3 Haziran 2003 21:00
Kürtçe bağımsız canlı bir dildir
Bir yandan 'AB'ye Uyum Paketi' içine alınıp alınmaması tartışılıyor, bir yandan bazı çevreler tarafından dil olabilmenin yeterli koşullarını taşımadığı iddia ediliyor. Kürtçe'den söz ediyoruz... Yüzyıllardan beri yok sayılmaya çalışılan, ama yeryüzünde 40 milyon insanın konuştuğu ifade edilen Kürtçe'den... Kitaplar yazılmış, gazeteler çıkmış, televizyon ve radyo yayını yapılmış bir dilden...
Daha önce 40 bin kelimelik Kürtçe sözlük hazırlayan, bugünlerde ise 100 bin kelimelik Kürtçe sözlük çalışmaları yapan dilbilimci Zana Faqini, Kürtçe'nin hangi dil grubuna ait olduğunu, diğer dillerle olan farklarını ve bu dilin sorunlarını anlattı.
- Kürtçe nasıl bir dil? Hangi dil grubuna giriyor?
- Dilbilimciler, dilleri iki yönden ele alıp sınıflandırmaya tabi tutarlar: Bu sınıflandırma, dillerin biçimlerine ve yapılarına göredir. Biçimlerine göre diller üç ana başlıkta toplanır... Birincisi tek heceli diller, ki buna yalınlayan diller de denir, ikincisi bitiştiren diller ya da sondan eklemeli diller, diğeri de bükümlü dillerdir. Şekil itibariyle Kürtçe, bükümlü diller grubuna girer. Türkçe, bitişkin dil grubuna mensuptur. Farsça, Arapça, Fransızca, İspanyolca ve İtalyanca gibi diller de Kürtçe gibi bükümlü dil grubuna dahildirler. Diller bir de yapılarına göre sınıflandırılır. Gelenek halini alan bu sınıflandırma ise genellikle beş ana grup altında toplanır: Hint-Avrupa dil ailesi, Semitik ya da Hami-Sami dil ailesi, Ural-Altay dil ailesi, Çin-Tibet dilleri ailesi ve Bantu dil ailesi, ki bu aileye orta ve güney Afrika dilleri girmekte. Kürtçe, Hint-Avrupa dil ailesine mensup olduğu için, biraz değinmekte yarar görüyorum. Dilbilimciler Hint-Avrupa dil ailesi içine giren dilleri de daha çok şu kollara ayırır: Hint-İran kolu, Latin ve Romen kolu, Germenik dil kolu, Slavik dil kolu, Grek dil kolu ve diğerleri
Kürtçe, Hint-İran koluna ait. Bu dil kolu da Hint ve İran kolu şeklinde kendi içinde ikiye ayrılıyor. Kürtçe; Farsça, Belucice, Osetçe, Yağnubçe, Peştuca ve Pamirce'yle beraber İran grubuna mensuptur. İranî diller de kendi içinde farklılıklarından dolayı ayrışırlar. Kürt dili, bu dil grubunun Kuzeybatı İran dil öbeğine dahilken, Farsça, güneybatı grubunda yer alır.
- Kürtçe'nin bir dil olmadığı, Kürtçe kelimelerin aslında Farsça olduğu iddia ediliyor. Bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Kürtçe ile Farsça hem biçim olarak, hem de yapı olarak aynı dil grubunda yer alıyorlar. Şimdi deniliyor ki, 'eğer aynı grupta yer alıyorlarsa demek ki aynıdırlar'. Bu, son derece düz bir mantık ve aynı zamanda bilimsel verilerden yoksun bir iddia. Azıcık dilbilimle ilgisi olanlar bu kadar rahat ahkâm kesemez. Dilbilimde bir dilin bağımsız olup olmadığının kıstasları var. Genel geçer kıstaslar da şunlar: Kendine özgü bir fonetiği, morfolojisi, sentaksı, kelime hazinesi ve kelime vurgusu olması. Bu kıstaslara göre Kürtçe üzerine çalışma yürüten dilbilimciler, Kürtçe'nin Farsça'dan bağımsız olduğu konusunda hemfikirdir. Aynı dil grubunda yer alıyorlar. Haliyle ortak kelimeleri olduğu gibi ortak dil kuralları da var. Bu durum, aynı dil grubuna dahil tüm diller için geçerli. Zaten aralarındaki bu benzerlikler olmasa aynı dil grubu içinde yer almazlardı. Bu benzerlikler kasıtlı bir şekilde istismar ediliyor. O yüzden Kürtçe'nin Farsça'nın bozulmuş bir hali olduğunu, 'karma' dil olduğunu iddia edip duruyorlar. Kürtçe ile Farsça'nın, benzerliklerinin yanında, önemli farklılıkları da var. Örneğin Kürtçe'de cinsiyet varken, Farsça'da yok. Başka bir deyişle Kürtçe'de sözcükler ya eril ya dişil ya da nötr. Söz gelimi 'heval' sözcüğü. Bunun, Türkçe karşılığı 'arkadaştır'. Bu nötrdür, yani kelime hem eril ve hem de dişil kullanılır. Eğer, 'hevala min' derseniz, arkadaşınızın bayan olduğu anlaşılır; 'hevalê min' derseniz bu sefer de arkadaşınızın erkek olduğu anlaşılır. Kürtçe'deki bu özelliği Farsça'da göremezsiniz. Tek başına bu bile büyük bir farklılık. Diğer yandan Kürtçe'de iki grup zamir var; birisi yalın halde diğeri de bükümlü halde. Bu iki zamir grubu geçişli fiillerde farklı kullanılmakta. Bu iki grubu Farsça'da bulamazsınız. Fazla detaya girmeden, hemen şunu söyleyelim: Kürtçe'nin Farsça'dan farklı bir fonetiği, morfolojisi, sentaksı, kelime hazinesi ve kelime vurgusu vardır.
- Ama ortak kelimeler var?
- İnsanların en çok dikkatini çeken nokta, bu iki dilde ortak kelimelerin olması. Ortak kelimeler sadece Kürtçe ile Farsça arasında olan bir durum değil ki. Almanca ve İngilizce, ikisi de Germenik dillerdir. Bunların da ortak kelimeler ve ortak dil kuralları var. Mesela İspanyolca, Portekizce, İtalyanca ve Fransızca Latin dil grubunun dilleri. Bu özellikler, yani ortak kelimeler ve dil kuralları bu dillerde de karşımıza çıkıyor. Bu durum Slav dilleri ve Semitik diller için de geçerlidir. Keza Arapça ve İbranice'yi ele alalım. Bu durumu bu diller arasında da görebiliriz. Mesela Türkçe, Moğolca, Tunguzca, ki bu üç dil de aynı grupta yer alıyorlar ve üçü de Ural-Altay dil ailesinin Altay koluna mensup. Soruyorum, bu diller arasında benzerliklerin olmadığını kim iddia edebilir? Akraba dillerin ortak kelimelere, ortak dil kurallarına sahip olmaları son derece normal.
- Kürtçe'nin hiçbir zaman yazı dili olamadığı iddiası var. - Tevhid-i Tedrisat Kanunu'ndan önce Kürt medreseleri vardı. Kürtler bu medreselerde Kürtçe eğitim yapıyorlardı. Birçok âlim bu medreselerde yetişti. En çarpıcı örnek de şu: Fatih Sultan Mehmet'in hocası Molla Güranî, Iraklı Kürt'tür ve Mısır'daki El-Ehzer'den getirilmiştir. Bu şekilde yetişen çok sayıda insan var. Medreselerde sadece dini eğitim verilmiyordu. Astronomiden tutun matematiğe, coğrafyaya ve edebiyata kadar Kürtçe eğitim yapılıyordu. Bu medreselerde Kürtçe ile birlikte Arapça eğitim ve öğretim de görülürdü. Kürtçe'nin hiçbir zaman eğitim dili olmadığı iddiası, bilimsel gerçeklerden son derece uzak ve hiçbir dayanağı yok. Medreselerden yetişmiş yüzlerce Kürt şair var ve bunların divanları da elde mevcuttur. Eliyê Herîrî, Meleyê Cizîrî, Feqiyê Teyran, Mele Ehmedê Bateyî, Ehmedê Xanî gibi edipler akla hemen gelen isimlerdir. 90'lı yılların başında Kürtçe üzerindeki yasağın kısmen kalkmasıyla birlikte, İstanbul merkezli çok sayıda dergi ve gazete Kürtçe olarak yayına başladı. Kitaplar basıldı, roman ve öyküler yazıldı. Bugün yine Kürtlerin uluslararası çapta yayın yapan üç televizyonu var. Herkes bunları izliyor. - Türkiye'de Kürtçe konuşanların birbiriyle anlaşamadığı, örneğin Tuncelili bir Kürt ile Diyarbakırlı bir Kürt yan yana geldiğinde birbirlerini anlayamadıkları öne sürülüyor. - Orta yaşın üstündeki bütün insanlar, Kurmancî olsun, Kirmanckî olsun her iki lehçeyi rahatlıkla konuşuyorlar ve birbirlerini de anlıyorlar. Son jenarasyon dediğimiz asimilasyondan büyük bir şekilde etkilenmiş olanların, haliyle farklı lehçelerle anlaşmaları mümkün olmuyor. Çünkü öz lehçelerini bile öğrenememişler. Kendi ana ve babaları kadar dillerini bilmiyor, konuşamıyorlar. Tabii olaya bir de dilbilimi açısından bakmak gerekiyor. Bunlara niye 'lehçe' diyoruz. Kelime ve telaffuz farklılığı ve bazı farklı dil kuralları olduğu için. Örneğin Vartolu bir Kırmanc (yani Zaza) ile Siverekli Kırmanc birbiriyle konuştuklarında bu sıkıntıyı yaşıyorlar. Bu, şu anlama gelmiyor, birbirlerini anlamıyorlar. Elbetteki anlıyorlar ama kendi yörelerindeki biriyle daha rahat iletişim kuruyorlar. Bu da normal bir durum. Dili yasaklanmış, ne yazabiliyor, ne okuyabiliyor ne de her yerde rahat rahat, hiçbir kaygı taşımadan konuşabiliyor. Bir de bu sadece Kürtçe'ye özgü değil. Bir Kayseri köylüsüyle, bir Aydın köylüsünü konuşturduğunuzda da aynı sıkıntıyı çekeceklerini görürsünüz.
- Kürtçe'nin hiçbir zaman yazı dili olamadığı iddiası var. - Tevhid-i Tedrisat Kanunu'ndan önce Kürt medreseleri vardı. Kürtler bu medreselerde Kürtçe eğitim yapıyorlardı. Birçok âlim bu medreselerde yetişti. En çarpıcı örnek de şu: Fatih Sultan Mehmet'in hocası Molla Güranî, Iraklı Kürt'tür ve Mısır'daki El-Ehzer'den getirilmiştir. Bu şekilde yetişen çok sayıda insan var. Medreselerde sadece dini eğitim verilmiyordu. Astronomiden tutun matematiğe, coğrafyaya ve edebiyata kadar Kürtçe eğitim yapılıyordu. Bu medreselerde Kürtçe ile birlikte Arapça eğitim ve öğretim de görülürdü. Kürtçe'nin hiçbir zaman eğitim dili olmadığı iddiası, bilimsel gerçeklerden son derece uzak ve hiçbir dayanağı yok. Medreselerden yetişmiş yüzlerce Kürt şair var ve bunların divanları da elde mevcuttur. Eliyê Herîrî, Meleyê Cizîrî, Feqiyê Teyran, Mele Ehmedê Bateyî, Ehmedê Xanî gibi edipler akla hemen gelen isimlerdir. 90'lı yılların başında Kürtçe üzerindeki yasağın kısmen kalkmasıyla birlikte, İstanbul merkezli çok sayıda dergi ve gazete Kürtçe olarak yayına başladı. Kitaplar basıldı, roman ve öyküler yazıldı. Bugün yine Kürtlerin uluslararası çapta yayın yapan üç televizyonu var. Herkes bunları izliyor. - Türkiye'de Kürtçe konuşanların birbiriyle anlaşamadığı, örneğin Tuncelili bir Kürt ile Diyarbakırlı bir Kürt yan yana geldiğinde birbirlerini anlayamadıkları öne sürülüyor. - Orta yaşın üstündeki bütün insanlar, Kurmancî olsun, Kirmanckî olsun her iki lehçeyi rahatlıkla konuşuyorlar ve birbirlerini de anlıyorlar. Son jenarasyon dediğimiz asimilasyondan büyük bir şekilde etkilenmiş olanların, haliyle farklı lehçelerle anlaşmaları mümkün olmuyor. Çünkü öz lehçelerini bile öğrenememişler. Kendi ana ve babaları kadar dillerini bilmiyor, konuşamıyorlar. Tabii olaya bir de dilbilimi açısından bakmak gerekiyor. Bunlara niye 'lehçe' diyoruz. Kelime ve telaffuz farklılığı ve bazı farklı dil kuralları olduğu için. Örneğin Vartolu bir Kırmanc (yani Zaza) ile Siverekli Kırmanc birbiriyle konuştuklarında bu sıkıntıyı yaşıyorlar. Bu, şu anlama gelmiyor, birbirlerini anlamıyorlar. Elbetteki anlıyorlar ama kendi yörelerindeki biriyle daha rahat iletişim kuruyorlar. Bu da normal bir durum. Dili yasaklanmış, ne yazabiliyor, ne okuyabiliyor ne de her yerde rahat rahat, hiçbir kaygı taşımadan konuşabiliyor. Bir de bu sadece Kürtçe'ye özgü değil. Bir Kayseri köylüsüyle, bir Aydın köylüsünü konuşturduğunuzda da aynı sıkıntıyı çekeceklerini görürsünüz.
Evrensel'i Takip Et