28 Haziran 2003 21:00
Haydarpaşa Garı'na ağıt
"Denizde balık kokusu
Döşemelerde tahta kurularıyla gelir
Haydarpaşa garında bahar." Yılın üç mevsimi "Merdivenlerin üstünde güneş" durur.Ve yalnız baharda değil her mevsim, merdivenleri "yorgunluk ve telaş" içindedir. Nâzım Hikmet'in Memleketimden İnsan Manzaraları adlı destan şiiri, Haydarpaşa Garı'ndan görüntülerle başlar. Çünkü Haydarpaşa Garı, İstanbul'un Anadolu'ya açılan kapısıdır.
"Sepetler ve heybeler
merdivenlerden inip
merdivenlerde duruyorlar
Polisin yanında bir çocuk
-tahminen beş yaşında- iniyor merdivenleri.
Nüfusta kaydı yok Fakat ismi Kemal.
(...)
Merdivenlerden inen Kemal
yapayalnızdı
-kundurasız ve gömleksiz- ortasında kainatın.
Açlığından başka bir şey hatırlamıyor
bir de hayal meyal
karanlık yerde bir kadın."
Nâzım Hikmet , Türk filmlerinin, Anadolu'dan İstanbul'a gelişi kolayca anlatmaları için nereyi ve neleri göstermeleri gerektiğinin ipuçlarını vermektedir. Haydarpaşa Garı ile özetlenir, insanları, telaşı , martılarıyla İstanbul. Türk filmleri yıllarca bu ipuçlarını kullandı. En son İbrahim Tatlıses'in Tek Tek adlı şarkısının film kadar ayrıntılı öyküsü olan klibi fon olarak kullanıyordu Haydarpaşa Garı'nı. Dolandırılan, dostlarınca sömürülen işadamının İstanbul'a geldiği ve perperişan döndüğü yer. Klibi görenler tek aksaklığın bir başına kalan adamın bavuluyla uyuduğu yerin seçiminde olduğunu anımsayacaklardır. Sokakta kalan Haydarpaşa Garı'nın önündeki bankta değil bekleme salonunda yatar. Nâzım Hikmet'in şiiri, gar bekleme salonundakilerin durumunun özetini ustaca yapar: "Kalkacak herhangi tirenle ilgileri yok". Bütün bu görüntüler, ayrılık ve kavuşma sahnelerinin değişmez mekânı artık tarihe karışacak. Garlar satılacak yakında. Haydarpaşa Garı da. Her biri 21 metre uzunluğunda bini aşkın kazık üstüne oturtulmuş, temeli Hereke'den getirtilen pembe granit, cephesi Lefke'nin açık nefti taşlarıyla yapılmış bu garı, yeni sahibi nasıl kullanacak acaba? Otel olarak mı, özel malikane olarak mı? Bilmem farkında mısınız, beş katlıdır Haydarpaşa Garı. Her katta bir koridorun çevresine sıralanmış odalar bulunmaktadır. Bu odalardan "permi odası" olarak kullanılan odanın tavanındaki kalem işleri orjinaldir. Köşe kulelerinde üst katlara doğru küçülen yuvarlak mekânlar bulunmaktadır. Kınalıada'nın ahı mı? Kimi zaman acaba 1994 yılı saptamalarına göre günde 106 banliyö seferi (Haydarpaşa-Gebze), 25 uzunyol seferi yapılan, 744 kişinin çalıştığı garı, Kınalıada'nın ahı mı tuttu diye düşünüyorum. Ne ahı mı dediniz? Yoksa siz Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun İstanbul Haritası adlı şiirini okumadınız mı:
"(...)
Şehrin burasına dokunma kanar
1900'lerin kırkında
Diri diri bir budunu kesip kınalı kekliğin
Haydarpaşaya rıhtım yaptılar
Fukaranın bir yanı hâlâ sinsi sinsi kanar
Kınalıada" Garı kim devralırsa alsın, yapıldığı amacın dışında kullanamayacak bu binayı. Çünkü yaşanmış olayların gölgeleri tedirgin edecek burada sefa sürmeyi deneyenleri. Nâzım Hikmet'in Memleketimden İnsan Manzaraları'nda anlattığı kimsesizler, genç yaşlı işsizler, genç fahişeler, siyasal tutuklular, şehirden sürülenlerin sesleri, ayak izleri yankılanıyor hâlâ boş koridorlarda. Şimdi gara gidip gelen yüz on bin kişinin sesi bastırıyor onları. Gar boşalsın da bir görün. Haydarpaşa Garı şiirinde İlhan Demirarslan'ın anlattığı çaresiz insanları anlayacak sınıftan değilseniz, avuçlarınız hiç hırsla sıkılmamışsa bu garın hangi katında olursa olsun, uyuyamaz, ağız dolusu gülemezsiniz.
Evrensel'i Takip Et