Davaya çağrı
Bu ırkçı polis oğlumu katlettiği gibi, Kürt ve Türk kardeşliğini de katletmiştir. Irkçılık yaparak insanlık suçu işlenmiştir, üstelik yanında ki bir pavyon çalışanı, sarhoş kadının ailesinin marifetleri bundan 15 yıl evvel Kumkapı cinayetine de adları karışmıştı. Kamuoyunda “Kumkapı cinayeti” olarak yazılan cinayetin baş faili bu olaya adı karışan Sinem Uludağ’ın ablası Zeynep Uludağ’dır.
Zeynep Uludağ’ın kardeşi Sinem Uludağ’ın; ‘ben Kürtlerle aynı havayı teneffüs etmek istemiyorum, burada Kürtçe şarkı okuyamazsınız’ tahrik ve teşvikiyle polise bu cinayeti işletmiştir. Kaldı ki bu ırkçı polisin Kürt’e ve Kürt diline aşırı nefreti ve kini vardır. Kürtçe okunan bir tek şarkıya tahammül edemediği için ve onların gözünde Kürtçe şarkı, bir öteki dil ve öteki dilin de bir düşman dili olduğu algılaması aşikardır. Bu nedenle bütün Türkiye halkının vicdanına sesleniyorum; bin yıllık bir beraberlik Türk ve Kürt kardeşliğinin Kürt’ün konuştuğu bir dil nasıl da bir öteki dil olmakta ve düşman dili olarak addedilmektedir.
Dilin dünya coğrafyasında düşmanlığı olur mu? Ben oğlumu büyük bir emekle ve özenle büyüttüm, sevgi, hoşgörülü farklı olana saygı duyma duygusuyla yetiştirdim, eğitildi, okudu ve iş adamı oldu.
Ve Emrah’ımı korumakla görevli bir polis, dili nedeniyle infaz etti. Emrah’ımın yanında bulunan büyük abisi infaz edilmekten kendisini bir arabayı siper alarak, polisin 15 el yaylım ateşinden korudu. Kardeşi Emrah kucağında can verdi.
Bu acıya rağmen, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin sayın savcısı, katliamdan kurtulan Emrah’ın abisi için de polisi tahrik etme bahanesiyle 8 yıl gibi ağır bir ceza istemiştir. Ortada tahrik, polise silahla mukavemet gibi bir suç unsuru bulunmamaktadır. Görgü tanıklarının beyanları ve hatta sanıkların dahi bu hususta müspet bir delilleri yoktur. Sayın savcının mütalaası hukuk yönünden uzun süre tartışılacaktır. Mahkeme, savcının bu mütalaasını olduğu gibi kabul etmesi durumunda biz aileyi tekrar öldürmüş olacak ve kamuoyunun vicdanını uzun süre rahatsız edecektir.
Polisin işlediği cinayetlerde görülen genel bir durum bu davada da vardır, bu davalarda öldürme kastı üzerinde durulmaz, taraf polis olunca iş ya nefsi müdafaaya konulur, ya da ağır tahrik formülüne başvurulur, ağır tahrik ve nefsi müdafaa, kurşun sekmesi gibi bu iddialar, Emrah Gezer davasında gerçeği yansıtmıyor. Kürtçe türküden ziyade türküyü söyleyene karşı daha derinlerde yer almış bir öfke, bir kin, bir nefret duygusu yok mudur acaba? Emrah’ımı katleden; Güney doğuda on yıl özel harekat polisi olarak görev yapmış biri çok şey görmüş ve çok şey yaşamış biri olmalı, böylelerine yaşadıkları travmatik ruh haline dokunmadan yani rehabilite etmeden getirilip Çankaya’da görev verirseniz, toplumun içine salarsanız olacağı budur. Emrah’ım savaş travmasından beslenen bir nefrete kurban gitti, oğluma Kürtçe söyledi diye ateş eden polis, eminim ki kendini Lice’de, Silvan’da ya da Cudi’de hissediyordu.
Bu ülkenin aydınlarına demokratlarına insan hakları savunucularına, devrimcilerine, liberallerine, dindarlarına, hakim ve savcılarına kısacası herkese sesleniyorum. “İnsanlarımız ve gençlerimiz orantısız şiddete maruz kalmasın, kimse kimseyi ötekileştirmesin, ülkede ki gençlerimiz öldürülmesin, bilhassa onu korumakla görevli polis tarafından öldürülmesin. Çağrımız, feryadımız, yakınmamız ve talebimiz bu yöndedir. Hakkaniyete uygun adalet sağlanmasını istiyoruz.
Derin saygılarımla,
Emrah Gezer’in babası
Not: Dava, 8 Eylül Perşembe saat 10.00’da Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecektir.
Evrensel'i Takip Et