02 Ocak 2003 22:00

Saldırıda korucu iddiası

Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesinde meydana gelen ve 1 kişinin ağır yaralanmasıyla sonuçlanan olayın Sesik köyü korucaları tarafından gerçekleştirildiği iddia edildi.

Paylaş
Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesinde meydana gelen ve 1 kişinin ağır yaralanmasıyla sonuçlanan olayın Sesik köyü korucaları tarafından gerçekleştirildiği iddia edildi. Bir akrabalarının cenazesini karşılamak üzere 28 Aralık 2002 tarihinde Hebana köyünden Viranşehir'e doğru yola çıkan Esat (50) ve Mehmet Sakin (60) isimli kardeşleri taşıyan 27 LU 111 plakalı Broadway marka otomobil, Sesik köyünde tarandı. Saldırıda sol bacak kasığı ve diz kapağına kurşun isabet eden Esat Sakin ağır yaralandı. Kurşun yağmuru altında aracı durdurmayarak saldırıdan yara almadan kurtulabilmeye başaran Mehmet Sakin, ağır yaralanan kardeşi Esat'ı Viranşehir Devlet Hastanesi'ne, ardından da Şanlıurfa Devlet Hastanesi'ne kaldırdı. Kan kaybı yaşayan Esat Sakin, daha sonra Gaziantep Özel Sani Konukoğlu Hastanesi'ne kaldırılarak tedavi altına alındı. Hastanede halen yoğun bakımda tutulan Sakin'in hayati tehlikeyi atlatamadığı, sol bacağının tamamen kesilebileceği öğrenildi.

Korucular serbest Saldırıdan yara almadan kurtulan Mehmet Sakin'in, "Saldırıyı korucubaşı Salih Diken ve yakınları gerçekleştirdi" şeklindeki ifadesi üzerine Salih Diken, Abid Diken, Mahmut Diken, Abdullah Diken ve ismi öğrenilemeyen bir korucu Kırlık Jandarma Karakolu tarafından gözaltına alındı. Bir gün gözaltında tutulan korucular, sorgularının ardından serbest bırakıldı. Olay ile ilgili soruşturma açılıp açılmadığını öğrenmek istediğimiz Kırlık Jandarma Karakolu ve Şanlıurfa İl Jandarma Komutanlığı yetkilileri konu ile ilgili açıklama yapmaktan kaçındı. Yaşadıklarını DİHA muhabirine anlatan Mehmet Sakin, korucuların kendilerini tanıdıklarını, bilinçli olarak öldürme maksatlı ateş açtıklarını söyledi. Korucularla aralarında bir kan davası olduğunu ve korucuların uzun süreden bu yana intikam almak için fırsat kolladıklarını ifade eden Sakin, korucubaşı Abdullah Diken, Abid Diken, Salih Diken, Mahmut Diken ve adını bilmediği bir kişinin dur ihtarı çekmeden ateş açmaya başladılarını söyledi. Sakin, "Beni öldürmek istediklerini bildiğim için hızla ana yola girdim. Arkamızdan da 3-4 şarjör bitirinceye kadar taradılar" dedi. Adı gecen korucuların hırsızlık, yol kesme ve adam öldürme gibi birçok olaya karıştıklarını ileri süren Sakin, "Bu korucular soygun ve adam öldürme gibi işler için defalarca devltetin silahını kullandılar. Korucu statüsüyle kendilerini koruyorlar" diye konuştu. Olayın kamuoyu ve basından gizlenmeye çalışıldığını söyleyen Sakin, "Devletin silahıyla intikam alıyorlar. Bir gün tutulup serbest bırakılıyorlar. Savcılığa bile çıkarılmadılar. Karakoldan serbest bıraktılar" iddiasında bulundu.

'İntikam için' Olay, Seydanlı Aşireti ile korucu olan Beyan Aşireti arasında yıllardır devam eden gerginliğe dayanıyor. 1998 yılında Sesik köyü Muhtarı ve korucubaşı Mehmet Diken, pamuk tarlasında çalışan Seydanlı Aşireti mensubu bayan işçilerin peçelerini "PKK militanı" diye zorla açtırmak istedi. Ret yanıtı alan Diken, kızların kardeşleri olan Seydo Acabay'ın yanına giderek kardeşlerinin yüzündeki peçeyi indirmesini istedi. Acabay'ın da Diken'in isteğini reddetmesi üzerine, Diken kızların yüzündeki peçeyi zorla indirmeye çalıştı. Bu sırada kendisine mani olmak isteyen Seydo Acabay'a adamlarını saldırtarak kollarını ve dişlerini kırdırdı. Olay, namus ve töre kavramlarının güçlü olduğu yörede iki aşiret arasında kan davasına dönüştü. Acabay'ın iki kız kardeşi PKK'li diye gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakıldı. Bir süre sonra Korucubaşı Mehmet Diken öldürüldü. Sakin kardeşlere gerçekleştirilen saldırının Diken'in intikamını almak için gerçekleştirildiği ileri sürülüyor. Sesik köyü korucuları, 1991 yılında aynı yerde içinde hırsızlar olduğu gerekçesiyle bir araca daha saldırmış, saldırıda soyadı öğrenilemeyen Naif adlı bir kişi hayatını kaybetmişti. (DİHA)

