08 Mart 2004 22:00
JİTEM'ciden itiraflar!
Bölgede işlenen ve yıllarca karanlıkta kalan 'faili meçhul' cinayetler aydınlanmaya başlıyor. PKK'den ayrıldıktan sonra itirafçı olan ve JİTEM'de çalışmaya başlayan Abdulkadir Aygan, Ülkede Özgür Gündem gazetesine Musa Anter'i nasıl öldürdüklerini anlattı.
Bölgede işlenen ve yıllarca karanlıkta kalan 'faili meçhul' cinayetler aydınlanmaya başlıyor. PKK'den ayrıldıktan sonra itirafçı olan ve JİTEM'de çalışmaya başlayan Abdulkadir Aygan, Kürt bilge Musa Anter'i nasıl öldürdüklerini anlattı. Ülkede Özgür Gündem gazetesinde yer alan habere göre Abdulkadir Aygan, cinayeti Yeşil'in planladığını ifade ediyor. İşte itirafçı olduktan sonra "Malatya doğumlu Aziz Turan" kimliği verilen Abdulkadir Aygan'ın anlattıkları...
'Yeşil organize etti' "Yeşil'in karıştığı en büyük olay, yani tanık olduğum, Apê Musa'nın öldürülmesidir. O esnada Cem Ersever Ankara'da olmasına rağmen, daha sonra kendisi ile birlikte öldürülen Neval Boz'la Diyarbakır'a geldi ve olayın olacağı gün Adıyaman bölgesine gitti. 'Nemrut Dağı'na gideceğim, oradaki grupları dinleyeceğim. Telsiz cihazı ile grup var mı yok mu tespit edeceğim' diyordu. Bu esnada da Yeşil, Musa Anter olayını JİTEM'de organize ediyordu. Tim komutanı Savaş Gevrekçi, Grup Komutanı izinde olduğu için onun görevini de götürüyordu. Musa Anter olayında Hogir devreye sokuldu. Hogir kod adlı Cemil Işık ve Şırnaklı Hamid adlı itirafçı ile beraber partiden ayrılmışlardı." Hogir'in Apê Musa'nın Diyarbakır'da otelde olduğunu önce tespit ettiğini söyleyen Aygan, şöyle devam etti; "O zaman Yeşil'de geldi. Yeşilde beyaz Land Rover vardı. Land Rover'i Bölge Valiliği kendisine vermişti. Mustafa Deniz ve Yeşil gelmişlerdi. Hogir'e 'Apê Musa'ya bir plan yaparak bir yere çek ve bize getir' dediler."
'Apê Musa'yı almaya gittiler' Hogir kod adlı Cemil Işık'ın PKK'den ayrıldığını ve daha öncede Apê Musa'yı tanıdığını belirten Aygan, "Apê Musa Hogir'in partiden ayrılmasına üzülüyormuş, yeniden kendisiyle görüşmek istiyormuş. Apê Musa o zaman Hogir'in JİTEM'de çalıştığını bilmiyordu. Böyle olunca Hogir de Hamid'i görevlendirdi. Otele gönderdi, 'Taman de Hogir seninle görüşmek istiyor, seni bir yerde bekliyor, bir evdedir yanına götüreceğim' diyor. Birincisinde başarılı olamamıştı. Hamid başaramamıştı. İkincisinde Land Rover ile hepimiz gittik. Ali Ozansoy, JİTEM İstihbarat Grup Komutanlığı'nda Saraykapı'da ana telsizin başını bekledi. Hogir'e kalaşnikof verildi. Beni de JİTEM kimliğim ve silahım var diye Hogir'in yanına verdiler. Herhangi bir durum olursa müdahale edebilmem için. Bizi, köprüyü geçtikten sonra Silvan yolunun çıkışına, yokuşa doğru bıraktılar. Yeşil, Mustafa Deniz ile birlikte biraz daha tepeye çıktı, telsiz onlardaydı. Hamid de tekrar otele, Ape Musa'yı almaya gitti. Yani bir taksiye bindirecek ve bizim yanımıza getirecek. Hogir de onu orada vuracak" dedi.
