23 Aralık 2002 04:00
Mahir günşiray:
Dürüst, samimi ve içten tiyatro lazım
Mahir Günşiray, Taner Birsel, Ayşe Selen, Şehsuvar Aktaş, Çetin Sarıkartal, Selim Birsel, Claude Leon ve Turgay Erdener 1996 yılında bir araya gelerek Tiyatro Oyunevi'ni kurdu. Politik olarak kendilerini ifade etmenin yolunun tiyatro olduğuna inanıyorlardı. Sanat ve tiyatro ortamı konusunda eleştirileri vardı ve eleştirdiklerini Tiyatro Oyunevi ile aşacaklarına inandılar. Geçtiğimiz yıl sahnelenmeye başlanan "Unutmak" isimli oyunla adından oldukça söz ettiren Tiyatro Oyunevi'ni ve tiyatroyu Mahir Günşiray'la konuştuk...
Tiyatro Oyunevi'ni ortaya çıkaran ihtiyaç neydi?
Tiyatro açısından varolan oyunculuk ve sahneleme anlayışlarının heyecan verici olmaktan uzaklaşması. Buna alternatif olarak yeni bir oyunculukla sahneleme anlayışını deneme ihtiyacı. Tiyatro ortamını, sanat ortamını saran samimiyetsizlik, yapaylık, taklitçilik. Tiyatroda politik olmayı seyirci üzerinde baskı kuracak bir biçimde algılama. Düşünceden, özden yoksun, biçimsel gözboyama, yeni moda "trend" teknolojik kullanımlar. Buydu daha çok. Bir şekilde politik olarak kendimizi ifade etmenin yolunun tiyatro olduğunu düşünüyorduk. Özellikle ilgilendiğimiz mesele kuşkuşuz hayattaki her şeyin temelinde yatan faşizm meselesi idi. Faşizmi farklı boyutlarıyla ele almak, algılamak gerekiyordu.
Yola çıkarken önünüze bir hedef koymuş muydunuz? Koyduysanız bu hedefleri ne ölçüde gerçekleştirdiniz?
Hiçbir zaman ulaşılması gereken bir hedefimiz olmadı. O yüzden net bir şey söylemem çok zor. Ancak bu süre içerisinde kendi eğitimimizi sağladık. Kendimizi anlama ve araştırma, yapabileceklerimizi anlatabilme becerimizi geliştirme fırsatı bulduk. Hem oyunculuk, hem sahneleme, hem de pratik çalışmalar açısından bir özel tiyatroyu, bağımsız tiyatroyu yürütme konusunda çok değişik deneyimler edindik. Ayrıca çalışmalarımızı yürüttüğümüz İSM 2. Kat'ı başka tiyatrolara da açarak yakınlaşma ve çarpışma yaratmak istedik. Oyunlarımızda -gerek oyunculuk, gerek dramaturgi olarak- varolan kimi eksikliklerimizi tekrar sahnelediğimizde düzeltmeye çalıştık. Bu süreç içerisinde çok farklı oyunlar, yazarlar denedik. Kafka'nın "Ceza Kolonisinde"ki oyunculuk anlaşıyla, bugün sahnelediğimiz "Unutmak"taki oyunculuk anlayışı çok farklı. İkisi de bizim oyunculuğumuz. Bu; "Unutmak'la geldiğimiz noktada, 'Ceza Kolonisinde'yi aştık" demek değil. Tabii ki çok daha fazla oyuncuyla, daha iyi bir noktaya gelmek isterdim. Şu anda az ve öz bir kadromuz var. Ayrıca, en büyük hedeflerimden bir tanesi bu tiyatroda çalışan herkesin, sadece bu tiyatrodan para kazanır hale gelmesi. Bunu henüz becerebilmiş değilim, ama ulaşılabilecek bir hedef olduğunu düşünüyorum.
Bağımsız tiyatro derken neyi kastediyorsunuz?