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Ayrımcılık ve şiddeti medya körüklüyor Ankara Tabib Odası (ATO)'nın kasım ayında düzenlediği "Kadına Yönelik Şiddet ve Hekimlik Sempozyumu"nun sonuç bildirgesini açıkladı. Bildirgede, sömürü sisteminin kadına yönelik şiddeti yarattığı dile getirildi. Kadın örgütü temsilcileri, sendika temsilcisi, hukukçular, üniversite öğretim üyeleri, sağlık çalışanları ve hekimlerin katıldığı sempozyumun Sonuç Bildirgesi'nde kadına yönelik şiddetin evrensel bir gerçeklik olduğuna dikkat çekildi. Bildirgede kadına yönelik şiddetin temelinde ulusal, sınıfsal, cinsel sömürünün yer aldığı belirtilerek, "kadın ucuz emek olarak görülüp, evde yaptığı işler iş olarak sayılmadığından sömürünün en ağır biçiminin kadın üzerinde yaşandığı" ifade edildi. Siyasal iktidarın emeği, arzuyu ve şiddeti örgütleyip yönettiği belirtilen bildirgede, "Aslında şiddet erkeğin doğasında olan bir şey değildir. Erkek zaman içinde sistemin ve kültürel etkinin kazandırdığı rol gereği şiddeti uygular" denildi.

Medyada ayrımcılık Bildirgede, medyanın da cinsiyet ayrımcılığını desteklediği belirtilerek, kadın bedeninin pornografide ve ürün reklamlarda kullanılmasıyla cinsel bir objeye indirgendiği ifade edildi. Çalışma hayatında kadınların haksız uygulamalara ve cinsiyet ayrımcılığına maruz kaldığına dikkat çekilen bildirgede, cinsel istismara uğrayan kadının işten atılma ve dışlanma korkusuyla sessiz kaldığı belirtildi. Kadına yönelik cinsel şiddetin halk sağlığı ve işçi sağlığı sorunu olduğu dile getirilen bildirgede, "Buna yönelik yasal düzenlemeler yapılmalı, hekimler ve diğer sağlık çalışanları bu konunun önemini benimseyip ona göre davranmalıdır" denildi. Bildirgede, toplusözleşmelerde bu konunun gerektiği gibi yer almadığı belirtilerek, sorunları aşabilmek için kadınların sendikalarda görev almaları gerektiği ifade edildi. Sağlık sorunu olmadığı sürece bekaret kontrolünün kadının ruhsal bütünlüğünü bozduğu belirtilen bildirgede, kadının izni olmadan hekimin bekaret kontrolü uygulamasını asla kabul etmemesi gerektiği ifade edildi. Bildirgede, cinsel işkencenin savaş ortamlarında çok fazla uygulandığı belirtilerek, ABD'nin Irak'a müdahalesinin gündemde olduğu bir dönemde savaşın en çok kadınları ve çocukları etkilediği gerçeğinden yola çıkılarak tüm hekimlerin savaşa karşı olması gerektiği dile getirildi. Bildirgede aile planlaması uygulamasının uzmanlar tarafından yapılması istenerek, "Aile bu konuda ikna edilmelidir" denildi.


Kadınların yüzde 58'i dayağa maruz kalıyor Sonuç bildirgesine göre, kadına yönelik şiddet evrensel bir gerçek olarak kabul ediliyor. Türkiye'de kayıtlı verilere göre, kadınların yüzde 58'i dayağa maruz kalıyor. Ancak töreler ve geleneksel nedenlerle gerçek rakamlara ulaşılamıyor. Şiddete maruz kalan kadınlar kendilerini çaresiz hissediyor ve ne yapacağını bilemiyor. Bu nedenle şiddete maruz kalan kadınların hak arama sürecini başlatacak kurumlarla ilişkiye geçmesinin sağlanması gerekiyor. Kadına yönelik şiddet konusunda sağlık çalışanlarının yaklaşımı da önem taşıyor. Sonuç bildirgesine göre, özellikle, acil servis, adli tıp, kadın doğum gibi uzmanlık alanlarında eğitimin bu konuya da içerir şekilde yeniden biçimlenmesi gerekiyor. Hekimlerin, mezuniyet öncesi ve sonrası eğitimlerinde, 'cinsel şiddete uğrayan kadınlara hekim yaklaşımı' konusunda eğitilmeleri büyük önem taşıyor. Bildirgeye göre, çalışma yaşamında da kadınlar haksız ve cinsiyet ayrımcı uygulamalarla karşılaşıyor, şiddete ve cinsel tacize maruz kalıyor. Ancak, işyerinde şiddete maruz kalan kadınlar işten atılma ve dışlanma korkusuyla sessiz kalıyor. Türkiye'de çalışma yaşamında cinsel şiddetin önüne geçecek politikaların geliştirilmesi, yasal düzenlemeler yapılması ve uygulamaya sokulması gerekiyor.

ÖNCEKİ HABER

Karakış mı öldürdü?

SONRAKİ HABER

Ruhi Su için söyleyecekler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa