırakılmasıdır.Bu kadar da değil. Emperyalistlerin dünyadaki ve kendi ulusal sınırları içindeki halklarla olduğu kadar, -Asya'nın ortasındaki savaş sürecinin gösterdiği gibi- birbirleriyle, hatta kendi içlerindeki çelişkileri yoğunlaştı. Alman Conrad Adenauer Vakfı'nın, başında ANAP milletvekili Bülent Akarcalı'nın, yönetim kurulunda ise yine ANAP'lı Emre Kocaoğlu ve Yılmaz Karakoyunlu'nun bulunduğu Türk Demokrasi Vakfı ile birlikte çalışıyor olmalarına "dikkat çekilmesi" de, kuşkusuz bu çelişkilerin yerli uzantılarına karşı bir "5. Kol muharebesi" açıldığı izlenimi veriyor.Demek ki, Türkiye'deki etki ajanları da boş durmuyor.Biri de çıkıp Dr. Hablemitoğlu'nun kiminle çalıştığını, kimden maaş aldığını söylemeli!