12 Şubat 2003 23:00

Afrodit Buhurdanında Bir Kadın

Reşat Enis'in eserlerini değerlendiren eleştirmenlerin çoğu, ona da Nâzım Hikmet'e uyguladıkları yöntemle yaklaşmışlardır. Nâzım Hikmet, "komünist bir şair" olduğunu açıkça belirtmiş olmasına karşın, yine de sanatını ideolojisinden ayırırak ele almışlardır. Böylece sanatçı ve sanatı, kendi yapısallığı ve bütünlüğü içinde değil de, kurulu düzenin eğemenleri ve art niyetli uygulayıcılarının istediği biçimde okura sunulmuştur. Bırakın nesnel değerlendirme yaptıklarını savlayanları, öznelliğin koyu noktasında olanlar bile insanda tenle tinin; sanatta da dünya görüşüyle yaratının (eser içeriğinin) birbirinden ayrılmayacağını çok iyi bilirler. Ama dışladıkları dünya görüşünü devre dışı bırakmak ve sanatçıyı da ellerinden geldiği her biçimde yıpratmak isterler. O nedenle okurla kitap arasına girip, yazarını da unutturmaya çalışırlar. Bütün engellemelere rağmen, bu yöntem Nâzım Hikmet'e karşı tutmamıştır. Çünkü Nâzım Hikmet'in şair olarak hem yaygın bir ünü, hem de TKP içinde etkin bir kimliği vardı. Hem de eylem ve mücadeleleri sürekli olarak topluma yansıyordu. Oysa ki, Reşat Enis yalnızca sanatıyla bağlantılı olan bir çerçevede girişken ve mücadelecidir. Örneğin, romanında hastadan ya da hastaneden söz edecekse, gidip bir öğreci gibi onun araştırmasını hastanede ve hastanın üzerinde yapar. "Toprak Kokusu", "Ekmek Kavgamız", gibi kitaplarını toprak işçilerinin arasında bizzat çalışması sonrası kaleme almıştır. Ayrıca kovuşturma açılan kitapları için girişimlerde bulunmaktan kaçınmaz. Ne var ki, bundan sonrasında gazeteci-yazar Reşat Enis'in yerini, sanat çevrelerinde pek görülmeyen, kendisini evi ve çalışmalarıyla bütünleyen bir Reşat Enis alır. O nedenle, eserlerini sınıfsal bir temel üzerine inşa eden Reşat Enis'in gözden kaçırılarak adının unutturulması biraz daha kolaylaşır. Bu bağlamda Semil Lütfi Kitabevi tarafından yayımlanan "Kara Kısmet" adlı kitabının yazar sözlüklerinde ve çoğu edebiyat tarihlerinde yer almaması, ne ölçüde iyi niyetle bağdaşabilir, bilemiyorum. Reşat Enis'in "Afrodit Buhurdanında Bir Kadın" adlı romanının ilk baskısı 1939 yılında yapılmıştır. İlk baskısını göremediğim bu kitabın ikinci basımı ise, 1945 yılında Semih Lütfi Kitabevi'nin "Ucuz Romanlar Dizisi"nden yapılmış, 50 kuruş karşılığında satışa çıkarılmıştır.

Bir organizma Genelde Reşat Enis'in tüm romanlarında, özelde de "Afrodit Buhurdanında Bir Kadın"da kişiler oldukça kalabalıktır. Ancak, onun roman kişilerini iki bölüme ayırmak gereklidir. Bu romanda, Osman, Yıldız ve Engin iskeleti oluşturur. Diğer kişileri çıkarsanız bile roman akıp gider, ama bir macerayı sergilemekten öte bir işlevi olmaz. Çünkü, bu iskeleti etlendiren, sinirlerini, ana ve kılcal damarlarını oluşturan diğer kişilerdir. Başka bir değişle; bu bütünlük hem romana can verir hem de romanı işlevli kılar. Böylece, öne çıkan üç kişi üzerinden ağırlıklı olarak olaylar yürürken, diğer taraftan da özel adları olan ya da "okumuş bir işçi" gibi yalnızca sıfatla belirtilen kişiler de onların toplumda ve bulunulan ortamdaki kişi ve düzeneklerle ilişkilerinin kurarlar. Sonuçta, roman bir organizmaya kavuşur.

Romanda yenilik Memleketimizdeki toplumsal sorunları, sınıf temelinde ele alan ilk yazarlardan biri Reşat Enis'tir. Geniş kitlelerin içinde yer aldığı bir roman tekniği, bunun sınıfsal temel üzerinde kurgulanışı Reşat Enis'le gelen bir yeniliktir. Bu alışılmadık yönteme, gelenekçilerin sıcak bakması elbette olanaklı değildir. Kan dökülmesi ihtimali olan bir grevi durdurmak için, patronuna kendini veren bir kadın tipi Reşat Enis'e kadar romana girmemiştir. "İşsiz amele, patronun elinde eze eze kullandığı işçiye karşı bir tehtit vasıtasıdır" ya da "harp işleyen patrondur, kapitalisttir... Avrupa'nın kağşamış milletlerinde devlet kapitalistin devletidir" vb. gibi sınıfsal özden kopmadan roman kişileri tarafından aktarılan ser ve politik söylemlerin bile yadırganmayışı, romandaki estekik ve teknik yapıdaki sağlamlığın göstergesidir.

Özveri ve dostluk Eski sevgili ve yeni hastası olan Yıldız tarafından tanınmamak için, görevini arkadaşına devreden Doktor Coşkun, fabrika kahyasına teslim olmamak için intihar eden Kadriye ve buna benzer birçok kişi ve olay, özveri ve dostluğu simgelemesinini yanı sıra, kirlenen ilişkilere karşı durmanın ve insani değerleri yüceltmenin de örneklerini oluşturmaktadır. Reşat Enis'te, söylenenin aksine yığma olmayan bir olaylar dizgesinin varlığını kabul edebiliriz. Andre Malroux da bundan söz ederek romanda alışılmamış bir cömertlikle malzeme kullanan yazarın, yadırganmasının da doğal olduğunu bildirmektedir. Bu olaylar içinde abartı olduğunu söyleyecekler olacaktır elbette. Ne var ki, bunu söyleyenler, hava karardıktan sonra Beyoğlu'nun arka sokaklarını gezdikleri taktirde, bu abartılardan çok daha fazlasının bugün de yaşandığını göreceklerdir. "Afrodit Buhurdanında Bir Kadın" işçi sınıfı yazarı Reşat Enis'in, emek-sömürü ilişkisini, kent dokusu içinde dile getirdiği önemli romanlarından biridir. Kitabını okuyunca, sizin de aynı kanıya varacağınıza inanıyorum.

Evrensel'i Takip Et