'Ve ateş ettiler' Sessiz bir bekleyişin sürdüğünü anlatan Aygan, sözlerine şöyle devam etti; "Hogir de silahlıydı, akşam aradan zaman geçti, baktık gelen giden yok, iş uzadı yani. Hogir, 'Bu işte bir iş var. Biz Yeşil'in yanına gidelim. Polis bizi yakalarsa daha kötü olur' dedi. Biz yürüdük, tabi yoldan değil araziden gittik. Yeşil'in yanına gittik, biraz kaldık, bir baktık siren sesleri gelmeye başladı. Yeşil telsizi polis kanalına ulaşmış, bir olay olmuş; ama nasıl olduğunu bilmiyorum' dedi. Ondan sonra Land Rover'e bindik olayın olduğu yere doğru mecburen -Silvan anayolu oradan geçiyor- geçtik, JİTEM'e gittik. Geldiğimizde Ali Ozansoy 'tamam' dedi, Hamid, Apê Musa'yı vurmuş, olayı yapmış. Biraz sonra Hamid geldi. Hamid, 'Tamam vurdum' dedi. Hogir, 'Niye yanımıza getirmedin, niye bu iş yolda oldu' diye sordu. Hamid, 'Şüphelendiler, taksiye bindik, yanında yeğeni vardı' dedi. 'Seyrantepe'ye geldik, işte ben dedimki, şurada şu falan dedim, onlar daima nerede diyorlar, baktım şüpheleniyorlar artık fazla gitmeyecek, indirdim' dedi. Hamid'in üzerinde bir 14'lü, UMAN tabanca varmış, JİTEM'in verdiği. Orada onları indiriyor, kendi anlatımlarına göre, Apê Musa ve yeğeni onun arkasından yürüyorlar o da sokağın içine yürüyor, dönüp Apê Musa ve yeğenine ateş ediyor. Daha sonra kaçtığı yerde, silahı çöp tenekesine atıyor."
10 YIL JİTEM'DE ÇALIŞTI PKK'den ayrıldıktan sonra "Aziz Turan" kimliğini alan Abdulkadir Aygan, bu kimlikle 10 yıl JİTEM'de çalıştı. 2000 yılında JİTEM'in tasfiye edilmesinden sonra Burdur İl Alay Komutanlığı'na 'sivil memur' olarak atanan Aygan, daha sonra bu işten ayrıldı. Aygan evli ve beş çocuk babası.
İŞTE ANTER'İ ÖLDÜRDÜĞÜ ÖNESÜRÜLEN TİM Savaş Gevrekçi: JİTEM Tim Komutanı ve JİTEM Grup Komutan vekili. Musa Anter'in cinayeti Savaş Gevrekçi'nin nöbeti sırasında gerçekleşti. Mahmut Yıldırım (Yeşil): Eylemin planlayıcısı. Abdulkadir Aygan: JİTEM elamanı, eylemci. Mustafa Deniz: İtirafçı, Yeşille birlikte olay yerinde tepede bekledi. Cemil Işık (Hogir) Eylemde yer aldı. Ali Ozansoy: JİTEM Grup Komutanlığı'nda telsiz kumanda merkezinde görev aldı. Hamid kod adlı tetikçi: Cinayeti işledi. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön
İşçiler sendikalarına sahip çıktı TÜMTİS üyesi işçiler, Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı'nın geri çekilmesi talebiyle yapılan mitingde, kendilerini "Devrimci Mücadele Dergisi okurları" olarak tanımlayan bir grubun kendilerine bıçaklı, sopalı saldırısını kınadılar. TÜMTİS Ankara Şubesi önünde toplanan işçiler, "Sendika yuvamız yıktırmayız", "İşçiye kalkan eller kırılır", "Kahrolsun işçi düşmanları", "İşimize, ekmeğimize, sendikamıza sahip çıkacağız" sloganları ile saldırıya tepkilerini ifade ettiler. Topluluğa seslenen Tümtis Ankara Şube Başkanı Nurettin Kılıçdoğan, kendileri saldırı yasalarını protesto ederken, işçi düşmanlarının yine işbaşında olduğunu söyledi. Patronların uşaklığını yaptığını söylediği grubun saldırısını kınayan Kılıçdoğan, saldırganlardan hesabı yine işçilerin soracağını söyledi. TÜMTİS Genel Eğitim Sekreteri Gürel Yılmaz da "provakatörlerin yine işçi kanı döktüğünü" söyledi. "Kendilerini 'devrimci mücadele' diye adlandıran işçi düşmanı karanlık çete alçakça saldırılarına bir yenisini ekledi" diyen Yılmaz, Türkiye ve dünya işçi sınıfının TÜMTİS'i tanıdığını hatırlattı. Karanlık çetenin, 5 ambar işçisini bıçakla yaraladığını, Nakliyat-İş Sendikası'nı paravan olarak kullanan bu çetenin işçilikle uzaktan yakından ilgisi olmadığını" belirten Yılmaz, "Saldırganlardan birisi İstanbul Barosu avukatlarından Ayhan Erkan, diğeri Maliye Bakanlığı İdari ve Mali İşler Müdürlüğü'nde memur olarak çalışan Adnan Okur, diğer ikisi hiçbir işte çalışmayan Ahmet Uçar ile soyadını bilmediğmiz Doğan." dedi. Yılmaz, nereden ve hangi gerekçe ile olursa olsun işçilere yönelmiş her saldırının mutlaka bir gün hesabının sorulacağını kaydetti. Eğitim-Sen Genel Eğitim Sekreteri Fevzi Ayber, kamu emekçilerinin her hak alma eyleminde yanlarında gördükleri TÜMTİS'e yönelik bu saldırıyı nefretle kınadıklarını söyledi. Ayber, saldırıların önüne daha çok örgütlenerek geçileceğini dile getirdi. Genel-İş TİS Daire Başkanı İsmail Özhamarat da aynı saldırgan grubu İzmir İzelman'dan tanıdıklarını, Genel-İş'e saldırıda istediklerini elde edemeyince, başka sendikalarla kirli parasal ilişki içine girdiklerini anlattı. Özhamarat, bu saldırgan güruhun layık olduğu yere gönderileceğini, bu süreçte TÜMTİS ile omuz omuza olacaklarını dile getirdi. Eyleme, EMEP Ankara İl örgütü, KESK ve DİSK'e bağlı sendikalar ile Tür Köy-Sen de destek verdi.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön
8 Mart her yerde kutlandı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Türkiye genelinde düzenlenen mitinglerle kutlandı. Ankaralı kadınlar 8 Mart mitinginde, "Gülüşü çalınmış kadınlar ve çocuklar için sürekli barış, hemen, şimdi, heryerde" dileğinde bulundular. Diyarbakır'daki mitinge 15 bin, Tunceli'deki mitinge ise 2 bin kişi katıldı. Ankara'da Barış için Sürekli Kadın Platformu'nun çağrısıyla biraraya gelen bine yakın kadın Abdi İpekçi Parkı'nda 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutladı. Miting boyunca DEHAP'lı kadınlar, yerel kıyafetleri ile renkli görüntüler sergilediler. Kadınlar miting boyunca çeşitli dövizlerin yanısıra, Leyla Zana, Şemse Allak ve Filistin'de panzerle ezilerek öldürülen Rachel'in fotoğraflarını taşıdılar. Mitinge katılan KESK'li kadınlar Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarı'nın yasalaşmasına izin vermeyeceklerini ilan ederek "Eşit işe eşit ücret" sloganını attılar. Mitinge BM tarafından iltica başvuruları kabul edilmeyen İran'lı mülteciler de katıldılar.
Ortak metin Mitingte, platform adına ortak metni okuyan KESK Şubeler Platformu Kadın Dönem Sözcüsü Meral Erdoğan, kadına yönelik her türlü şiddetin gün geçtikçe büyüdüğünü vurgulayarak, ABD'nin petrol düşlerinin ağır ekonomik bunalımlara ve savaşlara neden olduğunu söyledi. Ortak basın metni aynı zamanda Kürtçe ve Arapça da okundu. Kadınların halaylarıyla miting sona erdi.
15 bin kişi Diyarbakır'daki 8 Mart mitinginde ise töre cinayetleri lanetlendi. 15 bin kişinin katıldığı mitingde yerlerini alan işçiler de özelleştirmeleri protesto ettiler. Tunceli'de İl Kadın Platformu'nun Kışla Meydanı'nda düzenlediği mitinge yaklaşık 2 bin kişi katıldı. Eylemde, yerel seçimlerde Güçbirliği'ne destek çağrısında da bulunuldu. Yurt genelinde düzenlenen diğer mitinglere de yoğun katılım oldu. Çanakkale'de Cumhuriyet Meydanı'nda yapılan mitinge kamu ve işçi sendikalarının da desteğiyle 500 kişi katılırken, Bursa'da akşam saatlerinde Heykel'de meşaleli yürüyüş yapıldı. SES İstanbul Şube üyeleri de 8 Mart'ı Okmeydanı SSK Hastanesi önünde kutladılar. Hastane önünde SES üyelirne seslenen işyeri temsilcisi Akife Aktaş, "Biz kadınların, yaşamın kenarına itilmesini, ayrımcılığa uğramasını, ikinci cins olarak görünmesini" istemiyoruz" dedi. İnsan Hakları Derneği, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'de 2003 yılında, "3 kadının kaybolduktan sonra ölü bulunduğuna, 20'si çocuk şaşta olmak üzere 61 kadının intihar ettiğine, 40 kadının namus cinayetleri, 37 kadının aile içi şiddet, 10 kadının ise ev dışı tecavüz ve cinayet sonucu yaşamını yitirdiğine" dikkat çekerek, bunların buzdağının görünen kısmı olduğunu belirtti. Harb-İş, Türk Eczacılar Birliği, SHP Kadın Meclisleri de 8 Mart'ı kutladı. Öte yandan, Türk Metal Sendikası Kadın İşçileri 10'ncu Büyük Kurultayı Ankara'da toplandı. F tipi cezaevlerini hayata geçirmek amacıyla 19 Aralık 2000 tarihinde düzenlenen operasyon sırasında Bayrampaşa Cezaevi'nde bulunan ve hayatını kaybeden 6 kadın Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde bir kere daha anıldı. Tutuklu Aileleri Yardımlaşma Derneği üyesi aileler dün Bayrampaşa Cezaevi önüne giderek önüne kırmızı karanfil bıraktılar.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön
Kamuoyu yanıt bekliyorSoner Eskidir - Ziya Özışık İstanbul Üniversitesi (İÜ) Hukuk Fakültesi öğrencisi Önder Babat'ın geçtiğimiz hafta vurularak öldürülmesi olayı esrarını koruyor. Kamuoyunun tüm beklentilerine karşın olayın faili ya da faillerinin bulunması noktasında bugüne değin bir ilerleme sağlanamadı. Taksim İmam Adnan Sokak'ta, okuru olduğu Devrimci Hareket dergisi binasından 3 Mart Çarşamba akşamı 3 arkadaşı ile birlikte çıkan Önder Babat, 9 mm'lik bir kurşunun kafasına isabet etmesi sonucu hayatını kaybetmişti. Polisin olay akşamı, "Kafasına taş düşmüş. Hayatını da bu yüzden kaybetmiş. Taksim'de böyle şeyler oluyor" diyerek cinayeti örtbas etme girişimi bazı soru işaretlerini beraberinde getirmiş, arkadaşlarının ve avukatının ısrarı sonucu Adli Tıp Kurumu'nda yapılan otopsi, gerçeği ortaya çıkarmıştı. Bu gelişme üzerine, ölüme, havaya sıkılan ve "yorgun mermi" tabir edilen bir kurşunun neden olduğu iddia edilmişti. Ancak Babat'ın kafatasında oluşan çatlak, merminin doğrudan sıkıldığını kesinleştirmişti. Devlet cephesinin bu iddiası da boşa çıkınca son olarak, cinayetin bir maganda kurşunu sonucu gerçekleştiği öne sürülmüştü. Bu iddia da, Babat'ın hemen yanı başındaki arkadaşlarının hiç silah sesi duymadıklarını açıklamalarıyla sönüp gitmişti. Tüm bu gelişmelerin toplamı ve Adli Tıp raporu, cinayetin son derece profesyonelce, susturucu takılmış bir silahla işlendiği kuşkusunu doğurmuştu.
Mermi deforme oldu Babat'ın olay sırasında yanında olan arkadaşları, ısrarla silah sesi duymadıklarını söylüyor. Zaten Adli Tıp'ın hazırladığı ön raporda da, merminin deforme olduğu belirtiliyor. Uzmanlar tarafından yapılan açıklamalarda ise deforme olmuş merminin susturuculu bir silahtan çıkmış olabileceği ihtimaline dikkat çekiliyor. Olayın dikkat çekici bir başka yanı ise; olay yerinde yapılan ilk incelemede herhangi bir şey -taş ya da kesici bir cisim- bulunamamış olmasıydı. Fakat polis tarafından dört saat sonra yapılan ikinci incelemede bir taş bulunduğu iddia edilmişti. Babat'ın arkadaşları ve aile avukatı Anıt Baba'nın verdiği bilgiye göre, polis, Babat'ın ailesine, "Başına taş düşmüş otopsiye gerek yok" diyerek, olayı örtbas etmeye çalışmıştı.
Tanıklar anlatıyor Babat'ın ailesi ve arkadaşları, olayın faillerinin bir an önce bulunmasını isterlerken, İstanbul Üniversitesi yönetiminin bu olay karşısında sessiz kalmasını da eleştiriyorlar. Olayın gerçekleştiği çarşamba akşamı Önder Babat'ın yanında olan arkadaşı Erman Öztürk, o akşamı şöyle anlatıyor: "Fransız Kültür Merkezi'nde bir belgesel gösterimine katıldık. Gösterim çıkışı Devrimci Hareket Dergisi bürosuna gittik. Kısa bir süre orada kaldıktan sonra İnsancıl Atölyesi'ne gitmek üzere bürodan ayrıldık. Derginin bulunduğu İmam-Adnan sokağa çıktık. Önder yanımdaydı. Birden yere düştü. Başına bir şeyler düştüğünü sandım. Otopsi yapılana kadar da başına bir kurşun isabet ettiğini düşünmedim. Çünkü hiçbir ses duymamıştık. Başında yoğun bir kanama söz konusuydu. Taksim İlk Yardım'a getirdiğimizde yaşamını yitirmişti." Önder'i üç senedir tanıdığını söyleyen Erman Öztürk, "Hiç kimseyle kişisel husumeti olacak bir insan değildi. Felsefe, tiyatro ve sanatın birçok dalıyla ilgilenen, okuyan bir arkadaşımızdı. İnsan Hakları Hukuku'nda akademisyen olmak istiyordu. Faillerin yakalanmasını istiyoruz" dedi.
