03 Şubat 2003 22:00
Ölümle biten sürgün hayatı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mezbahalar Müdürlüğü'nde görevli memur Suzan Çelik, hamile olduğu ve sancılandığı halde 3 gün boyunca izin alamayınca 4.5 aylık bebeğini kaybetti.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde (İBB) 8 yıldır memurluk yapan Suzan Çelik, hangi görevini yerine getirmeye çalıştıysa belediye yönetimi ile karşı karşıya geldi; engellendi, başka birimlere sürüldü. Her çalışması nedeniyle onlarca soruşturmaya uğradı. Davalar açtı. Kazandı. Mücadelesi gazetelere yansıdı ama çabuk unutuldu. Soruşturmalar ve baskılar ise artarak devam etti. Son olarak Mezbahalar Müdürlüğü'ne sürülen Suzan Çelik, burada da rahat bırakılmadı. Hamile olmasına ve sancılanmasına rağmen 3 gün boyunca rapor alıp doktora gitmesine izin verilmeyen Suzan Çelik, en sonunda izin alıp doktora gittiğinde ise artık çok geçti. 4.5 aylık çocuğunu düşürdü. Artık çocuğunun hakları için mücadelesine devam eden Çelik, şimdi de Personel İşlerinden Sorumlu Mezbahalar Müdür Yardımcısı Ahmet Cemo hakkında yaptığı suç duyurusunun sonucunu bekliyor.
Zabıta görevini yaparsa İBB'de çalışmaya 1995'de "beyaz file" biriminde sözleşmeli personel olarak başlar Suzan Çelik. Daha sonra memuriyete geçer ve Zabıta Müdürlüğü'nde memur olarak görev alır. Burada Zabıta Tüketici Bürosu kuran Çelik ilk sürgün olayını da burada yaşar. Halbuki 1997 yılında Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından ülke çapında "Başarılı Kuruluş Ödülü"ne layık görülmüştür. "Etiket denetimini sıkı tutmam yüzünden baskılar dayanılmaz hale gelince bir yazı yazdım başkanlığa; bu şartlar altında bu büro daha fazla görev yapamaz diye. Ancak ben cevap beklerken, görevden alındığıma dair yazı geldi." 2001yılında dönemin İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahmut Kuş tarfından, İstanbul Vakfı bünyesinde sokak çocukları ilde ilgili projelere bakmak üzere görevlendirilir. Bu sırada, görevden haksız yere alındığına dair dava açan ve 2 senelik yargı süreci sonunda "görevine iadesi" İstanbul 3. İdare Mahkemesi tarafından karar altına alınan Çelik, atandığı birimdeki çalışmalarını da aksatmaz.
Sokaklar çatısız kaldı "Sokakların Çatısı Olsun" projesini hazırlar ve sokak çocukları için evler bulur. Ancak kamuoyuna duyuruları ve açılışları "gözyaşları içinde" yapılan proje kapsamındaki binalar, sokak çocuklarına tesis edilmeyip başka projeler için kullanılır. Buna karşı mücadele veren ve hatta basına açıklamalarda bulunan Çelik hakkında Büyükşehir Belediyesi birçok soruşturma başlatır. Suzan Çelik o zamanlar yapılan reklamları ciddiye almış, hatta bir açılış sırasında Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna'nın gözyaşlarından da etkilenmiştir. Şimdi ise onların timsah gözyaşları olduğunu düşünüyor ve şöyle değerlendiriyor olanları: "Türkiye'de bir şeyler sadece reklam amaçlı yapılmamalı. Siyaset insanların mutluluğu için kullanılması gereken güzel bir araç olmalıdır."
