24 Temmuz 2002 21:00

Bir 'ulus devlet' kurulurken...

"Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana"daki hareket, "Karıncanın Su İçtiği"nde yerini sonsuz gibi görünen bir dinginliğine bırakıyor. Peş peşe gelen savaşlar bitmiştir artık.

Paylaş
"Deniz o kadar durgun, o kadar durgundu ki karıncalar su içerdi. Azıcık sallansa deniz, alır götürürdü karıncayı". Şile'de kullanılan balıkçı deyimi "Karıncanın Su İçtiği". Yaşar Kemal, "mübadele öyküsü" dediği "Bir Ada Hikayesi" adlı dörtlemenin ikinci kitabına bu adı koymuş. "Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana" adındaki hareket, bu kitapta yerini sonsuz gibi görünen bir dinginliğine bırakıyor. Peş peşe gelen savaşlar bitmiştir artık. "Karıncanın su içebileceği" kadar durgundur adanın kıyıları... Boşaltılmış bir adada yeniden kurulan bir yaşamı anlatıyor Yaşar Kemal; belki uzun savaşları yaşayan, ırmaklarından kan akan topraklarda kurulan bir ülkeyi. 1998 yılında yayımlanan "Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana", 90 bin askerin öldüğü Allahu Ekber Dağları'ndan sağ çıkabilmiş, Kurtuluş Savaşı'na katılmış Poyraz Musa'nın Bedevilerden kaçarak, ıssız Karınca Adası'na gelişini anlatıyordu. Kanlı savaşlarda bulunmuş, kan dökmüş, can yakmış ve artık "barış"ı arayan eski bir zabittir Poyraz Musa.

Mübadele sürgünleri Karınca Adası'nın Rum ahalisi, mübadele ile göç ettirilmiştir. Zorunlu göç buyruğunu yok sayan ve adaya ilk çıkanı öldürmeye yeminli Vasili, Yunanistan'dan kaçarak evine dönen Lena Ana ile birlikte "yeni bir ada" kurmaya koyulur Poyraz Musa. Anadolu'nun değişik yerlerinden ve mübadele ile Yunanistan'dan pek çok insan adaya gelmeye başlar: Çanakkale'de kocasını yitiren Melek Hatun, Baytar Cemil, Nişancı Veli, Giritli Musa Kazım Ağaefendi ve kızları, Kaçak Hasan, Doktor Salman Sami Bey, Doktor Halil Bey ve Kürt Dengbej Uso... Kendisi de sürgün bir ailenin çocuğu olan Yaşar Kemal, "Bir Ada Hikayesi" dörtlemesinin "mübadele öyküsü" olduğunu söylüyor; ancak dörtlemenin ilk iki cildinde anlatılanlar, 2 milyonu aşkın insanı zorunlu göçe tabi tutan mübadeleyi fazlasıyla aşıyor. İlk cildinde Anadolu'yu kan denizi içinde betimleyen Yaşar Kemal, ikinci ciltte de geçmişe gidişlerde aynı tablo ile karşılaşıyor. Karınca Adası ise tüm tehditlere karşın, yeni başlangıçlar yapmak isteyen, yapmak zorunda olan insanların sığınağı gibi. Adanın huzur veren dinginliği, doğal güzellikleri, insanın doğa ile ilişkisi ve çatışması Yaşar Kemal'in müthiş betimlemeleri ile yansıyor okura.

Kürtleri anlatıyor Yaşar Kemal, Yezidiler, Süryaniler ve Nasturiler gibi Türk edebiyatında var olamamış, adları yeni yeni telaffuz edilmeye başlanan halklar ile Kürtler, Çerkezler, Rumlar ve Ermeniler'in, yıkılmakta olan bir imparatorluk ve kurulmakta olan bir cumhuriyet arasında yaşadıklarını anlatıyor romanında. "Ulus devlet" yaratılırken; öldürülen, yok edilen, sürgün edilen, birbirine düşürülen bu halkların dramı "Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana" ve "Karıncanın Su İçtiği" adlı kitapların odağında. "Karıncanın Su İçtiği" daha çok Kürtleri anlatıyor. Kuşlar üzerine yazdığı şiirlerle tanınan Kürt Şairi Feqîyê Teyran'ı, romandaki tiplerden biri yapan Yaşar Kemal, Kürtçe söyleyen Dengbej Uso'yu da, batıya, Karınca Adası'na getiriyor.