İÜ neden sahip çıkmıyor? Yine Babat'ın olay anında yanında bulunan arkadaşlarından Burak Yücel anlatıyor; "Arkadaşlarla belli bir mesafeden yürüyordum. Ben de silah sesi falan duymadım. Zaten bölge esnafı da bunu doğruluyor. Önder'i gördüğümde kanlar içindeydi. Kafası yoğun bir biçimde kanıyordu. Önder'i iki senedir tanıyorum. Hukuk Fakültesi'nde son sınıf öğrencisi, öğrenci hareketinin ön sıralarında olan bir arkadaşımızdı. İstanbul Üniversitesi tarafından açılan soruşturmalardan biri de Önder hakkındaydı." Burak Yücel, İÜ yöneti
'Yeşil organize etti' "Yeşil'in karıştığı en büyük olay, yani tanık olduğum, Apê Musa'nın öldürülmesidir. O esnada Cem Ersever Ankara'da olmasına rağmen, daha sonra kendisi ile birlikte öldürülen Neval Boz'la Diyarbakır'a geldi ve olayın olacağı gün Adıyaman bölgesine gitti. 'Nemrut Dağı'na gideceğim, oradaki grupları dinleyeceğim. Telsiz cihazı ile grup var mı yok mu tespit edeceğim' diyordu. Bu esnada da Yeşil, Musa Anter olayını JİTEM'de organize ediyordu. Tim komutanı Savaş Gevrekçi, Grup Komutanı izinde olduğu için onun görevini de götürüyordu. Musa Anter olayında Hogir devreye sokuldu. Hogir kod adlı Cemil Işık ve Şırnaklı Hamid adlı itirafçı ile beraber partiden ayrılmışlardı." Hogir'in Apê Musa'nın Diyarbakır'da otelde olduğunu önce tespit ettiğini söyleyen Aygan, şöyle devam etti; "O zaman Yeşil'de geldi. Yeşilde beyaz Land Rover vardı. Land Rover'i Bölge Valiliği kendisine vermişti. Mustafa Deniz ve Yeşil gelmişlerdi. Hogir'e 'Apê Musa'ya bir plan yaparak bir yere çek ve bize getir' dediler."
'Apê Musa'yı almaya gittiler' Hogir kod adlı Cemil Işık'ın PKK'den ayrıldığını ve daha öncede Apê Musa'yı tanıdığını belirten Aygan, "Apê Musa Hogir'in partiden ayrılmasına üzülüyormuş, yeniden kendisiyle görüşmek istiyormuş. Apê Musa o zaman Hogir'in JİTEM'de çalıştığını bilmiyordu. Böyle olunca Hogir de Hamid'i görevlendirdi. Otele gönderdi, 'Taman de Hogir seninle görüşmek istiyor, seni bir yerde bekliyor, bir evdedir yanına götüreceğim' diyor. Birincisinde başarılı olamamıştı. Hamid başaramamıştı. İkincisinde Land Rover ile hepimiz gittik. Ali Ozansoy, JİTEM İstihbarat Grup Komutanlığı'nda Saraykapı'da ana telsizin başını bekledi. Hogir'e kalaşnikof verildi. Beni de JİTEM kimliğim ve silahım var diye Hogir'in yanına verdiler. Herhangi bir durum olursa müdahale edebilmem için. Bizi, köprüyü geçtikten sonra Silvan yolunun çıkışına, yokuşa doğru bıraktılar. Yeşil, Mustafa Deniz ile birlikte biraz daha tepeye çıktı, telsiz onlardaydı. Hamid de tekrar otele, Ape Musa'yı almaya gitti. Yani bir taksiye bindirecek ve bizim yanımıza getirecek. Hogir de onu orada vuracak" dedi.
'Ve ateş ettiler' Sessiz bir bekleyişin sürdüğünü anlatan Aygan, sözlerine şöyle devam etti; "Hogir de silahlıydı, akşam aradan zaman geçti, baktık gelen giden yok, iş uzadı yani. Hogir, 'Bu işte bir iş var. Biz Yeşil'in yanına gidelim. Polis bizi yakalarsa daha kötü olur' dedi. Biz yürüdük, tabi yoldan değil araziden gittik. Yeşil'in yanına gittik, biraz kaldık, bir baktık siren sesleri gelmeye başladı. Yeşil telsizi polis kanalına ulaşmış, bir olay olmuş; ama nasıl olduğunu bilmiyorum' dedi. Ondan sonra Land Rover'e bindik olayın olduğu yere doğru mecburen -Silvan anayolu oradan geçiyor- geçtik, JİTEM'e gittik. Geldiğimizde Ali Ozansoy 'tamam' dedi, Hamid, Apê Musa'yı vurmuş, olayı yapmış. Biraz sonra Hamid geldi. Hamid, 'Tamam vurdum' dedi. Hogir, 'Niye yanımıza getirmedin, niye bu iş yolda oldu' diye sordu. Hamid, 'Şüphelendiler, taksiye bindik, yanında yeğeni vardı' dedi. 'Seyrantepe'ye geldik, işte ben dedimki, şurada şu falan dedim, onlar daima nerede diyorlar, baktım şüpheleniyorlar artık fazla gitmeyecek, indirdim' dedi. Hamid'in üzerinde bir 14'lü, UMAN tabanca varmış, JİTEM'in verdiği. Orada onları indiriyor, kendi anlatımlarına göre, Apê Musa ve yeğeni onun arkasından yürüyorlar o da sokağın içine yürüyor, dönüp Apê Musa ve yeğenine ateş ediyor. Daha sonra kaçtığı yerde, silahı çöp tenekesine atıyor."
10 YIL JİTEM'DE ÇALIŞTI PKK'den ayrıldıktan sonra "Aziz Turan" kimliğini alan Abdulkadir Aygan, bu kimlikle 10 yıl JİTEM'de çalıştı. 2000 yılında JİTEM'in tasfiye edilmesinden sonra Burdur İl Alay Komutanlığı'na 'sivil memur' olarak atanan Aygan, daha sonra bu işten ayrıldı. Aygan evli ve beş çocuk babası.
İŞTE ANTER'İ ÖLDÜRDÜĞÜ ÖNESÜRÜLEN TİM Savaş Gevrekçi: JİTEM Tim Komutanı ve JİTEM Grup Komutan vekili. Musa Anter'in cinayeti Savaş Gevrekçi'nin nöbeti sırasında gerçekleşti. Mahmut Yıldırım (Yeşil): Eylemin planlayıcısı. Abdulkadir Aygan: JİTEM elamanı, eylemci. Mustafa Deniz: İtirafçı, Yeşille birlikte olay yerinde tepede bekledi. Cemil Işık (Hogir) Eylemde yer aldı. Ali Ozansoy: JİTEM Grup Komutanlığı'nda telsiz kumanda merkezinde görev aldı. Hamid kod adlı tetikçi: Cinayeti işledi. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön
İşçiler sendikalarına sahip çıktı TÜMTİS üyesi işçiler, Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı'nın geri çekilmesi talebiyle yapılan mitingde, kendilerini "Devrimci Mücadele Dergisi okurları" olarak tanımlayan bir grubun kendilerine bıçaklı, sopalı saldırısını kınadılar. TÜMTİS Ankara Şubesi önünde toplanan işçiler, "Sendika yuvamız yıktırmayız", "İşçiye kalkan eller kırılır", "Kahrolsun işçi düşmanları", "İşimize, ekmeğimize, sendikamıza sahip çıkacağız" sloganları ile saldırıya tepkilerini ifade ettiler. Topluluğa seslenen Tümtis Ankara Şube Başkanı Nurettin Kılıçdoğan, kendileri saldırı yasalarını protesto ederken, işçi düşmanlarının yine işbaşında olduğunu söyledi. Patronların uşaklığını yaptığını söylediği grubun saldırısını kınayan Kılıçdoğan, saldırganlardan hesabı yine işçilerin soracağını söyledi. TÜMTİS Genel Eğitim Sekreteri Gürel Yılmaz da "provakatörlerin yine işçi kanı döktüğünü" söyledi. "Kendilerini 'devrimci mücadele' diye adlandıran işçi düşmanı karanlık çete alçakça saldırılarına bir yenisini ekledi" diyen Yılmaz, Türkiye ve dünya işçi sınıfının TÜMTİS'i tanıdığını hatırlattı. Karanlık çetenin, 5 ambar işçisini bıçakla yaraladığını, Nakliyat-İş Sendikası'nı paravan olarak kullanan bu çetenin işçilikle uzaktan yakından ilgisi olmadığını" belirten Yılmaz, "Saldırganlardan birisi İstanbul Barosu avukatlarından Ayhan Erkan, diğeri Maliye Bakanlığı İdari ve Mali İşler Müdürlüğü'nde memur olarak çalışan Adnan Okur, diğer ikisi hiçbir işte çalışmayan Ahmet Uçar ile soyadını bilmediğmiz Doğan." dedi. Yılmaz, nereden ve hangi gerekçe ile olursa olsun işçilere yönelmiş her saldırının mutlaka bir gün hesabının sorulacağını kaydetti. Eğitim-Sen Genel Eğitim Sekreteri Fevzi Ayber, kamu emekçilerinin her hak alma eyleminde yanlarında gördükleri TÜMTİS'e yönelik bu saldırıyı nefretle kınadıklarını söyledi. Ayber, saldırıların önüne daha çok örgütlenerek geçileceğini dile getirdi. Genel-İş TİS Daire Başkanı İsmail Özhamarat da aynı saldırgan grubu İzmir İzelman'dan tanıdıklarını, Genel-İş'e saldırıda istediklerini elde edemeyince, başka sendikalarla kirli parasal ilişki içine girdiklerini anlattı. Özhamarat, bu saldırgan güruhun layık olduğu yere gönderileceğini, bu süreçte TÜMTİS ile omuz omuza olacaklarını dile getirdi. Eyleme, EMEP Ankara İl örgütü, KESK ve DİSK'e bağlı sendikalar ile Tür Köy-Sen de destek verdi.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön
8 Mart her yerde kutlandı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Türkiye genelinde düzenlenen mitinglerle kutlandı. Ankaralı kadınlar 8 Mart mitinginde, "Gülüşü çalınmış kadınlar ve çocuklar için sürekli barış, hemen, şimdi, heryerde" dileğinde bulundular. Diyarbakır'daki mitinge 15 bin, Tunceli'deki mitinge ise 2 bin kişi katıldı. Ankara'da Barış için Sürekli Kadın Platformu'nun çağrısıyla biraraya gelen bine yakın kadın Abdi İpekçi Parkı'nda 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutladı. Miting boyunca DEHAP'lı kadınlar, yerel kıyafetleri ile renkli görüntüler sergilediler. Kadınlar miting boyunca çeşitli dövizlerin yanısıra, Leyla Zana, Şemse Allak ve Filistin'de panzerle ezilerek öldürülen Rachel'in fotoğraflarını taşıdılar. Mitinge katılan KESK'li kadınlar Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarı'nın yasalaşmasına izin vermeyeceklerini ilan ederek "Eşit işe eşit ücret" sloganını attılar. Mitinge BM tarafından iltica başvuruları kabul edilmeyen İran'lı mülteciler de katıldılar.
Ortak metin Mitingte, platform adına ortak metni okuyan KESK Şubeler Platformu Kadın Dönem Sözcüsü Meral Erdoğan, kadına yönelik her türlü şiddetin gün geçtikçe büyüdüğünü vurgulayarak, ABD'nin petrol düşlerinin ağır ekonomik bunalımlara ve savaşlara neden olduğunu söyledi. Ortak basın metni aynı zamanda Kürtçe ve Arapça da okundu. Kadınların halaylarıyla miting sona erdi.
15 bin kişi Diyarbakır'daki 8 Mart mitinginde ise töre cinayetleri lanetlendi. 15 bin kişinin katıldığı mitingde yerlerini alan işçiler de özelleştirmeleri protesto ettiler. Tunceli'de İl Kadın Platformu'nun Kışla Meydanı'nda düzenlediği mitinge yaklaşık 2 bin kişi katıldı. Eylemde, yerel seçimlerde Güçbirliği'ne destek çağrısında da bulunuldu. Yurt genelinde düzenlenen diğer mitinglere de yoğun katılım oldu. Çanakkale'de Cumhuriyet Meydanı'nda yapılan mitinge kamu ve işçi sendikalarının da desteğiyle 500 kişi katılırken, Bursa'da akşam saatlerinde Heykel'de meşaleli yürüyüş yapıldı. SES İstanbul Şube üyeleri de 8 Mart'ı Okmeydanı SSK Hastanesi önünde kutladılar. Hastane önünde SES üyelirne seslenen işyeri temsilcisi Akife Aktaş, "Biz kadınların, yaşamın kenarına itilmesini, ayrımcılığa uğramasını, ikinci cins olarak görünmesini" istemiyoruz" dedi. İnsan Hakları Derneği, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'de 2003 yılında, "3 kadının kaybolduktan sonra ölü bulunduğuna, 20'si çocuk şaşta olmak üzere 61 kadının intihar ettiğine, 40 kadının namus cinayetleri, 37 kadının aile içi şiddet, 10 kadının ise ev dışı tecavüz ve cinayet sonucu yaşamını yitirdiğine" dikkat çekerek, bunların buzdağının görünen kısmı olduğunu belirtti. Harb-İş, Türk Eczacılar Birliği, SHP Kadın Meclisleri de 8 Mart'ı kutladı. Öte yandan, Türk Metal Sendikası Kadın İşçileri 10'ncu Büyük Kurultayı Ankara'da toplandı. F tipi cezaevlerini hayata geçirmek amacıyla 19 Aralık 2000 tarihinde düzenlenen operasyon sırasında Bayrampaşa Cezaevi'nde bulunan ve hayatını kaybeden 6 kadın Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde bir kere daha anıldı. Tutuklu Aileleri Yardımlaşma Derneği üyesi aileler dün Bayrampaşa Cezaevi önüne giderek önüne kırmızı karanfil bıraktılar.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön
Kamuoyu yanıt bekliyorSoner Eskidir - Ziya Özışık İstanbul Üniversitesi (İÜ) Hukuk Fakültesi öğrencisi Önder Babat'ın geçtiğimiz hafta vurularak öldürülmesi olayı esrarını koruyor. Kamuoyunun tüm beklentilerine karşın olayın faili ya da faillerinin bulunması noktasında bugüne değin bir ilerleme sağlanamadı. Taksim İmam Adnan Sokak'ta, okuru olduğu Devrimci Hareket dergisi binasından 3 Mart Çarşamba akşamı 3 arkadaşı ile birlikte çıkan Önder Babat, 9 mm'lik bir kurşunun kafasına isabet etmesi sonucu hayatını kaybetmişti. Polisin olay akşamı, "Kafasına taş düşmüş. Hayatını da bu yüzden kaybetmiş. Taksim'de böyle şeyler oluyor" diyerek cinayeti örtbas etme girişimi bazı soru işaretlerini beraberinde getirmiş, arkadaşlarının ve avukatının ısrarı sonucu Adli Tıp Kurumu'nda yapılan otopsi, gerçeği ortaya çıkarmıştı. Bu gelişme üzerine, ölüme, havaya sıkılan ve "yorgun mermi" tabir edilen bir kurşunun neden olduğu iddia edilmişti. Ancak Babat'ın kafatasında oluşan çatlak, merminin doğrudan sıkıldığını kesinleştirmişti. Devlet cephesinin bu iddiası da boşa çıkınca son olarak, cinayetin bir maganda kurşunu sonucu gerçekleştiği öne sürülmüştü. Bu iddia da, Babat'ın hemen yanı başındaki arkadaşlarının hiç silah sesi duymadıklarını açıklamalarıyla sönüp gitmişti. Tüm bu gelişmelerin toplamı ve Adli Tıp raporu, cinayetin son derece profesyonelce, susturucu takılmış bir silahla işlendiği kuşkusunu doğurmuştu.
Mermi deforme oldu Babat'ın olay sırasında yanında olan arkadaşları, ısrarla silah sesi duymadıklarını söylüyor. Zaten Adli Tıp'ın hazırladığı ön raporda da, merminin deforme olduğu belirtiliyor. Uzmanlar tarafından yapılan açıklamalarda ise deforme olmuş merminin susturuculu bir silahtan çıkmış olabileceği ihtimaline dikkat çekiliyor. Olayın dikkat çekici bir başka yanı ise; olay yerinde yapılan ilk incelemede herhangi bir şey -taş ya da kesici bir cisim- bulunamamış olmasıydı. Fakat polis tarafından dört saat sonra yapılan ikinci incelemede bir taş bulunduğu iddia edilmişti. Babat'ın arkadaşları ve aile avukatı Anıt Baba'nın verdiği bilgiye göre, polis, Babat'ın ailesine, "Başına taş düşmüş otopsiye gerek yok" diyerek, olayı örtbas etmeye çalışmıştı.
Tanıklar anlatıyor Babat'ın ailesi ve arkadaşları, olayın faillerinin bir an önce bulunmasını isterlerken, İstanbul Üniversitesi yönetiminin bu olay karşısında sessiz kalmasını da eleştiriyorlar. Olayın gerçekleştiği çarşamba akşamı Önder Babat'ın yanında olan arkadaşı Erman Öztürk, o akşamı şöyle anlatıyor: "Fransız Kültür Merkezi'nde bir belgesel gösterimine katıldık. Gösterim çıkışı Devrimci Hareket Dergisi bürosuna gittik. Kısa bir süre orada kaldıktan sonra İnsancıl Atölyesi'ne gitmek üzere bürodan ayrıldık. Derginin bulunduğu İmam-Adnan sokağa çıktık. Önder yanımdaydı. Birden yere düştü. Başına bir şeyler düştüğünü sandım. Otopsi yapılana kadar da başına bir kurşun isabet ettiğini düşünmedim. Çünkü hiçbir ses duymamıştık. Başında yoğun bir kanama söz konusuydu. Taksim İlk Yardım'a getirdiğimizde yaşamını yitirmişti." Önder'i üç senedir tanıdığını söyleyen Erman Öztürk, "Hiç kimseyle kişisel husumeti olacak bir insan değildi. Felsefe, tiyatro ve sanatın birçok dalıyla ilgilenen, okuyan bir arkadaşımızdı. İnsan Hakları Hukuku'nda akademisyen olmak istiyordu. Faillerin yakalanmasını istiyoruz" dedi.
İÜ neden sahip çıkmıyor? Yine Babat'ın olay anında yanında bulunan arkadaşlarından Burak Yücel anlatıyor; "Arkadaşlarla belli bir mesafeden yürüyordum. Ben de silah sesi falan duymadım. Zaten bölge esnafı da bunu doğruluyor. Önder'i gördüğümde kanlar içindeydi. Kafası yoğun bir biçimde kanıyordu. Önder'i iki senedir tanıyorum. Hukuk Fakültesi'nde son sınıf öğrencisi, öğrenci hareketinin ön sıralarında olan bir arkadaşımızdı. İstanbul Üniversitesi tarafından açılan soruşturmalardan biri de Önder hakkındaydı." Burak Yücel, İÜ yöneti