Kendini olduğu gibi ifade etmekten bahsediyorum. Seyirci şundan hoşlanır bundan hoşlanmaz demek bir bağımlılıktır örneğin. Tiyatro yapmanın kendisi politik bir harekettir. Bu anlamda da her türlü otosansürden de bağımsız olmalıdır. Parasal konuda da bağımsız olmak önemlidir. Örneğin ben ne kadar çok para koysam ortaya Claude Leon yine aynı dekoru yapar, bu bir bağımsızlıktır.
Tiyatro Oyunevi denildiğinde insanın aklında ne kalıyor?
Bunu tanımlamak adını koymak zor. Ayrıca umarım hep değişecek bu. Belki bazı izlenimler aktarabilirim. Şaşırtıcı bir tiyatroyuz. Bu nedenle bir kez bizim oyunumuza gelen -eğer seviyorsa-, "bu yeni oyunlarını nasıl yaptılar acaba?" merakı ile yeniden geliyor. Bence tiyatronun şaşırtıcılık ve merak uyandırması iyi bir şey. Tabii ki politik bir tiyatroyuz. Ama totaliter bir anlayışla tiyatro yapmayan politik bir tiyatroyuz. Seyirciye mesaj vererek, hangi noktada ne yapması gerektiğini söylemek ya da söylemeden söylemek gibi bir yola gitmiyoruz. Onu bir düşünceye ya da eyleme zorlamıyoruz. Düşündüren bir tiyatroyuz. Kuşkusuz, yaptığımız oyunların çıkış noktasında düşünce ve bilgi önemlidir, ancak bilgi, akıl tiyatrosu olmamayı istiyoruz. Önyargı ile, bir beklentiyle yaklaşmayan, kendini, algılarını rahat bırakan herkesin keyif alması için sunulan birçok şey var oyunlarımızda.
Bizim için en iyi seyirci oyunu ve yazarı bilmeyen, sokaktan geçen seyirci. Tiyatroyu bilen bir kişinin de farklı tadlar alması önemli bizim için. Oynayarak kendini temsil etmeyi ve bu arzuyu izleyiciye de geçirmeyi isteyen, oyuncunun sahne üzerinde yarattığının üzerine kurulu bir reji ve dramaturji üzerine bir tiyatroyuz.
Sahneleyeceğiniz oyunları belirlemede, tiyatronuzun yapısı, kişiliği nasıl bir rol oynuyor?
Tabii ki hayata bir bakışımız var. Bunun dışında her şeyden önce bir metnin iyi bir metin olması gerekiyor. Bizim dünyamıza girebilecek bir metin olması gerekiyor. İkincisi bir metnin sahnelendiği anda bana ve arkadaşlarıma heyecan getireceğine inancım olması gerekiyor.
Çalışmalarınızı yürütmek için seçtiğiniz mekân Tarlabaşı'da: İSM 2. Kat "Beyoğlu'nun öteki tarafı, şeytanın bacağını kırmak için açılan açık bir kapı" deniyor buraya...
Bu bir tercih değil bir zorunluluktu. Ama bu zorunluluktan memnunuz. Şehrin önemli bir bölgesi bir bulvarla kesilmiş. Bir taraf eğlence, gezme, alışveriş merkezi olarak çıldırmış bir noktada. İnsanları Tarlabaşı'na geçirmek çok zordu. Ama biz oyunlarımız, etkinliklerimiz, atölye çalışmalarımız, dans gösterilerimizle seyirciyi bu tarafa geçirmeyi başardık galiba. Ama tam olarak şeytanın bacağını kırdığımızı söyleyemem. Hafif çatlattık. Ayrıca bölge insanı ile ilişkimizi oluşturmak için çocuklara ücretsiz gösteriler ve Karnaval için atölye çalışmaları yürüttük, giyecek, yiyecek paylaştık.
Tiyatro izleyicisi bir tiyatro anlayışı geliştirdi mi sizce, bu anlayış tiyatroyla uğraşan insanların tiyatro anlayışla ne kadar örtüştü?
