21 Mart 2003 22:00
Mem û Zin ve Newroz
Yüzyıllardır aynı gelenekle şenleniyor Newroz; baharda uçuşan renkler kadar özgürdür betimi... Dokusu özgürlüktür, dildir, emektir, aşktır... Dahası Mem ê Alan'dan köklenerek Mem û Zin'de özgürlük mücadelesindeki emeğin bezemesidir. Dehak'ın büyük zulmü karşısında özgürlük motifinde somutlanan Kawa da ortak paydayı işaretlemedi mi?
Büyük filozof ve şair Ehmed-e Xani, dönemin filozofları, bilginleri, aydınları aristokrat sınıfının yazı dili olan Arapça ve Farsça'ya meraklıyken, Mem û Zin'i herkesin tersine Kürtçe olarak yazıyor. Bu da bir Kawa tavrı değil mi? Peki Xani de aynı düşüncede mi? Hani'ye soracak olursanız vereceği yanıt nettir: "Duruyu bir yana itip içti tortuyu, inci olan Kürt dilini düzene koydu. İntizama getirdi. Böylece amme için çekti cefa; ki, el demesin " Kürtler irfansız asılsız ve temelsizdirler. Çeşitli milletler kitap sahibidir, sadece Kürtler nasipsizdirler. Hem düşünce adamları demesin ki, Kürtler, amaç edinmediler aşkı."
Ben Kürdüm...
Ahmed-e Hani bir Kürt ozanıdır ve kitabın kaleme alındığı 16. yüzyıllarda Kürtler ya yarı göçer ya da üzerinde hüküm sürenlerin ağır vergileri altında eziliyorlardı. O nedenle Xani'ye de Kürtler arasında hayli yaygın olan mitolojik destan Mem ê Alan'a yeni bir biçim vermek düşüyordu. Ve kendisi için şu sözleri söyleyecekti: "Ben gezgin satıcıyım, cehver satıcısı değil, kendi kendime yetişmişim, yetiştirilmiş değil. Ben Kürdüm, dağlıyım kenardanım, derlediğim bu birkaç sözü, iyiliklerinden lütuflarından imzalasınlar, ve dinlesinler insan kulağıyla..."
Xani, Mem û Zin'i yazdı, "Mem ve Zin'in aşkı etrafında çağının yaşantısını o zamanın toplumsal sosyal kültürel, idari durumunu güçlü bir dille betimleyerek; iyiliği, doğruluğu, suçsuzluğu, zayıflığı ve çaresizliği Mem ve Zin'de toparlayarak kötülüğü, fitneciliği ve ikiyüzlülüğü, Beko'da somutlamıştır. O çağda yöneticilere devletin siyasi idari çıkarına hakim olan anlayışı da usta bir üslupla anlatmış; bu düzenin zalim ve küflü anlayışını yerden yere vurmuş, yöneticilerin güç ve iktidarına temel olan, sömürünün devamına ve insanlığın geleceğini tehdit eden para düzenini gözler önüne sermiştir.
Mem û Zin'deki şifreler Xani'nin Mem ve Zin anlatısında yer edinenler bugün derinleşerek devam etmektedir. Daha çok acı daha çok ezilmişlik daha çok çelişki ve yine aynı kulvarda yarışan daha çok özlem ve daha çok umut... Xani Mem u Zin'de ortaya koyduğu çelişkilerle, göstermeye çalıştığı esasında emekçi halklara dolayısıyla en çok da ozanı olduğu Kürtlerin soluğu olmaya çalışmıştır. Büyük bir etkisi olmuştur da büyük eserin. Eserin filmi Diyarbakır'da gösterime girdiğinde haftalarca uzun kuyruklar oluştuğu bilinir. Bu eseri halkın pek okuma fırsatı olmasa da kitap hep söylence olarak dilden dile, ağızdan ağıza anlatılarak süregelmiştir. Çocukluğundan beri aynı söylenceyi çok kez dinleyen inşaat işçisi Mehmet Alkın da bunlardan biri. Diyarbakır 450 Evler semtinde oturan üç çocuk sahibi Alkın, bölge halkının birçoğunun Mem û Zin'i ya okuyarak ya da anlatılarla tanıdığını söylüyor. Medrese eğitimi de alan Alkın, Arapça ve Kürtçe'yi iyi biliyor ve Mem û Zin'e yüklenilen anlamlara da yorumlar getiriyor: "Mem zayıflığı, güçsüzlüğü, dürüstlüğü, temsil ediyor. Zin, yaşamı aşkı, kavuşmayı, özgürlüğü; Tacdin, kurtuluşa giden yolu, gücü temsil ediyor. Yani Mir egemenleri bügünkü devletleri, Bek'te dalkavukluğu, işbirlikçiliğiyle egemen sınıfın devamını pekiştiriyor. Xani bunları bilin, bunlardan kurtulmadan kurtuluş olmaz. Aşk, özgürlük gerçekleşmez mesajını verir. Kürtler için, ezilen halklar için, bir kurtuluş, bir mücadele yolu açmıştır daha doğrusu..." Ayakkabı karşılığı... Ayrıca Xani'nin Mem û Zin'i buluşturma sahnesinin Newroz Bayramı'na denk getirmesinin tesadüfü değil özel duruma dikkat çekmek için olduğunu da işaret etmek istiyor Alkın. Ve Alkın, Kürtçe ezbere dile getirdiği Xani'nin şu sözlerini ekliyor: "Hep birlikte ne isterler ne de istenirler, hep beraber ne severler, ne de sevilirler. Onlar aşkın tadından yana hepten nasipsiz. Hakiki ve mecazi aşktan da boştur. Hayır Kürtler o kadar kemalsiz değildir, fakat öksüz ve mecalsizdir. Hep birden bilgisiz ve cahil değil, sadece sefil ve sahipsizdir. Olsaydı bizim bir sahibimiz, yüksek himmetli, incelikleri bilen bir sahibimiz, İlim kabiliyet kemal, izan, şiir gazel divan..." Belki de ilginç olan da o ki Xani bu sözlerinin devamını; "Bu çeşitler onun yanında geçerli..." cümlesiyle devam ettiriyor. Ve hemen peşinde sarf ettiği sözcüklere bir açıklık getirerek neye işaret ettiğine değiniyor: "Bu paralar onun yanında makbul olsaydı; ben o zaman manzum sözlerin bayrağını, dünya damının üstüne asardım. Neyleyim ki, pazar hayli kesattır, alıcısı yoktur kumaşın. Özellikle bu çağda bu para kesesi, olmuş hepimizin dostu ve sevgilisi. Yani para ve altın hırsından, -Bunların her biri bize o kadar yar olmuş ki- İlmin tamamını bir mangıra satsan, felsefeyi bir ayakkabı karşılığından versen, kimse o kadehi kendisine ışık öncüsü yapmaz, kimse düzene girmeye yanaşmaz..."