Bir ada, bir ülke Çerkez'in, Rum'un, Kürt'ün, Türk'ün kardeşçe yaşadığı, kendi dillerinde söyledikleri türküleri ortaklaştırdığı bir ada, bir ülke... Bu kardeşliğin dayanağını da, kırımların ve katliamların ortasında kendini gösteren kardeşlik örneklerinden alıyor. Ölüme terk edilen Ermeni çocuklarını kurtarmak için çırpınan eski bir zabit; Ermeni göçerleri saklayan Kürt aşireti ve daha pek çok örnek. Çanakkale'de, Allahu Ekber Dağları'nda, Türkler, Kürtler, Rum, Ermeni, Yahudi ve Arapların birlikte savaşmış olduğu vurgusu da, bu toprakların sahiplerinin kim olduğu tartışması açısından Yaşar Kemal'in öne sürdüğü önemli bir dayanak. Yaşar Kemal, bir röportajında söylediği "Halklar, aralarına girenler olmasa, bu dünyayı bir barış cennetine döndürürlerdi. Kürtler, Ermeni göçerlerini Birinci Dünya Savaşı'nda herkesten korumuşlardır. Benim yazdığım salt bir tek olaydır. Halklar da, fırsat buldukça birbirlerine yardım etmişlerdir. Bundan sonra da fırsat bulurlarsa birbirlerine yardım edeceklerdir" sözlerini, anlattığı olaylar ve karakterleriyle doğruluyor. Böyle de olabilirdi! Doğa betimlemeleri ile savaşın izlerini birleştiren Yaşar Kemal, "halkların kardeşliği" teması ile sınırlı değil. "Bir Ada Hikayesi", farklı kültürlerin bir aradalığını ve ortak yaşanmışlıkları, resmi tarih dışında tarihi bilgilerle bezeyerek aktarıyor. Birbirlerini kıran halklara, o kırımlar ortasında dahi bir dayanışma portresi çiziyor ve "bir arada olmanın" dinamiklerini yine o acılardan devşiriyor. Bir yanda acıların ve kırımların üzerine kurulan yeni cumhuriyet tüm farklılıkları yok sayıp "tek millet"e dayanırken; Yaşar Kemal'in adası bambaşka bir seçeneği açık seçik vurguluyor. Tarihte var olmasına izin verilmeyen farklı bir seçenek bu. Yok edilenlere, ortadan kaldırılanlara bir ağıt, onlar için bir destan... Yaşar Kemal, "Böyle de olabilirdi" mesajı verirken, karakterlerini hiç yönetici olmamış, hep yönetilmiş, savaşların adsız askerleri, kurbanları olmuş, halktan insanlar arasından seçiyor. Bu anlattığı farklı seçeneğin nasıl var hayat bulabileceğinin de işareti aslında...

Gerçek ile kurgunun çatışması Bu belirlemeler elbette romanın ilk iki cildi; daha doğrusu "Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana" ile ardından çıkan "Karıncanın Su İçtiği" romanından çıkan sonuçlar. Üçüncü ve dördüncü ciltlerde Yaşar Kemal'in yaklaşımı ve amacı daha net biçimde ortaya çıkacak. Oluşturduğu Karınca Adası'nın, -ki karıncalar da çalışkanlıkları ile tanınırlar- farklı bir seçeneğin yaşam bulduğu bir ada olup olamayacağı da belli değil. İki cilt boyunca, kardeşlikten yana olanlar ile karşıt güçlerin çatışması alt alta sürüyor çünkü. Ve Karınca Adası'nın dinginliğine ilk müdahaleler, geçmişin intikamı peşindeki bir Arap ve Rumlara ait geçmişin izini silmek için kiliseyi yıkan yeni yönetici tipinden geliyor. Bunlar, kurulan ülkenin aldığı biçim ve yol aldığı düzen ile Karınca Adası'nda kurulan "farklı ada-ülke"nin ilk çatışma noktaları belki de. Bir başka deyişle gerçek ile kurgusal olanın çatışması... Yaşar Kemal, dörtlemenin 3'üncü kitabının adını "Tanyeri Horozları" koymuş. Yaşar Kemal, sonbaharda yayımlanacak olan bu kitabı bitirdiğini söylüyor. Dörtlemedeki romanların adları, içerikle uyumlu ve sıralı bir çizgi izliyor. "Tanyeri Horozları" adını da bu açıdan değerlendirildiğinde, "yeni doğan bir ülkeyi" simgelediği tahmini yapılabilir. Dörtlemenin son kitabın adı da şimdiden belli "Çıplak Deniz, Çıplak Ada". Yaşar Kemal, henüz son romanı yazmaya başlamamış, ancak adı şimdiden pek çok ipucu veriyor.

ÖNCEKİ HABER

Adnan Yücel'i yitirdik

SONRAKİ HABER

Kitaplar kaç derecede yanar?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa