Sıla dizisi çalıntı çıktı
Most Productions’un 2006-2008 yılları arasında atv için çektiği, başrollerini Cansu Dere ile Mehmet Akif Alakurt’un paylaştığı “Sıla” dizisinin öyküsünün çalıntı olduğu ortaya çıktı. Dizinin jeneriğinde hikâyenin aynı zamanda yönetmeni olan Gül Oğuz’a ait olduğu belirtiliyordu. Ancak yazar Dürsaliye Şahan, firma aleyhine İstanbul 1. Fikri Sınaî Haklar Mahkemesi’ne açtığı 150 bin TL’lik telif davasını 3 yıl sonra kazandı. Mahkeme intihal yaptığı gerekçesiyle Most Productions’ı Dursaliye Şahan’a 90 bin TL maddi manevi tazminat ödemeye mahkum etti.
Most Productions’a projeyi götürdüğünü aktaran yazar Şahan, “Daha sonra ben yurtdışına çıktım. Sonra Londra’dayken başka bir yapımcı senaryo isteyince benim Most’a önerdiğim projeyi gönderdim. Bana ‘Bu hikâye Sıla’da işlendi’ dediler, diziyi hemen internetten indirip izledim. ‘Bir baktım, benim hikâye... Aradım ama o zamana kadar dava açmayı inanın düşünmüyordum. Aradım ve beni hiç hatırlamadıklarını söylediler. Ben de beni mahkemede hatırlayacakları söyledim. Üç yıl sürdü ve çok düşük bir para aldım. Çünkü Most sadece atv’den 35 milyon TL almış. Ayrıca dizi Ortadoğu’dan, Afrika’ya kadar pek çok ülkeye satılmış, inanılmaz paralar kazanılmış” diye konuştu.
Şahan’ın yapımcı firma aleyhine açtığı telif davası sonuçlandı. İstanbul 1.Fikri Sınaî Haklar Mahkemesi, Senarist Levent Kazak, Profesör Dr. Mustafa Özkan ve Hukuk Doçenti İlhan Yiğit’ten oluşan üç kişilik bilirkişi heyetinin görüşlerine dayanarak karar verdi.
ÖZGÜN ESER TAAHHÜDÜ HAYATA GEÇİRİLMELİ
Mahkeme sürecinin Türkiye’de, fikir emekçileri ve sanatçıların haklarının korunması açısından acilen yapılması gereken ne kadar çok şey olduğunu bir kez daha ortaya koyduğuna dikkat çeken Şahan, davayla uğraşırken sanatçıları korumak üzere oluşturulan Fikri Mülkiyet Hakları Yasası’nın ne kadar eksik ve oturmamış olduğunu gördüğünü dile getirdi. “Bunları değiştirmek zor değil. Ama yazarlar olarak bizlerin, haklarımızı ve eserlerimizi koruyabilmek için yasanın geliştirilmesine katkı sağlamamız gerektiğini düşünüyorum” diyen Şahan, atılması gereken ilk adımın ‘Özgün eser taahhüdü’nün hayata geçirilmesi olduğunu ifade etti. Özel kanallara, TRT’ye veya Kültür Bakanlığı’na iş götüren yapımcıların ‘özgün eser taahhüdü’ sunmasının, “Getirdiğim bu projenin özgün hikâyesi benim” anlamına geldiğini aktaran Şahan, “Bu, eserin hırsızlığını tamamen engelleyemecek ancak o taahhüt, başkasının eserini koltuğunun altına alıp, ‘benim’ diyerek pazarlamaya gidene, Fikri Mülkiyet Hakları’nın varlığını hatırlatacak. ‘Ortaya çıkarsa başın derde girecek’ hissini verecek” dedi.
İMZA KAMPANYASI BAŞLATILDI
Bunun için yasanın değişmesi gerektiğine değinen Şahan, Kültür Bakanlığı’nın, sunulan bütün projelerde yazarlardan ‘özgün eser taahhüdü’ istediğini ancak, yapımcı firmaların da çalıştıkları kanallara ve diğer kurumlara sundukları projelerde, ‘özgün eser taahhüdü’ vermediğini dile getirdi. Bunun bir zorunluluk olarak gerçekleşmesi için Kültür Bakanlığı’na ve gerekli mercilere baskı yapılması gerektiğine dikkat çeken Şahan, Kadın Yazarlar Derneği (KYD), Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SİNEBİR) ve Senaristler Derneği’nin (SENDER) katkısıyla bir imza kampanyası başlattığını dile getirdi.
Kültür Bakanlığı’na gönderilecek olan bildiriyi imzalamanın, ilgili yasa maddesinin değişmesi için önemli olduğunu söyleyen Şahan, “Hani tarihi bir söz var ya; ‘Dünyanın bütün işçileri birleşin.’ Burada da yapılması gereken, sanatçıların ve bütün fikir emekçilerinin birleşmesi. Türkiye’deki işleyişin düzene girmesi ancak böyle bir bilinçle mümkün olacak” (MEDYA SERVİSİ)
Evrensel'i Takip Et