İhaleye engel olunca... En sonunda Piyerloti'deki tarihi binalardan, önceden "sübyan mektebi" olarak yapılmış bir binanın, sokak çocukları için restore edilmesini talep eder. Ancak o sırada belediye tarihi binaları ihaleye açmıştır. Suzan Çelik, tarihi binanın amacına uygun kullanılması için mücadele verince, hele bir de basına açıklamalarda bulununca tekrar sürgün edilir. O, toplantı için beklerken Piyerloti ihalesi gerçekleşir. Toplantı hiç yapılmaz. "Bütün projem sumenaltı edildi" diyen Çelik, "Başkanlık görevi yerine getirmeye uygun olmadığı" gerekçesi ile görevden alınır. "Zaten ben oraya haksız yere gönderilmiştim. Benim bu çalışmaya uygun olduğuma dair ortada bir başkanlık onayı var. Bu onay hiç yokmuş gibi bu yazı yazılıyor ve sürgün ediliyorum." 2002 Haziran ayında Güngören'deki Mezbahalar Müdürlüğü'nde hiçbir teknik imkânın ve "işin" olmadığı bir odada göreve başlar. Ancak kendisine "oturmak" dışında bir görev verilmemiştir. Görevine başladıktan sonra depresyon teşhisi konulan Çelik 100 gün rapor alır. Bu arada hakkında soruşturmalar açılmaya devam eder. "Raporluyum, dinlenmem lazım diyorum. 'Hayır ifadeni alacağız, gel' diye çağırıyorlar. Sürekli bir taciz altındayım. İzinliyim ama her soruşturma için 30-40 sayfa savunma hazırlıyorum." Raporu bitince göreve başlayan Suzan Çelik bir süre sonra sancılanmaya başlar. "Daha önce hiç sancı olmamıştı. Düzenli kontrollerini yaptırmıştım. 1.5 ay daha sabretselerdi bebeğim sapasağlam doğabilirdi."
İzin verilmeyince... Suzan Çelik en sonunda sancılanınca dönemin Müdür Yardımcısı Ahmet Cemo'dan 28.09.2002 tarihinde 3 günlük izin ister. İzin verilmez. Çelik'in 27.09.2002 tarihinde de aynı gerekçelerle sevk talebi kabul edilmemiştir. Çelik 33 yaşında anne olmayı beklerken, bebeğini kaybeder. Erkek olduğu anlaşılan bebeğini doktorlar almak zorunda kalır. Çelik şimdi, bebeğinin "yaşama hakkını aldığını" iddia ettiği yetkiler hakkında yaptığı suç duyurusunu bekliyor. "Bebeğim alındığı zaman nefes alıp veriyormuş. Sapasağlam bir erkek çocuğuydu. İsmini Ömer Faruk koymuştum. Şimdi Eminönü Mezarlığı'nda 124 No'lu mezarda yatıyor." Suzan Çelik sağlığı biraz düzelince bugüne kadar yaşadığı her zorluk, her baskı için tek tek kişi ve kurumlara dava açmaya hazırlanıyor. Bu onun için artık "bir onur mücadelesi". En çok istediği ise son olarak hakkında suç duyurusunda bulunduğu Mezbahalar Müdür yardımcısına dava açılması. Çünkü böylece, yaşadığı bütün haksızlıklar cezasız kalsa bile "çocuğunun yaşama hakkı olduğu" karar altına alınmış olacak.
Cemo iddiaları reddetti Hakkında suç duyurusunda bulunulan Mezbahalar Müdür Yardımcısı Ahmet Cemo ise iddiaları yalanlayarak kendisinin izin vermemesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını savundu. Suzan Çelik'in raporu bittikten hemen sonra sevk istediğini belirten Cemo, rapor biter bitmez sevk verilemeyeceğini söyledi. Çelik'in durumun acil olduğunu söylemediğini iddia eden Cemo, bunun dışında ise sevk vermeme gibi bir hakkı olmadığını belirtti.
