05 Mart 2011 11:32

Seri katil aramızda

Aramızda bir seri katil var, katil aramızda dolaşıyor!İşte katilin güncesi:3 Şubat:OSTİM’deki patlamalarda 20 işçi hayatını kaybetti, 40’ı aşkın işçi yaralandı.7 Şubat: Antalya Limanı’ndaki Petrol Ofisi Dolumu Tesisleri’ndeki patlamada 2 işçi hayatını kaybetti.10 Şubat: Afşin Elbistan Termik Santrali’nin

Seri katil aramızda
Paylaş
Salih Deniz Islakoğlu

İşte katilin güncesi:
3 Şubat:OSTİM’deki patlamalarda 20 işçi hayatını kaybetti, 40’ı aşkın işçi yaralandı.
7 Şubat: Antalya Limanı’ndaki Petrol Ofisi Dolumu Tesisleri’ndeki patlamada 2 işçi hayatını kaybetti.
10 Şubat: Afşin Elbistan Termik Santrali’nin kömür üretim sahasında, Turgay Ciner’e ait madende 4 gün arayla yaşanan 2 göçükte toplam 11 işçi hayatını kaybetti.
17 Şubat: Batman TPAO Şelmo Petrol Sahası Dolum Tesisi’ndeki patlamada 3 işçi hayatını kaybetti.
19 Şubat: Erdemir’de 1 işçi hayatını kaybetti.
20 Şubat: Siirt’te Limak Holdinge bağlı çimento fabrikasının taş ocağında meydana gelen göçükte 1 işçi hayatını kaybetti.

Bunlar Gerçekten Kaza Mı?

OSTİM’de yaşanan patlamanın ardından daha ortalık toz dumanken, hiçbir inceleme yapılmamışken ilk bombayı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ.Melih Gökçek patlatıyor; kaza için ‘İşçilerin yanlış bir uygulamasından kaynaklanmış olabilir’ diyor işçileri suçlamak, belediyesinin sorumluluğunu görünmez kılmak için. Ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer çıkıyor ve denetimlerin yeterli olmadığı ile ilgili suçlamalara ‘İşletme Belgesi bile yokmuş’ diye cevap veriyor. Ama iş güvenliği ve işçi sağlığı konularına o kadar Fransız ki bakanımız; 2009 yılında kendi bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle beraber, 50 kişiden az işçi çalıştıran iş yerlerinin bu belgeyi alma zorunluluğunun ortadan kaldırıldığını unutuyor. Hâlbuki bu yönetmeliğin ardından, sanayi işletmelerinin sadece %1,6’sı iş güvenliği ve işçi sağlığı önlemlerinin kapsamına giriyor. Yani toplam istihdamın % 58’i bu kapsamın dışında tutuluyor tıp ki, OSTİM’deki birçok atölyede çalışan yüzlerce genç işçi gibi.

Afşin Elbistan’da yaşanan göçük içinse Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, ‘Dünya’da eşi benzeri yok’ demişti. Zonguldak’taki madende gerçekleşen kazadan sonra ‘Bu işin fıtratında var’ diyen başefendinin bakanına da bu yakışırdı doğrusu! Oysa ki 2010’un Ocak ayından itibaren ilgili müdürlükler ve mühendislerce hazırlanan raporlarla toprak kaymasının gerçekleşebileceği öngörülmüş ama buna rağmen yeterli önlemlere başvurulmamıştı. Üstelik kaza gerçekleşmiş ve 1 işçi ölmüş, 15’i ise göçük altında kurtarılmayı beklerken, üretime bir an önce devam etme hırsıyla enkazı kaldırmaya gönderilen işçiler, 2. bir göçükle karşılaşmış ve 10 işçi daha hayatını kaybetmişti.

Her bir olayı çeşitli bahanelerle kaza olarak adlandırmak, bu işin doğasında var demek kolay! Ancak iş güvenliği önlemlerini patronlara maddi bir yük olarak gören, işçilik masraflarını azaltarak, patronları teşvik etmeyi, karın önündeki her türlü engeli ortadan kaldırmayı esas alan bir ideoloji ve bunun gereği olan ekonomik politikalara bakılınca bunların birer kaza değil, birer cinayet olduğu ortaya çıkıyor. Yukarıda sıraladığımız cinayetlerin her birinin iş güvencesini tamamıyla rafa kaldıran taşeron sisteminde çalışan işçilerin başına gelmiş olması da bir tesadüf değil!

Karın Tokluğuna Çalışırken Ölmek

Yetkililerin hemen hepsi, iş yerlerinde ki koşulları şikâyet etmeyen işçileri suçluyorlar. Ama işsizliğin % 16’lara vardığı ülkemizde, iş yeri koşullarından yakınmak demek, kapının önüne konmak demek! Zaten kazaların yaşandığı OSTİM gibi sanayi sitelerinde, asgari ücretin bile altında sigortasız ve sendikasız çalışan kardeşlerimiz için yemek, yol, tatil gibi sosyal haklara erişilmesi imkânsızdır. Hiçbir iş güvencesi olmadan meslek edinmek adına uzun saatler güvencesiz bir şekilde çalışırlar. Şimdi ise torba yasayla beraber, iş yeri denetim yetkisi müfettişlerin elinden alınarak, uzman olmayan memurlara verildi. Yani hali hazırda 700-800 civarında müfettişle çoğu iş yerini kapsam dışı bırakarak sürdürülen iş güvenliği önlemleri hepten işverenin insafına bırakılacak. Yani torba yasadan biz gençlere ‘karın tokluğuna çalışırken ölmek’ düşecek!

Peki Ölecek miyiz?

Sermaye sahibi patronlar ve onlara hizmette sınır tanımayan iktidar sahiplerinin bizlere biçtiği role uygun olarak her gün yüzlercemiz karnını doyurabilmek, evine ekmek götürebilmek uğruna ölecek miyiz? Yoksa Gebze başta olmak üzere ülkenin dört bir yanında sendikalaşmak, örgütlenmek adına mücadele eden kardeşlerimiz gibi artık yeter mi diyeceğiz? Tüm iş yerlerinde sendikaların ön ayak olacağı, TTB ve TMMOB’nin ilgili komisyonları ile beraber çalışacak ve işçilerden oluşacak iş güvenliği komisyonlarının kurulması için mücadele mi vereceğiz?

Ölmek kolay mı? Peki ya yaşamak? Tunus ve Mısır’daki kardeşlerimiz yaşamak uğruna mücadeleyi seçtiler ve bize yürümemiz gereken yolu işaret ediyorlar.

İş Güvenliği Nedir?

Her işçinin, maddi ve manevi varlığını tehdit eden risklerden arınmış sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışma hakkı vardır. Fakat bunun sosyal bir ihtiyaç olarak ortaya çıkması yakın zamanların olgusudur ve “iş sağlığı ve güvenliği” kavramı olarak doğuşunda, sanayileşmeyle başlayan fabrika tipi üretim sürecinde ekonomik ve hukuki olarak bir başkasına bağlı çalışan ve adına “işçi” denilen yeni çalışanlar kitlesi önemli etken teşkil etmiştir. Başka bir ifadeyle; iş sağlığı ve güvenliği ilk kez Sanayi Devrimi ile önemli bir sorun olarak tarih sahnesine çıkmıştır. İşyerindeki riskleri önlemek bakımından işveren, sadece işin niteliğine uygun koruyucu malzemeler vermekle mükellef olmayıp, verilen malzemelerin kullanılmasını sağlamak ve bunun uygulanıp uygulanmadığını sürekli ve etkin bir biçimde denetlemekle de yükümlüdür.

Kanunî Dayanak

İşçileri iş kazaları ve meslek hastalıklarından korumaya yönelik önlemleri almak ve onları bu konuda bilgilendirmek, İş Sağlığı ve Güvenliğinin temelini oluşturmaktadır. 4857 Sayılı İş Kanunu’nun Beşinci Bölüm’ü (m.77-89) İş Sağlığı ve Güvenliği’ne ayrılmıştır. Bu bölümde; iş sağlığı ve güvenliği konusunda işçilerin ve işverenlerin yükümlülükleri, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğine aykırı bir durumun tespiti halinde işyerinin kapatılması veya işin durdurulması, iş sağlığı ve güvenliğinin işyeri seviyesinde örgütlenmesi (iş sağlığı ve güvenliği kurulu, işyeri sağlık birimleri ve işyeri hekimi, iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar, sağlık ve güvenlik işçi temsilcisi), çalışma hayatında kadın ve çocuk işçilerin korunmasına yönelik hükümler düzenlenmektedir.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Kürt sorunu, demokratik özerlik ve çözüm arayışları

SONRAKİ HABER

AKP'nin tam sayfa çarpıtmaları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa