28 Aralık 2002 22:00

Aşık ihsani Aldım sazı,
   girdim Anadolu'ya

İhsani Sırlıoğlu dert ve yoksulluk dolu yaşamlarını göçle taşıyıp Diyarbakır'da demirleyen bir fukara ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Yaşam olanca hızıyla devam ediyor ve eve ekmek getirme peşinde olan Baba Haydar'ın canı dişinde... Derken İhsani beş yaşına gelince ölür: "Babam soğuktan, doktorsuzluktan, bilgisizlikten, cehaletten ölmüştür. Beş yaşındaydım annem ekmek bulamıyordu, ve ben beş yaşımı bitirdiğim gün annem üç gün yemek yememişti. Bana da vermiyordu. Ve annem beni bir köy ağasına üç kilo ekmeğe sattı. Doğu köy ağalarına... O ona sattı, o ona sattı beni kâr amaçlı satıp durdular." Anne karnında Muş'un Varto ilçesinden başlayan sefalet dolu yaşam serüveni, 18 yaşanda Adana'da daha sonra da İstanbu'da devam eder.

İhsani'den, Aşık İhsani'ye İhsani'nin Adana'ya karın tokluğu umuduyla başlayan iş arama öyküsü İzmir'de çöp işine oradan da bir kömür madenine kadar gider: "Burası İş ve İşçi Bulma Kurumu yurdu dediler. İş bulundu! Millet hurra.... Nerde Efendim Büyükçekmece Mimar Sinan köyünde. Gittik. Ve yedi kat yerin altında kömür madeni vardı. Biz orda çalışmaya başladık. Ben arabayla kömür taşıyordum. Sırtımı kaldıramıyordum. Kesiyordu kömür kırıkları... Başımı kaldıramıyordum. Bana diyorlardı ya 'senin hiç kanın yok mu?' Çünkü ortaya çıkan beyaz etlerimi görüyorlardı. İşte yalnızca bir kuru ekmek karşılığı çalıştık. Ordan çıktık daha ağır işlere girdik."

Milyonlarca yoksuldan biri Bir orda bir burda savrulduğu yerde tutunmaya çalıştığı milyonlarca emekçi yoksullardan biri olan İhsani'yi bu defa gelip kapıya çatan askerlik bekliyordur. Ama askerlik dönüşü, belki de İhsani'yi Aşık İhsani yapan, Le Monde'nin onunla ilgili yorumundaki o muazzam gerçeğe götürecek bir yol ayrımıdır da: "Yalnızca Vietnam Savaşı'na karşı dünya ozanlarından görülen açık sözlü sertlik, İhsani şiirinin göze çarpan özelliğidir. İhsani bu öfkeyi, bu sertliği halkına karşı olan her şeyi yermekte kullanıyor. Kibarlar bu tondan belki inciniyor ama bu akım, bu hareket rayına oturmuştur..." 60'lı yıllardan başlayarak ülkedeki en yoğun toplumsal hareketliliğin ortasında verdiği konserlerle Anadolu'yu karışlayan İhsani, birçok gözaltı, tutuklama ve hapis yaşar. Ancak o devam ettirdiği yolda yılmaz. Ve hâlâ da yılacağa benzemiyor.

Sosyalizm için.. Yaşamında izler taşıyan küçük bir müze de diyebileceğimiz evinde uzun uzun sohbet ettiğimiz Aşık İhsani, o günden bugüne uzanmadığı konu kalmadı. Ama belki de her defasında dikkat çekmeye çalıştığı şu sözleri hem geçmiş yaşamını hem de şimdiki duygularını anlatmakta önemli yer tutuyor: "Sakallıydım, çarıklıydım, poturluydum. Elime aldım sazı, tımbır mımbır girdim Anadolu'ya. Ve gördüm ki, bizim insanımız bizim halkımız, Mecnun'un Leyla'nın peşine takıldığı gibi ekmeğin peşine takılmışlar. O yüzden ben Aleviliği oynamadım. Ben devrimciliği oynadım. Sosyalizmi oynadım. Sosyalizmi anlattım. Ben Anadolu'nun köylerine kadar sosyalizmi soktum. O nedenle içeri alınıyordum. Doğudan tut Güneydoğu'ya Karadeniz'e kadar bütün Anadolu'nun köy ve kasabalarını dolaştım. İnsanlar aç olmamalı, 'Yaşasın sosyalizm'.. diye."

