26 Temmuz 2003 21:00

Yeni 20 Temmuz'lar olmasın

Türkiye'nin, adaya 1974'teki askeri müdahalesinin yıldönümü olan 20 Temmuz, bu yıl Kıbrıs'ta çok daha farklı kutlandı.

Paylaş
Türkiye'nin, adaya 1974'teki askeri müdahalesinin yıldönümü olan 20 Temmuz, bu yıl Kıbrıs'ta çok daha farklı kutlandı. Ankara destekli Kuzey Kıbrıs iktidarı, "resmi kutlamalar" aracılığıyla gövde gösterisinde bulunurken, iktidarın lideri Rauf Denktaş yaptığı konuşmada, Kıbrıs sorununa çözüm isteyen kesimleri sert ifadelerle eleştirdi. 15 Temmuz 1974'teki Yunan darbesini ve 20 Temmuz'u "lanetle" anan Güney Kıbrıslı Rumlar ise, Kıbrıs Türk toplumuyla ilişkilerin geliştirilmesi gerektiği yönünde mesajlar verdiler. Kuzey Kıbrıs'taki resmi törenlerde askeri konvoyların bu denli "görkemli" düzenlenmesi, tarihinde hiç görmediği kadar büyük bir muhalefetle karşılaşan iktidarın "uyarı mesajı" olarak yorumlandı. Zira, Kıbrıs sorununa acil çözüm bulunması ve Güney Kıbrıs kesimi Avrupa Birliği'ne üye olurken, Kuzey Kıbrıs'ın ayrı kalmamasını isteyenler, defalarca meydanları doldurmuştu. Biz de, 1974'ün 29. yılındaki durumu, Kuzey Kıbrıs muhalefetinin çatı partisi olan Barış ve Demokrasi Hareketi'nin (BDH) Başkanı Mustafa Akıncı, Koordinasyon Sorumlusu İzzet İzcan ve Sendikalar Sorumlusu Özcan Barkut'a sorduk. - BDH'nın gelişme sürecini anlatır mısınız? Mustafa Akıncı: BDH, halkın isteğinin sonucu olarak ortaya çıktı. İnönü Meydanı'ndaki mitingde halkın isteği, bizlerin birleşerek bir arada hareket etmesiydi. Halk bize "Barışa ve çözüme kadar birlikte hareket etmek istiyoruz" mesajını verdi, "Meydanlarda buluştuk, sandıklarda bizi bölmeyin" dedi. Bizler de bu mesajı alarak BDH'yı oluşturduk. İdeolojik farklılıkların ötesinde, bizi birleştiren çok geniş bir payda olduğunu; Kıbrıs sorununa çözüm ve Avrupa Birliği (AB) isteyenlerin birlikte hareket etmesi gerektiğini düşünen bir inisiyatif olarak ortaya çıktık. Ancak seçimlere katılmak için partileşmek gerekiyordu; bildiğiniz gibi geçen günlerde bakanlığa başvurarak yasallaştık. Partimizin amacı bellidir: Aralık seçimlerinde, çözüm ve AB yanlılarının Meclis'te çoğunluğu elde etmelerini sağlayabilmek. Yeni bir görüşmeci heyetiyle, Annan Planı zemininde çözümü sağlamak ve Mayıs 2004'te AB'ye birleşik bir Kıbrıs olarak girmeyi temin etmek. "Empati" kavramına büyük önem veriyoruz. Kendimizi ötekinin yerine koyarak düşünebilmeyi, halka anlatıp bunu sağlamaya büyük önem veriyoruz. Çünkü hiçbir zaman madalyonun bir yüzü yoktur, madalyonun öteki yüzünde başka gerçekler vardır. Yani, bir tarafın tamamen masum, diğer tarafın günahkâr olduğu anlayışı tamamen bir safsatadan ibarettir. Bu bilinç ışığında, Annan Planı'nın ve AB normlarının ne anlama geldiğini anlatacağız. Bilinçli oyların desteğiyle aralık ayında bir değişimin gerçekleşmesini sağlamak amacındayız. Tabi ki bunu yapmak kolay değil. Halkımız buna hazır, ama halkımızın seçmen yapısı sürekli değiştiriliyor ve yeni vatandaşlıkların verildiği haberini alıyoruz. Bu arada Türkiye'nin asker ve sivil bürokrasisinin bir bölümünün çözüme karşı olduğunu biliyoruz. Statükonun devamından yanalar ve Sayın Denktaş'ı arkalıyorlar. Geçen gün, Türkiye'nin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Tuncer Kılıç'ın verdiği beyanatı biliyoruz: "Aralık seçimlerinde sağduyunun kazanmasını istiyoruz, aklı çelinenlerin de aklını başına toplaması gerekiyor..." Daha şimdiden seçimlere gölge düşmeye başlamıştır. Ama bunun mücadelesini vermekten başka da yapacağımız hiçbir şey yoktur. - Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) de sizinle aynı şeyleri isteyerek seçimlere girdiğini söylüyor. Neden birlikte hareket etmeniz mümkün olmadı? Biz bu hareketi oluşturduğumuzda, toplumun her kesimine hep birlikte nücadele etme ve bir çatı partisi oluşturma çağrısında bulunduk. CTP, seçime yalnız girmeyi uygun gördü. Ben eleştirmeyeceğim, bu zamanda birbirimizi eleştirmenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Önemli olan bu statükonun değişimini sağlayacak sonucu seçimlerde alabilmektir. Ama içinde bulunduğumuz bu ortamda, birlikte olma zorunluluğumuz vardı ve oluşturulacak tek liste ile başarı şansımızın daha fazla olacağına ben inancımı koruyorum. CTP ise, tek liste yerine farklı listeler olması gerektiğine olan inancını söylüyor. Buradaki gelişmeleri, farklı kulvarlarda yürüyen, aynı hedefe ulaşmak isteyenler olarak değerlendiriyorum. - Sizce, neden muhalefet bu kadar yükseldi? Aralıkta seçim yapılacak ve mayıs ayında konjonktür farklı bir yapıya bürünecek. Rum tarafı tek başına bütün Kıbrıs adına AB'ye resmen katılmış olacak. Orada hem bizim, hem de Türkiye'nin kaderini belirleyecek bir oya sahip olacak. O günden sonra eğer çözüm olmazsa, nüfusumuzun daha da azalmasını düşünmemiz yanlış olmayacak. Bunu rakamlar bize söylüyor; pasaport ve kimlik alışlarında oldukça artış var. Bizim için mesele, bu topraklarda olmak ya da olmamak meselesidir. Biz Avrupa'da yaşamak istemiyoruz; kendi topraklarımızda özgür insanlar olarak, eşit yurttaşlar olarak yaşamak istiyoruz. Annan Planı'nın öngördüğü çerçevede eşit haklara sahip olarak bu topraklarda yaşamak istiyoruz. Sayın Denktaş ve Türkiye'de onun gibi düşünen asker ve sivil bürokrasinin bir kesimi burayı rehin olarak tutuyor; buranın insanını değil toprağını önemsiyor ve toprağının stratejik değerinden bahsediyor. Bu seçimlerin bir referandum niteliğinde olacağını söylemiştiniz. Kıbrıs Türk toplumunun iradesinin sandığa yansıyabilmesi için, bazı çevreler Türkiyeli nüfusun seçimlere katılmaması gerektiğini söyleyerek Avrupa Konseyi'ne başvuruda bulundular. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Aslında hep soruluyo; Türkiyeli kaç tane vatandaş var diye. Bu konuda bizim elimizde tam sayı yok. Ama gördüğümüz şu; biz azalırken, Türkiyeliler bu topraklarda çoğalıyor. Avrupa Konseyi'ne bir rapor sunuldu. O raporda, "Kimine göre 50 bin, kimine göre 75 bin, gerçekte ise 115 bindir Türkiyeliler" deniyor. Kıbrıs Türkü ise 85 bin dolayında kalmıştır. Bu günlerde Resmi Gazete'de 78 kişinin daha vatandaşlığa alındığı yazıldı. Biliyoruz ki ha bire vatandaşlık işlemleri yapılıyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir rezillik olamaz, bir nüfus yapısı bu şekilde değiştirilemez. Ben önemli bir ayrım yapmak istiyorum; yıllar öncesinden gelip bu topraklara yerleşmiş insanlar, burada doğmuş ve büyümüş, bizim gibi statükodan payını almış insanlar var. Onların elbette buradaki sistemi değiştirmeye yönelik hakları olmalıdır. Bu, Annan Planı'nda da belirtiliyor; 45 ila 50 bin kişi burada kalacak ve Kıbrıs vatandaşı olacaklar. Ancak bizim karşı çıktığımız, seçimlere müdahale anlamında buraya taşınan ve vatandaşlık verilen insanların sandığa gitmesidir. Burada hiç yaşamayan, ama yarım saatte vatandaşlık verilen çok insan var. Biz bir nüfus sayımının yapılmasını istiyoruz, seçimlerde uluslararası gözlemcilerin bulunmasını istiyoruz. Burası normal şartlarda, demoratik bir ülke değil. Bir yandan seçimlere hazırlanırken diğer yandan da bunun mücadelesini vermek zorundayız. Türkiye kamuoyuna, barış ve demokrasi güçlerine bir mesajınız var mı? Burada bütün kilit noktalar Türkiye'nin elindedir; polis, itfaiye Türkiye'ye bağlıdır, Merkez Bankası Başkanı'nı Türkiye belirler, hava yollarımızın yönetimini Türkiye belirler, yatırımları Türkiye yapar... Bunları eleştirmek Türkiye düşmanlığı değildir, hele hele Türkiye halkının düşmanlığı hiç değildir. BDH, Türkiye'nin dostudur. Ama hangi Türkiye'nin? Demokratikleşmeyi, insanca yaşamayı ve cağdaşlaşmayı isteyen Türkiye'nin en büyük dostuyuz. Kıbrıs Türkü'nün var olmasını istiyoruz. Kendi kendimizi yönetmek ve kendi kendini yöneten Kıbrıs Türk toplumunun da Türkiye ile sağlıklı bir diyaloğunu istiyoruz.
Özcan Barkut (BDH Sendikalar Sorumlusu ve Devlet Çalışanları Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi) BDH'ya katılma sürecinizi anlatır mısınız? Bu seçimler normal seçimler değil, bir referandum niteliği taşıyor. Bizler de sendikacılar olarak bu sürecin dışında kalamazdık. Halkımız meydanlarda birlik olmamızı istedi ve biz halkımızın isteğini yerine getirdik. Bu ülkede savaşsız ve huzur içinde birleşik bir Kıbrıs'ta yaşamak istiyoruz. Seçimlerde hükümet olmak ve çözüm için bir görüşmeci atamak ve Kıbrıs sorununu Annan Planı çerçevesinde bir çözüme ulaştırmak için bu süreçte yerimizi aldık. Daha önceki hiçbir seçim döneminde, böyle büyük bir muhalefet yoktu? 1974'ten beri değişen nedir? Başta Kıbrıs Türk toplumunun kimlik sorunu gündeme gelmiştir. Hızla eritilmeye çalışılan Kıbrıs Türkü, uygulanan politikalarla kendi topraklarından göçe zorlanmıştır. Ağır ekonomik şartlar ve yaşanan ekonomik krizlerle insanlarımızın gelir düzeyleri aşağıya çekilmiş ve yaşam zorlaşmıştır. Ama en başta kimlik meselesi... Sendikal mücadelenizin sorunları neler? Bütün dünyada olduğu gibi emperyalist ve kapitalist politikalar burada da uygulanıyor ve çalışanların hakları tırpanlanmaya çalışılıyor. Çeşitli yasalar gündeme getirilerek sendikaların sesleri kısılmaya ve sendikal mücadele yok edilmeye çalışılıyor. Türkiye'deki barış ve demokrasi güçleri ile sendikacılar da, Türkiye toplumunu Kıbrıs konusunda bilgilendirmeli ve dayanışma içinde olmalarmış.
