4 Şubat 2003 22:00
Özgür Radyo yeniden yayında
GÜNÜN YAZILARI
Yayına başladığı günden itibaren Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından toplam 3 yıl 9 ay mikrofonları susturulan Özgür Radyo "Daha güçlü geliyoruz" sloganıyla yeniden dinleyenleri ile buluştu. Özgür Radyo, dün gece 00.00 itibariyle yayınına yeniden başladı. Fakat Özgür Radyo şimdi de Avrupa Birliği'ne uyum yasaları çerçevesinde yeniden düzenlenen RTÜK Yasası'nın ilk mağdurlarından biri olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Günleri boş geçmedi Özgür Radyo Genel Yayın Koordinatörü Füsun Erdoğan, sloganın yenilenme ve profesyonelleşme kadar sansür ve susturmalara rağmen yeniden var olmanın getirdiği coşkuyu da gösterdiğini söyledi. Koşulların getirdiği kopukluğu çeşitli hazırlıklarla kapatarak daha güçlü çıkmaya çevirdiklerini belirten Erdoğan, kararı dinleyicilerin vereceğini söyledi. Özgür Radyo'nun kapalı olduğu süre içerisinde internette yayın yaparak dünyaya seslerini duyurduklarını belirten Erdoğan bir de Özgür Gazete isimli internet gazetesi çıkardıklarını ve günlerinin boş geçmesine izin vermediklerini belirtti. Yine mi ceza geliyor? Dün gece 00.00'da yeniden yayın hayatına başlayan Özgür Radyo için tehlike henüz bitmedi. Nedeni ise; "Günlerini boş geçirmemeleri". RTÜK kutlamaya hazırlanan radyo ve çalışanlarını, yeni yayın hayatında yeni 'sürprizler'le karşıladı. Kurul, 15 Ocak 2003'te yaptığı toplantıda Özgür Radyo hakkında "yayın şartlarını ihlal ettiği" gerekçesiyle "işlem başlatılması" kararını aldı. Yasanın 34. maddesine göre, radyo sahipleri hakkında 6 aydan 2 yıla kadar hapis istemiyle dava açılması ve radyonun yayın aletlerine el konulması isteniyor. Füsun Erdoğan, dün düzenledikleri basın toplantısında da söyledikleri gibi, cezanın amacını radyoyu tamamen yayın yaşamından koparma olarak görüyor.
Yeni dönemin renkleri Mikrofonları bir kez daha kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Her kapanışlarında "Bekle bizi İstanbul sen bize layıksın, biz de sana" diyen Özgür Radyo çalışanları, kapanma ihtimallerini düşünmemeye çalışarak dün gece "Yeniden Merhaba" dediler İstanbul'a. Onlar için yeni bir dönem başladı. Ve radyo, yeni yayın döneminde de özgünlüklerini koruyarak yayınlarına devam edecek. Hafta sonları televizyonsuz dönemin büyük keyiflerinden biri olan radyo tiyotrosuna yer verilecek. Radyo, "Emek Gündemi" başlığı altında her hafta üç program yapacak: "Anlatılan Senin Hikayendir", "Fırtınanın ıslığı" ve "Kirtim Kirt". Yeni dönemde Özgür Radyo dinleyicilerine mikrofondan seslenecek olan isimlerden biri de "Hepçilingirler Sofrası" isimli programı yapacak olan Feyza Hepçilingirler. "Kadınlar kadınlarımız" programıyla uygarlıklar kurup da, uygarlıklar tarafından vurulan kadınlara seslenecek olan radyo, "Merdiven" isimli yarışma programıyla da hem dinleyicilerinin genel kültür bilgilerini tazelemeyi hem de kitap ödülü vererek okumayı teşvik etmeyi hedefliyor.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


İçimdeki parçam alındı Bahar Kılıçgedik Kamuoyunda "2. Manisa Davası" olarak bilinen, yaşları 15 ile 21 arasında değişen 21 gence işkence yapmaktan 6 polisin yargılandığı dava, zamanaşımına uğramayı beklerken, olayın mağdurları ise henüz yaşadıklarının etkisinden kurtulmuş değil. Gördüğü işkence sonucu çocuğunu düşüren Devrim Ökten, polislerin yaptıklarının cezasız kalmasına bir anlam veremediğini belirterek, "Çocuğumu düşürmemiş olsalardı şimdi 7 yaşında olacaktı" dedi. 6 Şubat 1996 tarihinde İstanbul'da yaşları 15 ile 21 arasında değişen 21 genç gözaltına alınmış ve İstanbul Emniyet Mürdülüğü Terörle Mücadele Şubesi'ne götürülmüştü. Türkiye Komünist Emek Partisi-Leninist (TKEP-L) ve 13 Mart Genç Komünistler Birliği'ne üye olmakla suçlanan gençler, 15 gün boyunca gözaltında tutuldukları şubede yoğun işkencelere maruz kaldıklarını iddia etmiş; bu durum raporlarla da tespit edilmişti. Gençlerin, avukatları aracılığıyla polisler hakkında Fatih Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunması üzerine polis memurları M.T.P., A.B., F.B., M.A.Ç. ve Y.D. hakkında "Cürüm söyletmek için işkence etmek"ten İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açılmıştı. Davanın görülmesinden 1 yıl sonra ise başta takipsizlik kararı verilerek yargılanmasından vazgeçilen dönemin Başkomiseri Tim Şefi M.S.'nin sanıklar arasında yer almasına karar verildi. İşkence gören gençlerden sadece Bülent Gedik'in tutuklu olarak yargılandığı dava, bugün İstanbul Adliyesi 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek. Duruşmada karar çıkmazsa, dava Ağustos 2003'te zamanaşımına uğrayacak.
'Doğurtmayacağız' DİHA'ya 7 yıl önce yaşadıklarını anlatan Devrim Ökten, gözaltına alındığında henüz 20 yaşında ve 1.5 aylık hamile olduğunu hatırlatarak, emniyette kaldığı 15 gün boyunca yaşadıklarını şöyle aktardı: "Polisler beni arkadaşımın evinden alarak Terörle Mücadele Şubesi'ne götürdü. Sabaha doğru beni sorgu odasına aldılar. Polisler benim hamile olduğumu bilmelerine rağmen devamlı karnımı ve sırtımı tekmelediler. Önce beni düz askıya aldılar. Askıda iken cinsel tacizde bulundular. 'Çocuğunu doğurtmayacağız. Polis çocuğu doğurmak ister misin' şeklinde sözler sarf ettiler. Bu olaydan sonra da ters askıya alındım. Islatma, saçları yolma, iki kulağıma birden vurma, karnıma, kasıklarıma vurma suretiyle işkenceler devam etti. Hatta M.T.P., kızına telefon edip 'Kızım nasılsın, prensesim sana bir şey getireyim mi?' derken bir taraftan da bana 'Senin çocuğunu düşüreceğim' şeklinde bağırıyordu."
'İşkencede düşürdüm' İşkenceler esnasında özellikle "Atakan" kod adlı M.S.'nİn kendisine zorla ifadeler imzalatmak istediğini savunan Ökten, imza atmadığı için işkencelerin daha da yoğunlaştığını ve bu nedenle çocuğunu düşürdüğünü kaydetti. Ökten, şöyle devam etti: "İmza atmayı kabul etmemem üzerine beni dövdüler. 'Yukarı çıkarıp uçuralım' deyip beni 8-10 kişinin olduğu bir yere çıkardılar. Önce bana soyun dediler. Soyunmayacağımı söyleyince '8-10 erkeğin soyması hoşuna mı gider kaltak' diye hakaretlerde bulundular. Orada bulunan 8-10 kişi beni tekmelemeye başladı. 'Bu çocuğu doğurup terorist mi yetiştireceksin' diyerek belime ve karnıma tekmeyle vurdular. Aldığım darbeler sonucu düşük yaptığımı anladım. Ancak kimseye söyleyemedim. Çünkü polislerin delilleri yok etmesinden korktum. Daha sonra Adli Tabibe durumu söyledim. 20 Şubat'ta Haseki Hastanesi'ne sevk edildim. Orada kürtaj yapıldı. Benden alınan bir parçayı tahlil ettikten sonra bana bildireceklerini söylediler. Ancak daha sonra bu parçanın yok olduğunu söylediler. İkinci bir operasyonda yeni bir parça bulundu. Haseki Hastanesi ve Adli Tıp 2. İhtisas Dairesi'nce verilen raporlar da bebeğimi düşürdüğüm doğrulandı." Olaydan sonra 3 ay ayağa kalkamadığını belirten Ökten, yaşananlardan sonra psikolojisinin bozulduğunu ve artık yaşamla ilgili planlar yapamadığını aktardı: "Çocuğum işkence sonucu düşmeseydi şimdi 7 yaşında olacaktı. Benim içimdeki parçam alındı ve ben hâlâ o eksiklikle yaşıyorum. Düşünsenize sizin canınızı alıyorlar, içinizden çok önemli bir parçanızı alıyorlar. Ama cezalandırılmıyorlar. Ama biz hiçbir suçumuz olmadığı halde yargılanıyoruz."
Günleri boş geçmedi Özgür Radyo Genel Yayın Koordinatörü Füsun Erdoğan, sloganın yenilenme ve profesyonelleşme kadar sansür ve susturmalara rağmen yeniden var olmanın getirdiği coşkuyu da gösterdiğini söyledi. Koşulların getirdiği kopukluğu çeşitli hazırlıklarla kapatarak daha güçlü çıkmaya çevirdiklerini belirten Erdoğan, kararı dinleyicilerin vereceğini söyledi. Özgür Radyo'nun kapalı olduğu süre içerisinde internette yayın yaparak dünyaya seslerini duyurduklarını belirten Erdoğan bir de Özgür Gazete isimli internet gazetesi çıkardıklarını ve günlerinin boş geçmesine izin vermediklerini belirtti. Yine mi ceza geliyor? Dün gece 00.00'da yeniden yayın hayatına başlayan Özgür Radyo için tehlike henüz bitmedi. Nedeni ise; "Günlerini boş geçirmemeleri". RTÜK kutlamaya hazırlanan radyo ve çalışanlarını, yeni yayın hayatında yeni 'sürprizler'le karşıladı. Kurul, 15 Ocak 2003'te yaptığı toplantıda Özgür Radyo hakkında "yayın şartlarını ihlal ettiği" gerekçesiyle "işlem başlatılması" kararını aldı. Yasanın 34. maddesine göre, radyo sahipleri hakkında 6 aydan 2 yıla kadar hapis istemiyle dava açılması ve radyonun yayın aletlerine el konulması isteniyor. Füsun Erdoğan, dün düzenledikleri basın toplantısında da söyledikleri gibi, cezanın amacını radyoyu tamamen yayın yaşamından koparma olarak görüyor.
Yeni dönemin renkleri Mikrofonları bir kez daha kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Her kapanışlarında "Bekle bizi İstanbul sen bize layıksın, biz de sana" diyen Özgür Radyo çalışanları, kapanma ihtimallerini düşünmemeye çalışarak dün gece "Yeniden Merhaba" dediler İstanbul'a. Onlar için yeni bir dönem başladı. Ve radyo, yeni yayın döneminde de özgünlüklerini koruyarak yayınlarına devam edecek. Hafta sonları televizyonsuz dönemin büyük keyiflerinden biri olan radyo tiyotrosuna yer verilecek. Radyo, "Emek Gündemi" başlığı altında her hafta üç program yapacak: "Anlatılan Senin Hikayendir", "Fırtınanın ıslığı" ve "Kirtim Kirt". Yeni dönemde Özgür Radyo dinleyicilerine mikrofondan seslenecek olan isimlerden biri de "Hepçilingirler Sofrası" isimli programı yapacak olan Feyza Hepçilingirler. "Kadınlar kadınlarımız" programıyla uygarlıklar kurup da, uygarlıklar tarafından vurulan kadınlara seslenecek olan radyo, "Merdiven" isimli yarışma programıyla da hem dinleyicilerinin genel kültür bilgilerini tazelemeyi hem de kitap ödülü vererek okumayı teşvik etmeyi hedefliyor.
src=/resim/b1.gif width=5>



İçimdeki parçam alındı Bahar Kılıçgedik Kamuoyunda "2. Manisa Davası" olarak bilinen, yaşları 15 ile 21 arasında değişen 21 gence işkence yapmaktan 6 polisin yargılandığı dava, zamanaşımına uğramayı beklerken, olayın mağdurları ise henüz yaşadıklarının etkisinden kurtulmuş değil. Gördüğü işkence sonucu çocuğunu düşüren Devrim Ökten, polislerin yaptıklarının cezasız kalmasına bir anlam veremediğini belirterek, "Çocuğumu düşürmemiş olsalardı şimdi 7 yaşında olacaktı" dedi. 6 Şubat 1996 tarihinde İstanbul'da yaşları 15 ile 21 arasında değişen 21 genç gözaltına alınmış ve İstanbul Emniyet Mürdülüğü Terörle Mücadele Şubesi'ne götürülmüştü. Türkiye Komünist Emek Partisi-Leninist (TKEP-L) ve 13 Mart Genç Komünistler Birliği'ne üye olmakla suçlanan gençler, 15 gün boyunca gözaltında tutuldukları şubede yoğun işkencelere maruz kaldıklarını iddia etmiş; bu durum raporlarla da tespit edilmişti. Gençlerin, avukatları aracılığıyla polisler hakkında Fatih Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunması üzerine polis memurları M.T.P., A.B., F.B., M.A.Ç. ve Y.D. hakkında "Cürüm söyletmek için işkence etmek"ten İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açılmıştı. Davanın görülmesinden 1 yıl sonra ise başta takipsizlik kararı verilerek yargılanmasından vazgeçilen dönemin Başkomiseri Tim Şefi M.S.'nin sanıklar arasında yer almasına karar verildi. İşkence gören gençlerden sadece Bülent Gedik'in tutuklu olarak yargılandığı dava, bugün İstanbul Adliyesi 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek. Duruşmada karar çıkmazsa, dava Ağustos 2003'te zamanaşımına uğrayacak.
'Doğurtmayacağız' DİHA'ya 7 yıl önce yaşadıklarını anlatan Devrim Ökten, gözaltına alındığında henüz 20 yaşında ve 1.5 aylık hamile olduğunu hatırlatarak, emniyette kaldığı 15 gün boyunca yaşadıklarını şöyle aktardı: "Polisler beni arkadaşımın evinden alarak Terörle Mücadele Şubesi'ne götürdü. Sabaha doğru beni sorgu odasına aldılar. Polisler benim hamile olduğumu bilmelerine rağmen devamlı karnımı ve sırtımı tekmelediler. Önce beni düz askıya aldılar. Askıda iken cinsel tacizde bulundular. 'Çocuğunu doğurtmayacağız. Polis çocuğu doğurmak ister misin' şeklinde sözler sarf ettiler. Bu olaydan sonra da ters askıya alındım. Islatma, saçları yolma, iki kulağıma birden vurma, karnıma, kasıklarıma vurma suretiyle işkenceler devam etti. Hatta M.T.P., kızına telefon edip 'Kızım nasılsın, prensesim sana bir şey getireyim mi?' derken bir taraftan da bana 'Senin çocuğunu düşüreceğim' şeklinde bağırıyordu."
'İşkencede düşürdüm' İşkenceler esnasında özellikle "Atakan" kod adlı M.S.'nİn kendisine zorla ifadeler imzalatmak istediğini savunan Ökten, imza atmadığı için işkencelerin daha da yoğunlaştığını ve bu nedenle çocuğunu düşürdüğünü kaydetti. Ökten, şöyle devam etti: "İmza atmayı kabul etmemem üzerine beni dövdüler. 'Yukarı çıkarıp uçuralım' deyip beni 8-10 kişinin olduğu bir yere çıkardılar. Önce bana soyun dediler. Soyunmayacağımı söyleyince '8-10 erkeğin soyması hoşuna mı gider kaltak' diye hakaretlerde bulundular. Orada bulunan 8-10 kişi beni tekmelemeye başladı. 'Bu çocuğu doğurup terorist mi yetiştireceksin' diyerek belime ve karnıma tekmeyle vurdular. Aldığım darbeler sonucu düşük yaptığımı anladım. Ancak kimseye söyleyemedim. Çünkü polislerin delilleri yok etmesinden korktum. Daha sonra Adli Tabibe durumu söyledim. 20 Şubat'ta Haseki Hastanesi'ne sevk edildim. Orada kürtaj yapıldı. Benden alınan bir parçayı tahlil ettikten sonra bana bildireceklerini söylediler. Ancak daha sonra bu parçanın yok olduğunu söylediler. İkinci bir operasyonda yeni bir parça bulundu. Haseki Hastanesi ve Adli Tıp 2. İhtisas Dairesi'nce verilen raporlar da bebeğimi düşürdüğüm doğrulandı." Olaydan sonra 3 ay ayağa kalkamadığını belirten Ökten, yaşananlardan sonra psikolojisinin bozulduğunu ve artık yaşamla ilgili planlar yapamadığını aktardı: "Çocuğum işkence sonucu düşmeseydi şimdi 7 yaşında olacaktı. Benim içimdeki parçam alındı ve ben hâlâ o eksiklikle yaşıyorum. Düşünsenize sizin canınızı alıyorlar, içinizden çok önemli bir parçanızı alıyorlar. Ama cezalandırılmıyorlar. Ama biz hiçbir suçumuz olmadığı halde yargılanıyoruz."
Evrensel'i Takip Et