Savaş alanı Hâlâ sözlerindeki ve yüzündeki hiddeti öfkeyi koruyan İhsani, en çok da bugünlerde sıcak bir savaşın eşiğine getirilmek istenen halkı için üzüldüğünü belirtiyor. Belki evin duvarlarında asılı fotoğraflarındaki o uzun saçı ve sakalı ile genç ve güçlü görünümü kalmamış ama, enerjisini korumaya çalışıyor. Şimdi oturduğu koltukta kanatlarını indirmeyen yaşlı bir kartal gibi, dimdik tuttuğu bedeniyle, dünya çapında büyük ödüle layık görülen "Bıçak Kemikte" kitabındaki "Savaş Alanında" şiirini okuyor:


Vurulmuştu; nefes nefes uyandı Ölenlerden artta kalan tek candı Çabaladı dizlerine dayandı Kalktı kalktı kalktı çaresiz


Gücü olsa uçacaktı yurduna Yem olmadan dağ başı kurduna Bir geleni varmış gibi ardına Baktı baktı baktı çaresiz


Çömeldim yanına kaldık tek teke Bir şeyler söylüyordu can çeke çeke Aldığı yaradan kan leke leke Aktı aktı aktı çaresiz


İçten bir ürküntü almıştı onu Çıkmıyordu kısıktı senin tonu Akbabalar dönüyordu boyunu Büktü büktü büktü çaresiz


Bırakmıştı elindeki işini Yavrusunu, yuvasını eşini Varan Azraile karşı dişini Sıktı sıktı sıktı çaresiz


Silahların parladığı o her an Çukur çukur yanayordu koca han Böyle cinayetten insanlık çoktan Bıktı bıktı bıktı çaresiz.


Savaşı mahkûm eden şirinin ardında durgun ama hiç soluklanmadan İhsani şunları ifade ediyor: "Evet insanlar öldürülmekten bıktı yani savaşta, insanlar öldürülüyor ama savaşı pompalayanlar ölmüyor. Ölen halk oluyor. Halk asker oluyor asker öne çıkıyor.. Vuruyor öldürüyor. Öbür taraftan ölüyor öbür taraftan vuruyor. Neden insanlar ölsün benim düşüncem, bu dünya bütün insanlara yeter artar bile. İnsanlar ölmesin."

Birleşmeliyiz Amerikanın bütün amacının Ortadoğu'ya el atmak olduğunu ifade eden İhsani, düşüncelerini şöyle dile getiriyor: "Baba Bush bundan bilmem kaç yıl önce elçisini Saddam'a gönderdi. İran'ı vurmak için teşvik etti. Vur İran'ı al biz karışmayız dedi. Fakat Saddam İran'ı alamadı. Saddam'da yıkıldı İran'da yıkıldı. Sonra Amerika haber gönderdi. Kusura bakmasınlar; Puşt Amerika...! Amerika şiirim de var. Emperyalizm şiirim var. Amerika hem Saddam'a silah sattı hem de Saddam'ı kışkırttı Kuveyt'i vursun diye. Ve Saddam gitti Kuveyt benimdir dedi. Amerika'nın bütün dini amacı uykusuzluğu buydu. Bütün amacı Sovyetler'i yıkmak Ortadoğu'ya çökmekti. Bugün Amerika'nın Türkiye'de 22 tane nükleer silahı vardı. Bu bir gerçektir. Neden bu nükleer silahlar Türkiye'deydi? Çünkü çıkarını zedeleyen herhangi bir durumda Sovyetler Birliği'ni Türkiye'den vuracaktı. Tabii Sovyetler'in eli armut toplamayacaktı. O da atacaktı buraya bombalarını... Ne olacaktı; halk yıkıma uğrayacaktı. İşte bizim yöneticilerimiz bunlar. Yani Amerika'nın kuyruğunda sürekli gittiler. Şimdi de Afganistan'dan sonra Saddam'ı yok etmek, İran'ı yok etmek ve petrolleri avucunun içine almak. Tabii burda Suudi Arabistan'da vardır. Ama Türkiye ne olur? Kusura bakmayın bunu herkes bilir ama ben yine gevezelik yapacağım. Baba Bush Sovyetler'in yıkılmasından sonra Türkiye benim için çöplük oldu. Artık önemi kalmadı. Ama sonra düşündüler olmaz. Ortadoğu'nun petrolleri var. Ve bunu Türkiyesiz halledemezlerdi. Ama ben inançlıyım. Ve o yüzden birleşmeliyiz diyorum. Artık EMEP'te mi başka bir partide mi ama birleşmeliyiz. "

Şimdi Kürtler pışpışlanıyor Kürtlerin her zaman zulüm gördüğünü anlatan İhsani: "Amerika ve İngiltere Kürtleri destekliyor gibi görünüyorlar. Çünkü Kürtler de vuracak Saddam'ı. Onun için Kürtleri pışpışlıyorlar. Size bir devlet kurma izni vereceğim diyor. Ama her şey savaştan sonra belli olacak. Bütün dünyada herkese özerklik verildi. Gandi çıktı ortaya silahsız aldı Hindistan'ı dev İngilizlerin elinden. Fransızların, Portekizlerin şunun bunun elinden çıktı ülkeler. Herkes devlet oldu.


'Atın şu komünisti dışarı' Demokrat Parti vardı. Benimle ilgilenmişlerdi. Menderes'le beraberdik. Celal Bayar'da tabii. Bizi kendi amaçları için halkın arasına götürüyorlardı. Biz cahildik bilmiyorduk tabii. Halk bizi Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin'in uzantısı olarak görüyorlardı. Ve halk bizim yanımıza toplanıp kalabalık oluşturunca onlar nutuk çekiyorlardı. Ve 27 Mayıs darbesi yapıldı. O zamanın Sıkıyönetim Komutanı Fahri Özdilek geldi başbakan oldu. Ve Fahri Özdilek büyükelçilik adına Etnografya Müzesi'nde bir gece düzenlenmişti. Çağırılan sanatçılar arasında bende vardım. O zaman saçım sakalım vardı. Sazı ayakta çılıyordum. Ve Fahri Özdilek, bakanlar, müdürler ileri gelen bürokratlar arasında oturuyordu. Ben sahneye çıktım. Şu türküyü okudum: "Nedendir be koca tanrı/ Ben ölüyom sen ölmüyon/Şu dünya oldu olalı/Ben ölüyom sen ölmüyon/Anlamak isterim önce/Bu bir doğru mudur sence/Günüm saatim gelince/Ben ölüyom ama sen ölmüyon/Neden benim malım yoktur/Senin malın mülkün çoktur/Üstelik de adın haktır/ Ben ölüyom sen ölmüyon/ İhsani'yem için için/Bak şimdi anladım niçin/Allahsız olduğum için/Ben ölüyom sen ölmüyon" der demez başbakan ayağa kalkı "atın şu komünisti dışarı" demesi bir oldu. Herkes şaşkınlık içindeydi . Polisler beni dövdü, doğru Ankara Yenişehir Karakolu'na. İlk komünist kelimesini orada duydum. Savcı dedi bana 'seni neyle yargılayalım' ben dedim 'halkı uyandırıyor' diye.... Dedi 'sen hangi ünversitesinde mezunsun.' Dedim 'halk üniversitesinden.' 'Ooo demek sen Sovyet Şarkiyat üniversitesindensin.' Yaz kızım dedi "Şarkiyat Üniversitesi'nden" Çünkü o zaman Osmalı kafası vardı. Şimdi bakıyorum; birisi baklava çalsa 7-8 yıl hapis alır. Ama katrilyonlar çalanlar bir gün ceza almıyor. Yazık Türkiye'ye o nedenle Türkiye'ye çok çabuk çok elzem, sosyalizm gelmeli."

Evrensel'i Takip Et