Medyaya neler oluyor? Suzan Çelik aynı zamanda bir gazeteci. TRT İstanbul Televizyonu'nda 2 yıl süreyle yönetmen yardımcısı olarak görev yaptı. Daha sonra da Flash TV, HBB, ATV ve Kanal 6 gibi çeşitli televizyon kanallarında program yapımcısı, yönetmen ve sunucu olarak çalıştı. Piyerloti ihalesi sırasında kendisine çok ilgi gösteren meslekdaşları ise şimdi çok sessiz. Suzan Çelik, zamanında bu haberleri yazıp yayımlayan Zaman ve Sabah'da çalışan bazı gazetecilerin de görevden alındığını iddia ediyor. Son olarak Ahmet Cemo hakkında suç duyurusunda bulunacağını da özellikle büyük gazetelerin hepsine bildirmiş. Çok da yoğun ilgi görmüş habercilerden. Ancak bir tek cümle dahi yazılmamış gazetelerde. "Bir iletişim fakültesi mezunu ve eski gazeteci olarak medyanın bu tutumu beni çok yaraladı. Bazı gazeteciler arayıp 'Abla biz bu haberi yayınlayamayız' bile dediler."
Zabıta görevini yaparsa İBB'de çalışmaya 1995'de "beyaz file" biriminde sözleşmeli personel olarak başlar Suzan Çelik. Daha sonra memuriyete geçer ve Zabıta Müdürlüğü'nde memur olarak görev alır. Burada Zabıta Tüketici Bürosu kuran Çelik ilk sürgün olayını da burada yaşar. Halbuki 1997 yılında Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından ülke çapında "Başarılı Kuruluş Ödülü"ne layık görülmüştür. "Etiket denetimini sıkı tutmam yüzünden baskılar dayanılmaz hale gelince bir yazı yazdım başkanlığa; bu şartlar altında bu büro daha fazla görev yapamaz diye. Ancak ben cevap beklerken, görevden alındığıma dair yazı geldi." 2001yılında dönemin İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahmut Kuş tarfından, İstanbul Vakfı bünyesinde sokak çocukları ilde ilgili projelere bakmak üzere görevlendirilir. Bu sırada, görevden haksız yere alındığına dair dava açan ve 2 senelik yargı süreci sonunda "görevine iadesi" İstanbul 3. İdare Mahkemesi tarafından karar altına alınan Çelik, atandığı birimdeki çalışmalarını da aksatmaz.
Sokaklar çatısız kaldı "Sokakların Çatısı Olsun" projesini hazırlar ve sokak çocukları için evler bulur. Ancak kamuoyuna duyuruları ve açılışları "gözyaşları içinde" yapılan proje kapsamındaki binalar, sokak çocuklarına tesis edilmeyip başka projeler için kullanılır. Buna karşı mücadele veren ve hatta basına açıklamalarda bulunan Çelik hakkında Büyükşehir Belediyesi birçok soruşturma başlatır. Suzan Çelik o zamanlar yapılan reklamları ciddiye almış, hatta bir açılış sırasında Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna'nın gözyaşlarından da etkilenmiştir. Şimdi ise onların timsah gözyaşları olduğunu düşünüyor ve şöyle değerlendiriyor olanları: "Türkiye'de bir şeyler sadece reklam amaçlı yapılmamalı. Siyaset insanların mutluluğu için kullanılması gereken güzel bir araç olmalıdır."
İhaleye engel olunca... En sonunda Piyerloti'deki tarihi binalardan, önceden "sübyan mektebi" olarak yapılmış bir binanın, sokak çocukları için restore edilmesini talep eder. Ancak o sırada belediye tarihi binaları ihaleye açmıştır. Suzan Çelik, tarihi binanın amacına uygun kullanılması için mücadele verince, hele bir de basına açıklamalarda bulununca tekrar sürgün edilir. O, toplantı için beklerken Piyerloti ihalesi gerçekleşir. Toplantı hiç yapılmaz. "Bütün projem sumenaltı edildi" diyen Çelik, "Başkanlık görevi yerine getirmeye uygun olmadığı" gerekçesi ile görevden alınır. "Zaten ben oraya haksız yere gönderilmiştim. Benim bu çalışmaya uygun olduğuma dair ortada bir başkanlık onayı var. Bu onay hiç yokmuş gibi bu yazı yazılıyor ve sürgün ediliyorum." 2002 Haziran ayında Güngören'deki Mezbahalar Müdürlüğü'nde hiçbir teknik imkânın ve "işin" olmadığı bir odada göreve başlar. Ancak kendisine "oturmak" dışında bir görev verilmemiştir. Görevine başladıktan sonra depresyon teşhisi konulan Çelik 100 gün rapor alır. Bu arada hakkında soruşturmalar açılmaya devam eder. "Raporluyum, dinlenmem lazım diyorum. 'Hayır ifadeni alacağız, gel' diye çağırıyorlar. Sürekli bir taciz altındayım. İzinliyim ama her soruşturma için 30-40 sayfa savunma hazırlıyorum." Raporu bitince göreve başlayan Suzan Çelik bir süre sonra sancılanmaya başlar. "Daha önce hiç sancı olmamıştı. Düzenli kontrollerini yaptırmıştım. 1.5 ay daha sabretselerdi bebeğim sapasağlam doğabilirdi."
