26 Ağustos 2002 21:00
Yoksul sağlıktan yoksun
Acil servis kapılarında can veren, tedavi ücretini ödeyemediği için rehin kalan hastalara yenilerinin eklendiği 57. Hükümet döneminde de yoksula sağlıklı olma hakkı tanınmadı.
"Özel sağlık sektörü gelişecek, böylece sağlık sorunları çözülecek" politikası sonucu özelleştirilen sağlık hizmetleri, sağlık güvencesinden yoksun yaklaşık 20 milyon insana ulaşmıyor. Bu insanlar hiçbir sağlık hizmetinden yararlanamıyor. 1961 Anayasası'nda var olan, ancak 1982 Anayasası'nın kabulüyle fiilen kaldırılan, "Sağlık sorunlarını çözmek, insanların sağlıklı hallerini korumak ve geliştirmek devletin görevidir" maddesini uygulamayan devlet, sağlık alanından elini çekti. Sadece hizmetlerin koordinasyonunu sağlamakla kendini sınırlayan devletin, gerek teknik gerekse insan gücü açısından gerekli yatırımları yapmaması sonucu, hizmet açısından kamu sektörü gerilerken, mali teşviklerle özel sağlık sektörü gelişti. Sağlık alanındaki sorunların, özel sağlık sektörünün gelişmesiyle çözülemeyeceğini söyleyen ve yoksulun yararlandığı sağlık hizmetleri tamamen pisaya malı haline dönüştüren mevcut Hükümet, yoksul halka sağlıklı olma hakkı tanımadı. SSK, devlet ve üniversite hastanelerindeki hasta ve hasta yakınlarına, bu hükümet döneminde ne kadar ve ne şekilde sağlık hizmetlerinden yararlandıklarını, nasıl bir sağlık sistemi istediklerini sorduk.
'Ölümcül olursa...' Trafik kazası geçiren oğlunu Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ne kaldıran Ramazan Kasap, hiçbir sosyal güvencesi olmadığını, oturduğu gecekondu kendisinin olduğu için de yeşil kart alamadığını söylüyor. Hastane masraflarının ne kadar tutacağının belli olmadığını belirten Kasap, cebinde sadece 5 milyon lira olduğunu söylüyor. Eşten, dosttan borç para alarak hastane masraflarını ödeyeceğini ifade eden Kasap, "Ölümcül bir durum olmadıkça hastanelere gelmiyoruz" diyor. 1.5 yıldır işsiz olduğunu söyleyen Kasap, dönem dönem bir iki aylık işler bulup çalıştığını ancak sürekli çalışacak bir iş bulamadığını kaydediyor. Kasap, krizden sonra daha da fakirleşen insanların, herhangi bir sebeple sağlık hizmetinden yararlanmasının büyük külfet getirdiğini söyleyerek, "Asgari ücretle çalışan bir kişi, baş ağrısı şikayeti ile özel hastaneye gittiğinde ilk aşamada 70 milyon lira, devlet hastanesine gittiğinde ise en az 50 milyon lira ödemek zorunda" diyor. Diğer dönemlerde olduğu gibi bu hükümet döneminde de sosyal güvencesi olmayan yoksul tek bir insanın bile sağlık hizmetlerinden yararlanamadığını vurgulayan Kasap, "Böyle bir sağlık sistemi varken, Allah kimseyi hastane kapılarına düşürmesin" diyor.
SSK yine sorunlu Böbrek hastalığı nedeniyle 7 yıldır SSK'ya gelen Elif Dilan ise, "Hiçbir hükümet SSK hastanelerinin sorunlarına çözüm getirmedi. 7 yıldır SSK'ya gelip gidiyorum, hiçbir sorun çözülmedi" diyor. Bu hükümet döneminde özel hastanelere sevklerin arttığını belirten Dilan şunları söylüyor, "SSK hastanesine gelen her hasta, özel hastanelere sevk ediliyor. SSK'da bir sevk işlemi haftaları buluyor."
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön
Kürtçe serbest oldu
talebi halen yargılanıyorHacer Yücel Avrupa Birliği (AB)'ne uyum yasaları kapsamında Kürtçe yayın ve öğrenime serbestlik getirildi. Ancak, Kürtçe'nin seçmeli ders olarak okutulması talebi ile dilekçe verenler ise hâlâ yargılanıyor. Sekiz öğrenci cezaevinde. Avukatlar ise, yasal değişikliğin dilekçe verenleri etkilemeyeceğini söylüyor. Kürtçe serbest ama... Anadilleri olan Kürtçe'nin seçmeli ders olarak okutulması talebiyle 1708 aile ile 16 bin öğrenci milli eğitim müdürlükleri ile okul yönetimlerine dilekçe verdi. Ancak bu davranış hiç de umulmadık yaptırımlarla sonuçlandı. Dilekçe veren pek çok öğrenci ve aile gözaltına alındı, tutuklandı, okuldan atıldı ve haklarında Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM)'-nde dava açıldı.
Ailelerin umudu Yaptıkları dilekçe verme eylemi ile "PKK'ye yardım ve yataklık" yaptıkları iddia edilen aile ve öğrenciler ise yardım ve yataklık suçu işlemediklerini kanıtlamaya çalıştılar. Kürtçe'nin serbest bırakılmasını düzenleyen yasanın kabul edilmesi dilekçe verme davalarının sona ereceği umudunu doğurdu. Kürtçe'nin serbest bırakılmasının insanlarda yarattığı heyecanı en güzel anlatan ise dilekçe verdikleri için hâlâ Bayrampaşa Cezaevi'nde tutuklu bulunan öğrencilerin aileleri. Aileler, geçen hafta görülen duruşmanın ardından, "Kürtçe eğitim için dilekçe verdiler. PKK ve KADEK'de bunu istiyor diye örgüt üyeliğinden tutuklandılar. Kürtçe eğitim verilmesine Meclis karar verdi. Şimdi o milletvekilleri de mi PKK veya KADEK üyesi. Eğer öyleyse onlar niye serbest de bizim çocuklar tutuklu?"
'Davaları etkilemeyecek' Kürtçe'nin seçmeli ders olarak okutulması talebinde bulunan öğrenci ve ailelere açılan davalara bakan Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) Başkanı Niyazi Bulgan, yapılan yasal değişikliğin dilekçe davalarını olumlu ya da olumsuz etkilemeyeceğini belirtiyor. DGM'de görülen bu davaların Türk Ceza Kanunu (TCK)'nun "Yardım ve yataklık yapmak" suçunu düzenleyen 169. maddesi ile "bir örgütün sair efradı olmak" hükmünü düzenleyen 168. maddesinden açıldığını dile getiren Bulgan, konuşmasına şöyle devam ediyor: "Dilekçe verdikleri için açılmış bir dava yok. Zaten Anayasa'ya göre dilekçe vermek suç değil. Bu davalar dilekçe verme eyleminin PKK tarafından planlanmış bir eylem olduğu ve dolayısıyla dilekçe verenlerin PKK'ye yardım ve yataklık yaptıkları, bir bakıma örgüt üyesi gibi davrandıkları iddiası ile açılmış. Bu nedenle yapılan yasal değişiklik haklarında dava açılan öğrenci ve aileleri etkilemiyor."
Suç unsuru yok Avukat Fatma Karataş ise, Kürtçe'nin seçmeli ders olarak okutulması talebinin tek başına suç unsuru taşımadığını dile getirerek, bu talebin suç unsuru haline getirilmesi için örgüt propagandası çerçevesinde yapıldığı iddiasının kullanıldığını ifade ediyor. Bu çerçevede dilekçe verenlere TCK'nın 168. ve 169. maddesinden dava açıldığını belirten Karataş, Kürtçe yayın ve öğrenim serbestliğine ilişkin yasal düzenlemelerin dilekçe davalarını etkilemeyeceğini kaydediyor.
'Ölümcül olursa...' Trafik kazası geçiren oğlunu Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ne kaldıran Ramazan Kasap, hiçbir sosyal güvencesi olmadığını, oturduğu gecekondu kendisinin olduğu için de yeşil kart alamadığını söylüyor. Hastane masraflarının ne kadar tutacağının belli olmadığını belirten Kasap, cebinde sadece 5 milyon lira olduğunu söylüyor. Eşten, dosttan borç para alarak hastane masraflarını ödeyeceğini ifade eden Kasap, "Ölümcül bir durum olmadıkça hastanelere gelmiyoruz" diyor. 1.5 yıldır işsiz olduğunu söyleyen Kasap, dönem dönem bir iki aylık işler bulup çalıştığını ancak sürekli çalışacak bir iş bulamadığını kaydediyor. Kasap, krizden sonra daha da fakirleşen insanların, herhangi bir sebeple sağlık hizmetinden yararlanmasının büyük külfet getirdiğini söyleyerek, "Asgari ücretle çalışan bir kişi, baş ağrısı şikayeti ile özel hastaneye gittiğinde ilk aşamada 70 milyon lira, devlet hastanesine gittiğinde ise en az 50 milyon lira ödemek zorunda" diyor. Diğer dönemlerde olduğu gibi bu hükümet döneminde de sosyal güvencesi olmayan yoksul tek bir insanın bile sağlık hizmetlerinden yararlanamadığını vurgulayan Kasap, "Böyle bir sağlık sistemi varken, Allah kimseyi hastane kapılarına düşürmesin" diyor.
