23 Mayıs 2002 21:00
Ceninli direnişçinin yaşam mücadelesi
Mahmut kibar bir delikanlı, ya da öyle görünmeye çalışıyor. Geçmişte nasıl olduğunu tahmin etmek çok zor. Ama şimdi kemiklerini örtecek kadar bile eti kalmamış, solgun, iskelet yüzünün ortasında sivri bir burun... Mahmut hastanede yatıyor, konuşamıyor, yürüyemiyor, yemek yemek içinse burnuna takılan küçük bir borunun yardımına ihtiyacı var. Ziyarete gelenlerin geçmiş olsun dileklerine sadece gözlerini kırparak ve alnını hafifçe sallayarak teşekkür edebiliyor. Boğazından girip, akciğerlerini yaralayarak sırtından çıkan bir kurşun, 22 yaşındaki bu genci, ölüm ile hayat boyu sürecek sakatlık ihtimalinin arasında bıraktı.
Mahmut'un bir Ürdün hastanesindeki odasına büyük bavulum, kayıt cihazlarım, küçük mikrofonum, fotoğraf makinam ve dizüstü bilgisayarımla girerek odanın dinginliğini bozdum.
İlk başlarda, birkaçının bilincini kaybetmiş, bazılarının da acılar içinde inleyerek yattığı Filistinli genç erkeklerin bulunduğu odada buraya ait değilmişim gibi görünüyordum. Birkaç dakika sonra kendimi evimde hissettim. Onların acıları benim acılarımdı, yüzleri bana özgürlük için savaşırken yitip giden, yalnız bir hastane odasında hayatları için savaşan arkadaşlarımı hatırlattı.
Direniş kahramanı Mahmut, Cenin mülteci kampından Filistinliler'in evlerinin yıkıntıları arasında uyurken anlattıkları birçok direniş hikâyesinden birinin kahramanı. Hâlâ ağırbaşlı bir görünüşe sahip bu genç Filistinli. Konuşamıyor ama, deniyor. Ancak ağzından çıkan kelimeler değil, sadece hava. Kafasını sallayarak ve kibar gözlerinin hareketiyle, yılmadan iletişim kurmaya çalışıyor. Mahmut'un erkek kardeşi de Cenin mülteci kampından, uzun, yakışıklı bir genç. Kardeşinin yatağının başında oturup, Cenin kahramanını görmeye gelenlere teşekkür ediyor. Ağabeyi bayram ediyor, çünkü kardeşi Mahmut, vurulduğundan bu yana ilk defa yemek yedi. Bu tarihi anın şahitlerinden biri olarak çok sanşlıydım. Kendilerinin de mutlu olduğu belli olan birkaç hasta, ağabeyi, "İnşallah bir gün konuşacak ve yürüyecek" diyerek kutladılar. Ağabey, bu kutlamalara buruk bir tebessümle teşekkür ediyordu. Tüm bunların iyi niyetli abartılardan başka bir şey olmadığını bilmekteydi. Mahmut hiçbir Filistinli örgütün üyesi değil, ama katliamdan birkaç hafta önce, İsrail askerleri mart ayında kampı kuşattıklarında, caddelerini koruyan bir savaşçı.
Sokakların direnişi Ağabeyi, verdiği bilgilerin İsrailliler'e ulaşması halinde kardeşini sınırda tutuklayacaklar korkusuyla biraz çekingenlikle anlatıyor tüm bunları. İsimleri değiştireceğimi, hastanenin ve bölgenin adını açıklamayacağımı belirtince, rahatlıyor. "Benim kardeşim bir direniş kahramanıdır. Önce ayağından vuruldu, ama savaş alanına iki günde geri döndü ve sonra boynundan kurşunlandı." "Biz dört erkek, altı kız kardeşiz. Aramızda bir tek Mahmut bekar. Anne babamıza, geride kalanlara yardım etmek için kaldı. Ailenin tüm sorumluluğu onun omuzlarında. Yardım edebildiğimiz kadar ediyoruz ama geçimi asıl sağlayan oydu" diyor ağabey. Tekrar, koca gözleriyle sohbetimizi takip eden Mahmut'a dönüyorum. Birkaç damla yaş toplandı, gözlerinin kırmızılığı açıkça seçiliyordu. Ağabey, Mahmut'un üstünün örtülü olup olmadığını şefkatle kontrol ettikten sonra devam ediyor: "Konuşamıyor. O yüzden bana İsrail Genelkurmay Başkanı Şaul Mofaz'ın, onu kovalayıp vuran helikopterin içinde olduğunu yazdı." İsrail ordusunun başının, bu çelimsiz çocuğu Cenin sokaklarında kovalamasını hayal etmeye çalışıyorum.