"Soluk kaldı" desinler Şüphesiz Xani'nin döneme ilişkin tespitleri yerinde. Ancak, onca bilgin, aydın aynı kervanın yolcusu olurken Xani'yi bu devrin yani Farsça ve Arapça yörüngesinden ayrı tutan ne? Bunun yanıtına bakmadan önce Xani'nin sade bir dille Mem ve Zin'i karşılaştırdığı sahnenin betimini yılları eskimiş bir bilgenin ağzından canlı ve doğal bir anlatı ile vermenin büyük faydası olur: "Eski zamanların geleneği şuydu; her yerde ve her zaman doğu şahsüvarı olan güneş mart ayına döndüğü vakit, hiç kimse kalmazdı evlerde, meskenlerde. Hepsi çıkardı evlerden dışarı, yaşlı kadın ve erkeklere varıncaya dek. Bayram ve Newroz günü gelince, gönülleri aydınlatan o anın saygısı için. Halk, kırları çimenleri mesken edinir, ovaları ve tarlaları güneşe çevirirdi..." Savaş gölgesinde girdiğimiz bu Newroz Bayramı'nda, Xani hem Mem û Zin'in büyük bir eser olmasının hem de bugün yaşananlara az çok bir işarettte bulunur: "Devrin böyle olduğunu gördüğünüz vakit, hep para için savaşıldığını gördüğümüz vakit, biz de kimyager olmaya heveslendik. Ve mümkün olmadığını görünce de bunun, bir süre insafla hareket ettik, sahte olan cehveri gönlümüz hileye razı gelmedi, aracılık etmedi garaz için asla... Din gitti, altında geçmedi elimize, sonunda çaresizlikten bakırcı olduk. Çıkardık gizli bakırımızı açığa, boş sayfalardı üzerine dua ettik. Duamız doğru olarak kabul edildi, işimizin görülmesine vasıta oldu. Bu mangırlar gerçi değersizir, ama sade temiz ve paha biçilmezdir. Hilesiz hurdasız ve tamamdır ve halkın alışverişi için elverişlidir. Halis Kürtçe'dir, şüphe götürmez, altın değil 'soluk kaldı' desinler. Bizim kırmızı bakırımızdır, aşikâr Gümüş değil ki, 'eksik ayarlı' desinler. O paramıza 'değersizdir' deme, o şahlar öncüsünün sikkesinden yoksundur..."
Mem û Zin'deki şifreler Xani'nin Mem ve Zin anlatısında yer edinenler bugün derinleşerek devam etmektedir. Daha çok acı daha çok ezilmişlik daha çok çelişki ve yine aynı kulvarda yarışan daha çok özlem ve daha çok umut... Xani Mem u Zin'de ortaya koyduğu çelişkilerle, göstermeye çalıştığı esasında emekçi halklara dolayısıyla en çok da ozanı olduğu Kürtlerin soluğu olmaya çalışmıştır. Büyük bir etkisi olmuştur da büyük eserin. Eserin filmi Diyarbakır'da gösterime girdiğinde haftalarca uzun kuyruklar oluştuğu bilinir. Bu eseri halkın pek okuma fırsatı olmasa da kitap hep söylence olarak dilden dile, ağızdan ağıza anlatılarak süregelmiştir. Çocukluğundan beri aynı söylenceyi çok kez dinleyen inşaat işçisi Mehmet Alkın da bunlardan biri. Diyarbakır 450 Evler semtinde oturan üç çocuk sahibi Alkın, bölge halkının birçoğunun Mem û Zin'i ya okuyarak ya da anlatılarla tanıdığını söylüyor. Medrese eğitimi de alan Alkın, Arapça ve Kürtçe'yi iyi biliyor ve Mem û Zin'e yüklenilen anlamlara da yorumlar getiriyor: "Mem zayıflığı, güçsüzlüğü, dürüstlüğü, temsil ediyor. Zin, yaşamı aşkı, kavuşmayı, özgürlüğü; Tacdin, kurtuluşa giden yolu, gücü temsil ediyor. Yani Mir egemenleri bügünkü devletleri, Bek'te dalkavukluğu, işbirlikçiliğiyle egemen sınıfın devamını pekiştiriyor. Xani bunları bilin, bunlardan kurtulmadan kurtuluş olmaz. Aşk, özgürlük gerçekleşmez mesajını verir. Kürtler için, ezilen halklar için, bir kurtuluş, bir mücadele yolu açmıştır daha doğrusu..." Ayakkabı karşılığı... Ayrıca Xani'nin Mem û Zin'i buluşturma sahnesinin Newroz Bayramı'na denk getirmesinin tesadüfü değil özel duruma dikkat çekmek için olduğunu da işaret etmek istiyor Alkın. Ve Alkın, Kürtçe ezbere dile getirdiği Xani'nin şu sözlerini ekliyor: "Hep birlikte ne isterler ne de istenirler, hep beraber ne severler, ne de sevilirler. Onlar aşkın tadından yana hepten nasipsiz. Hakiki ve mecazi aşktan da boştur. Hayır Kürtler o kadar kemalsiz değildir, fakat öksüz ve mecalsizdir. Hep birden bilgisiz ve cahil değil, sadece sefil ve sahipsizdir. Olsaydı bizim bir sahibimiz, yüksek himmetli, incelikleri bilen bir sahibimiz, İlim kabiliyet kemal, izan, şiir gazel divan..." Belki de ilginç olan da o ki Xani bu sözlerinin devamını; "Bu çeşitler onun yanında geçerli..." cümlesiyle devam ettiriyor. Ve hemen peşinde sarf ettiği sözcüklere bir açıklık getirerek neye işaret ettiğine değiniyor: "Bu paralar onun yanında makbul olsaydı; ben o zaman manzum sözlerin bayrağını, dünya damının üstüne asardım. Neyleyim ki, pazar hayli kesattır, alıcısı yoktur kumaşın. Özellikle bu çağda bu para kesesi, olmuş hepimizin dostu ve sevgilisi. Yani para ve altın hırsından, -Bunların her biri bize o kadar yar olmuş ki- İlmin tamamını bir mangıra satsan, felsefeyi bir ayakkabı karşılığından versen, kimse o kadehi kendisine ışık öncüsü yapmaz, kimse düzene girmeye yanaşmaz..."
"Soluk kaldı" desinler Şüphesiz Xani'nin döneme ilişkin tespitleri yerinde. Ancak, onca bilgin, aydın aynı kervanın yolcusu olurken Xani'yi bu devrin yani Farsça ve Arapça yörüngesinden ayrı tutan ne? Bunun yanıtına bakmadan önce Xani'nin sade bir dille Mem ve Zin'i karşılaştırdığı sahnenin betimini yılları eskimiş bir bilgenin ağzından canlı ve doğal bir anlatı ile vermenin büyük faydası olur: "Eski zamanların geleneği şuydu; her yerde ve her zaman doğu şahsüvarı olan güneş mart ayına döndüğü vakit, hiç kimse kalmazdı evlerde, meskenlerde. Hepsi çıkardı evlerden dışarı, yaşlı kadın ve erkeklere varıncaya dek. Bayram ve Newroz günü gelince, gönülleri aydınlatan o anın saygısı için. Halk, kırları çimenleri mesken edinir, ovaları ve tarlaları güneşe çevirirdi..." Savaş gölgesinde girdiğimiz bu Newroz Bayramı'nda, Xani hem Mem û Zin'in büyük bir eser olmasının hem de bugün yaşananlara az çok bir işarettte bulunur: "Devrin böyle olduğunu gördüğünüz vakit, hep para için savaşıldığını gördüğümüz vakit, biz de kimyager olmaya heveslendik. Ve mümkün olmadığını görünce de bunun, bir süre insafla hareket ettik, sahte olan cehveri gönlümüz hileye razı gelmedi, aracılık etmedi garaz için asla... Din gitti, altında geçmedi elimize, sonunda çaresizlikten bakırcı olduk. Çıkardık gizli bakırımızı açığa, boş sayfalardı üzerine dua ettik. Duamız doğru olarak kabul edildi, işimizin görülmesine vasıta oldu. Bu mangırlar gerçi değersizir, ama sade temiz ve paha biçilmezdir. Hilesiz hurdasız ve tamamdır ve halkın alışverişi için elverişlidir. Halis Kürtçe'dir, şüphe götürmez, altın değil 'soluk kaldı' desinler. Bizim kırmızı bakırımızdır, aşikâr Gümüş değil ki, 'eksik ayarlı' desinler. O paramıza 'değersizdir' deme, o şahlar öncüsünün sikkesinden yoksundur..."
Evrensel'i Takip Et