"Tiyatro mu? Bir daha ayağımı atmam" diyen bir seyirci kitlesi var. Ve çok haklılar. O kadar kötü şeyler yapıldı ve yapılmakta ki? Sanat ortamının topyekün her şeyiyle büyük bir yıkım ve yapıma ihtiyacı var. Yeniden bir doğuş, farklılaşma. Dürüst, samimi, içten; seyirciyle yeni bir iletişim yolu kurabilecek bir tiyatro lazım.
Tiyatro süreklilik için bu yıkım ve yeniden yapıma mecbur mu?
Tiyatro zaten tıkanmış durumda. Sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada. Birçok ülkede bizden de farklı olarak tiyatro artık çok profesyonel sanat dalı haline gelmiş. Üç yıl sonra hangi oyunu, hangi sahnede oynayacaklarını biliyorlar. Profesyonel bir çark var. Biz bir yıl sonrasını göremiyoruz. Bu tıkanıklık zaman zaman "lavabo aç"larla açılıyor. Bence lavabonun tıkanmaması için oraya tıkayıcı maddelerin atılmaması lazım, iyi bir tesisat ve bilinçli kullanıcı lazım.
Sezonu "Unutmak"la açtınız, yeni projeleriniz var mı?
"Unutmak" devam edecek. Hollanda'ya bir festivale gidiyoruz. Daha sonra da Antalya, Mersin, Adana, Ankara, Diyarbakır, Van'a turne planlıyoruz. Yeni projemiz, Nihat Genç'in hikayeleri üstüne kurmaya çalıştığımız "Gavara" olacak. Mayıs sonuna kadar umarım bunu bir proje daha izleyecek.
Bursa ve İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda, özel tiyatrolarda çalıştınız. Sizi hem yönetmen hem oyuncu olarak izliyoruz. Kendinizi nerede görüyorsunuz?
Sahneye çıkmadan önce, "ne kadar iyi şimdi sahneye çıkacağım" diyen birisi değilim, "çıkmasam şimdi ne olur" diyen biriyim. Oyuncu olmanın kendini göstermek tarafından rahatsız olan biriyim. Oyuncu olarak kurulan o dünya içinde bir taşım. O dünyayı kuran da benim; ama her gece o taşı yerine koymak zorundayım. Yaratım süreci bambaşka. Kendimi ilk önce yaratıcı olarak düşünüyorum. Bir yönetmen olarak, oyuncunun derdini anlamak ve derdimi ona anlatırkenki yolu bulmakta oyuncu olmamın büyük avantajları olduğunu düşünüyorum. Oyunculuktan korkuyorum ama yönetmen olarak oynamadığım zaman daha çok heyecanlanıyorum.
"Unutmak" uzun süre sahnede kaldı ve oldukça da beğenildi. Oyun, aslında dört ayrı oyundan oluşuyor. Nasıl sahneye hazırladınız?
Uluslararası Af Örgütü'nün yayınladığı 12 oyun vardı. Bunlar arasından bizi ilgilendiren 5 oyunu seçtik. Bir arada ama ayrı ayrı da seyredilebilir biçimde sahneleriz fikri ile çalışmaya başladık. Özellikle iki oyunla başladık çalışmaya. Birincisi "Eğlencelik" dediğimiz Sınır Tanımayan Palyaçolar, diğeri sorgucu ile sorgulanan arasında geçen "Şu Koskoca Dünyada İki Kişiyiz Artık". Bu iki oyun oyunun bütününü yapmak için oluşturacağımız yapıya temel sağladı. "Şu Koskoca Dünyada İki Kişiyiz Artık"ta şeytanın birinci ayağı, biraz modern bir sorgulama metodunu ortaya koysa da yine de eskimiş tarz sorgulama. Bu böyle olunca şeytandaki değişim hemen onun arkasına geldi. Oyunun sonundaki metni ise zaten baştan beri sonda kullanacağımızı biliyorduk. O metin bugün içinde bulunduğumuz dünyanın şeytanını anlatan bir oyundu. Ortalama 2000 kişi izledi. Gerek seyirciden gerekse sanatçılardan çok iyi tepkiler alıyoruz.
Evrensel'i Takip Et