SSK yine sorunlu Böbrek hastalığı nedeniyle 7 yıldır SSK'ya gelen Elif Dilan ise, "Hiçbir hükümet SSK hastanelerinin sorunlarına çözüm getirmedi. 7 yıldır SSK'ya gelip gidiyorum, hiçbir sorun çözülmedi" diyor. Bu hükümet döneminde özel hastanelere sevklerin arttığını belirten Dilan şunları söylüyor, "SSK hastanesine gelen her hasta, özel hastanelere sevk ediliyor. SSK'da bir sevk işlemi haftaları buluyor."
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön
Kürtçe serbest oldu
talebi halen yargılanıyorHacer Yücel Avrupa Birliği (AB)'ne uyum yasaları kapsamında Kürtçe yayın ve öğrenime serbestlik getirildi. Ancak, Kürtçe'nin seçmeli ders olarak okutulması talebi ile dilekçe verenler ise hâlâ yargılanıyor. Sekiz öğrenci cezaevinde. Avukatlar ise, yasal değişikliğin dilekçe verenleri etkilemeyeceğini söylüyor. Kürtçe serbest ama... Anadilleri olan Kürtçe'nin seçmeli ders olarak okutulması talebiyle 1708 aile ile 16 bin öğrenci milli eğitim müdürlükleri ile okul yönetimlerine dilekçe verdi. Ancak bu davranış hiç de umulmadık yaptırımlarla sonuçlandı. Dilekçe veren pek çok öğrenci ve aile gözaltına alındı, tutuklandı, okuldan atıldı ve haklarında Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM)'-nde dava açıldı.
Ailelerin umudu Yaptıkları dilekçe verme eylemi ile "PKK'ye yardım ve yataklık" yaptıkları iddia edilen aile ve öğrenciler ise yardım ve yataklık suçu işlemediklerini kanıtlamaya çalıştılar. Kürtçe'nin serbest bırakılmasını düzenleyen yasanın kabul edilmesi dilekçe verme davalarının sona ereceği umudunu doğurdu. Kürtçe'nin serbest bırakılmasının insanlarda yarattığı heyecanı en güzel anlatan ise dilekçe verdikleri için hâlâ Bayrampaşa Cezaevi'nde tutuklu bulunan öğrencilerin aileleri. Aileler, geçen hafta görülen duruşmanın ardından, "Kürtçe eğitim için dilekçe verdiler. PKK ve KADEK'de bunu istiyor diye örgüt üyeliğinden tutuklandılar. Kürtçe eğitim verilmesine Meclis karar verdi. Şimdi o milletvekilleri de mi PKK veya KADEK üyesi. Eğer öyleyse onlar niye serbest de bizim çocuklar tutuklu?"
'Davaları etkilemeyecek' Kürtçe'nin seçmeli ders olarak okutulması talebinde bulunan öğrenci ve ailelere açılan davalara bakan Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) Başkanı Niyazi Bulgan, yapılan yasal değişikliğin dilekçe davalarını olumlu ya da olumsuz etkilemeyeceğini belirtiyor. DGM'de görülen bu davaların Türk Ceza Kanunu (TCK)'nun "Yardım ve yataklık yapmak" suçunu düzenleyen 169. maddesi ile "bir örgütün sair efradı olmak" hükmünü düzenleyen 168. maddesinden açıldığını dile getiren Bulgan, konuşmasına şöyle devam ediyor: "Dilekçe verdikleri için açılmış bir dava yok. Zaten Anayasa'ya göre dilekçe vermek suç değil. Bu davalar dilekçe verme eyleminin PKK tarafından planlanmış bir eylem olduğu ve dolayısıyla dilekçe verenlerin PKK'ye yardım ve yataklık yaptıkları, bir bakıma örgüt üyesi gibi davrandıkları iddiası ile açılmış. Bu nedenle yapılan yasal değişiklik haklarında dava açılan öğrenci ve aileleri etkilemiyor."
Suç unsuru yok Avukat Fatma Karataş ise, Kürtçe'nin seçmeli ders olarak okutulması talebinin tek başına suç unsuru taşımadığını dile getirerek, bu talebin suç unsuru haline getirilmesi için örgüt propagandası çerçevesinde yapıldığı iddiasının kullanıldığını ifade ediyor. Bu çerçevede dilekçe verenlere TCK'nın 168. ve 169. maddesinden dava açıldığını belirten Karataş, Kürtçe yayın ve öğrenim serbestliğine ilişkin yasal düzenlemelerin dilekçe davalarını etkilemeyeceğini kaydediyor.