18 Temmuz 2003 21:00
İşçisin sen İŞÇİ KAL!
'80 öncesinin gözde şarkılarındandı, Cem Karaca söylerdi. Adı belki de "Tamirci Çırağı"ydı pek iyi bilmiyorum. Sözlerinin yazarını da. Şu günlerde yeniden moda.
'80 öncesinin gözde şarkılarındandı, Cem Karaca söylerdi. Adı belki de "Tamirci Çırağı"ydı pek iyi bilmiyorum. Sözlerinin yazarını da. Şu günlerde yeniden moda. Sesi de görüntüsü de Cem Karaca'ya pek benzeyen Ali Altay isimli bir genç söylüyor. Hemen hatırlayacaksınız: Pembe romanlara kanarak zengin kızlarının tamirci çıraklarına aşık olacağına inanan bir gencin şarkısıydı. Delikanlı arabasını tamir için bırakan güzel bir zengin kıza tutulur. Pahalı bir romanda böyle bir aşkla ilgili bir şeyler okumuştur. Kız da delikanlıya gönül vermiş romanın sonunda. Ustasına yalvarıp kızın karşısına tulum yerine elbiseyle çıkmayı dener. Genç kızın arabasının kapısını açtığında kızın tepkisiyle yıkılır: "Kalktı hilal kaşları, dedi kim bu serseri!" Buraya kadar bir diyeceğim yok. İtirazım bundan sonrasına. Ustası delikanlıya der ki: "Kapat romanları. İşçisin sen işçi kal. Giy tulumları" Delikanlı işçi kalmalı elbet. Ama işçiliğin de bilincinde olmalı. O yüzden romanları kapatmak değil, açmak gerekiyor. Burada sorulacak soru gencin hangi romanları kapatıp hangilerini açacağıdır olsa olsa. Belki de televizyon dizilerini kapatıp gerçekçi romanları açması gerekir .Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Anna Seghers, Gorki, Şolohov, Sabahattin Ali okuyacağı yazarlar. Nejat Elibol'un "Direnen Haliç"ini de okuyabilir, Adnan Özyalçıner'in "Aradakiler"ini de. Şarkının klibinde yer alan roman da fena değil. Ama klip yönetmeninin "pahalı bir roman" denince, aklına nedense yabancı bir romancı gelmiş. Pembe dizi romancısı az değil... Yerlisi de var yabancısı da... Hepsi de popüler. Popülerlik denince, bir çift sözüm var kimi okurlarımıza. Gelen istekler arasında kitap sayfasının geliştirilmesi var. İyi... Bir başka istek dikkatimi çekti "herkesin tanıdığı yazar ve sanatçılarla değişik bakış açısıyla röportajlar yapılması." Örnek yazar; elbette Orhan Pamuk. İster istemez eski patronlarımdan birini anımsadım. Özyalçıner'le '80 sonrası Hürriyet'te çalıştık. O sanat dergisi yönetiyordu, Gösteri'yi. Piyasaya alternatif bir hava da katmıştı. Demokratik bir yelpaze oluşturuyordu yazarlar. Satış da yükselmişti. Pat diye o dönemin genç patronundan bir istek geldi: Filanca ile falanca her yerde var, bizde niye yok!" Filanca ile falanca günün çok satarlarıydı, yani herkesin bildikleri! Ben "herkesin bildiği" piyasa çok satarlarının ajanslarını, temsilcilerini, her röportajı kabul etmeyişleri, para taleplerini falan anlatmayacağım. Ama o romancılarla konuşma talebini nedense spordaki bir yanılgıya da benzetiyorum. Ben Beşiktaşlıyım. Beşiktaş yıllar sonra genç takımdan gelen becerikli futbolcularla şampiyon olmuş, havalara uçmuştuk. İkinci dönemin şampiyonluğunda taraftar tutturdu, "biz de yabancı futbolcu, ünlü ad isteriz!" Sonuç malum bu yıla kadar nal topladık. Kültür sayfasında yer alan yazarları edebiyat okurları biliyor. Değerleri belli. Ünlü ve çok satar olmaları gerekli mi bilmiyorum. İşçi gazetesiyiz. Okurumuzun bilinçli işçi olmasından yanayız...
sezer@evrensel.net
sezer@evrensel.net