İzin verilmeyince... Suzan Çelik en sonunda sancılanınca dönemin Müdür Yardımcısı Ahmet Cemo'dan 28.09.2002 tarihinde 3 günlük izin ister. İzin verilmez. Çelik'in 27.09.2002 tarihinde de aynı gerekçelerle sevk talebi kabul edilmemiştir. Çelik 33 yaşında anne olmayı beklerken, bebeğini kaybeder. Erkek olduğu anlaşılan bebeğini doktorlar almak zorunda kalır. Çelik şimdi, bebeğinin "yaşama hakkını aldığını" iddia ettiği yetkiler hakkında yaptığı suç duyurusunu bekliyor. "Bebeğim alındığı zaman nefes alıp veriyormuş. Sapasağlam bir erkek çocuğuydu. İsmini Ömer Faruk koymuştum. Şimdi Eminönü Mezarlığı'nda 124 No'lu mezarda yatıyor." Suzan Çelik sağlığı biraz düzelince bugüne kadar yaşadığı her zorluk, her baskı için tek tek kişi ve kurumlara dava açmaya hazırlanıyor. Bu onun için artık "bir onur mücadelesi". En çok istediği ise son olarak hakkında suç duyurusunda bulunduğu Mezbahalar Müdür yardımcısına dava açılması. Çünkü böylece, yaşadığı bütün haksızlıklar cezasız kalsa bile "çocuğunun yaşama hakkı olduğu" karar altına alınmış olacak.
Cemo iddiaları reddetti Hakkında suç duyurusunda bulunulan Mezbahalar Müdür Yardımcısı Ahmet Cemo ise iddiaları yalanlayarak kendisinin izin vermemesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını savundu. Suzan Çelik'in raporu bittikten hemen sonra sevk istediğini belirten Cemo, rapor biter bitmez sevk verilemeyeceğini söyledi. Çelik'in durumun acil olduğunu söylemediğini iddia eden Cemo, bunun dışında ise sevk vermeme gibi bir hakkı olmadığını belirtti.
Medyaya neler oluyor? Suzan Çelik aynı zamanda bir gazeteci. TRT İstanbul Televizyonu'nda 2 yıl süreyle yönetmen yardımcısı olarak görev yaptı. Daha sonra da Flash TV, HBB, ATV ve Kanal 6 gibi çeşitli televizyon kanallarında program yapımcısı, yönetmen ve sunucu olarak çalıştı. Piyerloti ihalesi sırasında kendisine çok ilgi gösteren meslekdaşları ise şimdi çok sessiz. Suzan Çelik, zamanında bu haberleri yazıp yayımlayan Zaman ve Sabah'da çalışan bazı gazetecilerin de görevden alındığını iddia ediyor. Son olarak Ahmet Cemo hakkında suç duyurusunda bulunacağını da özellikle büyük gazetelerin hepsine bildirmiş. Çok da yoğun ilgi görmüş habercilerden. Ancak bir tek cümle dahi yazılmamış gazetelerde. "Bir iletişim fakültesi mezunu ve eski gazeteci olarak medyanın bu tutumu beni çok yaraladı. Bazı gazeteciler arayıp 'Abla biz bu haberi yayınlayamayız' bile dediler."