İzzet İzcan (BDH Koordinasyon Sorumlusu ve Birleşik Kıbrıs Partisi eski Başkanı) BDH'nın kuruluş sürecini anlatır mısınız? Halkımızın talebi olan birleşmeyi gerçekleştirdik. Toplumcu Kurtuluş Partisi, Birleşik Kıbrıs Partisi, Kıbrıs Sosyalist Partisi, sendikalar ve sivil toplum örgütlerinden oluşan bu hareketi partileştirdik. AB üyeliği ve Annan Planı çerçevesinde çözümü sağlamak, Denktaş ve ekibini görüşmecilikten almak için bir araya geldik. MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılıç'ın muhalefet için sarf ettiği "akıllarını başlarına alsınlar" yönündeki açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu seçimlere bir müdahale midir? Elbette bir müdahaledir. Bu açıklamalarını televizyondan hayretle izledim. Rauf Denktaş ve onu destekleyenlerin kazanmasını istiyorlar. Daha seçimlere 5 ay var, şimdiden köylere gidip baskı yapmaya başladılar. Statükonun devamını isteyenlerden çok daha büyük müdahaleler bekliyoruz aslında. Seçimler yaklaştıkça daha gergin bir ortam olacağının bilincindeyiz, ama bizler de buna karşı mücadele edeceğiz. Kıbrıs Türkü tamamen resmi politikaları terk etmiş ve halk kaynaşmıştır. Çözüm ve barış isteklerini meydanlarda haykırmışlardır. Seçimler artık uluslararası gözlemcilerin bulunacağı bir ortamda yapılacak. Yalnız Kıbrıs Türklerinin değil, tüm Kıbrıs'ın kaderini etkileyecek, Türkiye'nin geleceğine etki yapabilecektir bu seçimler. Geçmişte az taraf vardı şimdi daha çok taraf var etkilenecek. Seçimlere müdahale edilmezse, sizce Kıbrıs Türk toplumunun iradesi sandığa yansır mı? Büyük oranda yansıyacağını düşünüyorum. 80 bini aşkın insan meydanları doldurmuştur. Seçmen sayımız geçen yerel seçimlerde 134 bindi, meydanlara gelerek referandum yapma hakkını kullanan insanlar sandığa geldiklerinde de aynı başarıyı göstereceklerdir. Ama bir konu vardır; nüfus aktarması devam ediyor. Ayrıca buradaki yetkililerin ve Türkiye'deki bazı çevrelerin müdahalesi söz konusu. Türkiye'deki yönetim, benim gördüğüm kadarıyla çözüme hazır değildir. Bu oldukça hassas bir konu. Buradaki Türkiyeli nüfus, Kıbrıs Türkü'nün sayısını aşmıştır. Biz Annan Planı çerçevesinde burada kalabileceklerin, kendilerini Kıbrıslı olarak değerlendiren Türkiyelilerin oy kullanmasını isteriz tabi. Ama, 20 ayda 2500 kişi vatandaş yapılmış, bunun 650 kişisi burada yaşamayan insanlardır. Bizim ve Türkiye'deki emekçi kesimin çıkarları çözümde ve ortak bir barıştadır. Türkiye'deki barış ve demokrasi güçleri bizimle dayanışma içerisinde olmalı ve kamuoyuna Kıbrıs'la ilgili gerçekleri anlatmalıdır.


20 TEMMUZ'DAKİ GÖVDE GÖSTERİLERİ Mustafa Akıncı: Temmuz ayının özel bir önemi var bu adada; 15 Temmuz 1974 Yunan cuntası ve ardından 20 Temmuz'da Türkiye'nin askeri hareketi ve yaşanan savaş var. Ancak bu temmuz, 29 yıldır yaşanan temmuzlardan farklı. 29 yıldır ilk defa sınırlı da olsa kapılar açıldı, eski dostlar buluştu, yeni dostluklar kuruldu. 10 yıl önce Ledra Palas Sınır Kapısı'nda in cin top oynuyordu; şimdi ise cıvıl cıvıl, insanlar her iki tarafa gidip gelmekten memnunlar. Ama kapıları açanlar bundan memnun değiller aslında. Türkler ve Rumlar'ın bir arada yaşayabilecekleri mesajını dünyaya vermiş olmasından rahatsız olanlar var. Belki de bu gövde gösterisini yaparak memnuniyetsizliklerini ifade etmek istediler. Yani "Biz buradayız, haberiniz olsun" demek istediler herhalde 20 Temmuz gösterileriyle. Aslında bu günlerde daha barışçıl mesajlar vermekte yarar vardır. Güneydeki Politis gazetesinin 20 Temmuz darbesiyle ilgili yaptığı röportajda, bir öneride bulundum, bunu size de aktarayım: Artık Türk ve Rum kayıplar için ortak bir anıt düzenlenmesinde Kıbrıs'ta barışın sağlanması açısından büyük yarar görüyorum. O aileler sevdiklerini arıyorlar. Onların bulunmasını ve cesetlerin bir mezara kavuşturulmasını istemek bir insanlık görevidir. Böyle bir anıt, iki toplumun birbirlerini bağışlayacağı ve birbirlerinden özür dileyeceği bir mekân haline gelebilir. Ben toplumları suçlamıyorum, halklar kışkırtılmadıkça birbirlerinin boğazlarına sarılmamışlardır. Ama ne olursa olsun her iki taraf da birbirlerine acı çektirmişlerdir ve birbirlerine özür borçludur. Böyle bir öneriyi 20 Temmuz'un 29. yılında ortaya koymayı gerekli gördüm ve bunun yararı olacağına inanıyorum. Bir daha tarihimizde 21 Aralık'ların, 15 Temmuz'ların ve 20 Temmuz'ların yaşanmaması gerektiğinin bir teminatı olarak bunu görüyorum. Dolayısıyla 20 Temmuz'ların artık topla tüfekle kutlanan bir bayram yerine, geçmişin muhasebesinin yapılabildiği ve karşılıklı hataların bertaraf edildiği bir güne dönüşmesi gerektiğine inanıyorum. Tarihimize baktığımızda, birisinin kutladığı bir gün, diğerinin acılı bir günüdür. Bu yüzden bizim ortak kutlayabileceğimiz ve ortak anacağımız günlere ihtiyacamız vardır. Özcan Barkut: Statükocular Kıbrıs'ta çözümü istemiyorlar, bu şekilde kalmasını istiyorlar ve Kıbrıs'ı ellerinde rehin olarak tutmak istiyorlar. 20 Temmuz gösterilerinin "görkemli" bir şekilde kutlanmasının sebebi de şu: Statükocular zeminin ayaklarının altından kaydığının farkındalar, burada yaşayan halk, artık kendilerini istemiyor. Türkiye'den gelip yerleşenlerin bazıları da Ankara'nın kendilerini unuttuğundan şikâyetlenip bu sürece destek veriyor. Gaziler Derneği de tavır alarak bu yılki 20 Temmuz kutlamalarına katılmadı; onlar da artık bir çözümün gerçekleşmesini istiyorlar. Egemen güçler, milliyetçi ve şoven propagandalarla, halkın bölünmesini, kendilerinin istediği insanların kazanmasını istiyorlar. Bu seçimler çok önemlidir ve çetin bir mücadele bizleri bekliyor. İzzet İzcan: Türkiye'yi yöneten güç merkezleri, hâlâ Kıbrıs'ta çözüme hazır değil. Buradaki statükocularla birlikte hareket edenler, Kıbrıs'tan vazgeçmek istemiyorlar. Öyle görünüyor ki egemen sınıf direnecektir ve çözümün önünü kapamaya çalışacaktır. Kıbrıs Türkü'nün iradesine rağmen Türkiye'deki askeri bürokrasi çözümün ününü tıkamaktadır.

ÖNCEKİ HABER

Gençlere kurşun yağmuru

SONRAKİ HABER

PORTRE / Kusay - Uday Hüseyin

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa