14 Eylül 2002 21:00
Tanrıların tahtı: Nemrut
GÜNÜN YAZILARI
Dağ da dağ hani! Çıkarsın çıkarsın bitmez, sarp kayalardan geçit vermez, ne kadar dolanıp aransan, sorup soruştursan sır vermez, aman ha, aman vermez!
Günü ayrı, gecesi ayrı, tanı, şafağı ayrı görkem; her duruşu, her bakışı ululardan bir tören. Tanrılara yaraşır. Rüzgârlara yaraşır. Çobanlara yaraşır. Ki zaten tanrıların, zaten rüzgârların, zaten çobanların; ama yalnız onların tahtı!..
Nemrut... Orada taştan bir sükut, ve sükuttan taş-başlar vardı... Kayalardan tahtlar, ve tahtlara sinmiş "kayıp zamanlar" vardı... Ve 'kayıp zamanlar dağında', bakışı baldan, sesi su, duruşu kaya, gülüşü gül, yüzü topraktan çobanlar vardı. Orada, dağın, yelin ve sükutun defterinden okudum ki: Sonsuzluk taşta.
Pustan bir ülke Aden Bahçesi... Meşe, sedir ve çınar; mısır, incir, zeytin, ceviz ve nar... Ağaç denizi ve çağıl çağıl sular... Böyle diyor, eski yazı ve yazıtlar. Ama şimdi böyle konuşmuyor alnında güneşin tutuştuğu çırçıplak yamaçlar... Uzansan Hitit; dokunsan Asur; baksan Babil, koklasan Kommagene... Düşünsen, dinlesen, yorgun bir beygirin gönünde tepelerden aştırılmış kaya izleri; heykeltıraşın ellerinde nasırlaşmış zahmet izleri; bir kölenin boğazında düğümlenmiş çığlık izleri, rüzgârın yelesinde... Pus... Zaman ve unutuşla, umarsızlık ve uzaklıkla, bilmezlik ve pervasızlıkla karılmış sağlam harcı "giz duvarları"nın... Ve "uyku törenleri"nin ezgileyicisi yel, ve ürpertiyle atılmış gibi bir çığlık. Islık.
2000 yıllık uyku Neredeyse iki bin yıldan beridir bu dağların beşiğinde sedasız bir uykudadır Kommagene... 19. yüzyıl sonlarında, yolunu kaybedip bu doruklara ulaşan çobanlar, burada gördükleri devasa büyüklükte heykelleri, başları, tapınakları ve tümülüsü haber verdiklerinde; ve bunun üzerine buraya gelerek inceleme yapan Alman bilgin Karl Sester de Prusya Bilimler Akademisi'ni haberdar ettiğinde, 1700 yıl olmuştu, Nemrut o derin uykusuna dalalı... Adına ilk kez İÖ 800'lerde, Asur tutanaklarında rastladığımız Kommagene, Dicle-Fırat havzasının yukarı kesimlerinde kurulmuş küçük bir krallıktı. Kommagene halkı, bağımsızlığını kazandığı İÖ 130'lara kadarki tarih sürecinde Asur hükmüne, Babil'in Asur-Mısır bileşik gücünü yenişine, Babil'i yenen Perslere, Persleri darmadağın eden İskender'e, İskender'in müdavimi Seleukos'a tanık oldu... Bundan sonra başa geçen Kral Mithradates I. Kallinikos ile ondan sonra gelen oğlu Antiochos I. Theos, krallığı ayakta tutma mücadelesi verirlerken, aslında bir yandan da bir felsefenin, bir inanış sisteminin inşaasına da giriştiler.
Doğu ve batı Kommagene doğu ve batı kökenli farklı kültürlerden gelen halkların toplandığı bir ülke özelliğindeydi. Ve bunlar kendilerini birleşmiş tek bir halk olarak görmüyorlardı. Gerek dış tehlikelere karşı güç oluşturabilmek, gerekse krallığın devamını sağlayabilmek için bir birlik ruhu yaratma gerekliliğini iyi kavrayan Mithradates I. Kallinikos'un girişimlerinden biri de olimpiyat oyunları düzenlemek olmuştur. Sonra da gerçekten hayranlık uyandırıcı ve bilgece siyasetini ortaya koyar; adeta "yeni bir halk" meydana getirme çabasıdır söz konusu olan. Mithradates, tanrılarla bir anlaşma yaptığını, bu anlaşmaya göre tanrıların, Mithradates tebasını koruma sözü verdiğini duyurur; ve bu "yüce" anlaşmanın gerçek olduğunu kanıtlamak ve önemini vurgulamak için ülkenin her yerinde Temenos denilen tapınaklar inşa ettirir. Temenoslar ülkenin en göze çarpan noktalarına kurulur. Bu tapınakların hepsinde, üzerinde, anlaşma yapılmış olan tanrılardan biriyle 'el sıkışan Mithradates'in tasviri olan beşer tablet vardır. Çünkü söz konusu tanrılar da beş tanedir. Ve Yunanca-Persçe olarak ikişer adları vardır: Apollo/Mithras; Artagnes/Herakles; Zeus/Oromasdes; Hera/Teleia; Helios/Hermes. Bu da bir başka zekice siyasettir; hem doğu ve batı kökenli farklı topluluklardan oluşan tebası içinde bir ikilik yaratmamak, hem de dış siyaseti dengede tutmak gayesi söz konusudur. Ki Kommagene hanedanı, soyunu ana tarafından Perslere, baba tarafından Yunanlılara dayandırmış, kendini gerek doğu gerekse batı yönünden güvenceye almak istemiştir. Mithradates, henüz sağlığındayken, yönetimi oğlu Antiochos I. Theos'a devreder. Temenosların en yücesini birlikte planlarlar. Bu en yüce temenos ise elbette Nemrut'un tepesine kurulacak olan tapınaktır. Bunu hem bir tapınak ve hem de kendileri için bir anıt-mezar olarak düşünürler; bir yandan da Antiochos bu çalışmalarının yeni bir din başlatacağına, Nemrut'a kurulacak bu görkemli temenosun da bu dinin merkezi olacağına inanmaktadır. Tapınağın inşaası biter bitmez de kendine theos (tanrı) demiştir. Bütün bunlarda Pers-Part dünyasını Grek-Roma dünyasıyla kaynaştırma hevesi de yatıyordu. Nemrut'un tepesine kurulan tapınağın inşaası esnasında çalışan işçi ve kölelerin, mimarların, heykeltıraşların sayıca hesabı tutulamaz herhalde. Kommageneliler bu iş için dağın tepesinin neredeyse tamamını kesmişlerdir. Sadece Doğu Terası için 1500 m³ masif kaya tıraşlanmıştır. Tepedeki tümülüs ise 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapındadır. Şimdi büyük ölçüde yıpranmış ve aşınmış olan devasa heykellerin ise başlangıçta 8-10 metre yüksekliğinde olduğu düşünülüyor. Antiochos bu devasa heykellerin arkasına, Nemrut'un kült yazıtı sayılan, 'Nomos' denilen "kutsal kanunlar"ını da kazıtmıştır. Tapınaklar, steller, tabletler ve bu yazıtlar ile gerçekten de bir yeni inanış ve bunun felsefesi teşkil edilmektedir. Ve bu, tümülüsün yapımının da sona ermesiyle artık tamamlanmış olacak izlenimi vermektedir. Burada 'Nomos'lar ile tümülüs arasında kurmaya çalışacağımız ilişki, bizi, Antiochos'un bu yaptıklarının, dönemsel bir siyasetten ibaret değil de, gerçekten de bir inanış, bir felsefe tasarısı doğrultusunda girişilmiş işler olduğunu düşünmeye götürür. Çünkü tümülüs kendi mezarının da içinde yer alacağı bir anıt-mezar olacaktır. Bu zaten kendi tasarımıdır. Bu böyle iken, bir yandan "kutsal kanunlar" oluşturmuş olması, ve bu kanunlarda geleceği de kapsayan bilgece sözler ve öngörüler belirtmesi yalnızca günü kotarma kaygısı içinde bulunmadığını ortaya koyar. Bu yazıtlarda yer alan sözler yer yer bir söylev, yer yer bir felsefenin ilkeleri edasında ve gerçekten etkileyicidir: "Bu Nomos benim tarafımdan ilan edildi ancak kanunları yapan tanrıların gücüdür". "Kommageneliler ve yabancılar, krallar, hükümdarlar, özgür insanlar, köleler ve insanlığı oluşturan tüm insanlar sadece doğumları ya da kaderleriyle farklılaşırlar"...
Viran bir ülke Antiochos'tan ortalama yüz yıl sonra, İS 71'de, Kommagene toprakları hariç bütün bir bölgeye hakimiyet kurmuş olan Roma, kendisine onca zaman kafa tutabilmiş bu krallığa büyük bir hışımla saldırdı. Kommagene'nin yüceliğini hatırlatan binalar, heykeller, anıtlar yerle bir edildi. Nemrut'taki tapınak yakılıp yıkıldı. Ve burası viran bir ülkeye dönüştürüldü. Sonraları, çevre bölgelere yerleşen, buradan gelip geçen Hristiyan topluluklar bu tapınak kalıntılarını, Eski Ahit'te sözü edilen efsanevi Nimrod'un yaptırdığı söylenen tapınak olduğunu zannederek buraya onun adını verdiler. Ve uykusuna hiç dokunmadılar... Yelin ıslığıyla ezgilenen uykusu, çobanların şarkısı oldu akıp giden zamanda... Antiochos taşa emanet ederken sözü, zamana ve mekâna bağlamadı anlamı; biliyordu, binlerce yıl sonra da konuşur onlar. Sonsuzluk taşta... Gün döndü, gök tanrıların o tükenmez şarabına buyurdu; tan esridi, kızardı... Rüzgâr dağlar eskini şarkısına başladı; çoban yamçısına sarındı... Sükuttan taş-başlar dedi: "Sonsuz zamanlarda bu toprakların sahibi olacak nesiller de bu kutsal kanunlara uysunlar."
[email protected]
Nemrut... Orada taştan bir sükut, ve sükuttan taş-başlar vardı... Kayalardan tahtlar, ve tahtlara sinmiş "kayıp zamanlar" vardı... Ve 'kayıp zamanlar dağında', bakışı baldan, sesi su, duruşu kaya, gülüşü gül, yüzü topraktan çobanlar vardı. Orada, dağın, yelin ve sükutun defterinden okudum ki: Sonsuzluk taşta.
Pustan bir ülke Aden Bahçesi... Meşe, sedir ve çınar; mısır, incir, zeytin, ceviz ve nar... Ağaç denizi ve çağıl çağıl sular... Böyle diyor, eski yazı ve yazıtlar. Ama şimdi böyle konuşmuyor alnında güneşin tutuştuğu çırçıplak yamaçlar... Uzansan Hitit; dokunsan Asur; baksan Babil, koklasan Kommagene... Düşünsen, dinlesen, yorgun bir beygirin gönünde tepelerden aştırılmış kaya izleri; heykeltıraşın ellerinde nasırlaşmış zahmet izleri; bir kölenin boğazında düğümlenmiş çığlık izleri, rüzgârın yelesinde... Pus... Zaman ve unutuşla, umarsızlık ve uzaklıkla, bilmezlik ve pervasızlıkla karılmış sağlam harcı "giz duvarları"nın... Ve "uyku törenleri"nin ezgileyicisi yel, ve ürpertiyle atılmış gibi bir çığlık. Islık.
2000 yıllık uyku Neredeyse iki bin yıldan beridir bu dağların beşiğinde sedasız bir uykudadır Kommagene... 19. yüzyıl sonlarında, yolunu kaybedip bu doruklara ulaşan çobanlar, burada gördükleri devasa büyüklükte heykelleri, başları, tapınakları ve tümülüsü haber verdiklerinde; ve bunun üzerine buraya gelerek inceleme yapan Alman bilgin Karl Sester de Prusya Bilimler Akademisi'ni haberdar ettiğinde, 1700 yıl olmuştu, Nemrut o derin uykusuna dalalı... Adına ilk kez İÖ 800'lerde, Asur tutanaklarında rastladığımız Kommagene, Dicle-Fırat havzasının yukarı kesimlerinde kurulmuş küçük bir krallıktı. Kommagene halkı, bağımsızlığını kazandığı İÖ 130'lara kadarki tarih sürecinde Asur hükmüne, Babil'in Asur-Mısır bileşik gücünü yenişine, Babil'i yenen Perslere, Persleri darmadağın eden İskender'e, İskender'in müdavimi Seleukos'a tanık oldu... Bundan sonra başa geçen Kral Mithradates I. Kallinikos ile ondan sonra gelen oğlu Antiochos I. Theos, krallığı ayakta tutma mücadelesi verirlerken, aslında bir yandan da bir felsefenin, bir inanış sisteminin inşaasına da giriştiler.
Doğu ve batı Kommagene doğu ve batı kökenli farklı kültürlerden gelen halkların toplandığı bir ülke özelliğindeydi. Ve bunlar kendilerini birleşmiş tek bir halk olarak görmüyorlardı. Gerek dış tehlikelere karşı güç oluşturabilmek, gerekse krallığın devamını sağlayabilmek için bir birlik ruhu yaratma gerekliliğini iyi kavrayan Mithradates I. Kallinikos'un girişimlerinden biri de olimpiyat oyunları düzenlemek olmuştur. Sonra da gerçekten hayranlık uyandırıcı ve bilgece siyasetini ortaya koyar; adeta "yeni bir halk" meydana getirme çabasıdır söz konusu olan. Mithradates, tanrılarla bir anlaşma yaptığını, bu anlaşmaya göre tanrıların, Mithradates tebasını koruma sözü verdiğini duyurur; ve bu "yüce" anlaşmanın gerçek olduğunu kanıtlamak ve önemini vurgulamak için ülkenin her yerinde Temenos denilen tapınaklar inşa ettirir. Temenoslar ülkenin en göze çarpan noktalarına kurulur. Bu tapınakların hepsinde, üzerinde, anlaşma yapılmış olan tanrılardan biriyle 'el sıkışan Mithradates'in tasviri olan beşer tablet vardır. Çünkü söz konusu tanrılar da beş tanedir. Ve Yunanca-Persçe olarak ikişer adları vardır: Apollo/Mithras; Artagnes/Herakles; Zeus/Oromasdes; Hera/Teleia; Helios/Hermes. Bu da bir başka zekice siyasettir; hem doğu ve batı kökenli farklı topluluklardan oluşan tebası içinde bir ikilik yaratmamak, hem de dış siyaseti dengede tutmak gayesi söz konusudur. Ki Kommagene hanedanı, soyunu ana tarafından Perslere, baba tarafından Yunanlılara dayandırmış, kendini gerek doğu gerekse batı yönünden güvenceye almak istemiştir. Mithradates, henüz sağlığındayken, yönetimi oğlu Antiochos I. Theos'a devreder. Temenosların en yücesini birlikte planlarlar. Bu en yüce temenos ise elbette Nemrut'un tepesine kurulacak olan tapınaktır. Bunu hem bir tapınak ve hem de kendileri için bir anıt-mezar olarak düşünürler; bir yandan da Antiochos bu çalışmalarının yeni bir din başlatacağına, Nemrut'a kurulacak bu görkemli temenosun da bu dinin merkezi olacağına inanmaktadır. Tapınağın