Özgürlüğe kadar Mahmut, 'iyileşir iyleşmez kampı savunmaya geri döneceğini' yazıyor. Onu ziyarete gelen iki Filistinli erkek, onun hikâyesini tüm dünyaya duyurmamı rica ediyor. Böylece ona yardım etmeye birileri gelebilirdi. Bu iki adamdan biri, "Bu tür durumların tedavi edilebileceği tek yerin Avusturya olduğunu söylüyorlar. Avusturya'da yaşayan birini tanıyor musunuz?" diye soruyor. Tanımadığımı, ama elimden geleni yapacağımı söylüyorum; elimden gelenin ne kadar az olduğunu bilerek. Mahmut'u taşıyan ambulansın sınırı geçişinin, üç kez İsrail ordusu tarafından engellendiğini öğreniyorum. Bilincini kaybetmiş genç çocuk, üç kez aranmış ve ancak ambulans şoförünün yalvarmasıyla ambulansın Ürdün'e geçmesine izin verilmiş. "Cenin'deki hastaneler yaralılarla dolu, daha fazla yer yok" diyor ağabey. Ailenin kamptaki evi kurşun yağmuruna tutulmuş. Her an yıkılabilir. Ailenin geri kalanı hâlâ bu çürük, duvarları delik deşik evde yaşıyor. Gitmeleri gerek, ama ayrılmak istemiyorlar. Ağabey bana, "Kamp bizim evimiz. Biz oraya aitiz. Filistin özgür olana kadar" diyor.
Tüm dünya duysun Bir fotoğraflarını çekmek istedim. Diğerleri de fotoğrafın bir parçası olmak istediler. Hepsi gülümsedi, Cenin'de dükkânını ve evini kaybetmiş yaşlı bir adam, tek pişmanlığının sonuna kadar kampta savaşamamak olduğunu söyleyen yaralı bir savaşçı ve Mahmut'un abisi. Hastanenin ikinci katında merdivenlerden çıkarken bir ses "Bize ne olduğunu tüm dünyaya anlat" diyor. Dönüp ona, dünyanın her şeyi bildiğini ve hiçbir şey yapmadığını söyleyemedim. Yürümeye devam ettim, büyük bavulumu ve kalbimde Mahmut'un huzurlu ve ölmekte olan yüzünü taşıyarak.
(Palestine Chronicle)
Direniş kahramanı Mahmut, Cenin mülteci kampından Filistinliler'in evlerinin yıkıntıları arasında uyurken anlattıkları birçok direniş hikâyesinden birinin kahramanı. Hâlâ ağırbaşlı bir görünüşe sahip bu genç Filistinli. Konuşamıyor ama, deniyor. Ancak ağzından çıkan kelimeler değil, sadece hava. Kafasını sallayarak ve kibar gözlerinin hareketiyle, yılmadan iletişim kurmaya çalışıyor. Mahmut'un erkek kardeşi de Cenin mülteci kampından, uzun, yakışıklı bir genç. Kardeşinin yatağının başında oturup, Cenin kahramanını görmeye gelenlere teşekkür ediyor. Ağabeyi bayram ediyor, çünkü kardeşi Mahmut, vurulduğundan bu yana ilk defa yemek yedi. Bu tarihi anın şahitlerinden biri olarak çok sanşlıydım. Kendilerinin de mutlu olduğu belli olan birkaç hasta, ağabeyi, "İnşallah bir gün konuşacak ve yürüyecek" diyerek kutladılar. Ağabey, bu kutlamalara buruk bir tebessümle teşekkür ediyordu. Tüm bunların iyi niyetli abartılardan başka bir şey olmadığını bilmekteydi. Mahmut hiçbir Filistinli örgütün üyesi değil, ama katliamdan birkaç hafta önce, İsrail askerleri mart ayında kampı kuşattıklarında, caddelerini koruyan bir savaşçı.
Sokakların direnişi Ağabeyi, verdiği bilgilerin İsrailliler'e ulaşması halinde kardeşini sınırda tutuklayacaklar korkusuyla biraz çekingenlikle anlatıyor tüm bunları. İsimleri değiştireceğimi, hastanenin ve bölgenin adını açıklamayacağımı belirtince, rahatlıyor. "Benim kardeşim bir direniş kahramanıdır. Önce ayağından vuruldu, ama savaş alanına iki günde geri döndü ve sonra boynundan kurşunlandı." "Biz dört erkek, altı kız kardeşiz. Aramızda bir tek Mahmut bekar. Anne babamıza, geride kalanlara yardım etmek için kaldı. Ailenin tüm sorumluluğu onun omuzlarında. Yardım edebildiğimiz kadar ediyoruz ama geçimi asıl sağlayan oydu" diyor ağabey. Tekrar, koca gözleriyle sohbetimizi takip eden Mahmut'a dönüyorum. Birkaç damla yaş toplandı, gözlerinin kırmızılığı açıkça seçiliyordu. Ağabey, Mahmut'un üstünün örtülü olup olmadığını şefkatle kontrol ettikten sonra devam ediyor: "Konuşamıyor. O yüzden bana İsrail Genelkurmay Başkanı Şaul Mofaz'ın, onu kovalayıp vuran helikopterin içinde olduğunu yazdı." İsrail ordusunun başının, bu çelimsiz çocuğu Cenin sokaklarında kovalamasını hayal etmeye çalışıyorum.
Özgürlüğe kadar Mahmut, 'iyileşir iyleşmez kampı savunmaya geri döneceğini' yazıyor. Onu ziyarete gelen iki Filistinli erkek, onun hikâyesini tüm dünyaya duyurmamı rica ediyor. Böylece ona yardım etmeye birileri gelebilirdi. Bu iki adamdan biri, "Bu tür durumların tedavi edilebileceği tek yerin Avusturya olduğunu söylüyorlar. Avusturya'da yaşayan birini tanıyor musunuz?" diye soruyor. Tanımadığımı, ama elimden geleni yapacağımı söylüyorum; elimden gelenin ne kadar az olduğunu bilerek. Mahmut'u taşıyan ambulansın sınırı geçişinin, üç kez İsrail ordusu tarafından engellendiğini öğreniyorum. Bilincini kaybetmiş genç çocuk, üç kez aranmış ve ancak ambulans şoförünün yalvarmasıyla ambulansın Ürdün'e geçmesine izin verilmiş. "Cenin'deki hastaneler yaralılarla dolu, daha fazla yer yok" diyor ağabey. Ailenin kamptaki evi kurşun yağmuruna tutulmuş. Her an yıkılabilir. Ailenin geri kalanı hâlâ bu çürük, duvarları delik deşik evde yaşıyor. Gitmeleri gerek, ama ayrılmak istemiyorlar. Ağabey bana, "Kamp bizim evimiz. Biz oraya aitiz. Filistin özgür olana kadar" diyor.
Tüm dünya duysun Bir fotoğraflarını çekmek istedim. Diğerleri de fotoğrafın bir parçası olmak istediler. Hepsi gülümsedi, Cenin'de dükkânını ve evini kaybetmiş yaşlı bir adam, tek pişmanlığının sonuna kadar kampta savaşamamak olduğunu söyleyen yaralı bir savaşçı ve Mahmut'un abisi. Hastanenin ikinci katında merdivenlerden çıkarken bir ses "Bize ne olduğunu tüm dünyaya anlat" diyor. Dönüp ona, dünyanın her şeyi bildiğini ve hiçbir şey yapmadığını söyleyemedim. Yürümeye devam ettim, büyük bavulumu ve kalbimde Mahmut'un huzurlu ve ölmekte olan yüzünü taşıyarak.
(Palestine Chronicle)
Evrensel'i Takip Et