04 Mart 2011 12:27

Basın özgürlüğü mü? O da ne?

Gazeteci - yazar Ahmet Altan ve OdaTv çalışanlarının gözaltına alınarak tutuklanması ile Türkiye’de basın özgürlüğü tekrar tartışılmaya başlandı.  Tartışmalardan sonra AKP hükümeti adına İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın Türkiye’deki basın özgürlüğü ile ilgili açık

Basın özgürlüğü mü? O da ne?
Paylaş
Eylem Lodos


Türkiye, dünyanın diğer demokratik ülkelerinde olmadığı kadar basın özgürlüğünün olduğu bir ülke. Siz de yaşıyorsunuz zaten bunu, çok renkli basın hayatıyla, televizyonlarıyla, gazeteleriyle, İnternet ortamıyla Türkiye; basın özgürlüğünün sonuna kadar yaşandığı bir ülke. Bu manada Türkiye’de hiçbir sorun yoktur” şeklinde açıklamalar yaptı. Sanırım Atalay’ın yeni basın kanunu diye bahsettiği kanun gazetecilerin karşı çıktığı hatta çıkmasını engellemek için ‘Yıpranıyoruz’ diyerek eylemler yaptığı kanun, yani gazetecilerin yıpranma hakkının gasp edildiği kanun.  Peki, başbakanın her açıklamasında sözü muhalif basına getirmesi, ekranlardan gazetecileri fırçalamasına ne denir? Ya da Başbakanlıkta uygulanan akreditasyon uygulamasına sırf AKP hükümetine muhalif oldukları için ‘devamlılık kriterine uymaması’ gerekçesi ile akredite edilmemesine…  Tüm bunlar demokrasinin gereği mi yoksa basın özgürlüğü mü?

Türkiye 178 ülke arasında 138. Sırada

Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü ‘Gazetecilere yönelik dava, tutuklama ve mahkûmiyetler’ arttığı için 20 Ekim 2010’da bir rapor yayımladı. Türkiye bu rapora göre Dünya Basın Özgürlüğü Sıralaması’nda 178 ülke içerisinde (Singapur ile Etiyopya arasında) 138. sırada yerini aldı. Türkiye, aynı örgütün hazırladığı geçmiş yıllarda yayınladığı raporlara göre 2009’da 20 sıra birden gerileyerek 175 ülke içerisinde (Venezuela’nın önünde, Filipinler ile birlikte) 122. Sırada, 2008’de 173 ülke içerisinde (Ermenistan’la birlikte) 102. Sırada 2007’de ise 163 ülke içinde 101. sırada gösterildi. İçişleri Bakanı Atalay’ın övdüğü Basın Kanunu’nun 19. maddesinden ve ‘Yargıyı etkilemek’ iddiasıyla gazeteciler hakkında çok sayıda dava açıldı. Gazeteciler hakkında sadece Basın Kanunu değil, Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMY) 6 ve 7 maddeleri, Türk Ceza Yasası’nın 20’yi aşkın maddesi, Atatürk’ü Koruma Kanunu, 5651 sayılı İnternet Suçları Yasası ihlalleri gerekçesi ile de davalar açıldı. Sadece Ergenekon, Balyoz, Devrimci Karargah ve benzeri soruşturmaları haberleştirenlere ‘Soruşturmanın gizliliğini ihlal’ ve ‘Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs’ten açılan soruşturmaların sayısı ise 4 bini; dava sayısı da bini aştı.

Hrant Dink 301’den Yargılandı Ve Öldürüldü

Türkiye’de birçok gazeteci çeşitli nedenlerle yargılandı, ceza aldı hatta öldürüldü. Daha Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı cinayetleri aydınlatılmazken;  Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrat Dink önce ‘Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağıladığı’ gerekçesiyle (TCK’nin 301. Maddesi) yargılandı. Ardından da 19 Ocak 2007’de gazetesinin önünde öldürüldü. Dink cinayeti ile ilgili dava hala devam ediyor ve cinayetin ardındaki güçler ise hala ortaya çıkarılmadı. Gazeteci cinayetlerine bir örnek de Bandırma’da yaşandı, örgütlü suçlarla ilgili yazılar yazan Gazeteci Cihan Hayırsevener 18 Aralık 2009’da öldürüldü. Başbakan Tayyip Erdoğan ‘Kişilik haklarına saldırı’ iddiasıyla yerel ve ulusal medya temsilcileri ve karikatüristler hakkında çok sayıda dava açtı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi Azadiya Welat Gazetesi’nin Eski Yazı İşleri Müdürü Vedat Kurşun’u  ‘PKK propagandası yaptığı’ iddiasıyla 166 yıl 6 ay hapse mahkûm etti. Türkiye 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü tam 216 ( 69’u gazeteci, 147’si yazar, karikatürist, siyasetçi…) sanıkla kutladı. Tüm bu tutuklamalar, cinayetlerden sonra hala Türkiye’de basın özgürlüğünden bahsedebilir miyiz? Üstelik hala gazeteler kapatılırken, gazete sahipleri ve muhabirleri tutuklanırken…

Referandum Sonuçlarını İzlemek İstedik Ama…

Bunlar Türkiye’deki basın özgürlüğünün sonuçlarından bir kaçı. Haber alma ve verme özgürlüğü kısıtlanan gazeteciler ne olacak peki?  Amacı sadece 12 Eylül’de yapılan ‘Anayasa Referandumu’ sonuçlarını öğrenerek gazetesine yazmak ya da televizyonunda yayınlamak olan “benim”  ‘Başbakan Tayip Erdoğan’ binamızda denilerek AKP İstanbul İl Başkanlığı binasına alınmamam neyin göstergesi?  Ya da başbakan Ankara’da olmadığı halde AKP Ankara İl Başkanlığı binasına alınmayan Evrensel Gazetesi ve Hayat Televizyonu’nun diğer muhabirlerinin basın özgürlüğü nerde kaldı? Şimdi genç bir gazeteci ya da gazeteci adayı olarak soruyorum “Türkiye’de basın özgürlüğü mü o da ne?​”

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Bir tek Zaman'la Sabah savundu

SONRAKİ HABER

Asimilasyon suçtur

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa