25 Temmuz 2002 02:00

Kitaplar kaç derecede yanar?

Bir dünya düşünün, telefonlar iletişime değil insanları izlemeye hizmet etsin; televizyon ekranları bilgilendirmeye değil insanları dünyaya ve kendilerine yabancılaştırmaya yarasın; itfaiyecilerin görevi yangın söndürmek değil, insanları ve onların arkadaşı kitapları kül gibi yakıp, savurmak olsun. Bir şehir düşünün, dakikada en az 170 km hızında giden arabalardan rahatça okunması için reklam panolarının eni en az 70 metre olsun, insanlar bir araya gelip düşünmesinler, sohbet etmesinler diye evlerin bahçeleri, terasları olmasın; sokaklarda çocuklar değil metal dişli köpekler dolaşsın. Bir melodi düşünün, ne insanın ruhunu okşasın ne coştursun; metal, bakır, iç gıcıklayıcı bütün seslerle insanın bütünlüğünü bozsun. Bir insan düşünün, sormasın, sorgulamasın, düşünmesin, düşündüğünü seslice dile getirmesin, aptallık ve üstün körü bilgi büyük meziyet sayılsın. Bir hafıza düşünün, ne sevgiliyle karşılaşılan ilk günü hatırlasın ne de yutulan hap sayısını...Bir devlet düşünün, küçük bir azınlığa refah ve bolluk sağlarken, yığınları açlığa ve savaşın yıkımına terk etsin. Böyle bir dünya, devlet, şehir, melodi, insan, hafıza ve kadın var mı diye düşünüyorsunuz? Amerikalı yazar Ray Bradbury'un 1953 yılında yayımlanan, 2. Dünya Savaşı sonrası kapitalist-emperyalist dünyanın yıkımını ve felaketlerini kendi anlayışında ele alan ve eleştiren "The Fireman" adlı bilgi-kurgu kitabında bütün bunlar var. Büchergilde Gutenberg Yayınevi'nin, "Fahrenheit 451" (kağıdın yanmaya başladığı 232 santigrad ısı) adıyla okuyuculara sunduğu aynı roman, 1933 yılında başlayan kitap yakma olayıyla faşist iktidarların aydınları hedef tahtasına koymasını eleştiriyor ve Nazi Almanyası'nda kitapları yakılan ve baskı altına alınan aydınlara ithaf ediliyor. Hikayede itfaiyeci Montag, tesadüfen karşılaştığı ve boyun eğmemiş genç kadın sayesinde sorgulamayı ve düşünmeyi öğrenir. Düşünme, cesaret ve girişkenlik ister ve sonunda gene eyleme dönüşür. Devletin takip eden, izleyen, yok eden elemanı Montag, edindiği bu basit yetenekle, günün birinde takip edilen, izlenen, ve yok edilmek istenen durumuna düşer. Her ne kadar roman bilim-kurgu ise de ve gerçek olaylara ve durumlara denk düşmediği varsayılsa da, hikayede toplumun kurtarıcıları olarak aydınların ve insanlığın yol göstericisi olarak da incilin çıkması, ancak roman yazarının dünya görüşüyle açıklanabilir. Yaktığı odun yığınının küllerinden yeniden doğarak ortaya çıkan huma kuşu da, modern toplumun en ileri ve kendisiyle birlikte bütün insanlığın köleliğine son verecek olan işçi sınıfı olabilir, ancak bu olgu romanda, yakılan kitapları ezberleyerek yaşatan ve böylece insanlığın bilgi birikimini sözle genç kuşaklara aktaran yazarın aydınlarıyla sınırlı. Yaşadığımız dünya tam da kitaptaki devlete, savaşlara ve yaratılmak istenen köleleştirilmiş insanlara denk düşüyor. Bugün de bir avuç azınlığın bireysel rehafı ve mutluluğu için milyonlarca insan açlık, sefalet içinde yaşıyor ya da insan yaşamı parolası "daha fazla kâr" olan bir dünyada sermayenin çıkarları için savaşın yıkımları arasında yok oluyor.

Evrensel'i Takip Et