inşaası biter bitmez de kendine theos (tanrı) demiştir. Bütün bunlarda Pers-Part dünyasını Grek-Roma dünyasıyla kaynaştırma hevesi de yatıyordu. Nemrut'un tepesine kurulan tapınağın inşaası esnasında çalışan işçi ve kölelerin, mimarların, heykeltıraşların sayıca hesabı tutulamaz herhalde. Kommageneliler bu iş için dağın tepesinin neredeyse tamamını kesmişlerdir. Sadece Doğu Terası için 1500 m³ masif kaya tıraşlanmıştır. Tepedeki tümülüs ise 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapındadır. Şimdi büyük ölçüde yıpranmış ve aşınmış olan devasa heykellerin ise başlangıçta 8-10 metre yüksekliğinde olduğu düşünülüyor. Antiochos bu devasa heykellerin arkasına, Nemrut'un kült yazıtı sayılan, 'Nomos' denilen "kutsal kanunlar"ını da kazıtmıştır. Tapınaklar, steller, tabletler ve bu yazıtlar ile gerçekten de bir yeni inanış ve bunun felsefesi teşkil edilmektedir. Ve bu, tümülüsün yapımının da sona ermesiyle artık tamamlanmış olacak izlenimi vermektedir. Burada 'Nomos'lar ile tümülüs arasında kurmaya çalışacağımız ilişki, bizi, Antiochos'un bu yaptıklarının, dönemsel bir siyasetten ibaret değil de, gerçekten de bir inanış, bir felsefe tasarısı doğrultusunda girişilmiş işler olduğunu düşünmeye götürür. Çünkü tümülüs kendi mezarının da içinde yer alacağı bir anıt-mezar olacaktır. Bu zaten kendi tasarımıdır. Bu böyle iken, bir yandan "kutsal kanunlar" oluşturmuş olması, ve bu kanunlarda geleceği de kapsayan bilgece sözler ve öngörüler belirtmesi yalnızca günü kotarma kaygısı içinde bulunmadığını ortaya koyar. Bu yazıtlarda yer alan sözler yer yer bir söylev, yer yer bir felsefenin ilkeleri edasında ve gerçekten etkileyicidir: "Bu Nomos benim tarafımdan ilan edildi ancak kanunları yapan tanrıların gücüdür". "Kommageneliler ve yabancılar, krallar, hükümdarlar, özgür insanlar, köleler ve insanlığı oluşturan tüm insanlar sadece doğumları ya da kaderleriyle farklılaşırlar"...
Viran bir ülke Antiochos'tan ortalama yüz yıl sonra, İS 71'de, Kommagene toprakları hariç bütün bir bölgeye hakimiyet kurmuş olan Roma, kendisine onca zaman kafa tutabilmiş bu krallığa büyük bir hışımla saldırdı. Kommagene'nin yüceliğini hatırlatan binalar, heykeller, anıtlar yerle bir edildi. Nemrut'taki tapınak yakılıp yıkıldı. Ve burası viran bir ülkeye dönüştürüldü. Sonraları, çevre bölgelere yerleşen, buradan gelip geçen Hristiyan topluluklar bu tapınak kalıntılarını, Eski Ahit'te sözü edilen efsanevi Nimrod'un yaptırdığı söylenen tapınak olduğunu zannederek buraya onun adını verdiler. Ve uykusuna hiç dokunmadılar... Yelin ıslığıyla ezgilenen uykusu, çobanların şarkısı oldu akıp giden zamanda... Antiochos taşa emanet ederken sözü, zamana ve mekâna bağlamadı anlamı; biliyordu, binlerce yıl sonra da konuşur onlar. Sonsuzluk taşta... Gün döndü, gök tanrıların o tükenmez şarabına buyurdu; tan esridi, kızardı... Rüzgâr dağlar eskini şarkısına başladı; çoban yamçısına sarındı... Sükuttan taş-başlar dedi: "Sonsuz zamanlarda bu toprakların sahibi olacak nesiller de bu kutsal kanunlara uysunlar."
[email protected]
Evrensel'i Takip Et